Vahdettin hain miydi, değil miydi?
26 Kasım 2007
Vahdettin, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’e destek oldu mu? ‘Ne desteği! Mektuplarında Atatürk’e küfür bile ediyor’
"VAHDETTİN HAİN DEĞİLDİ" DİYENLERİN İDDİALARI NEYDİ
1- İzmir’in işgalinden sonra Mustafa Kemal’i “Muvaffak ol” temennisiyle, 9. Ordu müfettişi olarak çok geniş yetkilerle Anadolu’ya gönderen Vahdettin’dir. Görünüşte Samsun mıntıkasındaki anarşi olaylarının bastırılması söz konusuydu ama, asıl amaç, Mustafa Kemal’in Anadolu’da teşkilatlanmasını sağlamaktı.
2- Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal’e, 25 bin altın verildi. Bu kadar büyük bir rakam, örtülü ödenek kayıtlarında görünmesin diye Vahdettin, Çengelköy’deki değerli atlarını satarak, parayı Mustafa Kemal’e İngilizlerden gizli olarak teslim etti.
3- Saltanatın kaldırılmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde şahsına yönelik sözlü saldırılardan, eski Dahiliye vekili ve Peyam-ı Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal’in linç edilmesinden sonra, Mustafa Kemal’le görüşmek için son bir teşebbüste bulundu. Talebine cevap alamayınca 1922’de 16 Kasım’ı 17 Kasım’a bağlayan gece İngilizlere sığınarak ülkesini terk etti.
Profesör Metin Hülagü, Londra’daki Foreign Office’te (Yabancılar Ofisi) yıllar sonra gün ışığına çıkan belgeleri inceledi. İngiliz kayıtlarına dayanarak son Osmanlı Padişah’ı Vahdettin ile Atatürk’ün ilişkisini kaleme aldı. Prof.Dr. Hülagü’nün çalışması Vatan Gazetesi’nden Bülent Günal kalemiyle yayınlandı.
* İngiliz belgelerini incelediniz. Tüm bu çalışmaların ışığı altında en çok tartışılan soruyla başlamak istiyorum. Vahdettin bir hain miydi?
İngiltere, Kurtuluş Savaşı ile Osmanlı Hanedanı’nın ve Vahdettin’in kaçışında baş aktörlerden biriydi. O yüzden İngiliz belgelerinde yazılanlar çok önemli. Şunu söyleyerek başlayalım. II. Abdülhamit’ten sonra tüm şehzadelere yönelik bir siyaset yasağı var. Bir bakıma şehzadeler apolitik yetiştiriliyor. Vahdettin de böyle. Çengelköy’de yaşıyor, besteler yapıyor, İslam hukuku üzerine kafa yoruyordu. Dünya nereye gidiyor, Avrupa nereye koşuyor, Osmanlı’nın geleceği ne olacak gibi sorular Vahdettin’in gündeminde büyük yer kaplamıyordu.
Vatan haini değildi ama siyaseten bilgisizdi, yeteneksiz ve başarısızdı
* Böyle bir adam 1918 yılında, ağır şartların yaşandığı bir dönemde tahta çıktı.
Evet... Ve Vahdettin’den çok şey bekleniyor. Vahdettin hain değildi ama siyaset, özellikle dünya siyasetini bilmeyen bir adamdı zaten. Ama Vahdettin’in tecrübesizliği kadar Osmanlı’nın da zaafları var. Siyaset bilmeyen birinin tahta çıkması onun vatan haini olduğunu göstermez. Çünkü padişahlara Osmanlı tebaası, toprakları bir mirastır. İnsan mirasına ihanet eder mi? Çiftlik sahibi kendi çiftliğinin yok olmasını bile bile ister mi?
* İstemez herhalde...
O da istemiyor. Ama yeteneksiz, başarısız. Çevresindeki sözde siyaset bilenlerin oyuncağı oluyor. Oyuna getiriyorlar onu. Ve şartlar geliyor, geliyor... Vahdettin 17 Kasım 1922’de, yani bundan 85 yıl önce İngiliz Malaya gemisiyle Malta’ya kaçıyor. Ama Mustafa Kemal günler öncesinden Vahdettin’in kaçacağını biliyor.
İNGİLİZLER HESABINA CASUSLUK YAPMAK İSTEYEN OSMANLI HANEDANI MENSUBU KİMDİ?
* Sürgündeki hanedan üyeleri paraları bitince sıkıntılar yaşıyor. Dünya liderlerinden talepleri oluyor mu?
