Gönderen Konu: ANKARA SAVAŞI ÖNCESİ TİMUR İLE YILDIRIM BAYEZİD'İN MEKTUPLAŞMALARI  (Okunma sayısı 17240 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
ANKARA SAVAŞI ÖNCESİ TİMUR İLE YILDIRIM BAYEZİD’İN MEKTUPLAŞMALARI
 Dr.Abdurrahman DAŞ, Fırat Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Araştırma Görevlisi

 Giriş

 Ankara Savaşı 1402’de vuku bulmadan önce, Timur’la Yıldırım Bayezid arasında mektuplaşmaların olduğunu tarihî kaynaklar ittifakla bildirmektedirler. Çoğu tarihî kaynak, bu mektupların metinlerini hiç vermeden savaşın gidişatını anlatmış, bazıları da   bir mektuptan birer  paragraf alarak vermekle yetinmişlerdir.  Bu mektuplardan dördünü bir  arada  bulunduran Osmanlı  tarihî kaynakları tespit edilememişti. Yapılan araştırmayla, Timur’un üç mektubu ile Yıldırım’ın ona yazdığı cevapları Arapça olarak   Feridun   Ahmed   Bey’in Münşeât’ında1  ve  bu  mektupların  Türkçe  suretlerinin  ise  Hoca  Sadeddin’e  ait olduğu belirtilen el yazması Münşeât Mecmuasında oldukları tespit edilmiştir2. Timur ve Bayezid’e ait Arapça yazılmış mektupları eserine alan Feridun Ahmed Bey için tarihçi Yınanç; “...Münşaat (I, 120 vd.)’ında ve Timur’a nisbet edilen arapça  tehdit  mektubu  ile  Sultan  Bayezid’e  izafe  olunan  gene  Arapça  tahkir mektubu tamamiyle uydurmadır. Bu iki mektup İbn ‘Arabşâh’ın eserinde(s. 126 vd.) meâlleri  zikredilen  muhârebelere istinaden  uydurulmuş ve  hatta  ibâreler, baştan başa müsecca olan bu eserin, o bahsinden aynıyla iktibas edilmiştir...”3 kanaatini  beyan  etmiştir.  Aynı  araştırmacı  yukarıda zikredilen makalesinde; Ankara Savaş’ı  ile  ilgili  verdiği  bilgilerde,  Timur’un  mektupları  ile  Yıldırım Bayezid’in   yazdığı   cevaplar, bizim burada  transkripsiyonunu  verdiğimiz mektupların  içerikleriyle  benzerlik  göstermektedir.  Öyle  anlaşılıyor  ki  Türkçe olarak  yazılmış  olan  Hoca  Sadeddin  Efendi’nin  bu  münşeâtında  yer  alan mektuplar,   Feridun   Ahmed   Bey’in Münşeât’ından iktibas edilmemişlerdir. Dolayısıyla bu mektuplar, belge olarak güvenilir belgeler   olarak değerlendirilecektir.

 Bazı  Osmanlı  tarihî  kaynaklarında, Timur ile Yıldırım Bayezid arasında karşılıklı  yazıldığı  kaydedilen  mektuplardan  Türkçeye  tercüme  edilmiş  yalnız bir mektubun  metni  bulunurken4   bir  kısmında  ise  üç  mektubun  Türkçesine rastlamaktayız5.  Ancak  yaptığımız  araştırmalarda,  Timur  ile  Yıldırım  Bayezid arasında  vuku  bulan  yazışmaya  ait  Türkçe  dört  mektubun  tercümelerini  tespit etmiş bulunmaktayız6. Ayrıca bu mektupların günümüz Türkçesine transkripsiyonunun yapılmamış olduğu da anlaşılmıştır. Mektuplara ait metinleri  vermeden  önce  her  iki  tarafla  ilgili  dönemin  genel  siyasî  durumunu belirtmemiz yerinde olacaktır. Zira hiçbir savaş sebepsiz meydana gelmemiştir. Yani her savaşın bir nedeni bulunmaktadır. Ankara Savaşı Sonrasında Timur’un Semerkand’a gönderdiği   Fetih-nâme   ve   yakınlarına   gönderdiği   mektuplar üzerine muhtelif araştırmaların yapıldığını görmekteyiz7.

a. DÖNEMİN GENEL SİYASÎ DURUMU

 Anadolu  Selçuklu  Devletinin,  Moğolların  hakimiyeti  altına  girmesi  ve sükûtu  ile  beraber,  Anadolu'daki  Türk  beylikleri  kendi  hakimiyetlerini sahip oldukları  bölgede  ilân  etmişlerdi.  Bu  beylikler,  şer’i  hukuka  göre  Selçuklu Devletine  tâbi  olduklarını  kabul  ediyorlardı.  Hakimiyet  alâmeti  olarak  hil’at, menşûr,  sancak ve  gazilik unvanı  alıyorlardı8.  Moğollar  Anadolu’ya  geldikten sonra  bu  beylikleri  kendi  itaati  altına  aldı  ve  belli  oranda  kendisine  vergi ödemeye  tâbi  tuttu.  Daha  sonra  Türk  beylikleri  arasında  yapılan  mücadeleler sonrasında,  Osmanlı  Beyliğinin  kısmen  sağladığı  siyasî  birlik  ve  hakimiyet, Yıldırım  Bayezid  zamanına  kadar  gelmiştir.  Geçen  bu  sürede  Türk  beylikleri arasında  en  uzun  mücadele  Osmanlı  Beyliği  ile  Karaman  Beyliği  arasında meydana gelmiştir9. Osmanlı Beyliği diğer beylikleri kendi idaresi altına almayı başarmış ve batıda Bizans’a karşı, Doğu’da ise Timur’a karşı siyasî hakimiyet tavrını  sürdürmeye  çalışmıştır.  Bizans  Devleti  bu  sırada  en  kötü  ve  zayıf dönemini   yaşıyordu.   Mısır’da   Memlûk   Devleti,   Azerbaycan   ve   civarında Karakoyunlu Sultanı Kara Yusuf, Bağdad’ta ise Sultan Ahmed Celâyir iktidarda bulunuyordu.

