Bilinen hikâyedir ama, bugün tekrar yazma zamanıdır.
İstiklal savaşının hemen sonrasında Gazi Mustafa Kemal Paşa yurt gezileri çerçevesinde Mersin’i ziyaret edip devlet erkânı ve bir grup ahali ile şehri gezmeye başlar.
Sahilde yürürken güzel bir konak görüp sorar:
- “Kimin bu?”
Cevap: Abraham Efendinin Paşam.
Gazi Paşa yürümeye devam eder ve bu sefer şato görünümlü dev bir yapıya gözü takılır:
- “Bu kimin?”
Cevap: O Yannis Efendinin Paşa Hazretleri.
Gazi Paşa tepki vermez ve sahil teftişini sürdürür, derken saray yavrusu gibi bir başka azametli yapıyı görünce tekrar duraklar:
- “Peki ya bu kimin?”
Cevap: O da Piyer Ustanın Paşam.
Gazi Paşa birden hiddetlenir:
- “Yahu bu Abrahamlar, Yannisler, Piyerler bütün bunlara sahip olurken siz Türkler neredeydiniz, ne yapıyordunuz?”
Heyettekiler sus pus başını öne eğerken grubun en sonunda topallayarak yürüyen Salih Çavuş atılır:
- “Muhterem Paşam, Abrahamlar, Yannisler, Piyerler bütün bunlara sahip olurken biz Türkler Sina’da, Galiçya’da, Çanakkale’de, Dumlupınar’da ve bilumum cephelerde bu ülke için ölüyorduk.”
Bu karşılık üzerine gözü dolan Mustafa Kemal Paşa geri dönüp birkaç adım atar ve Çanakkale savaşında gazi olan Salih Çavuşu kucakladıktan sonra aynen şu sözü eder:
- “Çok haklısın çok... Evet biz Türkler bu ülkenin bekası için yüzyıllardır hep öldük ve hâlâ ölmeye devam ediyoruz.”
Bu anekdotu Mardin’de PKK saldırısı ile şehit düşen ama medyamızda Amy Winehouse kadar bile değer verilmeyen üç kahramanın şehadeti sebebiyle bir kere daha hatırladım.
Amy Winehouse kim mi dediniz?
Uyuşturucudan ölen İngiliz cazcı!
Görüyorsunuz, bu coğrafyada artık ülke için toprağa düşenin esrarkeş bir yabancı cazcı kadar değeri yoktur ve esamesi okunmuyor...
Öyle, çünkü televizyonlarımız Amy haberlerini saat başı tekrar tekrar detayları ile verirken Güneydoğu şehitlerimiz ise Yunus’un dizelerindeki gibi “Bir garip ölmüş diyeler” misali üstünkörü geçiştiriliyor...
Şehitlerin garipleştiği bir coğrafyanın adı vatan olamaz, olsa olsa müstemleke olur!
Zerre abartmıyorum, bu topraklarda Türk olmak hiçbir zaman bu kadar ucuzlamamış ve zorlaşmamıştı.
GÖRÜNEN KÖY
Devalüasyon ve milli gelirde fakirleşme!
Seçim öncesinde dolar 1550-1600 aralığındaydı!
Peki ya şimdi?
Dün bu satırların yazıldığı saatte 1720’nin üstündeydi.
Bunun anlamı yüzde 10 devalüasyondur.
Evet, Türkiye çok kısa bir zaman diliminde yüzde 10 fakirleşmiştir.
Başka bir anlatımla cebimizde var olan 10 liranın 1 lirası dövizin yükselmesi sebebi ile uçup gitmiştir.
Türkiye’nin milli gelirinde 70 küsur milyar dolarlık bir erime ve de fert başına gelirde de bin dolarlık bir gerileme söz konusudur.
İkide bir milli gelirimiz 10 bin dolar cakasını satan Başbakan şimdi ne diyecek acaba? Erdoğan’ın birkaç hafta içinde gerçekleşen bin dolarlık bir fakirleşmeyi nasıl izah edeceği doğrusu merak konusudur.
Görüyorsunuz, yıllardır yüksek faiz düşük kur politikaları ile sefa sürerseniz gün gelir bunun bedelini bir anda ödersiniz ki ortaya çıkan devalüasyon bunun sonucudur.
Endişem dövizdeki bu yükselişin burada durmayacağı ve pek çok dengeyi alt-üst edeceğidir.
Öyle, zira Türkiye’de ekonominin yönünü döviz fiyatları belirliyor.
Göreceksiniz bugünden itibaren pek çok şeye zam gelecek ve enflasyonda zıplama olacak, zira tükettiklerimizde döviz fiyatı en belirleyici unsurdur.
Ekonomiyi günlük rüzgârlarla götürürseniz bugünkü duruma düşer ve bir ayda yüzde 10 gibi bir fakirleşme vurgununu yersiniz, ki altını çizerek yazıyorum, bu daha çok iyi günlerimizdir.
Mazallah hele hele yeni bir küresel bir kriz uç verir ve Avrupa da bundan etkilenirse zerre kuşkunuz olmasın dolar 2500-3000 aralığına şahlanır ki, böyle bir durumda Türk ekonomisi Yunanistan ekonomisinden beter olur.
Malum, Türkiye’nin dışa satımı, yani ihracatının yarısı AB ülkelerine olduğu için Kıta Avrupası böyle bir buhrana girdiği gün Türkiye de kıskaçta demektir.
Benim anlamadığım, ekonominin patronu Ali Babacan’dan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı’ya kadar en yetkili isimlerin kriz tellallığına soyunmasıdır.
Tamam, korkutan cari açık için tüketim frenlensin istediler, ama öbür yanda dövizdeki ani yükselişin getireceği sorunları nasıl görmezler?
Hem bu Ali Babacan ve ekibi değil miydi yıllardır ucuz döviz politikası yanlış dendiğinde herkesle dalga geçen?
Peki ne oldu şimdi?
Türkiye eğer yıllardır dövizi gerektiği gibi enflasyon ölçüsünde yukarıya çekseydi, yani üstüne basmasaydı bugünkü gibi ani sıçramalar görülmez ve dengeler bozulmazdı.
Sonuç olarak söyliyeceğimiz, AKP’nin yıllardır uyguladığı yabancıların sırtından keyif çatma günlerinin bittiği, yani üretime dayanmayan ekonomi politikasının iflas ettiğidir.
Vahim olan husus ekonomiyi yeniden üretime endekslemek için uzun bir süreye ve geçiş dönemi sıkıntılarına ihtiyaç duyulmasıdır.
Ezberlediği birkaç kalıpla ahaliye kendini ekonomist diye yutturan jöleli gibiler ne kadar şak şak yapsa ve kriz olmaz deseler de üzgünüm, ama felaket kapıdadır ki bunu zaten bizzat Ali Babacan da söylüyor!
Sabahattin ÖNKİBAR