Azerbaycan'ın Coğrafî Konumu ve Adı
En eski çağlardan beri, doğu-batı arasında bir köprü olan Türk yurdu Azerbaycan'ın konumu üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Eski devirlerde Medya'nın kuzeybatı vilayetleri, bazen Arran ile Şirvan, Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulmasından sonra (28 Mayıs 1918) Kafkasya Azerbaycan'ı coğrafi bakımdan Azerbaycan olarak ifade edilmiştir. XX. yüzyıla kadar Tebriz ve çevresinden ibaret olan Kuzeybatı İran Azerbaycan olarak bilinirken. Güneydoğu Kafkasya'da Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, bu bölge Azerbaycan olarak kabul edilmiştir. Ancak Azerbaycan'ın sınırlarının tespiti hususunda tarihî gerçekler kadar, bölge insanlarının dil, kültür ve etnografîk değerlerinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Tarih boyunca Azerbaycan sınırları, bu ülkeye hakim olan devletlerin güçleri nispetinde genişlemiş veya daralmıştır. Bu bakımdan Türklerin yaşadıkları toprakları Azerbaycan olarak kabul etmek daha gerçekçi olacaktır. XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye yerleşen Oğuz, Kuman (Kıpçak); Moğol ordularıyla gelen Uygur, Özbek, Kazak, Tatar vb. Türk topluluklarının birbirleriyle karışmaları, harman olmaları bugün kendilerine Azerî denilen, İran ve SSCB'de sayıları 30-35 milyon civarında olan Türk unsurunu ortaya çıkarmıştır. Azerbaycan'ın Türklüğü hakkında, G. Jâschke: "Azerbaycan Türkleri dil ve hars bakımından Anadolu Türkleriyle sıkı surette bağlıdırlar. Irk bakımından Azerbaycan Türkleri menşelerine Osmanlı Türkleri'nden daha sadık kalmışlardır" diyerek Azerbaycan toplumunun Türklüğüne işaret etmektedir. Tarih, dil ve etnografya bakımından Azerbaycan, 28 Mayıs 1918 sınırından, yani doğuda Hazar Denizi'nin, Kuzeyde Dağıstan'ın, kuzeybatıda Gürcistan'ın, güneybatıda Ermenistan Cumhuriyeti ile Güneyden İran'ın Azerbaycan'ı çevirdiği bölgeden daha geniş bir ülkedir. Kafkasya dağlarının güneydoğu ucundan Urmiye gölünün güneyine kadar olan bölge, yani Irak-ı Acem, Cibal Deylem, Gilan, Arran, Şirvan, Hazar Denizi kıyısında Avşaran Yarımadası etrafındaki Nargin ve Vulf adalarıyla. Kızılağaç körfezindeki Sarı Ada ve Duvan gibi irili ufaklı adalar. Azerbaycan sınırları içine girmektedir. Rusya ve İran'daki toprakları da hesaba katıldığında Azerbaycan'ın toplam yüzölçümü 198.37km2dir.
Azerbaycan'ın adı üzerinde de fikir birliği mevcut değildir. Tarihte bilinen en eski adlandırma Adhurbadhaghan veya Adharbadhagan şeklindedir. Bu ad Ermenilerde Atrpatakan, Helenlerde Atropatene, Süryanîlerde Aderbigan şeklide ifade edilmektedir. Azerbaycan adı üzerindeki en eski iddia, M.Ö. 328'de İskender tarafından bölgeye satrap olarak tayin olunan İranlı Atropatnes'ten geldiğidir.20 Farsça'ya bu isim Azerbad şeklinde geçmiş olup, bölgenin adı da "Atropateness'in ülkesi" anlamında, Azerbadgân halini almıştır.
Etimolojik olarak kelimeyi açıklamak isteyenler ateş manasına gelen "Azer", mekan manasına gelen "gân" kelimeleriyle bölgenin jeolojik yapısından ortaya çıkan bir isimlendirmeyi tercih etmektedirler. M.Ö. 227 yılından beri İran'ın bir kısmı için kullanılmaya başlanan Atropat kelimesi, İslâm ordularının bölgeye gelmesinden sonra Arapçalaşmış ve Azerbaycan halini almış ve bu adını günümüze kadar muhafaza etmiştir.
