Hakkında Yazdığım Köşe Yazım:
Kalemiyle Destanlaşan Bir Şahsiyet
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Türk insanının, özellikle gençlerimizin büyük çoğunluğu belirli odaklar tarafından yönlendirilmenin etkisiyle ve başta, milli eğitimden uzaklaştırılmış bir eğitim sistemiyle yeni gelen nesilleri yetiştiren okullarımız olmak üzere vermesi gereken milli eğitimi verememesi yüzünden milli duygulardan nasibini alamamış bireyler olarak yetişmektedirler.
Hatta bütün milli değerlere düşmanca tavırlar sergileyen kimliksiz, kişiliksiz sürü psikolojiyle hareket eden yığınlar haline gelenleri ve bu yığınların Türk milletinin geleceğinde söz sahibi olma çabalarının tavan yaptığını görmekteyiz.
Günümüz siyaset anlayışının bu durumu destekler vaziyette olması ise geleceğimiz için vahim sonuçların ortaya çıkacağının habercisidir adeta.
Geçmişte mankurtlaştırılmış, bugün ise belirli görevlere getirilmiş bir gençliğin siyasete, Türklüğe, Türk milletine, milli değerlere bakışını; hukuk, adalet ve yönetim anlayışını dolayısıyla bu anlayışın meyvelerini toplamaktayız. Ne yazık ki millet olarak hazmedilemeyen çürümüş kokuşmuş bu meyvelerle yeni nesiller geleceğe hazırlanmaktadır ki artık tehlike çanları kulaklarımız tırmalamaktadır.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin adeta denetimsiz bırakılması ve doğurduğu-doğuracağı sonuçlar ise vatanın bölünmezliğini düşünenlere dahi sindire sindire içirilmeye çalışılan bir zehir, piyasaya tek çözüm olarak sunulmaktadır.
Bütün bu ve benzer olumsuz gelişmeler karşısında direnç noktası oluşturabilen bir gençliğin bulunması sevindirici olmakla beraber yetersiz gördüğümüzü ifade etmek istiyorum doğrusu. Yetersiz olmasının birçok sebepleri var elbette. Bunlardan bir tanesi de milli düşünceye sahip yazarlarımızı ve yazdıklarıyla destanlaşanları okumadıklarından veya okutulmadıklarından ileri gelmektedir.
İşte bu yazımızda kalemiyle destanlaşan şahsiyetlerin birisinden söz etmek istiyorum. 2013 yılının son cumartesi günü İLESAM’da gerçekleştirilen şiir dinletisinde kürsüye gelen şairlerimizden birisi: ‘‘ Ben Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun oğluyum’’ demesiyle adeta derin bir uykudan uyanır bir hal aldım.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bana göre milli hisleri yüksek, düşüncelerini şiire edebi anlamda çok güzel yansıtabilen ender şairlerimizden ve kalemiyle destanlaşan bir destan şairimizdir.
Gülce Edebiyat Akımı olarak önem verdiğimiz konulardan bir tanesinin de Türk destanlarının olması ( Şairlerimizden Harun Yiğit Türk destanlarını Gülce Edebiyat Akımı nazım türleri ile şiirleştirmiştir.) nedeniyle şairimizin oğluyla tanışmak, babasıyla ilgili kısa bir sohbette bulunmak arzusuyla dinleti çıkışında kendisiyle tanışmak istedim.
Talat Bey sağ olsunlar kırmadılar beni. Sohbet ederek zaman zaman uğradığı Milli Düşünce Merkezi’ne gittik. Orada da çay içerek sohbet edip hem kendisi hem babası ile ilgili bazı bilgiler edindim. Elinde babasıyla ilgili ve fotokopi ile çoğaltmak istediği bir yazı vardı. Dışarı çıkıp çoğaltarak bir nüsha da ben alıp tekrar görüşmek üzere ayrıldık.
‘‘Ey yirmi dört boy Türk en büyük atan,
Tek Tanrı’nın kulu Oğuz Han benim.
Unutmuş olsam da geçmişi, bugün,
Damarlarındaki soylu kan benim.’’
Diye seslenen ve kalemiyle destanlaşan aynı zamanda da bir eğitimci olan şairimizin eserlerini Türk milliyetçileri açısından önemli buluyorum.