Timur(1360/69-1405), kendisini her zaman   meşgul   eden   ve   fırsat bulduklarında   onun   hakimiyeti   altındaki   yerleşim   merkezlerine10    saldırılar düzenleyen,   Müslümanların   yollarını   kesen,   hacıları   soyan   ve   mallarını yağmalayan,  tahribata  sebep  olan  Karakoyunlu  Beyi  Kara  Yusuf  ile  Bağdat Sultanı Ahmed Celâyir’i ortadan kaldırmaya karar verdiği için, batı  cephesine yönelerek   hem   güveni   sağlamayı,   hem   de   topraklarını   genişleterek   gelir kaynaklarını artırmayı planlamıştır11. Nitekim Timur, Ankara Savaşından sonra Bursa’ya  gelmiş,  buradan  haraket  ederek  İstanbul’un  fethedilmesi  için  bazı planlar  üzerinde  çalışmıştır.  Bizans’ın  asırlarca  biriktirdiği  zengin  hazineleri, şehrin  diğer  tüm  zenginlikleri,  Timur’un  İstanbul’u  ele  geçirme  kararına  etki eden  en  önemli  faktör  olmuştur.  Onun  İstanbul’u  fethetme  düşüncesi  Farsça yazdığı hatıratında kaydettiği bildirilmiştir12.

Ankara   savaşından önce; kuzeyde Altınordu, güneyde Mısır Memlûkluları  Timur’a  mağlup  olmuş,  Osmanlı  devleti  tek  başına  kalacak duruma düşürülmüştür. Timur, Osmanlı-Memlûk işbirliğini önleyici üçüncü batı seferine  Eylül  1399’da  çıkarak,  Gürcistan,  Ermenistan  ve  Azerbaycan’ı  ele geçirirken,   Kara   Yusuf   ile   Sultan Ahmed Celâyir   kendilerini Timur’un hışmından koruması için Yıldırım Bayezid’e iltica etmişlerdi. Timur, Osmanlı iktidarını    içeriden    zayıflatarak,    isyan    etmeleri   için    Akkoyunlu    hakimi Karayölük  Osman  Bey  ile  Erzincan  Emiri  olan  Mutahharten’i  kendi  tarafına almış,  onlara  bazı  siyasî  vaatlerde  bulunmuştur13.  Timur  Temmuz  1400’de Anadolu’nun  doğu  illeri  Erzurum  ve  Erzincanı  geçerek  Sivas’a  kadar  geldi. Buradan güneye yönelerek Antep ve Halep’i almış, hemen sonrasında Memlûk ordusunu yenerek Şam’ı ele geçirdi14. Daha sonra oradan Bağdad’a geri döndü. Timur’un  bu  askerî  faaliyetleri,  olası  yeni  bir  Osmanlı-Memlûk  işbirliğini önlemiştir.

Timur’u,   Osmanlı   devleti  üzerine   yürümeye   teşvik  edenler   arasında Erzincan  Emiri  Mutaharten,  Akkoyunlu  Beyi  Karayölük,  Osmanlı  karşısında topraklarını   kaybeden   diğer   Türk   beylikleri,   özellikle   de   Karaman   beyi zikretmek gerekir15.

Ayrıca Ceneviz, Fransa, Bizans ve Kastilya gibi Osmanlı karşıtları da, bu savaşın olması yönünde Timur’la yakın ilişki içerisinde bulunmuşlardır16.  Emir Timur’a   sağlanan   bu   işbirliği   sonrasında   Osmanlı   sultanına   karşı   Ankara Savaşını kazanması, İstanbul’un fethini elli yıl geciktirdiği düşünülmektedir17.

Osmanlı    tarihî    kaynakları    Ankara   savaşı    sebeplerini    zikrederken; Karaman beyine bağlı bazı kimseler, Osmanlı elçilerinin Timur’a götürdükleri sulh  yapmayı  bildiren  mektubu  ele  geçirdikleri  ve  bunu  değiştirerek  sulhu erteleyecek    mahiyette    ifadelerin    yazıldığı    bir    başka    mektubu    Timur’a gönderdikleri, Osmanlı elçilerini öldürerek olması muhtemel bir barışı böylece engellediğinden bahsetmemektedir. Yine aynı Osmanlı tarihî kaynakları, Mısır Sultanı  Baybars’ın,  Timur’un  elçisi  olarak  giden  Şeyh  Bahaddin  Savcı’yı öldürtmüş  olduğunu  yazmamaktadır18.  Önemli  bir  başka  mesele  de,  Ankara Savaşından   önce   Yıldırım   Bayezid’in   hastalığını   Timur’un   ona   yazdığı mektubunda belirtmesidir. Yıldırım Bayezid’in (8 Mart 1403) ölümü hakkında farklı   rivâyetler   bulunmaktadır19. Timur’a   ait   olan   bir   mektupda   Sultan Yıldırım’ın  hasta  olduğu  dikkate  alındığında,  onun  intihar  etmediği,  boğmaca hastalığına  yakalanarak  öldüğü  iddiası  akla  uygun  düşmektedir.  Hatta  Timur, Yıldırım Bayezid’in tedavisi için kendi özel hekimi İzzeddin Mes’ûd Şirâzî ve Celâleddin  Arab’ı  bizzat  gönderdiği  bildirilmektedir20.  Yukarıdaki  hususlara ilâve  olarak  daha  başka  önemli  konular  da  mektuplarda  dile  getirilmiştir. Timur’un isteklerinde ve Yıldırım Bayezid’in  ona  verdiği  cevaplarda  yer alan önemli kısımları özet halinde sadeleştirerek değerlendirmeyi uygun görmekteyiz.





