BİR ANSİKLOPEDİNİN BÜYÜK YANLIŞLARI
Türkiye`de mânâsı bir türlü anlaşılamayan iki kelime "Türkçülük" ile
"Turancılık"tır. İnsanlara bir düşünceyi, bir kavramı anlatmak çok güçtür.
Beyinlere yanlış olarak kazılan bir şeyi düzeltmek için başlıca çare ciddî
yayınlar olabilir.
Türkçü olarak Türkçülük ile Turancılık kelimelerinin ne mânâya geldiğini birkaç
defa açıkladığımız hâlde görülüyor ki maksadımızı anlatamamışız. "Türkçülük",
Türkülküsü, yani Türklerin her alanda her milletten üstün olması düşüncesi;
"Turancılık" ise Türkçülüğün siyasî amacı, yani yer yüzündeki bütün Türklerin,
geçmişte olduğu gibi, tek devlet hâlinde birleşmesidir.
Tarih, ülkü ve millî irâde gücü hakkında hiçbir bilgisi olmayanlar buna "hayal"
diye itiraz ediyorlar, fakat bir milleti birleştirmek ülküsüne hayal dedikleri
halde bütün milletleri Moskova çevresinde birleştirmeyi gerçekleşebilir diye
görüyorlardı.
Büyük bir enerji kaynağı olan yüz milyonluk Türk milletinin birleşmesinde
imkânsızlık görenler, iki bin yıllık tutsaklıktan sonra Yahudilerin kurduğu
İsrail devletini görmemezlikten geliyorlardı. Daha kötüsü Turancılığı, Türkiye
için macera, tehlike gibi görerek Turancıları Türkiye`nin mahvına sebep olacak
insanlar diye tarif ediyorlardı.
Turancılık, bağımsız Türklerin devleti olan Türkiye sınırları dışındaki Türkleri
kurtarmak demek olduğuna göre önce Hatay`ın kurtarılması, sonra Kıbrıs`ın
yarısına el atılması Turancılık değil de nedir? Kıbrıs`taki 100.000 Türk için
savaşan Türkiye, şartlar hazır olduğu zaman neden milyonlarca öteki Türkler için
çarpışmasın?
Türkçülük ve Turancılık için gazete ve dergilerde yanlış ve kasıtlı yazılar
çıkabilir. Nitekim çıkmıştır, çıkmaktadır. Siyasî parti mensupları tarafından da
aleyhte, tahriflerle dolu sözler söylenebilir. Bunun en tipik örneği o zamanki
Türkiye devlet başkanı İsmet İnönü tarafından 19 Mayıs 1944`te Ankara
Stadyumunda söylenen mahut nutuktur.
Fakat ilmî eserlerde ve ilmî çerçeve içinde kalması gereken ansiklopedilerde
yalana, yanlışa, tahrife yer olamaz. Ansiklopedi asırlara hitap etmek gayesiyle
çıkar. Çıkaranların fikriyatı ne olursa olsun, anlattığı konularda tarafsız
kalmaya mecburdur. Bu onlar için ahlâkî bir görevdir.
Bizi bu satırları yazmaya sevkeden sebep "1923-1973 Türkiye Ansiklopedisi"
adıyla fasiküller hâlinde çıkan bir ansiklopedinin "Turancılık ve Türkçülük"
maddesindeki büyük yanlışlardır. Türkçülük çok eski bir fikir akımı olup
incelenmesi uzun çalışmalara bağlı olduğu halde bu ansiklopedide aceleyle ve
dikkatsizce yazılan satırlarla anlaşılmaz bir hale getirilmiş, bu arada
şahıslarımızı töhmet altında bırakacak sözler söylenmiştir. Aceleyle yazılmış
olması, şüphesiz bu ansiklopedinin ticarî maksatla hazırlandığını gösterir.
Fakat nâşirlerin kazanç arzusu başkaları hakkında yanlış, hele düşürücü bilgi
sıralamak hakkını onlara asla vermez.
Şimdi Türkiye'de pek çok ansiklopedi çıktığı ve bir ikisi dışında sathî ve
değersiz olduğu için ben bunları alıp okumuyorum. Bahsettiğim ansiklopedinin
Turancılık ve Türkçülük maddesini ihtivâ eden fasikülünü genç bir ülküdaş
getirdiği için görebildim. 1360-11364'üncü sayfalardaki Turancılık ve Türkçülük
maddesi çok yanlış yazılmıştır. Ansiklopediye bir madde yazan kimse veya
kimseler her şeyden önce bahsettikleri kişinin veya kişilerin adlarını doğru
yazmaya mecburdur. Halbuki bu maddede dört kişinin adı yanlış yazılmıştır. Benim
adım "Nihal Atsız" olmayıp "Nihâl Atsız" olduğu gibi "Necdet Sançar"ın doğrusu
"Nejdet Sançar", "Heybetullah"ın doğrusu "Hibetullah", "Faiz Hisarcıklı"nın
doğrusu da "Fazıl Hisarcıklı"dır. Benim vaktiyle çıkardığım derginin adı "Atsız
dergi" değil, "Atsız Mecmua"dır. Bu ufak gözüken yanlışlar ciddiyetsizliğin
örneği ve acelenin neticesidir. Hiçbir suretle mâzur görülemez.
