Gönderen Konu: Ön Türk-İlk Türklerin Tarih Serüveni  (Okunma sayısı 5093 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Kayberen

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 86
  • Kök Tengri !


GEÇEN yazımda Türklerin kökenini kâh Yecuc-Mecuc’a, kâh Yafes’e, ya da ağacın son 9. dalına bağlama denemelerinden sonra, Batılıların bizi Sarı ırk veya melez kategorilerine sokma gayretinden, Atatürk’ün “brakisefal” temalı “Türk Tarih Tezine” kadar görmüştük.
•••
Bu kargaşa beni öğrencilik yıllarımdan beri çok rahatsız etmişti. Ankara’da lisedeyken Atatürk’ün de hazır bulunduğu 1. Türk Tarih Kongresini dinleyici olarak, tek günü bile kaçırmadan ve okulumu asarak takip ederdim. 1939’da Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde Antropoloji derslerine kaydolmuş, 2. Dünya Savaşı başlayıp da Almanlar Paris kapılarına dayanınca üniversite tahsilimi Ankara’da tamamlamıştım. 1944’te Türkçülük (Savcının deyimiyle “Turancılık”) dâvası yüzünden bir buçuk yıl tutuklanmıştım(5); bir bakıma bu olay konuma yaradı: Bir yıl kadar Askerî Cezaevindeki koğuştayken, Atsız’ın ve Türkeş’in yatakları karşı sırada, Prof. Zeki Velidî Togan’la benimki yanyanaydı. Diyebilirim ki bu bir yıl boyunca tarihçi ve türkolog üstad benim hocam oldu(6) ve Türklerin doğuşuyla ilgili görüşlerimi hep ona danışarak geliştirdim. Tabiî sonra daha başka fırsatlar çıktı. Beraatımızdan sonra 1945 sonunda gene Paris’e gidip Sorbonne’da yarım kalmış Antropoloji eğitimime devam ettim (ama doktoram “Tecrübî Psikolojiden” oldu). 1940’ların sonlarında Amerika’da hem diğer tahsilimi tamamladım, hem de yeni arkeolojik bulguları araştırırak, tezimi (veya sentezimi), hem kendi aklımı, hem de başkalarınkini karıştırmayacak kadar sade bir çerçeveye koymaya çalıştım.
•••
Bu tez özetle şöyle:
Bundan 30.000 yıl kadar önce yeryüzünde (bulunan fosillere göre), sadece 3-4 ırk vardı. Bu Paleolitik (Yontma-Kabataş) çağında biz Türkler henüz yoktuk.
Binlerce yıl bu ana-ırklar karıştı, bir sürü melez tipler (fosiller) çıktı, sonra genler yerli yerine oturunca, belli özellikli 8-10 ırk oluştu. Bunlardan sade ikisi biz Türkleri ilgilendirir: Avrasya’da Ural dağlarında yaşayan Beyaz-Brakisefal ırkla (ki yanlışlıkla “Alp-Alpin” adı takılmış), bir de Asy ya’nın Sibirya ucundan Baykal Gölü ve Tanrıdağlarına doğru uzanan geniş bölgede yaşayan Amerind (yani Asya’da hâlâ yaşayan Kızılderili ırkı; bakır tenli, hafif çekik gözlü, mezosofal (orta) kafataslı insanlar(7).
Bu iki ırk biz Türklerin “ana ve babası” veya “baba ve anası” olacaklar.
6000 yıl arayla iki defa “karışmışlar” (yani evlenmişler). Biri doğuya, diğeri batıya göçleri sırasında. İlki Tunç Çağında olmuş M.Ö. 8000’ler. Urallı Alp’ler herhâlde çoğunluktaymış ve karşılaşma, “evlenme” Aral gölü civarında meydana gelmiş. Doğan nesil, her yerde olduğu gibi, melezmiş. Fakat binlerce yıl iç evlenmeler sonucu genler durulmuş (istikrar dönemi) ve yepyeni bir soy oluşmuş: ÖN-TÜRK’ler, Bunlar medeniyet/uygarlık tarihinde çığır açacaklardır. (Antropolojik-arkeolojik fosil buluşları-Andronovo, Afanasyevo…vs.)
İkinci karşılaşma/evlenme, M.Ö. 2000’lerde. Bu sefer Asyalı Kızılderililer çoğunlukta-Baykal Gölüne ve Tanrı dağlarına kadar göçen Urallı Alp’ler ufak bir grupmuş. Bu seferki karışmadan doğanlar, sonradan genleri istikrar bulunca, tarihe “İLK-TÜRK”ler olarak geçmişler, daha sonraki adlarıyla Hunlar, Uygurlar, Aparlar.
Bir noktaya dikkat edelim: Moğollar (ki asıl adları “Şevey”dir, ayrı bir soydurlar. Gerçi bir kolları (anaları? babaları?) Asya Kızılderilileridir ama, “evlenmeleri” Alplerle değil, Çin’deki “SİNİD” sarı ırktan kavimlerle olmuştur. Asya’da Kızılderili kalmayınca Sibirya ormanlarını bu “Moğol” yani Şeveyler doldurmuş ve Türklere komşu olarak giyinişlerini, silâhlarını, birçok geleneklerini bizden almışlardır. Hattâ, soykırımın suçlularından biri Şeveyler olduğu hâlde, Ergenekon destanını da benimseyip kendilerini kurban kavim gibi görmüşlerdir! Uygur-Şato Türk soyundan olan Börütegin ailesi başlarına geçince bu oluşmuştur. Cengiz Han bu sülâledendir(8).

ÖN-TÜRK/İLK TÜRKLERİN TARİH SERÜVENLERİ
Ön-Türklerin doğumunu hazırlayan iki yönlü göçler beni hep cezbetmiştir. Onun için de yıllardır bu hikâyeyi anlatan bir roman yazıyorum. “Şaman Kızı Gökşin-Tunç Çağında bir Aşk Öyküsü”(9) Burada kız Urallı (Alpin) bir kahramandır. Sürülünce doğuya göçmeye başlar. Pek çok Alpli de arkasından göçer. Bir de öbür yanda Kızılderili bir kahraman vardır: Kızıltugur. Bu genç savaşçı da gizli yurt Ergenekon’u bulma hayâliyle Batıya doğru yollanır. Sonunda iki kahramanın yolları kesişir. Onlar ermiş muradına…vs.
Farkettiğiniz gibi, Gökşin “Alp ırkını”, Kızıltugur da “Amerind ırkını” sembolize ediyor ve evlenmelerinden Ön Türk denilen çocuklar doğacak.
Türkler, iki ayrı evlenmeyle ortaya çıkınca ne oldu? Tarih oldu.
Ön-Türkler, Orta Doğu’ya, Mezopotamya’ya göçüp, insanlığın ilk gerçek medeniyetini kuruyorlar: Sumerler, Elamlar. (M.Ö. 4500-2700). Kolları Anadolu’ya giriyor: Ön-Hititler (2700-2000), Nezik-Hititler 2000 yılında Anadolu’yu istilâ ediyor. Bunlar Türk değil, Proto-Cermen. Ön-Hitit uygarlığını devralıyorlar. M.Ö. 1000’de kaos: Kavimler göçü. Anadolu’ya Sumer’den göçüp de Ege’ye yerleşmiş olan Lid’ler/Turska’lar denizci oluyor. Bir kol Kuzey İtalya’ya yerleşiyor: E-Türskler. Bir başka Turska kolu Atlas Okyanusuna açılıyor, Meksika’nın Vera-Cruz körfezine çıkıyor, Ulmek uygarlığını kuruyor (Truva’ya daha önce temas etmiştim).
Mezopotomya’daki Ön-Türk Sumerler ne oluyor? M.Ö. 2000’lerden sonra, Güneyden akın akın gelen Sami (Semitik) göçleri altında “asimile” olup siliniyorlar. Sadece bir kısmı göçü tercih ediyor. SU-K adıyla Kuzeye (Kafkaslara, Karadeniz’in kuzeyine) yayılıyorlar: Saka-İskitler. Bir başka kol Orta Asya’ya Türkmenistan’a, hattâ Tanrıdağlarına, oradan da Çin’e uzanıyor! Sakalar İranlılarla çatışıp duruyor: “İran-Turan Savaşları” (Şehname, Efrasiyab/Alper-Tunga). Orta Asya’nın daha içlerine çekilenler “Şu” krallığını kuruyor, Büyük İskender’le savaşıyorlar. Bunların bir kolu Çin’e giriyor, “Çu-Çu” adındaki ilk “Çin” sülâlesi oluyorlar.
Tanrıdağ bölgesindeki Ön-Türkler, kuzeylerindeki İlk-Türk/Şevey federasyonu olan Apar devletine başkaldırıyor ve yeniyorlar. İlk defa Ön-Türk/İlk Türk beraberliği, Göktürk Devleti içinde gerçekleşiyor.
•••
İşte, Hasan Celâl Güzel’in “Yeni Türkiye”. Yayınevinin 2000 yılında yayınladığı 20 ciltlik “TÜRKLER” ansiklopedisinin birinci cildinde bu tezi ayrıntılarıyla, delilleri (kanıtları) ile ve kaynaklarıyla anlatmaya çalıştım(10).