23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
b. MEKTUPLARIN ÖZET İÇERİĞİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

I. Mektup ve Cevabında

 Timur;Yıldırım  Bayezid’e  yazdığı  birinci  mektubunda  özetle;  “...Kara Yusuf  ile  Bağdat  Sultanı  olan  Ahmed  Celâyir’in,  Osmanlı  idaresine  sığınma taleplerini  kabul  etmemesini,  bu  iki  kişiyi  yakalayıp  aileleri  ile  birlikte  ya kendisine  teslim  edilmesini,  veya  öldürülmelerini,  ya  da  ülke  sınırları  dışına çıkarılmaları...”21  gibi alternatif tekliflerini iletmiştir.

Yıldırım  Bayezid;  Timur’un bu gibi isteklerini emr-i vâki saymış, muhtemelen kendisine iltica edenlerin kışkırtmaları ve onun daha önceki Sivas kuşatması da dahil, Osmanlıya karşı beslediği istilâ planları sebebiyle çok sert ve  hakaret  edici  cevabî  mektubunda  ;  “...Ey  ihtiyar  köpek,  tekfurdan  daha şiddetli  kâfirsin. Mektubunda  bizi  korkutmak  ve  hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı  sultanlarını,  Acem  padişahlarına  benzetme. Osmanlı  askerleri  de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini   Şam ve   Haleb(Memlûk)   askerlerine de benzetmeyesin...” şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Yukarıda mektup içerisinde anılan tüm bu ülkeler, Timur’a mağlup olmuş yerler olduğu  için, Yıldırım Bayezid  buraları  kötü  birer  örnek olarak Timur’a göstermek   istemiştir. Ayrıca Yıldırım’ın mektubunda adları geçen İslam ülkelerinde  Timur’un,  çok  sayıda  Müslümanı  öldürdüğü  ve  şehirlerini  harab ettiği   kaydedilmektedir   ki,   bu   durumu   Timur   da   söylemekte   bir   beis görmemiştir.  Böylesine  bir  âkibete  uğramak  istemeyen  Yıldırım  Bayezid,  işi savaş yoluyla bitirmek istemiş olacak ki ona yazdığı  cevabında; “...bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla  kendisinden  boş  olsun...”  diyerek,  Timur’u  savaş  meydanına  davet etmiş, gözdağı vermiştir.

II. Mektup ve Cevabında

 Karşılıklı  yazılan  bu  sert  ve  aşağılayıcı  ilk  mektuplardan  sonra,  taraflar daha  temkinli  olmayı  yeğlemiş  olmalı  ki  daha  sonra  yazacakları  mektuplarda üslûplarını yumuşatmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Şöyle ki;

Timur; “...Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir  kâfir ve beni  yeni  yetme bir savaşçı  saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın  bir  süredir  nefsimi  cihada  adamışım.  Bu  cihatlar  sonunda  kaleler  ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha  açık  ve  kesindir.  Bu  mücadeleler  esnasında,  çok  sayıda  kişi  bize  itaat etmiş  ve  yolumuzda  canlarını  feda  etmiştir.  Siz  niçin  bize  hizmet  etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz?   Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve  geri  dönmek  zorunda  kaldın.  Sinop  Kale’sini  ne  zamandan  beridir  elde edemedin.  Mektubundaki  gibi  tehdit  ve  gurura  kapılma,  akıl  yolundan  uzak sözlere   cesaret   etme.   Kaldı   ki   Sivas’ta   ele   geçirdiğim   adamlarınızdan durumunu  anlamış  haldeyim.  Dolayısıyla  pek  çok  Müslümanı  rencide  etmek, han  ve  mallarını  harab  etmek  uygun  görülmemiştir.  Bu  sebeptendir  ki,  güzel cevap  vermeyi   yüksek  bir  iş  olarak  bil,  ülkeni  harap  etmekten  kurtarmış olursun.  Bizimle  anlaşma  yoluna  döner,  özür  dileyen  bir  ifade  ile  cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek  meşgul etmek,  böylece kefere dinine yardım etmek değildir.

 Bizi  ve  askerimizi  kâfir,  dinsiz,  sapık  itikatlı  mezhep  sahibi  ve  çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız  cihangirlik  olup,  saltanatımız  adına  hutbeler  okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz,  İlhân-ı  Âlişân’a  ulaşmaktadır.  Eğer  samimi  selâmınızla  beraber  iyi ifadeler içeren  mektubunuz gelirse,  her  iki taraf arasında yumuşama ve  sevgi peyda  olur.  Aksi  halde  kılıç  ortaya  çıkınca,  kaleme  yer  kalmaz  ve’s-selâm...
” ifadelerini içeren ikinci mektubunu Yıldırım Bayezid’e göndermiştir.