Oluyor. 1940’ta Vahdettin’in yeğeni Şehzade Sami Bahaeddin Efendi, İngiliz ordusu ve istihbaratında görev almak istiyor. Çünkü parasız kalmış durumda. Ancak Ankara Hükümeti’yle iyi ilişkiler kurmak isteyen İngiltere bu talebi dönemin Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu’na bildiriyor. Ankara hemen harekete geçiyor ve Saracoğlu İngilizler’e, “Eğer böyle bir teklif kabul edilirse, İngiltere’nin neden Osmanlı Hanedanı’nı kanatları altına almak istediklerini Türk halkı merak eder” diyor ve böyle bir girişimin Türk ve İngiliz hükümetleri arasında sıkıntı yaratacağını belirtiyor. Sonuçta Şehzade Sami’nin İngiliz istihbaratında çalışma talebi geri çevriliyor.
Atatürk, Vahdettin’in kaçacağını biliyordu, sarayda casusları vardı
* Nasıl biliyor?
Çünkü sarayda bir casusu var! Vahdettin’in en yakınındaki kişilerden biri bu. Ama kim olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz Atatürk’ün o dönemde gazetelere yansıyan açıklamalarında söylediği, “Vahdettin’in kaçacağını günler öncesinden biliyordum” açıklaması... Atatürk Saray’daki gelişmelerden gün be gün haberdar. Neler oluyor, biliyor. İngiliz belgelerine de bu durum aynen yansımış.
Padişah iddia edildiği gibi kaçarken yanında bir servet götürmüyor
* Vahdettin söylendiği gibi sürgüne bir servet mi gitti?
Hayır. Vahdettin’in İstanbul’dan ayrılırken yanına oğlu Ertuğrul’u, hizmetlilerinin bir kısmını ve sultan aylığı olan 50 bin Osmanlı Lira’yı alıyor. Bu da o günün parasıyla 20 bin İngiliz Sterlini ediyor. Paranın bugünkü değeri ise yaklaşık 215 bin YTL. Ayrıca bu paranın tümü nakit de değil. Aralarında Fransız ve İngiliz bonoları var.
* Bu para bonolarla mı birlikte 20 bin lira ediyor?
Evet. Zaten para da İstanbul Merkez Bankası’nda yatıyor. Ancak mevduat Londra’daki BTC Bank’a havale ediliyor. Belgelerde paranın nereden nereye aktarıldığı, hangi tarihlerde ne kadarı çekildiği belli. Bu para 1924 yılına kadar idare ediyor. İngilizler Vahdettin’i Malta’ya bıraktıktan sonra ’bizden bu kadar’ diyor, gerisine karışmıyorlar. Vahdettin sonraki tüm yolculuklarının parasını, harcamalarını kendi cebinden yapıyor. Ve istediği zaman da parasını çekemiyor. İngiliz yetkililerden izin aldıktan sonra parça parça parasını çekebiliyor. Bonoları bozduruyor ve beş parasız kalıyor, sefil düşüyor. Zaten beş parasız kaldıktan sonra da gerek Vahdettin gerekse Osmanlı hanedanı için son çırpınışlar başlıyor.
İNGİLİZ GİZLİ ARŞİVLERİNİ 3 YIL İNCELEDİ
Tam 85 yıl önce, 17 Kasım 1922’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Sultan Vahdettin, İngilizler’e ait Malaya adlı gemiye binerek İstanbul’dan kaçıp, Malta’ya gitti. İşte o kaçış ve sonrasında yaşananlarla ilgili çok şey söylendi, yazıldı. Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin Hülagü’nün kaleme aldığı ve önümüzdeki ay Timaş Yayınları’ndan çıkacak olan “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitap büyük gürültü kopartacağa benziyor. Tarihin karanlıkta kalan birçok noktasına ışık tutacak ve beraberinde yeni tartışmalar yaratacak olan çalışma için Prof. Metin Hülagü, 3 yıl boyunca merkezi Londra’da bulunan Foreign Office’te (Yabancılar Ofisi) 400’e yakın belgeyi mercek altına aldı.
Özellikle belgeler padişah Vahdettin’in İstanbul’dan ayrıldığı 1922 ile öldüğü 1926 tarihleri arasındaki yaşadıklarını aydınlatırken; Osmanlı Hanedan üyelerinin 1940’lı yıllardaki sıkıntılarını, çırpınışlarını ve dünya liderlerinden ilginç isteklerini de gözler önüne seriyor.
Atatürk, arkasından Saray’da sayım yaptırdı, arası iyi olsa yapar mıydı?
