YILBAŞI!!!
Kan ve gözyaşı dolu bir yılı daha geride bıraktık.
Geçen yıl bu gün de biri birimizin yeni yılını kutlamış, iyi dileklerimizi biri birimize iletmiş, alay-ı vala ile havai fişekli şenlikler yapmış idik.
Gelin görün isteklerimizin, umutlarımızın, dileklerimizin hiç biri olmadı.
Bir önceki seneyi arar olduk.
Korkum odur ki önümüzdeki yıl da bu günleri arar olacağız.
Çünkü şahsen iyimser olmak için hiçbir emare göremiyorum.
Yolsuzluğun, hırsızlığın, tecavüzün, çatışmanın, hakaretin, zevksizliğin, kişiliksizliğin, karaktersizliğin, ahlakı olmayan bir dindarlığın hızla yayıldığı bir ülkede nasıl ümit var olayım?
Değerli dostlar,
Bilindiği üzere muazzez Kur’an’ımız Kavli ( Sözlü. ) ayetler ile Kevni (İnsan, Tabiat, Kainat.) ayetlerinden ibarettir.
Nazil olalı da 14 asır geçmiştir.
Bu demektir ki 14 asırda dünya 17 kez boşalıp dolmuştur.
Bu gün doğanlarımız 80-100 sene sonra bu dünyada olmayacaklar, yerlerine başkaları gelecek.
Nesh edilen Hristiyanlık, insanlığın önüne Elektrik, Otomobil, Uçak, Uzay araçları, Gemi, İlaç, Bilgisayar, Telefon daha yüzlerce insan hayatını kolaylaştıran keşif-icat koymuş iken; biz Müslümanlar, biri birlerini ha bire boğazlayan caniler, Cübbeli Ahmetler, FETÖLER ile onun menzil arkadaşı AKP’den başka ne koyabildik?
Gavur icadı otonuzun kontağını çevirirken, gavur icadı lambanızın ışığını açarken, eczaneden gavur icadı ilaç alırken, gavur icadı bilgisayarınızın tuşlarına basarken ıstırap duyup dertlenmiyorsanız sizlere söyleyecek sözüm yok.
Ben dertleniyorum arkadaş!
Hem de her kontağı çevirdikçe, her düğmeye bastıkça evvela besmele çekiyor ardından bu aziz Milleti hiç de hak etmediği bu hale koyanlara sinkafları döktürüyorum.
Değerli dostlar,
Kanaatimce dini düşüncede esaslı bir reforma ihtiyaç bulunmaktadır. Bu din anlayışı, bu bize dayatılan İslam kültürü ile gelip gelebileceğimiz yer işte burası.
Biraz incelediğimizde, araştırdığımızda, doğru kaynaklara başvurduğumuzda görüyoruz ki bu dinin Allah’ı, Kuran’ı, Peygamberi hiç de bize öğretildiği gibi değil.
İnsanlık acı ve ıstıraplarının başkaldıran sesi olarak doğmuş bir din, insanlık acı ve ıstıraplarını “kader” diyerek bastırmanın aracı haline getirilmiş…
“Zulme isyan” olarak doğmuş bir din, “ulu’l-emre itaat” adı altında zulme rızanın, harâmîye biatın telkin aracı olmuş…
“Haksızlığa ‘itiraz’ın soylu sesi olan bir din, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanların yalaka yuvasına dönmüş…
“Hiçbir ücret istemiyorum” diyerek saf bir yürek temizliği ile başlayan bir din, pazarların en büyüğü, sektörlerin en kârlısı haline gelmiş…
Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu din pazarlarına meta yapılmış…
“Kölelere özgürlük” diye doğmuş bir din, insanları köleleştirmenin vasıtası haline gelmiş…
“Aklını kullanmayan pisliğe batar” diyen bir dinin mensupları, insanlık liginde akıl tutulmasının şampiyonu haline gelmiş, “vahiy” adına akıl düşmanlığının kalesine dönüşmüş…
Sağlığında müşriklerin bütün mucize isteklerini ısrarla reddeden, “Bende de sizin gibi bir beşerim” diyen peygambere, ölümünden sonra müşrikler ne istediyse hepsi yaptırılmış…
Denizleri yaran Musa, ölüleri dirilten İsa, ateşte yanmayan İbrahim, kayadan deve çıkaran Salih, üçyüz yıl uykuya dalan Ashab-ı Kehf, karıncayla konuşan Süleyman ve göğe çıkan İsa vs. vaazlarıyla uyuşan kitleler, “Bunlar bugün niye olmuyor? Filistinli çocuklara, Iraklı annelere neden mucize inmiyor?,
Kuşlar, karıncalar şimdi neden bizimle konuşmuyor? diyememişlerdir.