‘‘Acunda ne varsa kurudan yaştan
Al Dede Korkut’tan, Hacı Bektaş’tan
Malazgirt ufkuna doğ yeni baştan…
Dilerim Tanrı’dan bu devran döne,
Uyan ey Türk!…Uyan! Uyumak nene?’’
Diye haykıran milli şairimiz sanki içinde bulunduğumuz zamanı özetliyor gibi.
25.08.1929 ‘da Elazığ’ın Ağın ilçesinde dünyaya gelen şairimiz Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü mezunudur. Milliyetçilik ülküsünün bir nefesi olan şairimiz ilk görev yeri olan Sarıçubuk’ta ‘‘Türk Milliyetçiler Derneği’nin’’ Sarıçubuk şubesini açarak yazdıklarıyla yetinmez ve çevresini de Türk milliyetçiliği konusunda aydınlatmaya başlar.
Mahalli Elazığ Gazetesi, Yeni Fırat ve Orkun dergileri yazı ve şiirlerini yayınladıkları ilk gazete ve dergilerdir. Aynı zamanda bu dönem destansı şiirlere yöneliş zamanıdır.
Öğretmenlik, İlköğretim müfettişliği, Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar ve Basılı Eğitim Malzemeleri Genel Müdürlüğünde şube müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü, İstanbul Devlet Kitapları Müdürlüğünde müdürlük görevlerinde bulunan şairimiz İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Genel Sekreterliğinden emekli olur.
Adını sayamayacağımız çok sayıda Türk milliyetçisi ile tanışan şairimiz emekli olduktan sonra kendini tamamen Türk edebiyatına ve Milliyetçilik düşüncesi yolunda çalışmalara verir. Türk Edebiyatı, Doğu Türkistan gibi dergilerde görev alır.
Bozkurtların Ruhu, Bozkurtların Destanı, Kür Şad İhtilalı Destanı gibi on bir önemli esere imza atan şairimize göre şiir demek Türkçe demektir. Türkçe Türkün ses bayrağıdır ve gönlü bu bayrakla dalgalanır.
Destan Şairimiz şiirleriyle Altaylardadır, Ergenekon yurtluğundadır, Tanrı dağlarındadır, Palandöken’dedir, Erciyes’tedir, burcu burcu ıtır kokan yaylalardadır. Orhun’dadır, Selenge’dedir, Fırat’tadır Kızılırmak’tadır; yağız atlarını suladığı Sakarya’dadır.
‘‘Aylardan Ağustos günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel İklim-i Rum’a,
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…
Yeni bir şevk ile gürledi gökler…
Ya Allah… Bismillah…Allahu ekber!..’’
Türk gençliğinin zihninde ve gür sesinde yansımasını bulan dizeleriyle Anadolu’ya son kez gelen milletinin sesiyle Malazgirt’tedir.
‘‘ Ant ekmeğe ve tuza;
Ant tuğa ve kopuza;
Ulu Tanrı Oğuz’a,
Verdiğini bol verdi.
Keskin etti usunu,
Verdi ruhun hasını.
Asya’nın ortasını,
Oğuzuna il verdi.’’
Asya bozkırlarındadır, ozanın nağmesinde kopuzunun sesindedir.
Kalemiyle destanlaşan şairimiz, an olur Mete Hanın otağına, Bilge Kaanın kurultayına, Dede Korkut’un sohbetine konuk olur. An gelir Anadolu’nun akarsuyunda çağlar, an gelir çayda çırada mumlarda ışık olur, an gelir dağlarda Gökkurt, yaylada kuzu olur.
An olur Oğuz’un göç yolundadır, an olur Kür Şad ve kırk yiğidi ile Çin sarayını basar, an olur Söğüt’tedir, Domaniç’tedir, Mohaç’tadır, Kerkük’tedir. ‘‘ Ne Mutlu Türküm Diyene!’’ sözünün temelinde ve Cumhuriyettedir. Kısacası destanlar onda o destanların içindedir.
21 Ağustos 1992 tarihinde aramızdan ayrılan ve kalemiyle destanlaşan şairimizi rahmetle anarken eserlerini her Türk gencinin okumasında fayda vardır diyorum.
Osman Öcal