23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
 Yıldırım  Bayezid;  “...Zamanın  cihan  sultanı  olan  Timur-i   Köregen22, Sivas’a   gelip   yerleşmeyi,   bizim   Tebrîz’e   yöneldiğimize   benzeterek   tuhaf kıyaslamada  bulunmuşsun.  Kaldı  ki  biz,  Kefe’den  Şirvan’a   varıp,   o  ülkeye
asker  çıkarsak,  kim  mani  olabilir?   Kıpçak  halkı  sizden  bıkıp  usandığı  için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir.
Malatya   ve   Sinop   hususundaki   iddianız   da   doğru   değildir.   Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman
hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim   Malatya   ve   Sinop’taki   muhasarayı   kaldırmamızı   zaruri   kılmıştır...
” dedikten  sonra  mektubuna  devamla;  “...İyi  bil  ki,  atam  Ertuğrul  Han  üç  yüz kadar  gazisiyle  beraber,  Hülâgû  Tatar’ından  onbin  Tatar’a  vurup,  Alâeddin Keykubât’a  galip  gelenleri  mağlup  etmiştir.  Bundan  sonra  devlet  idâre  etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, Allâh’ın lutfu ile Âl-i Selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Bey’in ilk  culûsundan  itibaren,  dört  tarafında  bulunan  kâfirlerle  gece-gündüz  iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya  erişmiş  ve  şimdiye  kadar  fethettiğimiz  kale  ve  kasabaların  sayısıgeçmiş sultanların  hayalinden  geçmesi  dahi  mümkün olmamıştır...”  sözleriyle Osmanlı saltanatının tarihî seyrini açıkladıktan sonra, Osmanlının iktidar amacını  şu  ifadelerle  duyurmaya  çalışmıştır;“...Bizim  nazarımızda;  dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda   cihat etmenin yanında saman çöpü kadar
değeri   yoktur.   Osmanlı   askerine   Abdullâh   oğlu   demekten   fazlasıyla   zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları  kâfir iken, kendileri müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler...
” şeklinde dinî kanaatini ifade etmiştir. Timur’un istila ettiği İslam ülkelerinde  yaptıklarını  tasvip  etmeyerek;  “...Siz  Sivas’ı  harap  idüp,  ehl-i İslâm’ın  ırzını  pâyimâl  etdükten  sonra   ne  denile  bilir  ki!  Siz,  ilk  suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman,  hile  ile  ülkeleri  kendisine  mülk  edinmemiştir.  Mektuplarımız  akıllı devlet   erkânımızla   yapılan   istişâreler sonrası yazılmıştır...”   tepkisini göstermiştir.

 Görüldüğü gibi Yıldırım Bayezid, Timur’dan gelen ikinci mektuba, iltifat gösteren  diplomatik  bir  üslûpla  cevap  vermiştir.  Timur’un  İslâm  âleminin liderliğini  temsil  edemeyeceğini  belirtirken,  Osmanlı  Sultanları,  liyâkat  ve meşru  yollarla  iktidarı  elinde  bulundurdukları  ve  tek  gayeleri,  Allâh  yolunda cihat  etmek  olduğu,  mal  ve  arazi  elde  etmek  gibi  dünyevî  emeller  peşinde koşmak  olmadığını  özellikle  belirtmiştir.  Ayrıca  Osmanlı  ordusu,  fethettiğiülkelerde Timur’un yaptığı gibi yıkıp yakarak harap etmediklerini de söyleyerek onu,  Osmanlı  idaresi  altındaki  yerlere  saldırıda  bulunma  düşüncesinden  vaz geçirmeye çalışmıştır.

 Timur’a  yazılan  ilk  cevap  niteliğindeki  mektupta,  Yıldırım  Bayezid’in ağır  ifadeler  kullanmaya,  onun  ilk  mektubundaki  sert  ve  kaba  sözlerinin  yol açtığını  izah  ederken,  ikinci  cevap  niteliğindeki  mektupta  Yıldırım  Bayezid yumuşak  bir  ifade  ile  meseleyi  hal  etmeye  çalıştığı  anlaşılmaktadır.  Çünkü Timur, Anadolu’ya bu seferden önce geldiğinde verdiği zararı Yıldırım Bayezid çok  iyi  bilmektedir.  Timur’u  engellemek  için  onun  psikolojisini  bozmak  ve vazgeçirmek niyetinde olduğu açıktır. Ancak, Bayezid’in yazdığı ağır ifadeler, ona karşı duyduğu öfkenin mektuba yansımasıdır. Zira, Sivas’ın ilk defa Timur tarafından tahrip edilmesi ve Yıldırım Bayezid’in oğlu Ertuğrul’un öldürülmesi sonrasında, Bayezid’in “Çal çoban çal, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü, Sivas gibi kalen  mi  yıkıldı.” 23    dizelerini  söylemiş  olması,  onu  ne  derece  üzdüğünü göstermektedir.

23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
III. Mektup ve Cevabında

Yıldırım Bayezid’den alınan ikinci cevabın ardında;

 Timur;  “...Sungur  Çavuş  ve  Hacı  Bayezid  ile  gönderdiğimiz  haberler doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa olmaktadır.Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz.   Antlaşma   kararı   olursa,   Mısır’la   aramızda   olanlardan   ıslâh   edici olunması   isteğiniz   uygun   görülmemiştir.   Çünkü   ölen   eski   Mısır   Vâlisi, elçilerimizden Irak ve Acem’in büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcı’yı haksız yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaş’ı serbest bırakması için elçi gönderdiğim   halde   isteğimi   yerine   getirmedi   ve   o   günahsızı   hiç   endişe duymadan  katletti.  Biz  Şam  ve  Haleb’e  geldiğimizde,  Mısır’da  Hacı  adındaki elçileri gelip haps olunan Otlamış’ı Haleb’e gönderelim dediler. Fakat bu sözün
de  aksini  yaptılar.  Timur,  Osmanlı  sultanının  Memlüklerle  irtibat  kurmasına, bağları  kuvvetlendirmesine  vesile  olacak  faaliyetlerden  rahatsız  olduğunu  veYıldırım  Bayezid’in  muhtemelen  elçileri  vasıtasıyla  sözlü  olarak  Mısır  Valisi
olan  kişi  hakkında  akrabalık  ve  kutsal  mekanlara  idarecilik  yapmış  olması, Timur  ile  Yıldırım  Bayezid  arasında  arabuluculukta  bulunmasına  itiraz  edip, rıza  göstermeyerek;  “...Senin,  şimdi  Mısır Vâlisi  olan  kimseye  oğlumuzdur
demeni  uygun  görmedik.  Onu  Sultânu’l-Harameyn  elkâbıyla  anmanız  doğru olmaz.   Belki   Mücâvirü’l-Harameyn   demeye   lâyık   değillerdir
...”   tepkisini bildirmiştir.  Ancak  Yıldırım  Bayezid’in  göndermiş  olduğu  önceki  mektubu incelendiğinde   Memlük   Sultanı   için   yukarıdaki   ifadeleri   kullanmadığını görüyoruz. Acaba Karaman Beyliğine ait bazı kimselerin Osmanlı elçilerini ele geçirip,  gönderilen  mektuptaki  ifadeleri  değiştirdiklerine  dair  Bayezid’in  kast ettiği hadise bu sırada olmuş olabilir mi, sorusu akla gelebilir.