KAYNAK: Prof.Dr. Reha Oğuz TÜRKKAN

DİPNOTLARI
5- O hikâyenin ayrıntısı için bkz: R.O. Türkkan, “Tabutluktan Gurbete” ilk baskı, 1974, Boğaziçi Yayınevi. Son kısaltılmış baskı, 1988. Dâvadan hepimiz- bazılarımız işkence gördükten sonra-beraat ettik.
6- Bir konuda ben ona bir iki ipucu verebildim: Türklerle Kızılderililerin ilişkisi hakkında (Türk Tarihine Methal eserinin Ek notlarına bunu koymuş).
7- Amerika kıtasında bugüne kadar 20-30 bin yıl öncelerine ait güvenilir hiçbir insan fosili bulunmadı. Şimdiki Kızılderililerin ataları o çağlarda Doğu Asya’da ve Sibirya’da yaşıyorlardı. Kalan izlere göre ancak M.Ö. 22.000-17.000 yıllarında Bering Boğazı yoluyla Amerika’ya göçler başladı (Ayrıntılar için bkz: R.O. Türkkan, Kızılderililer ve Türkler, 1999, E. Yayınları, 3. baskı).
8- Bkz: “Çingiz, Moğollar ve Türklük”, Zeki Velidî Togan, 1942, “Bozkurt- Türkkan Yayınları”. Yakında bunu yeniden yayınlamayı düşünüyorum.
9- Altın Kitaplar Yayınevi tarafından basılacak.
10- “Türkler” ansiklopedisiyle yaptığım son çalışma benim sağlık felâketime de sebep oldu. 10 Aralık 2000’de yazımı teslim etmeyi vadetmiştim. Aylar geçti, ben hâlâ daha yeni kaynaklar araştırıyor, Toroslarda hafriyat yapan Chicago Üniversitesi arkeoloji profesörü Kızım Aslıhan’a ulaşmaya çalışıyor, çok yoruluyordum. Araya seyahatler, işler girdi. Baktım teslim tarihine 2 hafta kalmış, büromda 80 küsur cilt masama yığılmış, yazım hâlâ biteceğe benzemiyor. Allah’a şükür vaadimi yerine getirdim, bitirdim. Ve o gece davetli gittiğim 11. Türk Dünyası Kurultayı’nın yemeğinde düşüp bayıldım. Hastanede gözümü açtım. Stres dediler. Doğru. Ama doğdum doğalı normal 13/8 olan tansiyonumun ilk defa ayarı bozuldu, aynı günde bir 9/4’e düşüyor, bir 20/12’ye fırlıyor! ABD’de de çare bulamadılar. Hâlâ öyle!
Kırgızistan - Bişkek

Çevrimdışı sulu kağan

  • Sulu Kağan
  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 45
Ynt: Ön Türk-İlk Türklerin Tarih Serüveni
« Yanıtla #1 : 16 Ağustos 2011 »
Güzel bilgiler için sağolun.
Türklüğü arap istilasından kurtaran büyük komutana selam olsun.Yüce Sulu Kağan!!!

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2199
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Ynt: Ön Türk-İlk Türklerin Tarih Serüveni
« Yanıtla #2 : 21 Kasım 2024 »
TARİH YENİDEN YAZILMALI, ŞOK ARAŞTIRMALAR

“Tarih Türklerle başlıyor, kağıdı Türkler buldu, Türklerin kökeni 16000 yıl öncesine gidiyor, Latin Alfabesinin temelinde Türkler yatıyor.” şeklinde birileri ısrarla konuşsa nasıl düşünürdünüz?

Bütün öğrenilenin aksine bu açıklamalar tatlı bir şok olurdu herhalde. Bu iddiaların sahibi neredeyse tüm yaşamını bu araştırmalara vermiş bulunan Kazım MIRŞAN!

Açıklama bugüne kadar kabul edilmiş bir dizi tarih bilgisini toprağa gömerek yepyeni bir çığır açabilir.

Uygarlığın temelinde “yazı”‘nın olduğu bir gerçek. Bugüne kadar bilinen ilk yazının Sümerler tarafından bulunduğu şeklindeydi. Oysa isler Kazım Mirşan’ın bulgularıyla tümüyle değişecek gibi…

Bir başka çok ilginç konu ise Avrupa uygarlığını kuranların Etrüskler olduğunu batılıların uzun süreden beri kabul etmiş olması gerçeği. Zira bu yeni tez Etrüsklerin Ön-Türkler olduğunu kanıtlarıyla belgelemeye çalışıyor.

Benzeri iddiaların bir başka sahibi ise Haluk TARCAN, diyor ki:

“Latin Alfabesinin temelinde Ön Türkçe vardır, dolaysıyla evrensel uygarlığın kökeninde Türkler vardır.”

Türklerin Anadolu’ya ilk geliş tarihini 1071 olarak biliyoruz ancak TARCAN diyor ki;

“Türklerin Anadolu’daki geçmişi en azından 16 bin yıl, başka bir teoriye göre en azından 10 bin yıl geriye gidiyor Türklerin varlığı”.

Bu savları ortaya atan Kazım MIRŞAN ve Haluk TARCAN, batili tarihçilerin birçok saptamalarının yanlış ve eksik olduğunu ısrarla vurgulayarak Türk dilinin 2 grup, 8 dal ve 41 lehçeden oluştuğunun ve bunların tümünü bilmeyen hiçbir bilim adamının yaptığı  tarihi inceleme ve araştırmaların doğru sonuç veremeyeceği seklinde.

Osmanlıca, halen kullandığımız ve konuştuğumuz Anadolu lehçesi kökünden uzak ve Arap/Acem etkisi altındadır. Dolayısıyla bu Türkçe ile yapılan araştırmalar sonuç vermeyecektir tarzı saptamalar da var, ayrıca Kazım MIRŞAN 10 ayrı Türk lehçesini mükemmel bilen, Kazak kökenli bir Türk…

MIRŞAN ’ın araştırma ve bulgularını en azından ciddiye alarak araştırmak gerekiyor ancak bugüne dek başta Üniversiteler olmak üzere ilgili kurumlar olayı geçiştirmeyi yeğlemişler Mirşan’a göre.

MIRŞAN’a en büyük desteği veren Haluk TARCAN’in bir başka savı da şu:

“Batinin dili kendine ait değildir, dili dışarıdan gelmiştir” “Hint-Avrupa dili olarak dışarıdan gelmiştir, ancak bunun da kökeni tam belli değildir!

