Aşağıda yer alan yazıdaki ifadelerimde; Atatürk ilkelerine, cumhuriyet kazanımlarına, milli ve yerel değerlere sahip sol ve sosyal demokrat düşünceyi ve onun mensuplarını tenzih ederim.
Gerçek şu ki, uzun zamandır, milliyetçiler iç dünyalarında ‘kurumsal’ anlamda, kimsenin çözemediği, ‘esaret’i çağrıştıran, bir dram yaşıyor.
Milliyetçilerin uzun süren fetretini iyi tahlil edenler, bu fırsattan istifade, vurdukça vuruyorlar...
Çünkü bu ‘cezbedici’ tavrın herhangi bir yaptırımı yok!..
Türk solu, Türk asıllılar yerine,1978 de kendilerini emperyalist ABD'nin maşası rolüne soyunan etnik kürt milliyetçileri ile kripto ermenilerin tasallutu altında büyümüş ve ASALA ve PKK ortaya çıkıncada Türk solu kendisini sorgulama noktasına gelmiştir.
Ayrıca ABD, Türk sağını (dincilik yapan ve ülkesine yabancı arap sevicileri) dizayn ettiği gibi, maalesef Türk solunu da dizayn etmiştir.
Sovyetlerin dağılması sonunda, maalesef Türk solu da bir daha toparlanamamış ve hâlâ yaprak misali sallanmaktadır.
Türk asıllı soldan kastım, etnik kürtçüler ve kripto ermeniler dışındaki sol ve sosyal demokrat guruplardır.
Bu zorunlu açıklamadan sonra asıl mevzuya gelecek olursak;
Türkiyeli Marksist sol, dünyanın en ‘karanlık’ soludur ve insanlık anlayışının sınırı ‘Türk’te biter!..
Onun gözünde ‘Türklük’ faşizmin başladığı yerdir!..
Başta Ermeniler olmak üzere hiç bir kavmi zikretmek ‘ırkçılık’la eşdeğer değildir ama söz konusu ’Türk’olunca orada ‘ırkçılık’ başlar!..
Milletimizin adıyla aralarına ‘utanç duvarı’ çekmekte hiç bir beis görmeyen Türkiyeli marksist sol her türlü etnik ayrımcı yapıyı, halkların kardeşliği ve hümanizm söylemlerini maske yaparak kucaklamakta da bir beis görmez.
Hep bir ağızdan; ermeni, kürt, laz ve hatta aborjin bile olurlar ama, hangisi benim babam diye, bayrağa sarılı, tabutlara koşan Türk çocuklarından yana olmazlar.
Türkiyeli marksist sol Atatürk'e burjuva Kemâl, Lenin'e ise beni sen yarattın diyen Nazım'a, şehir eşkiyaları Deniz'e, Mahir'e, Türk askerine namlu doğrultanların Kızıldere'sine ağıtlar yakar, Lenin'e, Stalin'e, Enver Hoca'ya methiyeler dizer ama bir kere bile; Uygur İlinden, Telafer'den, Kerkük'ten, Hocalı'dan Osman Batur'dan, Sadık Ahmet'ten, Elçibey'den, Denktaş'tan, Rabia Kadir'den, Erşat Salih'ten söz etmez!
Türkiyeli marksist solun Atatürk'le tek bağı,(!) O'nun laiklik ilkesini çarpıtarak, laikliği Türklüğün mukaddesatına saldırı aracı yapmaktan ibarettir.
Onlar için Atatürk burjuva Kemâl'dir.
Türkiyeli marksist sol; Che'ye, Fidel'e, Ho Chi Mink'e kör kütük aşıktır, ama; Enver Paşa'nın, Topal Osman'ın, Antep'li Şahin'in, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in, Hasan Tahsin'in adını bile anmaz..!
Bizim Türkiyeli marksist solumuz böyledir işte!
Boşuna demedik ya, dünyanın en ‘karanlık’ soludur, bizim Türkiyeli marksist sol, diye...
Kimse merak buyurmasın, Türkiye'nin sağ'ını da yazacağım.
Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!