Tefsir, fıkıh, siyer, tasavvuf, kelam özellikle de hadis kitaplarına sızmış, medreselerde, dergahlarda, cemaat mahfillerinde, şeyhlerin sohbetinde, vaizlerin dilinde anlatılıp durulan ve asla sorgulanmayan:
İsa’nın kıyamete yakın geri gelip mehdinin arkasında namaz kılacağından zamanın imamına biat etmeden ölenin cahiliye ölümü üzere ölmüş olacağına…
Dinden dönenin öldürülmesi gerektiğinden dördüncü kez içki içenlerin öldürülmesi gerektiğine…
Peygamberimizin Medine’de Yahudi kabilelerini soykırım uygulayarak katlettiğinden savaşta kadınların ve çocukların öldürülmesine izin verdiğine…
9 yaşındaki Ayşe ile evlendiğinden hayızlı iken kadınların namaz kılamayacağı, Kur’an’a dokunamayacağı, camiye gelemeyeceğine…
Kadınların zeka ve din bakımından eksik olduğundan önünden eşek, köpek veya kadın geçerse namazın boşa gideceğine…
Sakalın, çarşafın, sarığın, cübbenin, sünnet olmanın dini vecibe olduğundan hidayete erenlerin Arap isimleri almaları gerektiğine…
Altın ve ipek giymenin erkeklere yasak olduğundan resimli eve girmenin haram olduğuna…
Peygamberimizin okuma yazma bilmediğinden kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığına…
İşaret parmağı ile ayı yardığından def-i hacet yaparken ağaçların koşup gelerek üzerini örttüğüne…
Salavat getirmenin dini bir vecibe olduğundan terinden ve idrarından insanların şifa bulduğuna kadar “binlerce” rivayet işbu uydurma, yarı uydurma veya ne söylendiğini anlayamama yüzünden, Müslüman dindarın sosyal hayatla ilişkisi, daha önceki Ehl-i kitaplaşmaların (Yahudi/Hristiyan dindarlığı) neredeyse tıpkısını aynısı bir süreçle tuhaf bir dini şizofreni halini almıştır.
Değerli dostlar,
Muazzez Kur’an’ımız, İLİM kitabı değil İŞARET kitabıdır. ,
BİLİM kitabı değil BİLİNÇ kitabıdır.
ŞİİR kitabı değil ŞUUR kitabıdır.
Yol göstericidir.
Rehberdir,
İçinde akla, ilme ve fenne aykırı hiçbir şey mevcut değildir. İçinde hiçbir MUCİZE yoktur.
Allah’ın varlığı, birliği ve ahiret hariç, insan, tarih ve tabiat önünde ispatlanamayacak hiçbir şey Kur’an’ın içinde mevcut değildir.
Nasıl ki uzunluk ölçü birimi metre, ağırlık ölçü birimi kilogram ise DAVRANIŞ ÖLÇÜ BİRİMİ DE KUR’AN’DIR.
Böylece dinimiz davranışlarımızla ölçülmüş oluyor.
DİNİMİZİN YEGANE KAYNAĞI KUR’AN’DIR.
TEFSİR, FIKIH, SİYER, TASAVVUF, KELAM ve HADİS KİTAPLARININ HİÇBİRİ DİNİMİZİN KAYNAĞI DEĞİLDİR.
Kur’an, toplum içinde yaşayan bir ferdin kendine, doğaya, çevreye ve başkalarına zarar vermemek üzere sevgi ve barış ikliminde yaşaması için mükellefiyetleri ile iyilik güzellik ahlak ve adalet davası bütünüdür.
