Amerika’nın Petro-dolar Üçkâğıtçılığı!
1971 yılında ABD, hazinesinde bulunan altın rezervlerinin onlarca kat fazlası, doları basıp, dünya piyasalarına sürdü.
ABD'nin bu dolar sürümünde satın aldığı mal, petrolden başkası değildi.
Çünkü ABD, kendi topraklarından ihtiyacı olan petrolün ancak % 15'ini çıkartabilmekte, kalan %85 lik kısmını, petrol üreticisi ülkelerden, OPEC, dolar karşılığında, satın almaktadır.
ABD'nin tek başına petrol tüketimi, dünya petrol tüketiminin %44'indan fazlasını teşkil ettiği göz önünde bulundurulduğunda, ortaya çıkan rakamların ne denli büyük olduğu, daha iyi anlaşılmaktadır.
Hal bu olunca da “ABD için petrol=hayattır.”
Yani, "petrolsüz bir ABD; iflas etmiş, çökmüş, yok olmuş" demektir.
ABD'nin Irak'ı demokrasi götürmek(!) gerekçesiyle işgal edişin altında da, ne ikiz kulelerin sorumlularını aramak, ne Saddam'ın zulmüne son vermek ve ne de Ortadoğu coğrafyasını yeni baştan düzenlemek amacı yatmıyordu.
ABD'nin İran'a karşı sürdürdüğü tehditlerin asıl sebebi de İran'ın nükleer programı vs. değildir.
1971 senesini takip eden yıllarda Fransa, ABD'den, elinde birikmiş olan kağıt dolarların karşılığını, altın olarak, ödemesini istedi.
Fransa'nın bu isteğini ABD, şiddetle reddetti. Çünkü bol miktarda basarak harcadığı dolarların, altın olarak, karşılığı yoktu.
Yani demek oluyordu ki ABD, öteden beri, bütün dünyaya karşı, sahtekârlık ve dolandırıcılık yapmaktaydı.
Fransa'nın dolara karşılık altın talep etmesiyle foyası açığa çıkacak olan ABD, soluğu Suudilerin yanında alarak, OPEC ile "petrol satışlarının dolarla yapılması" anlaşmasını yaptı.
ABD, OPEC ile bu anlaşmayı yaptıktan sonra işlerini yoluna koymuş ve petro-dolar vurgunu ve sahtekârlığını, Suudiler vasıtasıyla, sürdürmeyi başarmıştı.
ABD'nin OPEC ile yaptığı anlaşmadan sonra, OPEC'den petrol, yalnızca dolar verilerek alınabilmekteydi.
Ne altınla, ne malla ve ne de hizmet karşılığı OPEC'den petrol satın alınamıyordu.
Petrol ihtiyacı olan devletlerin, petrol satın alabilmesi için, elinde dolar bulundurması gerekiyordu.
İşte bu noktada, petrol satın alacak devletler, gerekli doları temin etmek için, ABD'ye mal ve hizmet vererek dolar almaları dışında, bütün yollar kapanmıştır.
Bu uygulama ABD'nin, karşılıksız olarak bastığı, dolarlarla değiş-tokuş yapıp bütün dünya devletlerinin mal ve hizmetlerini bedavaya alması demekti.
Yani ABD, bütün devletleri, karşılıksız dolarlarla sahtekârlık yaparak, dolandırmaktaydı.
ABD kurduğu bu üçkâğıt vasıtasıyla, kendi petrolünü, bedavaya getiriyordu.
ABD’nin OPEC ile yaptığı bu ballı anlaşmanın altında yatan sahtekârlığı fark eden Saddam Hüseyin; OPEC’in dolar dayatmasına uymayıp, kendi ürettiği petrolü, Euro ile satma kararı aldı.
Saddam’ın bu tutumu "ABD’nin yaptığı petro-dolar sahtekârlığı"nın açığa çıkması anlamı taşımaktaydı ve Saddam acilen hizaya getirilmeli, durdurulmalı ve şayet, ABD’nin oyununu bozacak uygulamaya devam ederse, yok edilmeliydi.
Önce, ABD baskısıyla, BM Irak’a ağır ambargolar uygulamayı denedi.
Yıllarca, en hayati yaşam malzemeleri ve ilaçsız bırakılan Irak, direnmeye devam edince ABD, planın son aşaması devreye sokuldu.
Saddam için kesin karar verilmişti.
Saddam yok edilecekti.
Saddam’ın yok edilmesi için 11 Eylül 2001 de ikiz kulelere yapılan, şaibeli, saldırı gerekçe gösterildi.
ABD Saddam’ı terörün hamiliğini yapmakla suçluyor ve BM’den, “terörü yerinde yok etmek” için kararlar çıkartarak, Irak’ı işgale girişiyordu.