İkinci bir saptama ise Batı’nın hiçbir zaman bir din yapıcısı olamamasıdır. Dini de Mezopotamya’dan gelmiştir, yani Hıristiyanlık dışarıdan gelmiştir Avrupa’ya.

Üçüncü Sav: Yazı da Avrupa’nın kendine ait değildir. Yazısının da Finike’den geldiği varsayılır oysa yazısı da direkt olarak Orta Asya’dan yani Ön Türklerden gelmiştir Avrupa’nın. Özetle Avrupa’nın yazısı, dini ve dili de kendine ait değildir hatta böyle bir kökene de sahip değildir, Avrupa. Fakat Avrupa Rönesans’la birlikte büyük atılım yaparak keşifler, icatlar yapmış ve oldukça ileriye gittiği de bir başka tarihi gerçek.

Ancak kendi kökenini arayan Avrupa 1780 yılında Etrüsk Yazıtlarını bulunca “bizim kökenimiz bulundu” deyip büyük sevinç yasar. Etrüskçe’yi batılılar hiçbir zaman okuyamadılar. Zira Etrüsk Yazıtlarında Yunan uygarlığını bulacağını uman Bati Ön-Türkleri bulunca konuyu “hasıraltı” etmeyi yeğlemiştir.

Bunu yaparken yazıtlardaki yazılar için “bilinmeyen bir irkin okunamayan yazısı” demeyi de ihmal etmedi Avrupalı Bilim Adamları. Yunanca bilindiği gibi sadece 2700 yıl öncesine ait bir dildir.

Avrupa’nın tarihi çok genç! Fransa 1500 yılından beri tarih sahnelerinde, tarihleri 501 yılında başlar ki Atilla 452 yılında ölmüştür.

İngiltere’nin de tarihi 1500 yıldır. En uzun tarih Almanların ki olup 2100 yıldır.

Roma’nın kökeninde Etrüskler var, Etrüsklerin kökeninde de Ön-Türkler var bulgulara göre…

Yunanistan’da da köken olarak Ön-Türkleri buluyoruz, Yunanistan’ın adi da “Içiök” dür, krallık anlamında. Yunanlıların bir bölümü Grek adi altında üst Asya’dan gelmişlerdir. ÖKERIK bunların ilk adi. Ökerik sıkışarak Grek haline gelir.

Kazım MIRŞAN ve Haluk TARCAN ’ın savlarına göre Ön Türklerin kurduğu ilk devletin adi “BIR OY BIL”, günümüzden 12500 yıl önce. Bu devletin sona ermesiyle “TÜRKBIL” devleti ortaya çıkmıştır bu devlette Türkçe konuşulurdu. Türkleri tarih kaynakları hep göçebe olarak niteler, oysa Türkler “göçebe” değil “göçmen”di ve yerleşiktiler. Selçukluları yok eden Osmanlı göçebeleriydi, göçebe kültürüydü. Osmanlıların dayandığı oymak KAYI aşiretiydi.

Bir de Sümerlilerin Türk olduğu savı var!

Sümerler 5000 yıl önce yazıyı icat ettiler, bir nevi çivi yazısı şeklindeki bu yazıyı Batılılar söktüler. Bu yazıyı ilk söken Sir Henry C. Rawlingson “Bu Turani” bir dildir, demiştir.

Sümerce ’de 1000 kadar Türkçe kelime olduğu saptandı, bundan 4–5 bin yıl önce Türkçe Sümerce olarak oluşmaya başlamışken bu dil Proto Türkçedir, yani ilkel bir Türkçedir.

Başka ilginç savlar da var:

Macarlar, Bulgarlar ve Finler de Türk’tü, onlar İslamiyet’e girmedikleri için Türklüklerini kaybettiler. Bugün onlara hiç kimse Türk demiyor. Sadece 30.0000 Gagavuzlar hariç müslüman olan tüm Türk ırkları kimliklerini koruyabilmişler.

Konu derin, çok ilginç ve savların kesin olarak kanıtlanması halinde büyük yankılar uyandıracak, çok şey değişecek.

Özellikle Avrupa aynaya bakınca farklı şeyler görmeye başlayacak…

Haluk Tarcan söyle diyor: 167 milyon yıl önce KRETASE dönemi vardır. O dönemde Orta Asya yok, dev bir deniz var sadece. Jeolojik çalkalanmalar sonucu bu dev deniz parçalara ayrılmış ve ortaya 5 tane deniz çıkmıştır. Bu beş deniz meydana getirdiği tropikal iklimde bir yeni uygarlık doğmuştur. Bu uygarlık Ön Türk kimliklidir. Ön Türk Kimliğinin kurduğu ilk uygarlık ON UYUL ’dur. Bu dönem 8500 yıl öncesidir günümüzden.

Su ilginçliğe bakınız o yıllarda Taklamakan’da deniz vardı bunun ilk adi “UÇUGUY KÖL” dür. Kazan şehrinin o günkü adi ise “IZGINTI UKUZUN” dur. Gobi çölünün ilk adi “BIKLI ÇÖL” dür. ON UYUL dönemi yazıtlarına bakıldığında (5000 yıl öncesi) harflerin bir kısmı örneğin C ve D Latin Alfabesindeki harflerin ayni, demek oluyor ki Ön Türklerde başlayan kelime ve sözcükler hem Latin alfabesinin hem de diğer tüm dillerin temelini oluşturmakta.

Tarcan söyle devam ediyor: “ATOYBIL” devleti konfederasyonun sona ermesiyle “TÜRKBIL” devleti ortaya çıkıyor. Bu da milattan önce 879 yılına denk geliyor. Bu Türükbil devletinde Türkçe konuşulur. Bu devlette tarih yazanlar vardır bu kişilere BOLBOLLAR deniyordu. Bugün bu kelime ilginçtir ki BALBAL olarak geçer.

Ne yazık ki sadece İngilizce, Fransızca, Almanca bilmeye özen gösteren günümüzdeki tarihçilerimiz genelde Orta Asya Türkçe ’si bilmedikleri için Orta Asya kaynaklarını okuyamamışlar ve çevirilerle tarih yazma durumunda kalmışlar, dolayısıyla tarihimizi yabancı tarihçilerden ve de eksik ya da yanlış öğrenmek durumunda kaldık.

Tartışmaya katılan Dr. Selaki DIKER, Sümerlerin Türk olduğunu söylüyor ve Atatürk döneminde de Sümerlerin Türk olduğunu kabul gördüğünü belirtiyor. Bu nedenle o dönemde Sümerbank ve Etibank gibi bankaların kurulduğunu söylüyor. Batılılar diyor ki bizim kökümüz HERETIC (yani Sümerler) dir.

Sümerler bundan 5000 yıl önce yazıyı ettiler. Bir çivi yazısı şeklinde olan bu yazıyı Batılılar söktüler. Bunu ilk söken Sir Henry Creswicke Rawlinson “Bu bir Turani dildir” demiştir. 1000 kadar Türkçe kelime Sümerce’de mevcuttur, ayrıca 20 kadar Arapça kelime de var bu dilde.

Görünen o ki; 4-5 bin yıl önce Türkçe Sümerce seklinde oluşurken dil bir tip ProtoTürkçe’dir. Bu durumda Türkçe Sümerce’denbaşlamıs ve gelişmiş zamanla Göktürkçe olmuş ve sonrasında Mahmut Kagari’yle buralara kadar gelmiş.

Simdi tekrar Kazım MIRŞAN’inaçiklamalarina gelelim:

Erken Türk Tarihi alanında 36 kitabi bulunan Kazım MIRŞAN bütün alfabelerin Türk alfabesinden doğduğunu, Etrüsklerin de Türk olduğunu ve kağıdı Türklerin bulduğunu söylüyor.

Mirşan, Floransa’ya gidip büyük EtrüskologlardanCamporealli ile konuşur ve tartışır. Sonunda Camporealli Etrüsklerin Türk kökenli olduklarını kabul eder.