Öldürmemek, hırsızlık yapmamak, yalan söyleyip iftira atmamak, zina yapmamak, (eline diline, beline sahip olmak) İyilik, güzellik, doğruluk yolunda (sırat-ı müstakim) yürümek, sevgi ve merhametle (rahmet) dopdolu olmak, sözün namusu ile yaşamak (sıdk), hakka hukuka tacavüz (zulüm) etmemek, kalbin adalet ile çarpmak, saf bir yürek temizliğine sahip olmak (ihlas), güzel ahlak sahibi olmak (hüsn), her türden kötülükle aktif mücadele etmek(cihad), komşun açken tok yatmamak, insanların elinden ve dilinden emin olduğu bir kişilik sahibi olmak, anne babaya saygı, çevreye zarar vermemek, çalışmak, üretmek, icat etmek, meydana getirmek, mücadele etmek, direnmek, imar etmek, zulme karşı savaş, iyilik yapmak, güzel davranmak, doğru olmak (amel-i salih) , ihtiyacından fazlasını yoksula yetime kimsesize, yolda kalmışa, borçluya, miskine vermek, tuğyan etmemek (Biriktirmeme), yardımlaşmak, dayanışmak, destekleşmek, paylaşmak, bölüşmek (salat), vicdan temizliği içinde olmak, köle kullanmamak, faiz yememek, kadına eşit davranmak, adaletli olmak, şirkin her türlüsünden uzak durmak, Allah’tan başkasına kulluk etmemek, Yalnız Allah’a ibadet edip yalnız Allah’tan yardım dilemek, Allah’a güvenmek (İman) vs. iş ve oluşlar Kur’an’ın ana konularıdır.
Din tüccarı, iman simsarı, tılsımcı, falcı, büyücü, buhurcu, üfürükçü, Kabe baronu, umut hırsızı, rahip, mecnun, kahin gibi insanların cebine göz diken şarlatanların köküne kibrit suyu döken, vicdan, merhamet, adalet ve hakikatin EVRENSEL SESİDİR.
Her okuyanın nasibi kadar alabildiği İLAHİ RAHMET KAYNAĞIDIR.
Hal bu iken;
Hz. Osman’ın halifeliğinin son 6 yılında İslam’ın ilk defa mülk düzeni bozulmuş, Peygamberimizin maaşa bağladığı ailelerin maaşları kesilmiş, memuriyetlerde ehliyet ve liyakat ölçüleri unutulmuş, yakın akrabalara valilikler verilmiştir.
Muaviye’nin Annesi Hind’in babasını Peygamberimizin amcalarından Hz. Hamza’nın Bedir Savaşı’nda öldürmüş olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yine Muaviye’nin babası Ebu Süfyan, Mekke’nin fethine kadar peygamberimize düşmanlık etmiş, ona karşı tüm savaşlarda bulunmuş, Mekke fetholunca aman dilemiş, bir daha hırsızlık yapmayacağına söz verince Peygamberimiz de onu affetmiş idi.
Muaviye, Hz Osman’ın öldürülmesinden sonra Şam’da halifeliğini ilan etmiş, Hz. Ali ve Muaviye olmak üzere iki halifeli bir yapı oluşmuş, biri biri ile yaptıkları savaşlarda Muaviye galip gelerek peygamber soyunu adeta tüketmiş, İslam’da ikilik başlamış, Müslümanlar travma üstüne travma yaşamış, 90 bin Müslüman bu ayrılıklarda canından olmuş, ''Kadere İman'' Kur'an'a rağmen Din'e monte edilmiş, uydurma hadisler Din'in kaynağı sayılmış, Böylece DİNİ KOPUŞ başlatılmış, CAHİLİYE devrine yeniden dönülmüş.
UYDURMA BİR DİN PEYDAHLANMIŞ BİZ ONU ELAN YAŞAMAKTAYIZ..