Azerbaycan ve Türkler
Türklerin Azerbaycan bölgesine yerleşmeleri, çok eski devirlerden itibaren aralıklarla devam edegelmiştir. M.Ö. 1000-500'lü yıllar arasında, Karadeniz'in kuzeyindeki Kıpçak bozkırı, Asya menşeli milletlerin yerleştikleri alan olmuştu. Bunlara Yunan kaynaklarında Skuthoi, Asur kaynaklarında Asbkuzai adı verilmektedir. İskit genel adı ile bilinen bu topluluklar Saka Terkleridir. M.Ö. VII. yüzyılın Kafkasya ve Azerbaycan'ın, Sakalarla Perslerin arasında paylaşılamayan bir ülke olduğu görülür. Azerbaycan'daki Saka topluluklarının merkezi olan Sakasan şehri, Şamhorçay'da Girdiman yakınlarında Utî vilayeti sınırları içindedir.21 Sakaların efsanevî kahramanı Efrasyab'la ilgili hatıralara, Azerbaycan'ın birçok bölgesinde rastlamak mümkündür. Bunlar arasında Tebriz'in Darvaza-i Sar adlı kapısında Efrasyab'm kesik başının defnedildiği, Arran'da Sang-i Surah'ın Efrasyab'ın son sığınağı olduğu rivayetleri oldukça yaygındır.
Kafkasya üzerinden Azerbaycan ve Anadolu'ya yapılan diğer bir Türk akını da, Asya Hun Türklerinin 395 tarihli Anadolu seferidir. Don nehri bölgesindeki Hun boyları, Basak ve Kursak adlı başbuğların komutasında Erzurum üzerinden Karasu-Fırat vadisi boyunca, Malatya ve Çukurova'ya kadar inmişler; Urfa, Antakya Sur şehirlerini muhasara etmişler ve Kudüs yakınlarına kadar ulaşmışlardı. Sasanîleri dehşete düşüren bu sefer, Hunların gene aynı süratle Orta Anadolu üzerinden Azerbaycan'a ve oradan da üslerine dönmeleriyle sonuçlanmıştı. Üç yıl sonra 398 tarihinde, buna benzer ikinci bir Hun seferi daha görülecektir.
451 yılında Kafkasya üzerinden gelen Akhunlar Mugan'ın güneyine yerleşmiş ve burada Balasagun adıyla bir de şehir kurmuşlardı. Kaynaklarda Halanduruk, Haylendurk (Ermenice) olarak geçen Akhunlara, Arap kaynaklarında Kürd ve Ekrad-a Bilâsagun denilmektedir. Harezmşahlar devrinde kendilerine Mugan Kürtleri veya Mugan Türkmenleri denilen bu toplulukların, Akhunların bakiyeleri olması muhtemeldir.
İkinci büyük göç dalgası, 466 tarihinde meydana gelmiş ve Avrupa Hunları'na bağlı Ağaçeri Türk boyları Azerbaycan'a yerleşmişlerdir. Sasanî kaynakları bunlara Ak Katlan, Bizanslılar ise Akatzir adını vermektedirler. Azerbaycan'a yerleşen Ağaçeriler'in bir kısmı, 1180-1412 yılları arasında Halep ve Şam taraflarına yerleşmişler, bir kısmı da Güney Azerbaycan'da Erdebil ve çevresini yurt tutmuşlardır.
Azerbaycan'a gelen üçüncü göç dalgasını Sabırlar teşkil etmektedir. Sabırlar (Savar, Savır, Suvar ve ya Sibir), 558 yılında Derbent'i, 575 yılında da Kür nehrini aşarak, Bakü ile Küba arasına ve Lenkeran'a yerleşmişlerdir. Sabırlarla birlikte "Hazar" adı altında toplanan Bulgar ve Belencar Türkleri de Arran, Mugan, Gilan ve Lenkeran bölgelerine yerleşmişlerdi. Onlar Hazar Türk Devletinin teşekkülünde oldukça önemli rol oynayacaklardır. Daha sonra bu Türk devletinin adı Asya'nın en büyük gölüne ad olacaktır: Hazar.