Bugün İslamiyet’i kabul etmeyen ve hala yasayan Türkler de var: Çuvaş Türkleri, Karainler, Karaylar, Gagavuz Türkleri, Yakut Türkleri….

Macaristan’ı kuran 13 kabileden 9’u Türk boyudur. Kuman ve Peçenek Boyudur, 4’ü Pinegol boyudur. Devlete hakim olan Pinegoller olduğu için devletin resmi dili Macarca olmuştur. 1000 yılında Kral Istvan’i Hıristiyanlığı kabul etmesiyle Macaristan’da kullanılan Türk soylu yazı yasaklanmış, Türk Dini yasaklanmış, yasaklanan törelerle birlikte bozunma ve Macarlaşma da olmuştur.

Öte yandan Mısır Piramitlerinden 2000 yıl önce Çin’de Türk boylarının yaşadığı bir bölgede gizli Piramitler var. Bugün Çin bu bölgeyi Turistlere yasaklanmış durumda. Mısır Piramitlerinden 2000 yıl önce yani günümüzden 7000 yıl önce Türklerin yaptığı Piramitler ortaya çıkarsa tarih yeniden yazılacak demektir.

Bu durumda o bölgede 7000 yıl önce 300 metreyi bulan Piramitleri yapan Türkler Mısır’a gidip büyük Piramitler yapması çok mantıklı olmaz mı?

Batı dünyası her ne kadar bilime açıksa da 16. Yüz yıla kadar Aristo’nun her dediğini kabul etmiş yani 1000 yıl Üniversiteler dahil her kurum Aristo’yu tek kaynak olarak kabul ettikten sonra zamanla onun yanlışları ortaya konarak bilim gelişim sürecine girebilmiştir.

Gerçekten yazıyı Sümerler değil de Türkler mi buldu?  Ya da Sümerler Türkler miydi?

Eğer bunlar doğruysa Dünya Uygarlığının temelinde Yunanlılar Yunan Uygarlığı değil Türk Uygarlığı yatıyor denebilir. Kağıdı Türkler buldu diyor Kazım Mirşan. Kağıdı Türkler bulduysa gerçekten uygarlığın temelinde Türkler var anlamı çıkıyor.

Latin Alfabesinin ve bugünkü Avrupa Uygarlığı temelinde de Türkler olduğu, Avrupa Uygarlığını Türklerin kurduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Acaba bütün bu savlar ne kadar doğru?
KazimMirşan bu savlarında ne kadar gerçekçi?

Türk tarihinde şok araştırma sonuçları çıkaran KazimMirşan’ı biraz tanıyarak başlayalım:

Mirşan Doğu Türkistan’da KULCA kentinde doğdu. 83 yaşında, aile soyu Sibirya’ya uzanıyor. Ailesi Türkmen lehçesiyle konuşuyor. 1935 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a getirilir Mirşan. Boğaziçi Lisesinden sonra İstanbul Teknik Üniversitesini bitirir. Mesleği İnşaat Mühendisliği’dir. O yıllardan başlayarak eski Türkleri araştırmaya baslar ve bunu bir yasam biçimi haline getirir. Üç Avrupa dilini bildiği gibi çok sayıda Orta Asya Türk lehçelerini okur ve anlar. Bu konuda Mirşan’ın 41 adet kitabi bulunuyor.

Mirşan’in ilk tezi Dünyadaki tüm alfabelerin Türk Alfabesine dayandığıdır. Alfabe uygarlık demektir, yani hiçbir uygarlık alfabesiz kurulamaz.

Türkler daha konuşmaya başladığında yazmaya başlayan bir halk. Alfabesinin oluşması da binlerce yıllık bir süreç içinde aşama aşama gerçekleşmiş. Ayrıca Avrupa dillerinde çok sayıda Türkçe söz var. Bunların başında İngilizce geliyor.

Mirşan bilinen ilk tarihicinin HEREDOT olduğunu kabul etmiyor ve söyle diyor:

“Heredot’tan önce tarihci Türkler var, bunu yazıtlara dayanarak söylüyorum.”
Onre BINABASI diye bir Türk tarihçi var, general. Finikelilere karşı Çanakkale savaşını  yapan, yıl M.Ö 516. Darius’la savaşarak yenmiş bunu Heredot da tarihinde yazıyor.

Heredot Küros Seferini tarihinde anlatır ancak ayni konuyu Onre Binabasi iki kitabında yazmıştır. Ancak batılı araştırmacılar bu gerçekleri görmemezlikten gelmişler.

Mirşan, Etrüsk Yazıtlarını, Mısır Hiyografilerini, Seyteri Ebu Yaziti, Taryat gibi çok sayıda yazıtları okuyarak bu sonuçları çıkardığını belirtiyor.

Türk bilim adamı ve araştırmacılarından ilgi görmediğinden şikayet eden Mirşan, Orhun Yazıtlarının da bugüne kadar doğru okunmadığını söylüyor ve devam ediyor:

“Orhun Yazıtlarının içinde Türkiye Türkçesi yok ne Azeri ne de Kazak ne Kırgız ne de Tatar Türkçesine uyar bu yazıtlar. Ancak siz bütün Türk lehçelerini bilirseniz buradaki gerçek kavramları kolayca çıkarabilirsiniz. İşte benim yaptığım bu. Birçok yanlış okuma ve çözme var su ana kadar;

Mesela Orhun Yazıtlarında geçen ÖTÜKEN YIS ifadesi “Ötüken Ormanları” seklinde çevrilmiş oysa Ötüken “geçerli” demektir. “yis” te “geçerli kanun” anlamındadır. Yani “yis” orman demek değildir. 30 yıldır bu gerçeği söylüyorum ancak ne Bati ne de Türk Milliyetçileri buna sahip çıkmıyor. Çünkü islerine gelmiyor. Bazı slogan milliyetçileri belki de bu iddialar kesinleştiğinde zor durumda kalacak.”

GÖKTÜRK DEVLETI HIÇ OLMADI MI?

Mirşan bir başka sok açıklama daha yapıyor ve diyor ki : “Göktürk Devleti deniyor, Göktürk diye ne halk var ne de Devlet! ”Tarihte bir yerde geçiyor “Gök” sözcüğü. Türklerde iki tane “k” harfi vardır biri “ök” diye okunur digeri “ik” diye okunur. Simdi bu gök sözcüğü iki farklı “k” ile yazılmış, baştaki “ök” harfiyle yazılmış arkasındaki “ik” harfleriyle yazılmış. Bu durumda kelime “gök” olmaz “okik” olur. Okik “Rabbani Türk” demektir.

Bir anlamda Tanrı Devleti manasında bu kelime zira Türklerin o dönemde bile devlet kuruluşlarında Din çok önemli bir faktör. Aslında Türk demek bir bakıma “Din” demektir. Bu durumda söz konusu açıklamalar kabul görürse slogan milliyetçiliği savunacak kavram sıkıntısı çekebilir.

Yukarıdaki açıklama Göktürk Devleti diye okuduğumuz bildiğimiz kavramı ortadan kaldırıyor mu? Öyle gibi.

ATATÜRK: “ANADOLU 7000 YILLIK TÜRK BESIGIDIR”

Yıl 1936 Atatürk diyor ki: “Tarih Kurumunun Alacahöyük’te yaptığı kazılar sonucunda bulunan 5500 yıllık maddi Türk Tarih Belgeleri Dünya Kültür Tarihini yeniden incelemeye sebebiyet verecek niteliktedir.

Atatürk’ün kendi el yazısı ile yazdıklarına bakalım şimdi de.

“Bu memleket dünyanın beklediği, asla unutamadığı bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin yıllık bir Türk beşiğidir. Beşiği rüzgarlar salladı beşikteki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın yıldırımlarından, şimşeklerinden, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası olarak tanıdı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu. Türk budur, yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Atatürk “En aşağı 7000 yıllık bir Türk Beşiğidir, Anadolu” diyor. Bu durumda su an bilinen tarihe göre Türklerin 1071’de Anadolu’ya geldikleri varsayımı çöpe gitmiyor mu? Acaba neden Atatürk, 4 bin demiyor 5 bin demiyor da 7 bin yıl diyor?

