Gönderen Konu: Amerika'yı Türkler mi Keşfetti?  (Okunma sayısı 4130 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı o.öcal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 556
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
Amerika'yı Türkler mi Keşfetti?
« : 10 Şubat 2013 »
AMERİKA’NIN KEŞFİNDE TÜRKLERİN HİZMETİ



(Yazan:Miralay, Abdurrahman, Ülkü Halkevleri Mecmuası Sayı:17, Cilt:3, Tarih:Temmuz 1934. Sayfa:364-368)



-Amerika’yı aslında bir Türk mü keşfetti? Kristof Kolomp’un Amerika’yı keşfinde yanındaki en etkili isim Rodrigo adını kullanan bir Türk’tü. Fransız kaptanı Charkot’un 1928 yılında yazdığı “Christophe Colombe vu par un marin” adlı eserinde Kolomp, Rodrigo için “ ‘Bu zat bir tayfa olmayıp müslüman bahriyesine mensup idi’ demektedir.-





“Yalnız bizim elimizde değil, yabancı ellerde yapılan tetkikler Türklerin medeniyete yaptıkları büyük hizmetleri ve Türk ırkının eskiliğini ve yaygınlığını gösterir yeni deliller meydana çıkarmaktadır. Harita Umum Müdür Muavini Miralay Abdurrahman bey Türklerin Amerika’nın keşfinde gösterdikleri yardımı anlatan ve Harita Mecmuasında çıkmış olan çok şayanı dikkat yazısını “ÜLKÜ” ye lütfetmilerdir.Coğrafya ve hayat ilimlerinde derin ihtisası olan bu değerli alimimizin yazılarından okuyucularımızı sık sık faydalandırmaya çalışacağız.”

Kristof Kolomp bir çok müşkülata ve bir takım yersiz itirazlara ilmiyle, azmiyle, sabriyle galebe ettikten sonra, 1492 senesinde Kraliçe İzabel tarafından kendisine tevdi edilen para ile İspanya’nın Palos limanında, Santa Mariya, Ğinta ve Nin namlarında üç ufak gemi tedarik edebilmiş ise de, her türlü vasıtalara rağmen mürettebat bulmak güçlülüğünden kurtulamamış idi. Keyfiyetten haberdar edilen kraliçe, Hapishanedeki mücrimlerin affı suretiyle bu meselenin teminini düşündüğü ve az çok da muvaffak olduğu bir sırada hal ve etvarı ve bilhassa sözleri calibi dikkat birisi, Kolomp için mürettebat yazan komite katibine müracaatla, kendisinin de seferi bahriyeye iştirak arzusunda olduğunu ve fakat evvel emirde behamahal amiral ile görüşmek ihtiyacında olduğunu söylemiştir. Kayıt ve kabul muamelesine esasen hazır bulunan memurlar RODRİGO namını taşıdığı anlaşılan bu garip adama amirali görmeye hiç lüzum olmadığını söylemişler ise de vaki ısrarıüzerine mülakat vuku bulmuştur.

Rodrigo ile Kolomp’un neler görüştükleri değil, o vakitlerde, hatta 1924 senesi ortalarına kadar meçhul kalmış iken tarihi mezkürda Paris kütüphanesi milisinde her nasılsa ele geçirilen Kolomp’un hatıratından bu esrarın perdesi kısmen yırtılmış ve Rodrigo’nun da kim olduğu ve neler görüşüldüğü az çok anlaşılmıştır. Biz bu esrarı hemen bu satırlarda yazacak değiliz;yalnız şunu söyleyeceğiz ki, Rodrigo ile mülakattan sonra yeni dünyalar keşfine çıkmak üzere bulunan Kolomp’un meçhuliyet manaları akan çehresinde beşat çizgileri ve sanki kendisince malüm bir kıtaya gidecekmiş gibi hal ve etvarında itimat asarı görülmeye başlamıştır.

Aynı zamanda Rodrigo’nun adi bir gemici gibi değil, Kolomp’un adeta samimi bir arkadaşı gibi emirber olarak alıkonulması ayrıca nazari dikkati celp etmişti. Diğer taraftan gemiler yola çıkıp da meçhul denizin engin sularına gömüldüğü zaman, herkeste vukuu tabii olan meçhul sergüzeşt itimatsızlığına mukabil Rodrigo’nun şen şatır görülmesi ise, mürettebat nezdinde bu adama karşı itimatbahş nazarlar husule gelmiştir. Rodrigo amirale hizmet etmekle beraber kendisini mürettebattan farklı tutmuyor, her türlü manevralara bilgili bir surette iştirak ediyor ve hatta yemeklerde bile hep beraber oturuyor idi.Bu hal kendisine yavaş yavaş derin muhabbetler tevlit ediyor ve onun sözlerine büyük bir itminan hasıl ediyordu.