İslâm ordularının Azerbaycan'a girdiği sırada, burası merkezi Erdebil olmak üzere Hazar Hakanlığına bağlı idi. Araplar istilâ sırasında ordugâh olarak Maraga'yı uygun görmüşlerdi. Arapların Azerbaycan'a yerleşmesi bir istilâ şeklinde vuku bulmuş, birçok Arap kabileleri bölgeye yerleştirilmiş ve toprakları ellerinden alınan yerli unsurlar, yeni gelenlerin serfleri durumuna düşmüşlerdir. Araplarla birlikte İslâmiyet'i kabul etmiş çeşitli Türk toplulukları da Azerbaycan'a gelmişlerdi. Bilhassa Abbasîler (750-1258) devrinde, Türk asıllı komutanların bölgeye çeşitli Türk unsurlarını yerleştirilmesine önayak oldukları görülür. Buraya yerleşen yeni Türk toplulukları, Abbasî ordusunda görev yapan Türk asıllı komutanlar için büyük bir güven kaynağı idiler. Bu Türk emirlerinden Mübarek et-Türkî, Kazvin'in iç kalesini tamir ettirerek buraya kendi adını vermişti. Diğer bir Türk komutanı Zirek et-Türkî ise Halife Mütevekkil tarafından Merend'de isyan eden Benî Bu'ays emirleri üzerine gönderilmişti (848). Daha sonra Muhammed b. Sûl adlı diğer bir Türk komutanı da Ermenistan ve Azerbaycan valiliğine tayin olunmuştu. Diğer yandan Türk emirlerinden Buga'nın 4000 kişilik bir kuvvetle Azerbaycan'a geldiği ve Şamhor'a 20.000 civarında Hazar ve Bulgar Türkü yerleştirdiği de bilinmektedir. IX. yüzyılın en önemli olaylarından birini teşkil eden Babek isyanı, Azerbaycan'da patlak vermiş ve bu isyanın bastırılmasında Türk komutanları ve Türk orduları oldukça etkili olmuşlardır. El-Bazz şehri merkez olmak üzere isyan eden Babek, kısa zamanda Ermenistan, İsfahan, Musul ve Hemedan'a kadar hakim oldu (816/817). Halife Mutasim (833-842), isyanın bastırılması için Türk komutanlarından el-Afşîn Haydar b. Kavus'u görevlendirdi (3 Haziran 835). Afşin, Erdebil'i ele geçirdi ve El-Bazz kalesini zapt ve tahrip etti. Ermenistan'a kaçan Babek, Afşin'in komutanlarından Ebu's-Sac tarafından yakalanarak (15 Eylül 837) Berzend'de Afşin'e teslim edildi. Daha sonra Babek Halifeye teslim edilmiş ve onun emriyle 4 Ocak 838 tarihinde idam edilmiştir.
Arapların Azerbaycan'a hakim olmalarıyla beraber, Arap dili ve kültürü de bölgenin Araplaşmasında etkili olmuş, ancak bu kısa bir zaman sonra Farsça ve Fars kültürü içinde kaybolmuştur. 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Abbasî Devleti sarsılmaya başlamış ve yer yer yerli sülaleler kendi bölgelerinde yarı bağımsız olarak hareket etmeye başlamışlardır. Bunlardan birisi de Azerbaycan'a hakim olan Sâc Oğulları sülalesidir. Ebu's Sâc Divdad b. Yusuf Divdest'in oğlu Muhammed el-Afşin'in kurduğu bu beylik (889/890-929) bölgede kurulan ilk yarı bağımsız Türk beyliğidir. Sâc Oğulları'ndan sonra Selçukluların bölgeye girmesine kadar, Azerbaycan'da çeşitli emirlikler hakimiyet kurmuşlardı.
9. yüzyılın kadar Azerbaycan'a Türk göçü, Kafkasya'nın kuzeyinden vuku bulmuştur. Çeşitli zaman aralıklarında yapılan bu göçler sonunda Azerbaycan'a yerleşen Türk unsurlar, yerli Ari topluluklarla karışmışlar ve bu Türklerin çoğunluğu asimle olarak, yerli unsur tarafından temsil edilmişlerdir. Varlıklarını devam ettirebilenler, Azerbaycan'a daha sonra gelen Türkmen topluluklarıyla karışmışlardır. Ancak Azerbaycan'da tam anlamıyla bir Türk yerleşmesi, Selçuklular ile başlamış. İlhanlılar devrinde hız kazanmış, Karakoyunlu, Akkoyunlu veSafevî Hanedanları döneminde ise tamamlanmıştır. Bu bakımdan bugünkü Azerbaycan Türklüğünün ataları olarak, 11. yüzyıldan sonra bölgeye gelip yerleşen Türk boyları kabul edilebilir.