Atatürk’ ün bu güne dek nedensiz ve ciddi bir dayanağı olmayan hiçbir açıklaması olmadığına  göre?

MISIR HIYEROGLIFLERINDE TÜRKÇE VAR MI?

Kazim Mirşan bir başka şok açıklama yapıyor:

‘’ Dogu’da Erzurum’da CUNNI mağarasında bazı yazıtlar var. Bu yazıtlardaki 18 tane harfin Mısır Hiyerogliflerinde bulunduğunu gösterdim. Bunun anlamı söyle: Bugüne dek hiçbir araştırmacı bilim adamı Mısır’a yazının nereden geldiğini bulamadı, bilmiyorlar. Hiçbir yerde Mısr yazısının kökenini bulamadılar. O halde bu 18 harf ne ifade ediyor?

Mısırlıların yazısı Anadolu’dan gitmiştir.” diyor, Mirşan.

Simdi bu açıklamaya ne demeli? O halde Mısır Uygarlığını Türkler mi kurdu acaba? Araştırmaya değer!

BULGU VE ARASTIRMALAR BIZI NEREYE GÖTÜRÜR?

Atatürk 1926’da Türk Parasına Bozkurt resmi koyarak Türk Tarihine ne kadar önem verdiğini göstermiş olmasına rağmenAtatürk’ten sonra bu çalışmalar bırakılmış özellikle 1949’dan sonra ABD’nin etkisiyle Milli Eğitim Politikası tamamen değişme yoluna girmiştir.

Stalin diyor ki: “Tarihi bilen geleceği bilir.”
Napolyon ise: “Her ulusun geleceği tarihinde gizlidir, tarihi de Coğrafyasında gizlidir.”

Yazıyı Türklerin bulması uygarlığın Türkler ile başladığını göstermez mi acaba?

PROF. MUAZZEZ İLMİYE  ÇIG:  “ İSKİTLER TÜRK ’TÜR.”

Prof. Dr. Çig’in “Bir Türk Kültürünü Kongresinde Türki Devletlerinden gelen Türkologlar bana İskit yazıları tümüyle Türkçe ve Türk dilidir”, seklinde bir açıklaması var.

Bu bulguyu Rus bilim adamları tabi ki kabul etmiyor.

Nedense Rus Akademi Başkanı Prof. Çig’e sunu söyleyebilmiş bir süre sonra: “Ben Sibirya’ya grup olarak gittim 300’den fazla Türk Yazıtı topladım, bunların Türk Tarihine büyük katkıları olacaktır. Türklerde yazı çok yaygınmış.

MİLATTAN ÖNCE  TÜRKLER’DE HAÇ!

Doğu Anadolu’da Van’ın güneyindeki Tirsing Bölgesinde Çilgiri köyünde 45 cm çapında bir tas üzerinde bir yazıt bulunuyor. Bu yazıt çözüldü:

Yazıtın ortasında HAÇ işareti var. Yazı 7-8 bin yıllık yani Isa’nin doğumundan 6 bin yıl öncesi ve o yazıtın üzerinde “Haç” işareti var, (Hıristiyanlığın doğuşundan 5-6000 yıl öncesi) bu hacın doğal olarak Hıristiyanlıkla ilgisi yok. Mirşan’agöre“Haç” bir Türk sembolüdür, “OK” demektir. Türkler kendilerine 2 isim vermişlerdir. Bu insanlar kendilerine Türk denmeden önce “OK” sonra da “ON” demişlerdir. Bu ifadeler o dönem dini simge olarak yorumlanıyordu.

Niye kendilerine önceleri “OK” demişler?

“OK” kuantum anlamında algılanmış. Türklere göre bir insan cennete gidebilmesi yani tanrısına kavuşabilmesi için vücudundaki canin bir bütün halinde vücuttan çıkarak oralara gidebilmesi gerek. İste oraya gidebilmesi için ok gibi olması gerek. Bu nedenle kendilerine “OK” der önceleri Türkler.

Yani bir nevi ışınlama gibi…Yakarak gönderme.

Bu durumda haç işareti Türklerde “OK” oluyor. Yani Türkler biz OK’uz zaten ileride Tanrıya kavuşacağız manasında dinsel bir kavram seklinde düşünüyor Haç’ı. Oysa bugün Hıristiyanlar Haç’ı İsa’dan sonra 300 yıl sonrasına ait bir nesne gibi kabul ediyor!

Doğu Türkistan Uramçi mumyalarına ilişkin şu şok saptamaya ne demeli?

Uramçi mumyalarının biri milattan önce 1000 yani günümüzden 3000 yıl öncesine ait. Bir başkası 4000 yıllık Lolan denen bir bayan mumyası.

En büyük özelliği iç organlarının çıkarılmamış olması. Bu mumyanın üzerinde ameliyat izi var, at kılıyla dikilmiş.

Amerikalı doktorların saptamasıyla dünyadaki ilk ameliyatlardan biri olarak kabul ediliyor. Dahası var; buradaki kumaş ekose desenli ve boyalı, günümüzden 4000 yıl öncesinden söz diyoruz, anımsayalım! (M.Ö 2000).

Bir başka ilginç konu ise

ALP DAĞLARI

Avrupa’nın en yüksek dağının adi ALP. Hangi Avrupa dilinde Alp’in anlamı var?

Hiç birinde…

Oysa Türkçe ’de anlamı var. Alp “ulu” demek, yüksek demek. Balkanların en yüksek dağının  adı da BALKAN. Türkmenistan’daki Balkan dağının adını buraya Bulgarlar tarafından Hazar kıyılarından göç ederken getirdikleri anlaşılıyor. O bölgede kullandıkları ismi geldikleri yere vermişler.

M.K. Atatürk’ün yüz bası iken okuduğu su şiire bakiniz:

Gafil,
Gafil hangi üç asri,
hangi on asri,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.

Kemal daha yüz başı iken Tuna’nın ezelden Türk diyarı olduğunu biliyor ve söylüyor. Neye dayanarak?
Sümerler 19. yüz yıla kadar hiç bilinmiyordu, böyle bir kavram bile yoktu.

Tarihçi olmayan iki konsolos (Fransız ve İngiliz) 19. asırda bir surda araştırma yaparken tesadüfen buldukları tabletlerin okunmasıyla Sümerler diye bir uygarlık ortaya çıktı ve tarih Sümerlerle başlar denmeye başlandı.

Dikkat edilirse tabletleri bulanlar da okuyup yorumlayanlar da Fransız ve İngiliz ve sadece konsolos,tarihçi bile değiller..

Sonuç ve yorumlar ne kadar sağlıklı?

Tartışılır…

Ama su asla tartışılamaz: M.K. Atatürk diyor ki:

“Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük çağdaşlık özelliği ve büyük çağdaşlık yeteneği bundan sonraki gelişimiyle geleceğin yüksek çağdaşlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.”

Atatürk hiçbir şeyi laf olsun diye söylemez. Tarih bunun kanıtlarıyla dolu…

Bu sözlerin üstünde çok düşünülmeli…

Atatürk o yıllarda bile Türklüğün kökeni konusunda 2000’li yıllara göre çok daha ileri bilgilere sahipti.

Örneğin Gençliğe Hitabesinde “muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” derken kesinlikle ırkçılık yapmıyor, kültür ve mayanda bu güç var zaten demeye getiriyor.

“Övün, çalış, güven” diyor Yüce Atatürk… Öncelikle övün diyor, niye?

Geçmişinle övün ki gelecek için güven duyabilecek bir özgüven oluşsun. Bugün sıkıntıda olsan bile geçmişinle övün ve çok çalışarak geleceğini güzelleştir bunun için gerekli güç binlerce yıllık kültüründe zaten mevcut!