Maddeyi yazan veya yazanların "Turan"ı bir şehir sandıkları da görülüyor:
1361'inci sayfanın orta sütunundaki şu cümleye bakın: "Her şeyden önce Millî
Mücadelenin daha başlarında Misak-ı Millînin kabul edilmesiyle kutsal belde
Turan`a bağlanan umutlar bir yana bırakılmış oluyordu.
Arapça olan "belde" kelimesi Türkçe'de yalnız "şehir" anlamına geldiği için
Turan`ı böyle tavsif etmek de hem acelenin, hem de bilgisizliğin eseridir. Fakat
acele mazeret değildir. Turan, Türklerin yaşadığı bütün topraklardır. Hatta
bugün bir tek Türk'ün barınmadığı Kırım gibi tarihî Türk yurtları da Turan'ın
içindedir. Bu sebeple maddeyi yazan veya yazanların "Osmanlı ülkesinin turan
olmadığı" hakkındaki sözleri de (1361'inci sayfa, sol sütun) doğru değildir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Türklerin yaşadığı bütün bölgeler Turan'ın parçaları
olduğu gibi bugünkü Türkiye de bütünüyle Turan'ın bir bölümüdür.
Ansiklopedinin bu yanlışları, ciddî bir eser için ayıp olmakla beraber bizim
için mühim olan, Türkçülerin tahrikçi olarak anlatılması ve mahkeme huzurunda
Turancılığı milliyetçilik diye diye izaha kalkışarak "milliyetçi" kelimesini
kendilerine siper etmekle suçlandırılmasıdır. Türkçülük şüphesiz
milliyetçiliktir ama özel mânâsı olan, her şeyin üstünde bütün Türk milletini
düşünen, bunun dışındaki kavramlara ehemmiyet vermeyen bir milliyetçiliktir.
Bugün Türk milletini Anadolu'da yaşayan Sünnî Müslümanlardan ibaret sayıp
kendilerine "Anadolucu" diyen ir grup dahi milliyetçilik iddiasında bulunuyor.
Gerçekte Türklükle Anadoluculuk bağdaşmayan, hatta birbirine düşman iki
fikirdir. Bu sebeple Türkçülerin milliyetçilik kelimesi arkasına saklanmaları
söz konusu olamaz. Gerçi 1944-1945 olaylarında ilk önce Türkçüleri mahkûm eden
Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinde bazı Türkçüler, Türkçülüğün
milliyetçilikten başka bir şey olmadığını savunmuşlarsa da bu, Turancılığın ne
olduğunu bir türlü anlamayan mahkeme heyetine ve bile bile Türkçülük düşmanlığı
yapan savcı ve müteveffa Kâzım Alöç'e Türkçülük gerçeğini anlatmak içindi. Yoksa
birçok Türkçü, bu arada bu satırların yazarı, mahkeme karşısında Türkçülüğü de,
Turancılığı da, ırkçılığı da benimsediğini söylemekten çekinmiş değildir.
Türkçüleri tahrikçilikle suçlamak gibi büyük bir ithâmı yapanlar bunu ispat
edecek yazı veya başka belgeleri de göstermeye, müfterî olmaktan kurtulmak için
mecburdurlar.
Tahrikâtın mânâsı insanları kanundışı davranışlara kışkırtmaktır. Tahrikât
denilen şey Türkçülerin çıkardığı dergilerdeki yazılarsa bunlar fikri yaymak
için yapılan propagandalardır. Namuslu fikirlerin propagandası kanun ve ahlâk
bakımından suç değildir. O halde bu tahrikât sözü yıllardır komünistlerin ve bir
iki kere de İsmet İnönü'nün Türkçülere yönelttiği, aksi ispat edilmiş bir
gevelemeden başka nedir?
Bir diğer konu da Turancılık ve Türkçülük maddesini yazan veya yazanların
"Türkler" hakkındaki şaşılacak bilgisizlikleridir. Şu satırlara bakınız:
"Asıl amaç Türkiye`yi Almanya safında savaşa sokmak olmakla birlikte bu amaca
ulaştıracak yöntemlerden biri olarak Almanya'daki esir Türkleri de bünyesinde
toplamak üzere Türkiye ve Pakistan'daki Türkleri bir araya getirecek bir
federasyon fikri el altından yayılıyor, Almanya ise böyle bir fikrin
gerçekleşmesine inanmasa bile savaşa girmemekte direnen Türk hükümetinin
karşısında böyle bir baskı grupunun çıkmasından yarar umuyordu. Bu defa olayın
liderliğini Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan gibi kimseler yapıyor, bunların yakın
çevresinde de ............................... yer alıyordu."