* Atatürk’ün Vahdettin için, ’Namuslu adamdı, isteseydi giderken Topkapı Sarayı’nı götürürdü’ diye bir açıklama yaptığı iddia ediliyor.
Gerek Atatürk’ün bu açıklamalarını gerekse Vahdettin’in Atatürk için, “O bir Osmanlı Paşası’ydı. Kimse onun hakkında kötü bir söz söyleyemez’türünde yaptığı iddia edilen açıklamaları gerçekçi bulmuyorum. Bunların tümü Atatürk ile Vahdettin’in arasını bulma çabaları. Gerçeği yansıtmıyor. Vahdettin kaçar kaçmaz Ankara hükümeti ne yapıyor?
* Ne yapıyor?
Topkapı Sarayı’ndaki değerli hazinelere ve Kutsal Emanetler’e baktırıyor, sayımları yapılıyor. Acaba kaçırmış mı diye? Özellikle kutsal emanetlere Ankara Hükümeti büyük önem veriyor. Çünkü onlar bir bakıma halifeliğin simgesi.
Padişah’ın kullandığı ifadeleri yazsam başım hakaretten belaya girer
* Yani siz son günlerin hakim görüşünün aksine Atatürk ile Vahdettin’in arasının kesinlikle iyi olmadığını söylüyorsunuz.
Bakın, öyle belgeler var ki, ben kitaba koyamadım. Niçin biliyor musunuz? Vahdettin’in İngiliz yetkililerine yazdığı kimi mektuplarda Atatürk için küfre varacak kadar sözleri var. Ben bu belgeleri yazsam hakaretten mahkemeler yakama yapışır. Sadece Vahdettin’in bu tür mektupları olduğunu belirttim ama belgeleri kelimesi kelimesine yazmadım. Vahdettin Atatürk’e bir bakıma düşman. Çünkü onu tahtından indirdi, saltanatına son verdi. Zaten Atatürk de Nutuk’ta Vahdettin için, ’sefil, aciz, anlayıştan yoksun, yaratık’ gibi kelimeleri kullanmış. Atatürk ile Vahdettin arasında en büyük çatışma birinin gelenekçi diğerinin yenilikçi olmasından kaynaklanıyor.
“Tahttan geçici feragat ettim” demiş; “yine başa geçerim” umudu taşımış
*Peki Vahdettin kaçtıktan sonra kaderine razı mı oluyor yoksa tekrar bir gün İstanbul’a geri dönerim umudum taşıyor mu?
Bakın burası çok önemli. Vahdettin son nefesini verene kadar tahtından vazgeçmiyor. Bir gün şartların olgunlaşacağını ve saltanatının başına geçeçiğini umut ediyor. 1923 yılında Hicaz’da Mekke Beyanname’sini açıklıyor. Orada diyor ki: ”Akıllı ve münevver kimseler fiilen, irsen ve istihkâken hilafet ve saltanat makamında bulunan (ki bu dünyadaki en büyük ve en ehemmiyetli makamdır) bir sultanın vatana hıyanet etme emel ve hırsına kapılmasını nasıl izah edebilirler? Bu makamın ve özellikle hilafetin şeref ve haysiyetini muhafaza etmek için tahtımı muvakkaten (geçici olarak) terk ettim, refah ve rahatımı bir kenara attım.’
Yıllarca Ankara’dan “Genel Af” beklemiş mallarının iade edileceğini düşünmüş
* Geçici olarak...
Evet aynen öyle diyor. Ve ekliyor: ’Saltanattan ve vatandan ayrılmamın sebebi uyguladığım siyasetin hesaba çekilmesinden korktuğum için değil, canımı, şerefimi kurtarmak içindir. Güç yetiştirilmeyecek şeylerden uzak durmak peygamberimizin sünnetidir.’
* Peygamber sünneti derken?
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye Hicret etmesine atıfta bulunuyor. Vahdettin açıklamasında, hilâfet meselesinde Ankara ve İstanbul’un almış olduğu kararı hiçbir surette kabul etmiyor. ’Aziz vatanına avdet edinceye kadar Hicaz’da kalacağını’ beyan ediyor ve tahtını geçici olarak terk ettiğini söylüyor. Sultan Vahdettin aynı zamanda genel bir af ilanının kısa bir süre içerisinde gerçekleşeceğine, kendi adının da söz konusu listenin başında yer alacağına ve bu af dolayısıyla Lozan Antlaşması’na uygun olarak Türkiye’de Ankara Hükümeti tarafından müsadere edilen malların kendisine tekrar iade edileceğine inanıyor.