 Timur  mektubuna  devamla;  “...Bize  dost  olmayanı,  kendinize  yakın  ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri  çoktur...” 24   şeklinde  tavsiye  ve  isteklerini  dile  getirmiş,  “...Ahmed Celâyir  şimdi  Bağdat  yakınlarına  gelmiş,  biz  de   oraya  asker  göndermişiz. Tekrar  size  taraf  kaçar  gelirse  sahip  çıkmayıp,  bilâkis  yakalayıp  bize  teslim etmeniz   sizden   isteğimizdir.   Erzincan’a   varıp,   yerleri   tahrip   için   şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz...” şeklinde düşüncelerini Yıldırım Bayezid’e iletmiştir.

 Yıldırım  Bayezid;  Timur’un  mektuplarında  yer  alan  isteklerini  kabul etmeyerek,  onu  kendi  atası  olan  Hülâgu’nun  sergilediği  tutuma  davet  etmiş, Osmanlı ülkesine sığınan Bağdat Sultanı Ahmet Celâyir ile Kara Yusuf’u teslim alma   arzusundan   vazgeçmesi   için;   “...Mısır   hakimi   ile   aranızda   geçen olaylardan  dolayı  bizim  niyyetimizi  doğru  anlamamışsınız.  Biz  arzu  etsek Mısır’ı  feth  etmeye  her  zaman  kadiriz.  Ahmet  Celâyir  tekrar  geri  Osmanlı topraklarına   gelirse,   Kara   Yusuf   ile   birlikte   ikisini   size   teslim   etmemi istemişsiniz.  Biliyorsunuz  ki  Hûlâgu  Dârü’s-Selâm’ı  alıp  İran’ın  çoğunu  eline geçirdiği  sırada,  halifenin  amcası  çocuklarından  bir  iki  kişi  Mısır’a  Kâhire Vâlisi  Baybars’a  sığındılar  ve  onun  himayesine  girdiler.  Hülâgu’nun  Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri  sanıp,  orada  şehit  ettiler.  Kaçanlar  şimdiye  kadar  Kâhire’de  kaldı  ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira  Hülâgû  böylesine  cüz’i  şeylerden  vaz  geçmiştir.  Muradımız  Sivas  ve çevresinden  elinizi  çekmenizdir.  Bunu  yerine  getirmeniz  güzel  bir  işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur...” şeklindeki düşüncelerini bildirmiştir.

 Timur, Yıldırım Bayezid ile savaşa girmenin riskli olabileceği husussunda tereddüte  düşmüş,  elçiler  vasıtasıyla  savaş  yapmadan  amacına  ulaşma  yoluna gitmiştir.  Diğer  taraftan  Yıldırım  Bayezid,  onun  isteklerini  yerine  getirmekle, otoritesinin   sarsılacağı,   tarafında   yer   alan   kimselerin   Osmanlı   idaresine güvenlerinin kalmayacağı ve Osmanlı geleneğine ters düşen “Kendisine sığınan kimseyi düşmanına teslim etmek” durumda olmak ismediği için Timur’a olumlu cevap vermediği anlaşılıyor.



23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
IV. Mektup ve Cevabında

 Karşılıklı yazılan mektupların en sonuncusunda Timur’un, Osmanlı idaresinden birkaç kale ve şehrin kendisine teslim edilmesi gibi kabulü mümkün olmayacak  yeni  şartları  da  ilave  ederek,  savaş  niyetini  daha  açıkça  belirttiği görülmektedir. Hatta mektuplarda geçmeyen, ancak bazı tarih araştırmalarında rastladığımız “Timur, Yıldırım Bayezid’den oğullarından birini kendisine rehin bırakması” isteğinde de bulunduğunu kaydetmişlerdir.

 Timur;  “...Şimdiye  kadar  sulh  için  çalıştım  ve  nihayet  Sivas’a  gelmem söz  konusu  oldu.  Kâfire  fırsat  vermemek,  İslam  diyarlarını  harap  etmekten endişe  edip,  Şam  tarafına  giderek  Mısır  azizinden  intikamımızı  aldık.  Sizin hasta   olduğunuz  hususu  ağızlarda  dolaşırken,  biz  bunu  fırsat  bilip  dikkate almadık.  Ancak  siz  fırsat  bulunca  bize  bağlı  olan  Erzincan’a  gelip  valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten(Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman  olduğunuzu  bize  yazmıştır.  Biz  de  güvendik  ve  sulh  için  antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed  kâfirlerdir  demeniz  sözü  her  yerde  söylenir  olmaya  başladı.  Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı
ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvan’dan geri dönüp tekrar Erzincan’dan o tarafa varmak icap etti. Semerkand’da   bulunan oğlum  Muîneddin  Muhammed  Sultan  Bahadır  da  askeri  ile  birlikte  bana katılacaktır.    İsteğimiz Erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden   önce   Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım.  Bu  sulhun  bir  sûretini  Mekke-i  Mükerreme’de  Bâbü’l-Harâm’da kapalı  muhafaza  olunsun  ki,  kimin  bu  sulha  uyup  uymadığı  ortaya  çıksın.  Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.