Atatürk’ün mesajı bu, iyi anlamak gerekiyor. Atatürk’ün rastgele söylenmiş hiç bir söz ya da açıklaması yoktur.

Haluk TARCAN’in saptamasına göre GÖKTÜRK tarihi Batılılar tarafından uydurulmuş. Jean Paul Lou’nun “Türklerin Tarihi” adli kitabında Göktürk İmparatorluğunun 525’de BUMIN HAN tarafından kurulduğu iddia edilir. Orta Asya Türkçelerini bilmediği için de profesörlerimiz bu kitabin içeriğini Fransızca ’dan çevirip hap gibi Türk Tarihi diye bize sunmuşlar. Oysa kitabin yazarı J.P.Lou“Bumin” diye bir sözcüğün olmadığından haberi yok. Doğrusu “Bümin” ve atalarım” anlamındadır. Bumin Han diye biri yoktur, “Bümin Kaan İstemi” vardır.

Bümin Kaan İstemi M.Ö 879’da Türükbil egemenliğini, Türük Egemenliğini, Türük Konfederasyonunu kurmuştur. Batılılar M.Ö. 879’da mevcut olabilecek bir Türk devletini kabul edemeyeceği için Bümin Kaan İstemi adini yok saymayı tercih etmiştir.

Öte yandan GÖKTÜRK İmparatorluğunun kuruluş ve var oluş bilgileri diye hiçbir belge ve yazıt yoktur. Verilen bilgilerde Türükbil Tarihinin bilgileridir.

Sonuçta da Batı M.Ö. 879 – M.S.575’e kadar mevcut 1450 yıllık Türk Tarihini yok etmiştir. Oysa 41 Türk lehçesinden 10 Asya lehçesini iyi bilen KazimMirşan Orhun Abideleri, Türükbil ve At-Oybil dilini okuyarak Batılıların uydurma Ön Türk Tarihini tartışmaya açmış bulunuyor.

Gelinen noktada öncelikle Göktürk İmparatorluğu denen oluşumun yeniden incelenmesi gerekiyor.

Greklerden önce Yunanistan’a ilk adini veren Öntürklerdir. Yunanistan’ın adi “IÇIOK” tur. Yunanistan’daki Yunanlıların bir kısmı doğrudan doğruya Ulukent’eKızılcalik Vadisinden kalkıp Yunanistan’a gelen Öntürklerdir ki bunlari adi “ÖKRIK” tir, “gök” kelimesi de buradan gelir.
Simdi bu gerçekler kapsamında Yunanlılar Ege Denizinden nasıl hak iddia edebilecekler?

Daha da ilginci su:

Pelas soyundan olan AttikahalkiHelenleşirken dillerini de değiştirirler. Kim diyor bunu?

HEREDOT!

Nerede söylüyor? Birinci kitap 57’de.

Peki Pelaslar kim?

Pelaslar Etrüsk’tür, Türk’tür!

Bunu bugün Yunanlılar da Batılılar da kolay kolay kabul edemez. O halde çıksınlar 5–6 bin yıl öncesine ilişkin bir Yunan yazıtı göstersinler de bir görelim! Ama bulamayacaklar…

M.Ö. 8. yüz yılda Avrupa’dan bir tek şehir adi sayılamaz, yoktur. Oysa biz 4 Türk şehrinin o tarihlerde Avrupa’da var olduğunu söylüyoruz:

– Abakan Sarayi
– Serene
– Urkun
– Boluk
– Karabalgasan

Ön Türkler bu şehirlerde yerleşik olduklarına göre simdi kim göçebe Avrupalılar mı, Türkler mi?
Kim Avrupa ’lı kim değil?

Kuzey İspanya Lasparsiya Mağarasında bulunan 14000 yıl önce yazılmış bir yazıt var. Yazıt üstelik Ön Türkçe yazılmış!

Buna ne demeli?

Ön Türklerde “ÖKÜK” kelimesi çok önemli, rabbani demek. İlahi bu kavram daha o yıllarda kullanılıyor.

KazimMirşan’in bu şok açıklamalarına destek veren bir Norveç’li profesör var, adi
Shell ARTUN.

Kendisine Norveç Bilimler Akademisinde bir deli gözüyle bakılmaktadır çünkü 1994 yılında üniversite dergisindeki yazısında diyor ki:

“Doğudan gelen Runik Yazıları Orta Asya’dan geliyor ve bilinenin aksine 2000 yıl daha eskiler. Shell Artun ayrıca runik yazılarının Alman kökenli değil Türk kökenli ya da Asya kökenli olduğunu söylüyor.

Yıl 2006 ve İsveç’te bir köy İsveçli olmalarına rağmen Türk asıllı olduklarını ısrarla iddia ediyorlar. Gazetelerde okuyor TV ‘ler de izliyoruz..

Bütün bunlar masal mi ya da salt rastlantı mi?

KazimMirşan bütün açıklamalarında Türk Tarihinin yüceliğini göstermeye çalıştığını, Avrupa Medeniyetini bile Türklerin kurmuş olduğunu ya da en azından katkıda bulunduğunu gösteren yazıtları okuyarak aktardığını söylüyor. Bulguların en ilginç olanlarından biri de Avrupa Medeniyetinin kurulusuyla ilgili:

“Etrüskler Avrupa Medeniyetini kuran bir halktır. Etrüskler Ön Türklerdir. Dolayısıyla Avrupa Uygarlığının temelinde Türkler var.” Ancak bu savı Bati kabul etmiyor ve “Evet Avrupa’da ilk devleti kuran Etrüsklerdir ancak bunlar Türk değildir” diyorlar.

KazimMirşan’in bu sava yanıtları söyle:

“Avrupalılar Avrupa’nın en eski medeniyetinin Yunan Medeniyeti olduğunu söylüyor. Bu nedenle Etrüsklerin de alfabeyi Yunanlılardan aldığına inanıyorlar. Kanıt olarak da 754 tarihli MARSILIANA TAHTASI gösteriliyor. Hiçbir dayanak olmamasına rağmen bu tahtadaki alfabeleri Etrüsklerin Yunanlılardan aldığını kabul ediyor, Bati. Ancak tutarsızlık ciddi boyutlarda!

Ne Fenikeliler ne de Yunanlılar da hiçbir alfabe çalışması olmamıştır tarihte.. Buna karşın Etrüsklerde 7 ayrı alfabe var. Yeni alfabe çalışması olan tek halk Etrüsklüler…

Bu bilgiye rağmen batılılar alfabeyi Etrüskler Yunanlılardan aldı demeyi inatla sürdürüyor. Etrüsk alfabesinde bugün hala kullandığımız A,B,C,D,E harflerini MARSILIANA Tahtasında, Mirşan göstererek belgeliyor. Bunlar İtalya’da bulunmuş Etrüsk Yazıtları, dikkatinizi çekerim.

Avrupalılar Yunanlıların İtalya’ya ilk medeniyeti getirdiğini kabul ediyor ve ön yargıyla 764’te Etrüsk’le tarih baslar diyorlar. Çünkü onlara göre Etrüskler alfabeyi Yunanlılardan aldı. Oysa kesin bir gerçek daha var atlanan. Dünyada alfabe üzerinde çalışmış tek halk Orta Asya Türk alfabesi üzerinde çalışmış Türk ve Etrüsk halkı.

Şimdi bu durumda alfabe üzerinde hiçbir çalışması olmayan Yunanlılardan Etrüskler nasıl alfabeyi kopya etmiş olabilir?

Olanaksız, mantık dışı!

Bütün bu gerçeklere rağmen batı neden her şeyi Yunanlılara mal etmeyi tercih eder?

Yazıtlarda açık seçik görülüyor, Etrüsk Alfabesindeki harflerin karşısına Yunanlılar o harfe benzeyen kendi harflerini koymus ancak alfabenin prensiplerini ise değiştirmemişler.