Azerbaycan ve Doğu Anadolu'ya ilk Selçuklu akını, bir keşif mahiyetinde olmak üzere, Selçuk Oğlu Çağrı Bey tarafından yapıldı (1015/1016). 1021 yılına kadar süren bu Selçuklu akını, Azerbaycan'daki Ermeni Vaspuragan Krallığı'ın, Şeddaduğlulları'nı, Bizans'ı ve amansız düşmanları olan Gazneliler'i çok zor duruma düşürmüştü.
Orta Asya'dan gelen Türk zümrelerinin Azerbaycan'a yerleşmeleri Balkan Türkmenleri ile başlar. Mahallî devletlerin baskıları sonunda bu Türkmenler, Azerbaycan'ı terk ederek güneye göç etmişlerdir (1041). Dandanakan Meydan Muharebesi (23 Mayıs 1040)'ni kazanan Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey (1040-1063), amca oğlu Arslan Oğlu Kutalmış'ı Hazar Denizi kıyılarının, öteki amca oğlu Musa Oğlu Hasan ile kardeşi Çağrı Beyin oğlu Yakutî'yi Azerbaycan'ın fethine memur etmişti (1043). Diğer yandan gene Selçuklu ailesinden İbrahim Yınal da Azerbaycan'a gönderilmişti.
Kutalmış, Aras'ı geçerek Arran ve Gürcistan'a girerken, Hasan ve Yakutî'nin komutasındaki diğer Selçuklu ordusu Güney Azerbaycan'ı ele .geçirmişti. Bizans İmparatoru Konstantin (1042-1055) derhal, Gürcü Prensi Liparid komutasındaki Bizans-Gürcü ve Ermenilerden müteşekkil bîr orduyu Türklere karşı Azerbaycan'a gönderdi. Bu Bizans ordusu. Gence önlerinde yenilgiye uğradı (1045). Ancak İnanç Yabgu'nun oğlu Hasan Bey komutasındaki 20.000 kişilik bir Türk kuvveti Stranga (Büyük Zap) suyu yakınında pusuya düşürüldü. Hasan Bey ve ileri gelen birçok Türk komutanı şehit edildi (1047). Bu olay üzerine İbrahim Yınal, Bizans'a karşı Anadolu seferine memur edildi. Türk ordusu İbrahim Yınal komutasında harekete geçerek Gürcü Prensi Liparid komutasındaki Bizans ve müttefiklerini Hasankale yakınında bir yenilgiye daha uğrattılar (18 Eylül 1048). Bu zafer kesin olarak Azerbaycan'ı Selçuklu hakimiyetine sokmuştur. Türkmenlerin Azerbaycan'da yurt tutması, Sultan Melikşah (1072-1092) devrinde, 1076 tarihinden itibaren görülmektedir. Kuzey Azerbaycan'da Arran ve Mugan bölgeleriyle, Güney Azerbaycan'da Urmiye Gölü'nün batısında kalan yerler, çok sayıda Türkmen topluluklarının yerleşme alanlarıydı. Güney Azerbaycan'da Tebriz, Maraga, Erdebil ve Halhal vilayetleri ile Irak-Acem (Cibal) mıntıkasında henüz Türkmen unsuru azdı. 1076 tarihinden itibaren Gence bir Türkmen şehri olarak anılmaya başlamıştır.
Azerbaycan'ın Türkleşmesinin ilk basamağını Selçuklular çağı teşkil etmekle beraber, bu devre ait Türkçe yer adlarının azlığı dikkat çekmektedir. Bunlar içinde bilhassa Alınca Kalesi, Karabel oldukça önemlidir. Arrali'deki Türkmen nüfusu XII. yüzyıldan itibaren gittikçe artmıştır. Diğer taraftan, Gürcülerin müttefiki sıfatıyla Derbent üzerinden Kıpçak Türklerinin de Azerbaycan'a geldiği görülmektedir. İslâmiyeti kabul eden bir kısım Kıpçaklar, Şemsü'd-din-i Deniz (1146-1172) zamanında Azerbaycan'da müstakil bir Atabeylik haline geldiler. 1225 tarihine kadar bölgeye hakim olan bu hanedanlık zamanında oldukça çok sayıda Kıpçak unsuru Azerbaycan'a yerleşmişti. 1146 tarihinde İldeniz istiklâlini ilan ederken dayandığı güç Gence ve Arran'da yerleşmiş bulunan Kıpçaklar'dı. Tebriz Türklerinin de büyük çoğunluğunu Kıpçaklar teşkil ediyordu. Varlıklarım halen devam ettiren Kengerlü, Karabörk, Karapapah, Becenek, Koman Komanlu, Çakır, Çakırlu, Çomk vb. gibi kabileler Kıpçak menşelidir.