Yıldırım  Bayezid;  savaşın olmaması  için Timur’u  ikna  edebilecek bazı durumları açıklamayı uygun görmüş, antlaşmaya razı olduğu, belki de bazı ön şartlarını  kabul  edebileceği  intibaını  vermek  isteyerek;  “...Timûr-i  köregen hazretleri,  ilgi  uyandıran  antlaşmaya  dair  mektubunuz,  ben  Sivas’a  geldikten sonra  ulaştı.  Ben  bu  sırada  antlaşma  hazırlığı  içerisinde  bulunuyordum  ki; Nâgâh(vakitsiz  saatte)  sulha  muhalif  bir  başka  mektup  Karaman  fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. Devlet  erkânımızdan  akıllı  kişiler  bu  durumu  şöyle  değerlendirdiler. İkinci   mektup   ilk   karışık   dönem   sürecinde   yazılarak   elçi   ile   gönderildi. Karaman  topluluğu  ki  eskiden  beri  ocağımızın  düşmanı  olmuşlardır,  bunlar elçimizi   öldürüp,   fitne   iyice   ayyuka   çıkıncaya   kadar   mektubu   sakladılar. Musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi  şüpheye  düşürmüşlerdir.  Rezillerin  eline  düşen  mektubun  gecikmesinin sebebi  dahi  biz  olmadığımız  hususu  malumunuzdur.  Bu  durumu  yaltaklanma olarak  görürseniz  hayır,  asla  düşmandan  yüz  çevirmek  âdetimizden  değildir. Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. Eğer bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin...”

Sonuç

 Osmanlı  tarihi  içerisinde  önemli  tarihî  bir  olay  sayılan  Ankara  Savaşı öncesinde,  taraflar  arasında  yapılan  diplomatik  yazışmalara  ait  mektuplar, dönemin tarih çalışmaları için oldukça önemli belgelerdir. Mektupların, Farsça ve  Arapça  olarak  yazıldıkları  yine  bu  mektupların  içerisinde  belirtilmektedir. Bu mektuplar, Osmanlı Türkçesi el yazısı ve matbu olarak basıldığı daha önce izah  edilmiş  idi.  Ancak,  transkripsiyonlu  yayınına  yaptığımız  araştırmalarda rastlanmamıştır.  Bu  araştırma  ile  Timur  ve  Yıldırım  Bayezid’e  ait  dörder mektup tespit edilmiş ve transkripsiyonu yapılmıştır.

 Mektuplar    kronolojik    sıraya    göre    incelendiğinde;    Timur,    yazdığı mektuplarda  istek  ve  şartlarına  her  defasında   yenilerini  ilâve  ederek  durumu imkansız hale getirmiş ve Yıldırım Bayezıt’ı savaşı tercihe mecbur etmiştir.

Ankara   Savaşı   sonrası   galip   gelen   Emir   Timur’un   Anadolu’daki faaliyetleri, İstanbul’u fetih planı ve esir düşen Sultan Yıldırım’ın durumu, eceli ile   vefatı   veya   intihar   ettiği,   Timur’un   Semerkand’a   yazdığı   Fetihnâme hususları   üzerine   bir hayli araştırmalar yapıldığı için, burada zikredilen konulara yer verilmemiştir25.

 Araştırmamızı,  Ankara  Savaşı  olmadan  önce  bu  savaşın  eşiğine  getiren sebeplerin  neler  olduğu,  hangi  teklifler  ileri  atılmış  olduğu,  ne  gibi  önerilerin Osmanlı Sultanı tarafından kabul edilmediği gibi hususlarla sınırlı tuttuk. Zira çoğu  tarih  kitaplarında  bu  hususların  neler  olduğu  tam  olarak  zikredilmemiş veya bazı tarih araştırmalarında gördüğümüz gibi sebeplerin bir kısmı sayılarak yetinilmiştir.

 Timur ve Yıldırım’a ait olan mektup sûretleri, dönemlerinde vuku bulan bu  tarihî  olaya  ışık  tutan  en  önemli  belgeler  olduğu  aşikârdır.  Çünkü  olayın aktörleri,  kendi  düşüncelerini  karşı  tarafa  duyurmak  için  ayrıntılarına  kadar inerek mektuplarında anlatmaya çalışmışlardır.

Bu mektupların verdiği bilgiler, hem Timur’un iktidar olduğu coğrafyayı tanıtmış,   ona   dost   ve   düşman   olan   zamanın   komşu   devletlerin   hangileri olduğunu göstermesi yanında Osmanlı devletinin   durumunu, dost   ve muhaliflerini,   siyasî   problemlerini,   fetih   hedeflerini   ve   cihat   anlayışlarını göstermesi bakımından da oldukça kıymetlidir.

 Timur’un  mektupları  içerisinde  vurgulanmak  istenen  bir  diğer  önemli husus ise İslam âleminin hakimi kendisi olduğudur. Çünkü Timur adına hutbe okunduğu, sikke bastırıldığı, kendisine her gittiği yerde itaat ve bağlılık ahdinin verildiği,  kendisine  vergilerin  ödendiği  anlatılmıştır.  Bütün  bu  ve  benzeri durumlardan   dolayıdır   ki,   Timur   ikinci   mektubunda   kendisinin   ûlu’l-emr olduğunu Yıldırım Bayezid’e yazmış26  ve onun dediklerini yapmasını istemiştir. Abbâsi Halifesi, Moğolların Bağdat’a gelmesinden sonra Mısır’a  gitmiş olması, Timur’un kendisini ûlu’l-Emr görmesine ve Memlûk Sultanını mağlup etmesi, onu bu fikre götürmüş olabileceği de dikkate alınmalıdır.

 Timur ve Yıldırım Bayezid’in yazdıkları mektuplar diplomatik bakımdan incelendiğinde;  Yıldırım  Bayezid’in  ilk  başta  öfke  ile  cevap  verdiği,  daha sonraki  sonucun  bir  savaşa  kadar  gitmesini  istemeyen  bir  endişe  üslûbu  ile mektuplarını kaleme aldığı görülüyor.