Avrupa’nın böylesine mantık dışı bir kabulü bu kadar yıl yapıyor olması oldukça düşündürücü. Üstelik doğru dürüst hiçbir yazıt okumadan, çözmeden! Okuduk dedikleri de salt isim sayarak… Manalı tek sözcük yok okudukları.

KazimMirşan üşenmez birde Etrüsklerin anavatanına gider, neresi mi?

ETRURIA, FLORANSA (Orta İtalya)

Orada Prof. Comporeale ile görüsür, fikir ve bulgularını aktarır ancak pek olumlu yanıt alamaz. Bunun üzerine Mirşan, Comporeale’ye Orta Asya’dan Türklerde 5 tane “T” harfi olduğunu bulgularıyla gösterir, İtalyan inanmakta güçlük çeker, şaşırır.

İtalyanlarda kendi tarihine ilişkin araştırmalarda PERUGIA’da bir tas bulunca artık Avrupa’nın tarihi belli oldu, bu ETRÜSKLERE ait bir tas dediler. Olay 1940-50’lerde geçer ve İtalyanlar sevinçten uçaklarla halka bildiri atarlar.

“Geçmişimizin belgesini bulduk” sloganıyla ortalığı ayağa kaldırır İtalya.

İtalyanların bir başka yanlışı ise Etrüsklerin Yunanlıların o bölgeye çıkışından sonra 750 yıllarında orada yaşadıklarını kabul etmek. KazimMirşan devam ediyor:

Etrüsklerin sözcükleri var ve Etrüsk yazıtları genelde dini kavramlar içerir. Etrüskçe sözlük neredeyse tümüyle Türkçe sözlerle dolu, rahatça anlayabileceğimiz sözler.

Sümer yazısında ise farklı bir durum var. Adam balık resmi yapıyor, balık diye okuyor, yani okumaya bile gerek yok. Öte yandan bazı Batılı bilim adamları Etrüsklerin Türk olduklarını kabul ediyor. Ancak bu bulguyu genel Avrupa fikir sisteminde kabul ettirebilmiş değiller. Bu fikri savunan Avrupalılardan bir kaçı söyle:

Etrüskler adli eserin yazarı TAYLOR

DelanguageRusk eserinin yazariBahon CARRA ve VUKS.

Mirşan bir kez daha vurgulayarak diyor ki Erzurum Cunni Mağarasında bulunan Hiyeroglifler Mısır yazısının Anadolu’dan gittiğini gösteriyor. Cunni mağarasında bulunan 18 tane harf Mısır Hiyerogliflerinde de aynen var günümüzden 5000 yıl öncesine ait, bu durumda Mısır’a yazı Anadolu’dan gitmiştir. Bu büyük bir olasılık.

Bugün Mısır yazıtlarının kökenini gösterecek hiçbir belge yok, tek kanıt Anadolu’dan Erzurum Cunnimağarasindan çıkıyor.

Anadolu’dan Mısır’a yazı 5 bin yılında gitti 2 bin yıl daha geri giderek Anadolu’daki Etrüsk yerleşimi başlangıcını da düşünürsek toplam 7 bin yıllık bir süreç ortaya çıkar….

Atatürk ne demişti anımsayalım:

“Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir.”

Şok açıklamalar ve savlar olanca hızıyla devam ediyor. Haluk Tarcan diyor ki:

“Bugün İskandinav ülkeleri İskandinav Runik yazılarının kökenini DINYEPER bölgesinde (eski öntürkçe de adı OZU NEHRI – OZU OGIZ) aramaktadırlar. Dinyeper bölgesinde BIR OYBIL Devleti vardır. İskandinavların bir başka arama noktası ise ValCAMONICA’da İtalyan Alpleridir. İtalyan Alplerinde Ön Türkçe yazılar bulunmuştur.” Yani İskandinavlar RUNIK yazıyı icat falan etmemişler, dışarıdan getirmişler. Bu durumda RUNIK yazısı nereden gelmiş olabilir? Bulgular Runik yazısının Ön Türkçeyle yakin benzerliğini vurguluyor.

Öyleyse?

KazimMirşan Sümerlerin Türk olduğunu, daha 1936 Türk Dil Kurumu Kongresinde tartışıldığını ve ünlü Fransız Sümerolog HilerBarentan ve diğer yabancı bilim adamlarının da bu savı doğruladıklarını belirtiyor.

220 yıldır okunamayan Etrüsk Yazısını çözdüğünü ısrarla vurgulayan Mirşan kanıksanmış bilgilerin de zamanla yıkılacağını söylüyor. Örnek olarak da Einstein’in söylediklerinin Stephen HAWKING adli fizikçinin yıkmakta olduğunu belirtiyor.

Anlaşılan o ki Yüce Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun başlattığı ciddi araştırmalar Atatürk’ün ölümüyle rafa kaldırılmış yıllar adeta boşa harcanmış. Oysa ilk kurulduğu yıllar Türk Dil Kurumu her yıl toplanırdı. İlk konferansının konusu da “Selçuklu Öncesi Türk kültürüydü.”

Ya sonraki yıllar?

Demek oluyor ki ne Türk Dil Kurumu ne de Üniversitelerimiz bu konuda araştırma yapmadılar onca yıl. Daha da vahimi yapılanları da dikkate ve araştırmaya değer bile bulmadılar. Nasılsa neredeyse tablet haline gelmiş tercüme tarihler varken neden araştırma yapılsın ki?

Einstein’in bir sözü var: “Bir ön yargıyı ortadan kaldırmak Atomu parçalamaktan daha zordur.”

Belli ki ön yargı ve alışkanlıkları değiştirmek daha çok vakit alacak…

Bütün bu araştırma ve savların sonucunda nereye ulaşılmak isteniyor diye düşünmek de olası doğal olarak.

Eğer bu savlar kanıtlanırsa Avrupa Uygarlığının kökeninde Latinler değil Türklerin olduğu ortaya çıkacak ve Yunanlıların Klasik Çağ Uygarlığını temsil etme ayrıcalığı sona erecektir. Bu da Türk Toplumu için Bati nezdinde çok daha prestijli bir konum ortaya çıkarmaz mı?

Tarihin başlangıcında iki Türk Devleti var biri ETRÜSKLER biri de PELASKLAR’dir. Pelask ulusu Yunanistan’a Yunanlılardan bin yıl önce gelip yaşamıştır. Bu durumda Yunanistan’da Yunanlılardan önce bir Türk Devleti kurulmuş olmuyor mu? Araştırmacı  Adile AYDA Latin Alfabesinin Pelesklerden geldiğini savunuyor.

Buna ne buyrulur!

Acaba tarih yeniden mi yazılmalı?

1997 yılı Mart ya da Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi’nde Ahmet Taner Kışlalı’nin bir yazısı çıkar: “TARIH YENIDEN MI YAZILMALI?” Bu savı da aşağıdaki bulgulara dayandırır yazısında:

Fransa’daki bazı bilim adamlarının bulguları, kütüphanelerdeki bulgular Türklerin yaklaşık 2200 yıl önce İstanbul’a geldiklerini kanıtlıyor. Hatta buraya “ASTANBOLIK” adini vermişler. ASTAN Ön Türkçede “GÖK”, Zazaca da “GÖKYÜZÜ” anlamına geliyor. “BOLIK” de “KENT” anlamına geliyor. Türkçede KENT.

Örneğin Hun Devlet geleneğinde Ordu karargahlarının olduğu yere özellikle Uygurlarda “ORDUBOLIK” deniyordu ve ayni zamanda buralar“başkent” anlamına da geliyordu.

Bir başka açıdan bakıldığında yıllardır bizlere söylenen “Türk Tarihi ORHUN Yazıtlarıyla Baslar” ifadesi ne yazık ki gerçekçi olamıyor.

Dönüp dolaşıp yine Yüce Atatürk’ün su ifadesine geliyoruz: “Bu memleket 7 bin yıllık bir Türk Beşiğidir ve bu beşik de medeniyetin özüdür.”