Türkiye ve Pakistan'daki Türkleri bir araya getirmek... Böyle bir hezeyanı
çocuklar bile yapmaz. Ancak Ansiklopediyi çıkaranlar galiba Pakistanlıları da
Türk sayıyorlar. Türkiye`yi Almanya safında savaşa sokacak baskı grubu tek parti
diktatörlüğü çağındaki üç beş öğretmen ve öğrenci mi idi? Türkçüler, meselâ yanı
başlarındaki eski Türk vilâyetleri Irak'ta yaşayan birkaç yüz bin Türk dururken
uzaktaki Pakistan`a mı gideceklerdi? Daha mühimi o zaman "Pakistan" diye bir
devlet var mıydı? Varsa bile orada belki birkaç mülteciden başka Türk yaşıyor
muydu? Bu saçmalar ancak Yahudi Dönmesi Komünist Sabiha Zekeriya Sertel'in
hatıratına yakışan şeylerdir. Kazanç hırsıyla acele olarak çıkarılan
ansiklopedilerde bu türlü yanlışlar kaçınılmazdır. İslâm ve Türk Ansiklopedileri
yıllardır bitirilememişken kısa bir sürede bir ansiklopediyi tamamlamak
yanlışları önceden göze almakla mümkün olur. Burada nâşirlere sorulacak bir soru
var: Turancılık ve Turancılar hakkında kaynak bulamadılarsa yaşayan Turancılara
başvurarak sağlam bilgiler elde edemezler miydi?
Nâşirlerin bu türlü ansiklopediler ve ansiklopedik eserler yayınlamakla
uğraştıklarını Hayat Tarih Mecmuası`nın Ocak 1974 tarihli sayısında Yılmaz
Öztuna`nın "Dünya Tarihi Faciası" adlı yazısından öğrendim. Yılmaz Öztuna 12
ciltlik Türkiye Tarihi`nin müellifidir ve bu eser bugün mevcut Türkiye
Tarihlerinin en iyisidir. Öztuna, nâşirlerin Dünya Tarihi adlı ansiklopedik
eserlerinde, kendi kitabından isim zikretmeden pek çok aktarmalar yapıldığından
haklı olarak şikâyet etmektedir. Hiç kimse kendi eserinin yağmalanmasından
hoşlanmaz. Bilhassa bir müellifin tarihî buluşlarını alırken kaynak zikretmek
yazarlık sanatının görgü kaidelerindendir. Demek ki nâşirler yakıştırırken bir
yandan da Öztuna'da olanı aktarmış ve ad vermemiş durumuna düşüyorlar. Kaynak
zikretselerdi ne olurdu? Eserlerinin veya kendilerinin değeri mi azalırdı?
Bilâkis kamu vicdanında sevimli hâle gelirler, doğru iş yapmış olurlardı.
Sırası gelmişken burada bir noktayı da aydınlatmak istiyorum: Türklerin kırk
ülkede kırk devlet değil, Orta Asya ve onun devamı olan Doğu Avrupa'daki geniş
bölgede bir, Önasya'da da diğer bir devlet olarak başlyıca iki devlet kurmuş
olduğunu, şimdiye kadar devlet diye bilinen isimlerin hanedan adı olduğunu ilk
defa ben yazmışımdır. Bu, Edebiyat Fakültesi öğrencisi iken Türk tarihini
kavramaktaki güçlükleri görmekten doğan bir istekle yaptığım sıkıcı çalışmaların
sonucudur. 1935'te yayınladığım "Türk Tarihi Üzerine Toplamalar" adlı eserimin
önsözünde bu fikri savunduğum gibi, 1941 Ağustosunda çıkan "Çınaraltı"
dergisinin ilk sayısındaki " Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır" başlıklı
yazıda da aynı fikri daha sistemli ve düzgün bir şekilde kaleme almışımdır. Bu
son yazı Afşın Yayınları'nın 8`incisi olarak 1966`da çıkan "Türk Tarihinde
Meseleler" adlı kitabımda da vardır.
Türkiye Ansiklopedisinde Turancılık maddesinin yanlışları bu kadar da değildir.
Edebiyat Fakültesi asistanlığından Malatya ortaokuluna sürülüşüm Atsız
Mecmua'daki yazlarım yüzünden değil, Birinci Tarih Kurultayında kendisine birkaç
arkadaşla birlikte telgraf çektiğim Reşit Galip benden öc almıştır.
Bir diğer yanlış da Halide Edib'in Turancı sayılmasıdır. "Yeni Turan" adlı bir
roman yazmakla insan Turancı olmaz. Halide Edib daha sonraki yıllarda Türkçülük
aleyhine dönmüş, İstanbul Üniversitesindeki profesörlüğü sırasında bunu bazı
hareketleriyle göstermiştir. Gençliğinde modaya uyarak yazdığı "Yeni Turan" onu
turancı yapıyorsa, o halde gençliğinde Millî Savaş heyecanına kapılarak "Yaralı
Hayalet" manzumesini yazan Nâzım Hikmet`i de vatan şairi saymak gerekir. Oysa
Nâzım Hikmet, bir numaralı vatan hainidir.
7-3870