Moğollar Önünden Hindistan'a çekilen (1224) Celaleddin Harezmşah, İran'ı itaat altına aldıktan sonra Azerbaycan'a geldi (l 225). Buradaki İldeniz Oğulları Hanedanlığına son vererek Azerbaycan'a hakim oldu. Kısa süren Harezmşah döneminde çok sayıda Kangılı Türklerin Azerbaycan'a yerleştiği gibi, Vezir Şerefü'l-Mülk'ün gayretiyle yeni yerleşme bölgeleri kuruldu. Şerefü'1-Mülk, yerleşme merkezlerinden başka, Araş Nehri'nden Mugan bozkırına doğru Sultan Hoy, Şerefi, Fahri ve Nizamî gibi dört ark kazdırarak ülke tarımı için oldukça önemli faaliyetlerde de bulunmuştur. Celaleddin, 1228 yılında İsfahan'da Moğollara tekrar mağlup olmuş, daha sonra Anadolu Selçuklular'ı ile bozuşmuş ve Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad karşısında, l0 Ağustos 1230 tarihinde Yassıçemen savaşını da kaybetmişti. Artık hiçbir yerde tutunamayan Celaleddin, Meyyafankin (Silvan) taraflarında bir Kürt tarafından öldürülmüştür (1231).
Azerbaycan'ın Moğollar tarafından istilâsı, 1230 yılında başlamış ve kısa zaman içinde Şirvan, Bakü, Gence, Berde gibi şehirler Moğolların eline geçmiştir.
Moğol istilâsı öncesinde Azerbaycan, Kuzeybatı İran ve Irak tam manasıyla bir Türkmen ülkesi halini almıştı. Fars bölgesinde Kalaçlar, Huzistan'da Afşarlar, Bağdad ve çevresinde Bayatlar yurt tutmuşlardı. Moğol tehlikesi karşısında Bağdad bölgesinden bazı Türkmen toplulukları Boybeyi Süleymanşah'ın idaresinde Azerbaycan'a göç etmişler, Urmiye ile Van gölü arasına, ayrıca Ahlat ve Hoy taraflarına yerleşmişlerdi. Diğer bir Türkmen topluluğu da Şehabeddin Sevinç Bey idaresinde Maraga ve çevresine hakim olmuştu. Ancak iyi bir siyaset adamı olamayan Celaleddin Harezmşah bu Türkmenleri e bozuşmuş ve Moğol istilâsı öncesinde bunların bir kısmı tekrar Bağdad civarına dönmüştü.
Azerbaycan ve Anadolu'da siyasî durumu iyi değerlendiren Curmagun Noyan, kısa bir zamanda Azerbaycan'a hakim oldu. Ancak Moğol istilâsı sırasında Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan baştan başa tahrip oldu. Bir kısım Türk toplulukları da Anadolu, Irak ve Suriye'ye göç ettiler. Curmagun Noyan'ın yerine tayin olunan Baycu Noyan (1241), Büyük Kağan Mengü'nün kardeşi Hülâgü'yü Azerbaycan'a gönderdiği 1253 yılma kadar bölgede hüküm sürdü, 1256 yılında Azerbaycan'a giren Hülâgü Han, 10 Şubat 1258 tarihinde Bağdad'ı zaptederek Abbasî Hilafetine son verdi. Hülâgü Hanla birlikte İlhanlı dönemi (1253-1336) başladı. Moğolların Azerbaycan'a hakim olması, gerek Azerbaycan ve gerek Anadolu Türklüğü bakımından oldukça önemli sonuçlar doğurmuştur. Hülâgü Hanı, batıya gelirken 200.000 civarında askeri beraberinde getirmişti. Moğol bayrağı altında Azerbaycan'a gelen bu insanların büyük bir bölümü Türkçe konuşmaktaydı. Bunların bir kısmı Türk, bir kısmı ise Türkleşmiş Moğol'du. İlhanlı dönemi daha önceki devirlerden daha fazla Türkçe yer ve şahıs adlarını ihtiva eder. Ebu Said Bahadır Han dönemi (1316-1335) Türkçe'nin Moğolca, Arapça ve Farsça'yı geride bıraktığı bir devir olmuştur. Moğol ordularıyla birlikte Uygur, Kıpçak, Başkurt ve Bulgar Türk toplulukları da Azerbaycan'a girmişlerdir.