Abbasiler döneminde Kur’an’ın Kevni (İnsan, Tabiat, Kainat.) ayetlerine esaslı bir dönüş yapılmış, ise de 8. yy.'da Abbasi halifesi Mem'un zamanında kurulmuş, olan Bağdat kütüphanesi, içinde İskenderiye Kütüphanesinin yakılmasından kurtarılan çok değerli eserler, Eski yunan ve Roma’dan getirilen bilginlerin yazdığı eserler ile tercüme eserler olduğu halde 1260'da Moğol işgali ile yıkılmış. Ortadoğu'nun en önemli el yazması eserlerinin, Sümerler'den ve Hz. İsa öncesi dönemden kalma bazı kaynakların bulunduğu eserler tümüyle yok edilmiştir. İçte KARŞI MİHNE OLAYI ile Din'de İLMİ KOPUŞ başlamış, dışta Moğol işgali ile bin yılların düşün ürünlerinin kayıtlı olduğu kitaplar ortadan kalkınca İslam medeniyeti yönünü daha bağnaz düşüncelere çevirmiştir.
Bundan sonra İslam alemi bir daha belini doğrultamamıştır.
Zerreden kürreye, en küçük organizmadan uydulara, gezegenlere, yıldızlara, galaksilere ve nihayet evrenin tamamına varıncaya kadar tüm yaratılmışlar birer ayettir.
Okullarda okutulan doğru bilgiler aslında Büyük Kur'an’ın ayetleridir. Öğretmenler Peygamberlerin varisleridirler. Kaşifler, bilginler, filozoflar, bulanlar, icat edenler hepsi İslam’ın müçtehitleridir ve Allah-u alem peygamberlerden sonra Allah katında en makbul mertebededirler.
İlk suresi ''oku'' diye başlayan;
Allah iman edenleri yüceltir; kendilerine ilim verilmiş müminleri ise, [cennette] kat kat derecelerle yükseltir. [Mücadele 11
De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir. [Zümer 93]
Kulları arasında Allah’tan en çok korkan âlimlerdir. [Fatır 28]
Diyen Kur’an’a,
''İlim müminin yitiğidir, Çin’de de olsa gidin alın'' diyen, harp esirlerini 10 kişiye okuma yazma öğretmeleri halinde serbest bırakan, ‘’Bir aylık ömrüm kaldı ne yapayım?’’ diyen sahabeye ‘’ilim öğren’’ diyen bir peygambere, Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum diyen bir Halife’ye sahip İslam alemi kavli ayetlerde hurafeye sarıldığı gibi kevni ayetler de kahinler, müneccimler, beşik kertme ulemalar eline bırakılmış ve mahvedilmiştir.
Öyle olduğu içindir ki 400 senede Mehter Marşı ile gittiğimiz topraklardan 40 senede İzmir marşı ile kovulduk.
Günümüzde ise eğitim Mustafa Kemal Atatürk’ün;
“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözüne inat eğitim, hep bir “makbul vatandaş” yetiştirme vasıtası olmuştur.
Tüm eğitim seferberliklerinin amacı, esasen daha kolay yönetilebilir, kontrol edilebilir ve yönlendirilebilir DİNDAR ve KİNDAR bir kitle ortaya çıkarma gayretinden ibarettir.
Peygamberimizin tavanı hurma lifleri ile örtülü, sade, asil ve temeli takva ile atılmış mescidine inat, sevgisizliğin, ezikliğin, kompleksin, göz boyamanın sembolü, temelinde takva olmayan, devasa camiler dikilmekte.
MABED MEDENİYETİNDEN PATENT MEDENİYETİNE EVRİLMEMİZİN BAŞKA BAHARA KALDIĞI ANLAŞILMAKTADIR.
BU DEMEKTİR Kİ KAPİTALİZMİN MÜŞTERİSİ OLMAKTAN ÇOK MUTLUYUZ!
Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar kalkacak diyerek DİN KİSVESİ ALTINDA GELEN İKTİDAR, ATEİST FABRİKASI OLDU...
Ben mutlu falan değilim sizlere MUTLU YILLAR…
Saygılarımla...
Yukarıdaki yazı Ömer TATAR Beğ'den alıntıdır!.
Kendisine şükranlarımızı sunarız.
Eline, kalemine ve yüreğine sağlık olsun!
Ne Mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey.