Necdet Sevinç’i kaybettik
Türk milliyetçiliğinin mücadeleci kalemi ve Ülkücü Hareket’in efsane yazarı Necdet Sevinç hayata veda etti.
Milliyetçilerin keskin kalemi Sevinç’i kaybettik
Türk milliyetçiliğinin mücadeleci kalemi ve efsane yazarı Necdet Sevinç hayatını kaybetti. Bir süredir akciğer kanseri tedavisi görmekte olan Sevinç, durumunun ağırlaşması üzerine önceki gün Florance Nightangel Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Dün sabaha karşı saat 03.00 sularında hayata gözlerini yuman Türk Milliyetçiliğinin cesur kalemlerinden Necdet Sevinç’in ömrü pek çok Ülkücü yazar gibi ideolojik kavgalar, davalar ve hapis cezaları ile geçmişti. Necdet Seviç’in cenazesi bugün (24 Temmuz Pazar günü) ikindi namazını müteakiben Fatih Camii’nden kaldırılacak.
Mücadele ile geçen bir ömür
1944 yılında Gaziantep’te doğdu. Gaziantep Lisesi son sınıf öğrencisiyken okul dergisine “Allah’ın olmadığını” yazan felsefe öğretmenine bir gazetede verdiği cevap sebebiyle okuldan uzaklaştırıldı. Bu olaydan sonra, Gaziantep’te başladığı gazetecilik mesleğini devam ettirmek için İstanbul’a gitti. Haber ve Durum gazetelerinde çalıştı. 1969’tan itibaren Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu, Günaydın ve Kurultay gazetelerinde genel yayın müdürü, Yeniçağ ve Tercüman gazetelerinde ise köşe yazarı olarak görev yaptı. Yazılarından dolayı birkaç kez kurşunlandı. Hakkında en çok dava açılan ve yüzlerce yıl mahkûmiyeti istenen yazarlarımızdan oldu. Asliye Ceza, Ağır Ceza, Devlet Güvenlik ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılandı. 1974 affıyla Bayrampaşa Cezaevi’nden çıktı. 12 Eylül 1980 müdahalesinde tekrar tutuklandı. 1987 yılı sonuna kadar iki kez Bayrampaşa Cezaevi’nde, iki kez Paşakapısı Cezaevi’nde olmak üzere; Silivri, Kastamonu/Daday, Erzincan/Tercan cezaevlerinde yaklaşık 5 yıl yattı. Binlerce köşe yazısı yazdı.
Bir nesil onun eserleriyle yetişti
Son kitabı “İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet” bir ay kadar önce yayınlanan Necdet Sevinç, ömrü boyunca yazdığı makale ve kitaplarıyla, verdiği konferanslarla bir nesile hocalık etti. Necdet Sevinç’in milliyetçi camiada klasikleşen eserlerinden bazıları şunlar:
Yazarını Kurşunlatan Yazılar, Sanık Yazılar, Tutanak, Ferman, Ülkücüye Notlar, Ajan Okulları, Gaziantep’te Türk Boyları, Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, Eski Türkler’de Kadın ve Aile, Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı, Arşiv Belgeleriyle Tehcir, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Pontus’la Hesaplaşma, Duruşmalar, Acının Tadı.
Bahçeli’den mesaj
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Necdet Sevinç’in ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerinde her daim yaşayacağını ve eserleriyle sürekli olarak hatırlanacağını belirtti. Bahçeli, Necdet Sevinç’in vefatıyla ilgili yayımladığı mesajda, şunları kaydetti:
“Türk basın ve düşünce hayatının bu seçkin şahsiyeti, hayatını davasına adamış, inandıklarından asla taviz vermemiş ve zorluklar karşısında hiç yılmamıştır. Merhum Necdet Sevinç’in Türk milliyetçiliğinin gelişmesi, büyümesi ve fikir kaynaklarının canlı kalması için takdir edilmesi gereken bir gayret ve emek sarf ettiği bilinen bir gerçektir. Ülküsünden ve ilkelerinden taviz vermeyen bu dava insanı, ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerinde her daim yaşayacak ve eserleriyle sürekli olarak hatırlanacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, merhum gazeteci ve yazarımız Sayın Necdet Sevinç’e Cenab-ı Allah’tan rahmet; ailesine, sevenlerine, camiamıza ve milletimize sabır ve başsağlığı dilerim.”
Yeniçağ’daki “Divan” köşesinden yıllarca okurlarına seslenen Sevinç’in bir makalesini yeniden yayınlıyoruz.
Kan meselesi
Vatan şârimiz Namık Kemal “Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır” diyor ya; Etnik Çete’nin tansiyonunu tavana vurduran hamaset kelimesi, işte o kanın terkibinde bulunan yiğitlik demektir! Yani hamaset, İsmet Paşa rahmetlisinin Meclis kürsüsünde bizim Gaziantep Müdafaası’nı anlatırken ifade ettiği gibi, “kanın fıtraten haiz olduğu kudret” mânâsına gelir.
Damarlarda bu kan dolaşmadığı takdirde herhangi bir değerin meydana gelmesi esasen mümkün olamayacağına göre, öyleyse yiğitlik herkeste bulunmaz.
Babaları ecdadımın kapıkulları olan Etnik Çete mensuplarıyla İbnî Abdullah’larda hiç bulunmaz! Onun için Etnik Çete mensupları da İbnî Abdullah’lar da hamasetten hoşlanmazlar.
Ama hamaset olmadan millî tarih şuuruna erişilemeyeceği ve millî şahsiyet de teşekkül etmeyeceği için biz hamaset yapmaya devam edeceğiz.
Karlofça Antlaşması’na kadar Avrupa’nın kral ve imparatorları, ancak bizim vezir-i azama muhatap olabilirlerdi. Padişah ihtiyaç duyar da Avrupa’nın kral veya imparatorlarına ferman gönderecek olursa, onlara “sen” diye hitap ederdi! “siz” demezdi. Ama onlar meselelerini arz etmek için Türk imparatorunun huzuruna kabul edildiklerinde mermer zemini öperlerdi! Padişah bu kefere takımını kabul etmeye pek tenezzül etmez, onun katına çıkan herkesin de etek veya ayak öpmesine izin vermezdi! Kimini, sarayın merdivenlerine yüz sürmesine gözyumarak şereflendirirdi, kimini atının özengisini öptürerek!
Bir kez daha yayınlamıştım, çocuklarınıza okutmanız için tekrarında fayda görüyorum:
Osmanlı büyükleri arasına dahi giremeyen Sultan 2. Selim, 16 Haziran 1573’te Fransa kralı 9. Charles’e gönderdiği fermanda bakın ne diyor:
-Kardeşin Polonya beylerinden Henri’nin bize itaat ve ubudiyetini bildiren mektubu üzerine, bu memlekete kral tayin edilmek hususundaki ricasını Allah’ın lütuf ve inayeti ile kabul ettik ve kendisini Polonya’ya kral seçtik ve tayin ettik!
-Na’pmış, na’pmış?
Kral seçmiş ve tayin eylemiş!
İşte benim devletim, böyle bir devletti. Kral olmak isteyen prensler Türk başkentine müracat eder, talep uygun görülürse, Divan adamcağızı kral tayin ediverirdi.
Gençler anlamayabilirler, 2. Selim’in fermanında zikredilen “Ubudiyet” demek, “kulluk, kölelik etmek” demektir!
Henri, padişaha itaat ve ubudiyetini bildiren bir mektup yazdığına göre öyleyse ne demek istemiştir?
“-Kral olursam kulunuz, köleniz olacağım” demek istemiştir!
Şimdi bizi ite - kopuğa kul - köle yapmak istiyorlar. AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri, Türk Milleti’ni câni ilân eden bir yahudi çocuğu mahkemeye verildiği için, Türkiye Cumhuriyeti’ne meydan okuyor, ağzını açan yok.
Gel de yanma şimdi, gel de kahrolma!
Bu adama haddini bildirmek kahramanlık meselesi değildir ama, hiç şüphesiz kan meselesidir!
(13 Eylül 2005 / Yeniçağ)