Bu söz boşuna ya da rastgele söylenmiş olamaz bize göre.

Aslonulnan doğruların ortaya çıkması, zira zaman en kutlu yargıçtır. Zaman hiçbir biçimde gerçeğin çok uzun süre gizli kalmasına izin vermez. Türk Ulusunun uygarlığın beşiği olduğuna dair bulgular er geç kanıtlanacaktır.

KazimMirşan’in bulgularına bilim adamları bugüne dek kuşku ve araştırmacı bir gözle bakmış olsalardı aslında su an çok şey kökünden değişmiş olacaktı. Ne yazık ki bu konu da tipik Türk usulü geçiştirme uygulandı bugüne dek..

Alman Tarihçi HAMMER söyle demişti bir zamanlar: “Tarih Türklerden çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki bunlar uygarlığın birer ziynetidir.”

La Martin ise: “Bence insanlığa şeref veren Türk ulusunun düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır.”

Martin Luther King Almanlara söyle seslenir: “Ey Almanlar, bırakınız Türkler Almanya’yı istila etsinler, hakkin adaletin ne olduğunu size Türkler öğretecektir.”

Bu sözler acaba neden söylenmiş, düşünmek gerek..

Tartışmalara Yrd. Doç. Dr. Cengiz ALYILMAZ da katılarak diyor ki: “Türkiye’nin 2 kati yüz ölçümüne sahip Moğolistan’daki araştırmalar gösterdi ki “Ben Türküm” diye haykırmayan hiçbir anıt, hiçbir yazıt, hiçbir bengü taşı yok oralarda.

Bulgular artik sunu belgeliyor: KÖLTIGIN, BILGE KAGAN ve TONYUKUK yazıtları Türklerin ilk yazıtları değil. Türk dili burada deyim, vecize, atasözü düzeyine ulaşabiliyor ancak. Alfabe tesadüfi bir alfabe olmayıp ORHUN ’a gelinceye dek mükemmelleşmiş ve imla kuralları şekillenmeye başlamıştır.

ETRÜSKLERIN SIRRI!

Kazim MIRŞAN Etrüsklere ilişkin yine sok açıklamalar yaparak konuya yepyeni bir boyut getiriyor:

İtalya’da PiacentaSettina bölgesinde ki PO ovasında, bir Etrüsk anıtı var. Bronzdan yapılma taş değil sapa sağlam hiç bozulmadan günümüze dek kalabilmiş.

Anıtta bir piramit figürü görünüyor. Piramidin güney tarafı Etruria’yi gösteriyor, bugünkü İtalya’da. Öbür tarafı ise Avusturya’daki Kelt Bölgesini gösteriyor. Piramidin bir diğer ucu ise Fransa’daki Glozel’i gösteriyor. Yani bize demek istiyorlar ki biz Glozel halkı, Etrüsk halkı ve Avusturya’da yasayan Etrüskler ayni halkız…

Mirşan devam ediyor: Bu anıtta bir de “göz” figürü var. Gözün yanında “ESIÇIN ELIZ” yazılı yani “senin anmakta olduğun halk”

O ne demek?  ETRÜSKLER!

Ayrıca ayni yerde “OK ULUYUZUG” demiş. Anımsanacaktır Türkler kendilerine çok eskiden “OK” diyorlardı, Türk demeden önce. “OK” yüceliği, yani “Ok hakimiyeti” anlamına geliyor.

Burada ayrıca “Esibiz es uçulusug” diyor, “bize bağli liderlik” anlamında bu da GLOZEL’i gösteriyor, çizgileri takip edince.

Anıtın üst kısmında “uzatikuliruçuz”, -uzaktaki liderlik- anlamında yani güneydeki ülkeler demek oluyor.

Buradaki en önemli yazı “usuluçun” ifadesi. Usulmak yani vücut bulduğunuz yön. Us vücut demek, Bati “corpus” diyor. Etrüskler “us” kelimesini Tanrı manasında da kullanıyor. Yani bizi yaratan Tanrı var ya iste onun bulunduğu yön deyip doğuyu gösteriyor, oradan geldik demek istiyor. “Eziçizesisatab” diyor yine, “atab”- atanan şey- bugünkü anlamında. Yani “transfer olanlar bölgesi” demek istiyor.

“Heredot ’ta Anadolu’dan gelenler Umbria’ya yerleştiler” der kitabında. Tümüyle doğru!

Etrüsklerin bu ifadesini de Heredotdoğrulamis oluyor. Umbria’ya yerleşenlere “transfer olanlar” diyor.

Daha ne desin?

TÜRKLERIN ANA YURDU:

Türklerin ana yurdu neresidir diye sormak gerekmez mi artik?
Orta Asya mıdır? İtalya’da Etrüsklerin olduğu Orta İtalya midir? Nedir?

KazimMirşan’a göre “Türkler tarih boyu toplu halde altı yerde bulundular.”:

– Issık Gölü ve civarı
– Ural Dağlarının güneyi Sölgentaş Mağarasının bulunduğu yer.
– Tavas ve civarı (Bu Türklerin asil ana yurdudur – Kazakistan)
– Sibirya Ulukent Havzası
– Doğu Anadolu
– Güney Batı Fransa (Burada Türkler yaşamış)

Türkler Doğu Anadolu’da Mısırlılardan önceki dönemde bulundu. Mısır yazısı da buradan Mısır’a gitti.

Bu altı yerin hepsi de Türklerin ana yurdu olduğunu göstermez. Türkler birinden diğerine gitmişler ve yer değiştirmişler sürekli…

Türklerin ana yurdunun Kazakistan olduğunu söyledik. Etrüsklerin sembollerinden bir çoğu Kazakistan’da görülen sembollerin aynısı. Etrüsklerin Avusturya’da bıraktıkları eserler de ayni.

İLGİNÇ DİĞER AÇIKLAMALAR:

Prof. Muazzez ILMIYE ÇIG konuya uzmanı olduğu Sümerler ile giriyor, diyor ki:
“Azerbaycan’da ATAKISI ÇELIKLIOGLU KASIM diye bir Doçent var kitabında SÜMERCE tümüyle Türkçedir” diyor.

Kanadalı bir hanim araştırmacı EZEL, Kanada’ya daha 12. yüzyılda yani İsa’dan 1200 yıl önce Orta Asya’dan Türklerin gelerek oraya yerleştiğini, Apaçilerin Türk olduğunu söylüyor. Gel de simdi çık işin içinden!

Görünen o ki bütün bu açıklama ve savlar mutlaka daha ayrıntılı  ve bilimsel olarak araştırılarak sonuçlandırılmalıdır. Zira sav düzeyinde kalan bütün bu bulgular bilimsel olarak kanıtlandığında tarih özellikle Türk ve Avrupa tarihi yeniden yazılarak müthiş gelişmelere sahne olması kaçınılmaz.

Popper’in dediği gibi “bilimin günümüzdeki en önemli özelliği yanlışlanabilir olmasıdır. Yoksa bilim bilim olmaz, dogma veya ideoloji olur.”

Simdi de tekrar Atatürk’e kulak verelim:

“Dünya yüzünde ondan (Türk) daha büyük, ondan daha ESKI, ondan daha temiz bir millet yoktur ve tüm insanlık tarihinde görülmemiştir” (1929)

“Türk yurdu daha çok büyüktü yakin ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e YURTLUK etmemiş bir KITA yoktur. Bütün dünyada Asya, Avrupa, Afrika hatta Amerika Türk atalarına Yurt olmuştur.” (1929)

Türk Irk'ını küçümsemeyiniz...

Not:
Yukarıdaki yazı/derlemeye internette rastladım. Derleyen/yazan kim bilmiyorum.
Kaynak belirilmediği için kaynağı yazamadım.
Esere ve emeğe saygı çerçevesinde yazarını/derleyenini kutlarım.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla.
Çağrıbey