Günler geçtiği halde karalara tesadüf edilmemesi ve görülmedik dalgaların cesameti ve dehşeti dolayısıyla yolda iki defa isyan çıktığı halde, Rodrigo’nun bu isyanlara iştirak etmesi şöyle dursun, bilakis pek kati ifadelerle her halde karaların görüleceğini söylemesi yalnız başına bazan tehdide kadar ileri gitmesi, kendisinin laalettayin hizmet mürettebatından bulunmadığını herkese anlatmış idi.

Seferin altmışbeşinci günü idi ki, bir taraftan karaların ilk defa görülebilmek şerefine nail olmak, ve diğer taraftan endişeli bir şekil alan iaşe meselesinden kurtulmak ve böylelikle mürettebatın kuvvei maneviyelerine tezyit ederek seferi tamamen akim bırakması memul büyük bir isyanın önüne geçebilmek için, Amiralin emir ve müsaadesi ile daima ilerde giden ve süratı seyri dolayısıyle de bu vazifeyi bi hakkın ifa edebilecek vaziyette bulunan “nina” sefinesine bütün ümit ve nazarlar temerküz etmiş bulunuyordu.

Mürettebatın bu zanları boşa çıkmamıştı. Filhakika avdet ediyor gibi seyre başlayan mezkür sefeninin pruva direğine “müjdeler olsun, kara göründü” manasına söyleyen işaret flamaları çekilmiş idi. Bunu gören bütün mürettebat bir ağızdan: Ey ulu Tanrı sana hamdü senalar olsun” diye başlayan gemici ilahisini okumaya başlamışlar ve hatta bu merasime bizzat Kolomp dahi iştirak etmişse de Rodrigo karaların uzak bulunmadığına kani olmakla beraber henüz görülemeyeceğini ve görülen kara olmayacağını iddia etmeye başlamıştı. Filhakika gene bu sıralarda idi ki, Nina’da çekilen ikinci flama işaretlerinden görünen şeyin kara olmayıp siyah bir bulut parçasından ibaret bulunduğu anlaşılınca, iki aydan beri, Bahrimuhit’in ortasında çalkalanan gemilerin güvertelerinde ve bilhassa amiral sefenesinde müthiş bir isyan zuhur etti.

Mürettebatı teskin için söz söylemeye gelen Kolomp ise, taşlar ve ağaç parçalarıyla karşılandı. Ne yapılmak lazım geldiğini düşünmek üzere kamarasına çekilen müşarunileyh endişeli ve mütereddit bir haldeyken, Rodrigo’nun o vakte kadar yapmadığı ve yahut yapıp da kimseye sezdirmediği bir ameliyat ile güneşten irtifa alarak amiralin kamerasına gidrdiği ve yirmi dakika sonra itminanbahş bir çehre ile bürünen Kolomp ile mürettebatın ortalarına kadar geldiği görülmüştü.

Amiral, Rodrigo ile görüştükten sonra mürettebata şöyle vaatlerde bulunuyordu:”Arkadaşlar, çok zahmetler çektiniz ve çektik. Meçhul enginlerde yürüdük.Muvaffakiyet her halde yakındır. Sizden rica ediyorum, üç gün daha sabrediniz. Eğer bu müddet zarfında da kara görünmezse arzunuz gibi geri döneceğime söz veriyorum. Fakat bu anda avdet için emir veremem. Zira aynı zamanda karayı ilk defa görene verilmek üzere nezdimde hükümdarlarımızın tevdi eylediği 10.000 marevadis kadar bir para vardır. Sevgili kraliçemiz ülüvvücenabına karşı bu paranın kendisine iadesi büyük bir nankörlük teşkil eder. Tekrar temin ediyorum ki, karalar her halde yakındır ve behemahal üç gün sonra görülecektir...!”

Üç gün meselesi, paranın tatlı cazibesi lazım gelen tesiri hasıl etmiş ve matlup itaatı mutlakayı temin eylemişti.