 Yıldırım   Bayezid’i   sulha   zorlayan   bazı   iç   ve   dış   sebepler   olduğu mektuplarında belirtilmektedir. Örneğin, Karaman beyleri ile barışık olmadığı, hatta   onların   kendilerine   sürekli   düşmanlık   yaptıkları,   kendisinin   barışa hazırlandığı   bir   sırada   Timur’a   giden   elçilerini   ele   geçirerek   mektupların içeriğini   değiştirmek   suretiyle   başka   bir   mektubu   Timur’a   gönderdikleri, böylece  savaşa  yol  açtıkları  açıkça  yazılmıştır.  Yine  Kastamonu  hakimi  ile Osmanlı    idaresinin   mücadele   içerisinde   bulunduğu,   Sinop   ve   Malatya muhasaralarını kaldırma sebepleri içerisinde gösterilmiştir27.


23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2181
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
 Diğer taraftan Yıldırım Bayezid’i savaş yapmaya sürükleyen etkenler de mevcuttu. Osmanlı yöneticileri ile dosluk ilişkilerini sürdüren Karakoyunlu ve Bağdat  hakimleri,  bu  savaş  olmamış  olsaydı,  muhtemelen  kendilerine  hedef olarak  Timur’un  hakimiyeti  altındaki  yerlere  akınlar  yapacaklardı.  Çünkü  o bölgede  bu  mücadele  başlamış  ve  zaman  zaman  çetin  çatışmalarla  bastırılmış durumda   idi.   Timur’un zayıf düşmesi  veya ortadan kaldırılması  özellikle Osmanlı’ya sığınan ve iktidarları ellerinde giden Kara Yusuf ile Sultan Ahmed Celâyir’in  işine  geliyordu.  Yıldırım  Bayezid’i  savaşa  teşvik  edenler  arasında muhtemelen bu iki kişinin etkisi olmalıdır.

 Ankara Savaşı’nın olması, Anadolu’da kargaşalığa, siyasî dağılmalara ve sefalete yol açtığı gibi, Osmanlı’nın Balkanlardaki    fütuhatını bir süre durdurmuştur.  Ayrıca  Anadolu’da,  Irak,  Horasan,  Azerbaycan,  Gürcistan  ve çevresindeki siyasî dengeleri de etkilemiştir.

 Osmanlı Beyliğinin   hakim   olduğu   yerler,   Anadolu’nun   iç   ve   batı bölgelerini  oluşturuyordu.  Sınırları  dönemin  Bizans  toprakları  içerisinde  olan merkezler  teşkil  ediyordu.  Bu  sırada  Anadoluda  aynı  zamanda  değişik  yerleri elinde  bulunduran Türk  beylikleri  de  idaresi  altında  olan  araziyi  genişletmek, maddî  ve  siyasî  üstünlüğü  elinde  bulundurmak emelinde  idiler.  Bunun  içindir ki, iç çekişmeler  eksik  olmuyor,  hatta  rakip  Türk  beyliklerine  karşı,  o  beyin düşmanları olan devlet veya güçlerle iş birliğine gidiliyordu.

Osmanlı   Beyliği,  bu sırada sürekli tekfûrlarla mücadele etmiş, tüm dikkatlerini ve gücünü o tarafa yöneltmiştir. Bu fütuhatın   ilerleyişi ise İstanbul’a  doğru  ve  civarı  yerler  teşkil  ediyordu.  Türk’lerin  İstanbul’a  doğru fetih hareketlerini artırmalarında Hz. Muhammed’in İstanbul’un fetihini teşvik eden ve bu savaşa katılanları övücü sözü ve müjdesinin etkisi aşikardır.

Yıldırım  Bayezid,  1394  yılının  ilkbaharında,  İstanbul’u  almak  için  ilk kuşatmasını   yapmış  ve  adıyla  anılan  kuleyi   bazı  kaynaklara  göre  bir   yıl içerisinde inşa etmiştir28. Bu inşa işini oldukça rahat bir şekilde yaptığı dikkate alındığında, onun   İstanbul‘u   fethetmekte   ne   kadar   ısrarlı   olduğu   da anlaşılmaktadır.  Sultan  Bayezıt,  Karaman’lılara  karşı  Konya’da  1397’de ve 1398’de  Sivas’ı  ele  geçirerek  siyasî  birliği  sağladıktan  sonra,  asıl  hedefi  olan İstanbul’a   yönelmiştir. Ancak   hiç   beklemediği   bir   anda   Timur’un   doğu tarafında   üzerine   gelmiş   olması,   onun   bu   planları   uygulamasına   fırsat tanımamıştır.  Ankara  Savaşıyla  birlikte  ertelenen  bu  fetih  düşüncesi  elli  yıl sonra Fatih Sultan Mehmet Han’ın eliyle 1453 tarihinde gerçekleşmiştir.

 Yıldırım Bayezid ve Timur’un dönemine ait siyasî durumu daha ayrıntılı bir şekilde görmek için, Hoca Sadeddin Efendi’ye ait olduğu yazılan Münşeât Mecmuasındaki sekiz adet mektubun aşağıda verilen transkripsiyonlu  metinleri incelemek gerekir.