İlhanlılar zamanında fetih ve yerleşme hareketleri bir disiplin içinde gerçekleşmiştir. Türk ve Moğol unsurlar, yerli ahaliyi ya bölgeden sürüp çıkarıyorlar ya da mal ve mülklerine el koyuyorlardı. Başlangıçta bu tür olaylar Azerbaycan'da nüfusun oldukça azalmasına sebep olmuştu. Ancak yıkılan, tahrip edilen yerleşme bölgeleri eskisinden daha güzel bir şekilde yeni baştan inşa edilmiş, Türk ve Moğol toplulukları buralara yerleştirilmiştir.
Yerli toplulukların memleketi terk etmelerinin sebepleri arasında, askerlikten muaf tutulmaları, oldukça ağır vergiye bağlanmaları, verimli alanların ıkta olarak ordu mensuplarına dağıtılmasını sayabiliriz.
İlhanlılar dönemi, hem Azerbaycan'ın hem de Azerbaycan'a gelen Moğol unsurun Türkleşmesini sağlamıştı. Türk yerleşmesi, Kuzey Azerbaycan başta olmak üzere, güneyde Maraga, Hoy ve Urmiye Gölü çevresinde, Irak-Acem'de ise Kazvin-Zencan arasında kurulan Sultaniye ve çevresinde oldukça yoğun bir şekilde tamamlanmıştır. İlhanlılarla beraber Türk kültürü Azerbaycan'a tamamen hakim olmuş, fikrî ve mimarî alanda sayısız eserler ortaya konmuştur. Diğer yandan, uzun zamandan beri bölgede görülen feodal yapı tamamen yıkılmış ve yerini küçük arazi mülkiyetine terk etmiştir. Azerbaycan'ın bu sosyal yapısı. Çarlık Rusyası'nın bütün çabalarına rağmen 1920 yılına kadar süregelmiştir.
Son İlhanlı hanı Ebu Said (1316-1336)'in ölümünden sonra, ülkede baş gösteren karışıklık İlhanlı kumandanları arasındaki rekabet yüzünden daha da büyümüştü. 1333-1336 yıllarında ilhanlıların Anadolu valisi olan Celayirli Şeyh Hasan, bazı kaynakların da belirttikleri gibi Rumer'in başında Azerbaycan'a girerek hakimiyeti eline geçirdi. Ancak Azerbaycan'a giren Küçük Şeyh Hasan karsısında mağlup olarak (1340), Bağdad'a çekildi. Celayirli Şeyh Hasan'ın merkez Bağdad olmak üzere kurduğu Celayiroğulları Hanedanlığı 1411 yılına kadar devam etmiştir. Ebu Said Hanın ölümü üzerine Azerbaycan'da, Çobanlı Küçük Şeyh Hasan ile Celayirli Büyük Şeyh Hasan arasında meydana gelen iktidar kavgası, Anadolu'dan çok sayıda Türkmen topluluklarının Azerbaycan'a gelmesine sebep oldu. Kısa bir süre sonra bölgeden geçen ünlü İspanyol seyyahı Klaviho, Tebriz ve çevresini anlatırken, ahalinin Türkmen olduğunu açıkça belirtmektedir.
Büyük Şeyh Hasan'ın ölümünden sonra (1356), Celayir hanedanın başına Şeyh Üveys Bahadır Han (l356-1374) geçti.Onun zamanında Tebriz ve çevresi tekrar ele geçirilerek (1358-59) ülkenin bütünlüğü sağlandı. Celayiroğulları 1386-1387 seferi sonunda Türkistan Emiri Timur'a boyun eydilerse de, Timur'un ölümünden sonra (1405), kısa bir süre daha Azerbaycan'a hakim oldular.