ABD Irak’ı işgal edip, Saddam’ı devirdikten sonra, kurdurduğu kukla iktidarlara aldırdığı ilk karar, hepinizin tahmin edeceği gibi, “petrol satışlarının, yeniden, dolarla yapılması” olmuştur.
ABD, Irak’a müdahale edip, Saddam’ı devirerek petro-dolar sahtekârlığının ortaya çıkmasını önlemiş oldu.
Bu arada dünyanın öbür ucunda da, Venezüella’da, ABD’nin hoşuna gitmeyen işler yapılmaktaydı.
Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez’de, Venezüella petrolünün satışında dolar kabul etmiyor, başka paralarla petrolünü satıyordu.
ABD yönetimi için korkunç bir tehdit oluşturan Hugo Chavez’in öldürülmesi için, ABD gizli servisi,CIA; sayısız suikast girişimlerinde bulunmuş, rejim değişikliği için kargaşalar çıkartmış, ama bir türlü muvaffak olamamıştır.
Hugo Cahvez’in bu tutumu, petro-dolar kedisinin çuvaldan çıkması anlamına gelmekteydi.
Bütün bunlara ilaveten İran cumhurbaşkanı Ahmedi Nejat’ta, arı kovanına çomak sokarcasına, aldığı bir kararla, İran petrolünün satışında dolar dışındaki her parayı kabul edeceğini deklare etti.
Venezüella’dan sonra İran’da da dolar, petrol değişim vasıtası olmaktan çıkmıştı.
İran’dan petrol satın alan ülkeler; Euro, Sterlin ve kendi milli paralarıyla petrol satın almaya başlamıştı.
Bunun anlamı; dünya devletleri, petrol satın almak için gereken dolar nedeniyle, artık, ABD’ye muhtaç olmayacaklardır.
Yani ABD’nin, bastığı karşılıksız dolarlarla, dünya devletlerinin mal ve hizmetlerini bedavaya alma düzenbazlığı, bozulmaya başlamıştı.
İleriki zamanlarda OPEC üyesi diğer devletler de, birer ikişer, Venezüella ve İran’ı takip etmeye başladığında ABD’nin bu sahtekâr düzeni hepten sarsılacaktır.
ABD için asıl tehlike, bir süre sonra, kendi petrolünü bile dolarla satın alamayacak olmasıdır.
OPEC ülkeleri arasında Venezüella ve İran’ın uygulamaları yavaş yavaş tasvip görmekte ve birçok OPEC ülkesi ABD dolarının riskini dikkate alarak, ileriki zamanlarda, petrol satışını Euro ile yapmanın hazırlıklarına sürdürmektedir..
Bunun anlamı, sadece para basarak ekonomik düzenini işleten, ABD’nin, hızla, kaçınılmaz sona yaklaşmasıdır.
ABD’nin Irak’ı işgalinin altında da, Venezüella ve İran’a karşı yürüttüğü düşmanlığın altında da yatan asıl sebep; yıllardır sürdürdüğü sahtekârlık ve dolandırıcılığını, gizlemektir.
Ekonomisini ve ordu fonlarını tamamen, yukarıda anlatılan, düzenbazlıkla temin eden ABD’nin bu düzeni devam ettirebilmek için yeni savaşlar çıkartmak ve değişik gerekçelerle, ülkeleri işgal etmekten başka çaresi bulunmamaktadır.
Güncel not:
(Geçtiğimiz günlerde yaşanan ayaklanmalarla yönetimlerin değiştirilmesi ve bu karışıklıkların diğer ülkelerede sıçraması bir tesadüf olmasa gerek. Bu ülkelerin hepsi petrol üreticisidir)
Dünyanın dört bir yanında çıkan kargaşaların tamamında, mutlaka, ABD parmağı vardır.
Afganistan’ın işgal edilmesini de, Kırgızistan’da iç savaş çıkartılmaya çalışılması da, Suriye ve İran’a savaş açma tehditleri de, Türkiye’nin kıskaca sokulması da velhasıl; doğuda, batıda, güneyde ve kuzeyde, her nerede olursa olsun, bir kavga ve kaos varsa bunu ABD’nin, yıllardır yürüttüğü, dolandırıcılık ve sahtekarlık düzenini sürdürmek için yaptığı işler olarak, okumak lazımdır.
ABD, bu üçkâğıtçılığını sürdüremediği takdirde, bir anda iflas edip, dağılacaktır.
Bunu çok iyi bilen, modern haçlı, ABD; bu uğurda, üçüncü dünya savaşını çıkartmayı bile göze almıştır.
Görünen o ki, üçüncü dünya savaşının savaş alanı Ortadoğu değil, sanılanın aksine, Turan coğrafyasıdır.
Bütün gelişmeler, buna işaret etmektedir.
TTK.