DİPNOTLAR

1   Bkz. Ahmed Feridun Bey, Münşeât-ı Selâtîn, C. I, s. 118 vd.
2   Hoca Sadeddin Efendi, Mekâtib-i Selâtîn, Nuruosmaniye nr. 4292.
3   Mükremin Halil Yınanç, “Bayezid I. , İslâm Ansiklopedisi, C. 2, Eskişehir, 1997, s. 380
4   Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü’l-Ahbâr, C. IV. s. 82, 95, 101.
5   Hoca Sadeddin Efendi, Mekâtib-i Selâtîn, Nuruosmaniye nr. 4292.
6   Hoca  Sadeddin  Efendi,  Münşeât  ve  Mükâtabât-ı  Sultaniye,  Koyunoğlu  Kütüphanesi  nr. 13435, varak 103a-117b.
7   Bkz.  İsmail  Aka,  “Timur’un  Ankara  Savaşı  (1402)  Fetihnâmesi”,  Türk  Tarih  Kurumu- Belgeler-Dergisi, S. 15, 1981-1986, Ankara, s. 1-22
8   Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, İstanbul, 1993. s. 58-59.
9   Halil Edhem, Kayseri Şehri, Hazırlayan: Kemal Göde, 1982, Ankara, s. 155
10   Hülagu  Han  tahtının  varis  bıraktığı  ve  Timur’un  hakim  olduğu  yerler:  Fars  ve  Kirman, Rey’den Âzerbaycan’a kadar Irak-ı Acem, Arran, Mugan, Karabağ, Gilânât, Şirvân, Şemahi, Derbend, Gürcistan, Abhaz, Hicaz’a kadar Diyarbekir ve Irak-ı Arab, İstanbul’a kadar Rum diyarı  ki  (Timur’un  Ankara  Savaşıda  ele  geçirdiği  yerlerdir),  Nil’e  kadar  Şam  diyarını
kapsayan bir hakimiyet alanı bulunuyordu. Bkz. İsmail Aka, Türk Tarih Kurumu Belgeler Dergisi, S. 15, 1981-1986, s. 2-3
11   Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, (Çeviren) Necati Lugal,1987, s. 296-297
12   Mikâil Bayram, “Timur’un İstanbul’u Fetih Plânı ve Çalışmaları”, Selçuk Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 13, Konya, 1999, s. 341-344
13   İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, Ankara, 1972, s. 307
14   Mustafa Kafalı, “Timur”, İslâm Ansiklopedisi, C. 12/1, Eskişehir, 1997, s. 344
15   Mükrimin Halil Yınanç, İA, C. 2, Eskişehir, 1997, s. 380 ;Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II, Ankara, 1991, s. 287
16   Komisyon: Mufassal Osmanlı Tarihi, İstanbul, 1957, C. I, s. 193
17   İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi,  C. I, İstanbul, 1971, s. 132 ; Osman Turan,   , İstanbul, 1993, s. 45 ; Nuri Yazıcı, Tarihte Türkler ve Türk Devletleri, 1997 Konya, s. 245
18   Hoca Sadeddin Efendi, Münşeât ve Mükâtabât-ı Sultâniye, vrk. 103-117
19   Hoca  Sadeddin  Efendi,  Münşeât  ve  Mükâtabât-ı  Sultaniye,  vrk.  114b  ;  Fuat  Köprülü, “Yıldırım Bayezid’in İntiharı Meselesi” , Belleten, S. VII/1 , Ankara, 1943, s. 591-599
20   Mükremin Halil Yinanç, “Bayezid I.” , İA, C. 2, Eskişehir, 1997, s. 388
21   Mükremin Halil Yinanç, “Bayezid I.”, İA, C. 2, s.  380
22   Aslı   Moğolca   olan   bu   kelime“damat”   anlamına   gelmektedir.   Timur’un   kendisi  han soyundan  gelmediği  için,  Kazan  Han’ının  kızı  ile  evlenerek  “Köregen”   lakabını  almıştır. Bunun içindir ki, tarihî kaynaklar onu “Emîr Timur” şeklinde zikretmektedirler.
23   Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, s. 127
24   Bkz.   Timur’un   üçünçü   mektubu,   Hoca   Sadeddin   Efendi,   Münşeât   ve   Mükâtabât-ı Sultaniye, vrk. 112a
25   Bkz.; Fuat Köprülü, agm., Belleten, S. VII/1, s.591-599 ; İsmail Aka, agm., s. 1-22 ; Mikâil Bayram, agm., S.Ü. E. F. D. S. 13, 1999, s. 342-344
26   Hoca Sadeddin Efendi, Münşeât ve Mükâtabât-ı Sultaniye, vrk.  107a
27   Bkz. Hoca Sadeddin Efendi, age. vrk.109a


NOT: BU YAZI KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİNDE ÇIKAN TÜRKOLOJİ DERGİSİNİN ESKİ SAYILARINDAN BİRİNDEN ALINMIŞTIR.




 





23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!

Çevrimdışı teomanata

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 26
Ankara savaşını hiç bu yönden incelememişdim.Güzel bir aktarım olduğuna inandığım için hem okudum hemde hafızamda hıfz etmeye çalışdım.Emeğin için sağol kandaşım.
Büyük Türk birliğine,yaşamım boyunca hizmet edeceğime namusum ve şerefim üzerine and içerim.

Çevrimdışı ÇEPNİ_TÜRKÜ

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 153
Sayın TÜRK-KAN; bu bilgileri ilk kez öğreniyorum. Bilgilendirdiğin için teşekkürler...

Esenlikler
'Biz doğrudan doğruya Milliyetperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz.'
'Hayattaki yegane üstünlüğüm, Türk doğmaktır!'

                                                                          ATATÜRK

Çevrimdışı Deli

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 253
          Teşekkür ederim Türk-Kan kandaşım... Bu önemli bir meseleydi , bize bu bilgiyi sağladığın için sağol.

        T.T.K.!
NE AMERİKA , NE RUSYA , NE ÇİN ,
HERŞEY MİLLİYETÇİ TÜRKİYE İÇİN ...

Çevrimdışı ÇEPNİ FİRUZ

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 180
  • TÜRK IRKÇISI
Ankara savaşı binlerce Türk askerinin birbirini kırdığı bir savaş olarak anımsanmağa maalesef devam ediyor.Bence Timur HAN ın Anadoluyu feth etmek gibi bir niyeti yoktu. İstese Anadoluda kalıcı olur Türkistan sınırlarını çizer ve Osmanoğlundan eser bırakmazdı. Büyük Timur Han ın Bu deyimi asla unutulmamalı. Bizki Meliki Turan Emiri Türkistanız Bizki Türk oğlu Türküz Bizki Türk'ün Başbuğuyuz.Türkün adını yücelten büyük emir Timur Han'ın ruhu şad olsun ...   esenlikler dilerim.