O sıralarda hasıl olan havanın sükünetinden bilistifade vaziyetten diğer gemileri de haberdar etmek üzere Kolomp, denize indirdiği bir filikaya Rodrigo’yu da alarak Bahri-muhitin ortasında evvela Nina’ya ve sonra da Pinta’ya geçmiş ve aynı sözleri onların mürettebatına da tekrarladıktan ve Rodrigo’yu kendi arzusuyla Pinta’da bıraktıktan sonra Santamariya’ya avdet eylemişti.

Pinta’da kalan Rodrigo’ya mürettebat istihza tarikiyle direğe çıkmasını ve karaları görmesini sözledikleri vakit, hesabatına ve layetezelzel itimadına çok güvenen bu bahriyeli Türk, iki gün daha beklemek lazım geldiğini ve üçüncü günü direğe çıkarak müjdeyi verebileceğini bilaperva tekrarlamış ve filhakika dediği gibi de üçüncü gün bizzat karayı görerek isbatı müddea eylemişti.

Şayanı tezkardır ki, karaların görüldüğü tahakkuk ettikten sonra Rodrigo ile Kolomp’un arası açılmış ve hatta mevut mükafat bile kendisine verilmemiştir.

İsyan müşkilatından kurtardığından ve tarih sayfalarına yeni dünya kaşifliği kazandırdığından dolayı Kristof Kolomp Rodrigo’ya yalnız hükümdarların mükafatını değil, aynı zamanda kendi parasından bile vermek lazım gelirken bunlardan çekinmesini, tarihler bile bir türlü halledememişler ve Kolomp’un hasisi bir zat olmadığına göre, neden dolayı bu küçüklüğü irtikap ettiğine akıl erdirememişlerdi.

Bu hadise hakkında sebep olarak şimdiye kadar:”...yetmiş günden beri meçhul denizlerin müthiş dalgaları arasında çalkalanan ve her türlü mahrumiyetlere göğüs geren mürettebat arasında ikilik, ve ana vatandan binlerce mil uzak yerlerde idari teşeddüdat çıkarmamak için hasbelmaslaha Kolomp mezkür parayı vermemiş ve binaenaleyh durendişlik göstermiştir.” Denilmekte idi. Vakıa bu iddia Mhiyet itibariyle vakaya uygun ise de, biz sahibi makale sıfatıyla haber verelim ki, hiç de doğru değildir.

Bunun hakiki sebebine gene Kolomp’un Paris kütüphanesinde bulunan hatıratından öğreniyoruz. Fransız kaptanı Charkot’un yazıp 1928 senesinde intişar eyleyen “Christophe Colombe vu par un marin” namlı eserinde bildirdiğine göre, Kolomp, Rodrigo için “.. bu zat adi bir tayfa olmayıp müslüman bahriyesine mensup idi. Gizli din ve nam taşıyordu. Buna benden başka kimse vakıf değildi. Bineenaleyh yeni dünya keşfi şerefini resmen bir müslümana vermek istemediğinden mevut mükafatı kendisine teslim etmedim” denilmektedir.

Burada biraz tevakkuf edelim:Rodrigo’nun gizli din ve nam taşıdığını, müslüman olduğunu Kolomp nerden öğrenmişti? Amiralin bu itirafından anlaşılıyor ki, Rodrigo, Kolomp ile mülakat ettiği vakit kendisini tanıtmış ve filhakike garbe doğru şu kadar mil gidildikte, kıtalara tesadüf edileceğini haber vererek müşarünileyhi teşebbüsünde teşçi etmiştir.

“üç gün” vaatte bulunması meselesi dahi, Rodrigo’nun teminatıyla vuku bulup, bu da bize anlatıyor ki, Yeni dünya adalarından herhangi birinin arz ve tülü coğrafisi Rodrigo’ca malum imiş. İşte üçüncü büyük isyanı müteakip alelacele güneşten irtifa almak suretiyle bulundukları mahallin tulü coğrafyasını tayin etmesi ve binetice şu kadarlık mil daha kat’ı lazım geldiğine, mutat seyirle üç gün yolculuktan sonra karaların görünmesi icab edeceğini anlamıştı.

Eğer Rodrigo herhangi bir macera ile evvelce buralara gelmemiş ve bittabi arz ve tulü coğrafiyi tayin etmemiş olsaydı, üç gün gibi bir riyazi bir müddeti ileriye sürdürürmüydü? “Birkaç gün daha” gibi nispeten elastiki cümleler daha iyi olmaz miydi?

Demek oluyor ki, karaların üç gün sonra görülebileceği katiyyen biliniyordu. Ve nitekim öyle oldu.

Mamafih şunu itiraf ederiz ki, Kolomp Rodrigo hakkında Türk kelimesi kullanmamıştır. Saedece “müslüman” demiştir. Rodrigo’nun müslüman olduğunu kabul ile beraber acaba başka bir unsura mı mensup idi? Bunu da halledecek elimizde vesikalar vardır.

Cümle malumdur ki, o tarihlerde Bahriseit’e hakim olan Barbaros kumandasındaki Türk donanmasından başka müslüman filosu yok idi. Korsanlar bile Türk donanmasından sakınırlar ve mümkün mertebe sevahile yakın yerler intihap ederlerdi. Barbaros’un Sultan Süleyman’a yazdığı mektuptan dahi anladığımıza göre, Rodrigo bir Türk’tür. Mamafih elimizde bir de (Guvani hanı) meselesi vardır ki, bu husutaki ufak bir şüpheyi de kaldırmakta ve Rodrifo’nun halis bir Türk olduğunu ispat eylemektedir.

İspanya donanmasının ilk defa olarak bulup yanaştığı adayı mezkür hükümet namına temellük ederken Kolomp, buna (San Salvador) namını vermişti. Bu vakadan bahsederken tarihler, yerliler tarafından bu adaya öteden beri (Guvan hani) denildiğini kaydederler. Halbuki müverrihinden J.Harisse, bu ismin (Guven=Yuvan=Juvan, nerede) demek olan iki kelimeden mürekkep olduğunu ve çünkü gemide Rodrigo’dan başka dahi bir iki arkadaşının bulunduğunu ve bunlardan direğe çıkan üçüncüsünün (Yuvan=Guvan) namı müstearını taşıyan ikinci arkadaşına kendi lisanıyla hitaben: Karayı muraederek ben görmedim, nerede demek manasında olan “Hani” sualini kullandığını ve bittabi bu mahbereden bir şey anlamayan İspanyol mürettebatı da adaya (Guvani hani) denildiğine zahip olarak mevzubahs ada için istimal eylediklerini itiraf ve kabul etmektedir.

“Hani?” ise, nerede manasına gelen Türkçe bir kelime olduğundan Kolomp’un müslüman, ve J. Harisse’nin musevi olarak ortaya koyduğu yabancı unsurların, halisüdan Türk oldukları tebeyyün eder.

Bahusus Musevilerden şimdiye kadar tek bir gemici zuhur etmediği gibi, esasen böyle meçhul maceralara atılacak karakterlere de malik değillerdir.

Son derece şayani dikkattir ki, bugünkü atlaslarda bile Kristof Kolomp’un gezdiği sahalarda ve Haiti adası şimalinde Türk adaları namıyla ufak birkaç cezire bulunduğu gibi bu adaların şurasında burasında mevcut müteşekkel bir çok da boğazlar vardır.

Bu boğazların isimleri On kaya, Yüzkaya, Bin kaya, Salt Kaya boğazı gibi son derece nazari dikkati caliptirler. Vakıa Avrupa’nın açık göz müverrihlerinden birçokları pek mühim olan bu isimlerden ürkerek siper makamında, güya Türk adalarında yetişip eski Türk kavuklarını andıran (Kaktüs) namındaki bir nebattan dolayı bu ismin verildiğini ve on.yüz.bin kelimelerinden sonra gelen (kay=kaya) lafzının İspanyolca olduğunu ileri sürmekte iseler de görüldüğü üzere bu iddiaları tamamen çürüktür. Çünkü (kaya=kay) İspanyolcada olsa bile on, yüz, bin kelimelerine ne diyelim? “salt kaya” ise safi kaya demektir.

Mamafih geçenlerde matbuata da intikal eden (Amerika’da Türk kabileleri) makalesine göre, bu isimlerin Barbaros donanmasından buralara düşenler tarafından mı, yoksa asırlarca evvel Behrenk boğazından Amerika’ya geçtikleri zanolunan Türkler tarafından mı verildiği meselesi ayrıca tetkike şayandır.

Muhakkak olan bir şey varsa o da Amerika’nın keşfinde Kolomp’a Türk zabitleri, suret-i katiyede rehberlik etmişlerdir. Makalemizde ismi geçen Rodrigo işte bu cesur adamların başları ve belki de gemi süvarisidir. Fakat teessüfle itiraf ederiz ki, bu gün de Rodrigo’nun asıl adını, ve ne de Amerika’ya düşen Türk gemisinin ismini yazmaktan çok uzak bulunuyoruz.

(Yeni Düşünce Dergisi, 03-09 Ağustos 2001, sayfa:50,51,52,53)

UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!