Kürt Nemrut'un idam ettirdiği Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.
BİRAZ ESKİ BİR YAZI AMA O GÜNÜN OLAYLARINI BİRAZ DETAYLI ANLATAN BİR YAZI FAYDALI OLUR DİYE ALINTI YAPIYORUM.
Kürt Nemrut Mustafa Paşa divanı- Mehmet Birol Şahin
Mütareke yılları…
Damat Ferit Paşa Hükümeti vatanseverleri yargılamak için Divan-ı Harb-i Örfi isimli bir Mahkeme kurmuş.Mahkeme’nin ilk başkanı Hayret Paşa.Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin bizzat hazırladığı idam listesi İngiliz işgal komutanı tarafından zamanın Başbakanı Damat Ferit Paşa’ya verilmiş.Bu listeyi kabul etmeyen Hayret Paşa görevinden çekilmiş.Ama “Ben bu işi yaparım” diyen Mustafa NazımPaşa bu “sıkıyönetim-devlet güvenlik” mahkemesinin başkanlığına getirilmiş.
Papazlar, patrikler, işgalciler idam listeleri vermiş Mustafa Nazım Paşa infaz etmiş.İstanbul Üniversitesi’nin önünde Beyazıt Meydanında kurulan idam sehpalarında haksız yere nice vatansever asılmıştır.
Bu nedenle Mahkemeye halk “Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı” adını vermiş.
Van’da Ermeniler bir gece toplam 60 bin Türk’ü öldürürler. Van Jandarma Yüzbaşısı daha sonradan İstiklal Savaşımızın kahraman komutanlarından Kazım Özalp’tır. Ermeni katiller birliğinin çoğunu şehit ederler ama Kazım Özalp’a ulaşamazlar.Van katliamını yapan Ermeni katiller yargılanmaz ama sırf orada görevli olduğu için Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı tarafından gıyabında mahkum edilir.
İşgal ve mütareke yıllarında Türklerin yeniden devlet kurmasını ve İstiklal Savaşı’nı engellemek için kurulup nerede vatansever varsa tek celsede, gıyaplarında idam kararları verilip yakalananların İstanbul Üniversitesi önünde asılması Türk halkını kalbinden yaralamış ve sonsuz bir ıstıraba sürüklemiştir.
İbret dolu bir idam Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin idam sehpasında şehit edilmesidir…Kemal Bey Dahiliye Nezareti(İçişleri Bakanlığı) emiri ile ilçesindeki Ermenileri yola çıkarır.Vatansever bir insandır ama Ermeni Patriğinin verdiği idam listesinde adı vardır ve Kürt Mustafa Paşa idam kararı verir ve gece idam edilir.
Kemal Bey’in son sözleri “Türk milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millete ve memlekete zeval vermesin, fertler ölür millet yaşar.İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.” Olur.
Urfa Mutasarrıfı(Valisi) Nusret Bey’de bir celsede idam kararı alınıp büyük bir vatansever olduğu için ipe gönderiliyordu.
İdam cezasına çarptırılanlar arasında kimler yoktur ki…
Milli Mücadele için Anadolu’ya geçen vatan evlatları yokluklarında dahi tek celselerde idam kararları veriliyordu…
Kimler mi onlar…
Başta Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Kazım Özalp ve daha onlarcası…
İlginçtir Divan-ı Harbi Örfi isimli Mahkemenin idam cezasına çarptırdığı isimlerin hepsi Türk’tür… Hepsi vatanseverdir. Hepsi milli mücadele için çaba sarf edenlerdir…Hepsi işgali kabullenmeyenlerdir. Hepsi bağımsızlık için mücadele içine girenlerdir..Hepsi bayrağına ve vatanına canlarını feda etmeye hazır insanlardır…Hepsi Türk tarihine altın harflerle isimlerini yazdıran ve yazdıracak olan kahramanlardır. Hepsi idam sehpasından kurtulup Türkiye Cumhuriyetini kuranlardır.
İlginçtir Divan_ı Harbi Örfi isimli milletin Kürt Nemrut Mustafa Divanı dediği mahkeme 570 bin Türk’ü katleden hiç kimseyi yargılamaz, yargılananlar arasında Türk’lerden başka kimse yoktur zaten.
Yargılanan sanıklardan birisi de Ziya Gökalp!...Yargılandığı suç, “Yazılarında Türk Milliyetçiliğini savunup bölücülük yapmak!”
14.Mayıs.1335 tarihli beşinci duruşma tutanağı mahkeme başkanı Kürt Mustafa Paşa’nın sanık Ziya Gökalp’i sorguya çekmesi ile ilgili…
Mahkeme Başkanı soruyor:
-“Yazılarınızda savunduğunuz Türk Milliyetçiliği Müslüman veya Türk olmayan Osmanlı vatandaşlarını değişik duygulara düşürmez mi?”
Ziya Gökalp, Mahkeme Başkanına “Osmanlı” sözcüğünün devletle ilgili bir kavram olduğunu, bu kavramın kapsamında nasıl, Arap, Ermeni, Rum milleti varsa Türk milletinin de bulunduğunu anlatmaya çalışıyor.Ama Kürt Mustafa Paşa anlamıyor ya da anlamak istemiyor ve üsteliyor:
-“Milliyet iddiası başka.Fakat Osmanlılık birçok milletlerden oluştuğu için onların aralarındaki bağı takviye etmek icap eder.Yalnız içlerinden bir kısmını seçip de onların milliyetini meydana koymaya çalışmak tabiidir ki diğer Müslüman ya da Müslüman olmayan unsurların da kalplerini kırmaya neden olmaz mı?...”
Ziya Gökalp bu soruya da cevap vermek istiyor:
-“Hayır efendim, her unsur….”
Ama, Mahkeme Başkanı Kürt Mustafa Paşa onun sözlerinin sürmesine imkan tanımıyor ve aynı çizgide konuşup duruyor!
O günün tarihi 29.Mayıs.1919’du..Ermenilerin, Rumların, Arapların Türk’ü nasıl sırtından hançerlemiş olduğu gözler önündeydi..Ama bir Osmanlı Mahkemesi Ziya Gökalp’i Türk milliyetçiliği/ulusalcılığı yaparak bunların kalplerini kırmakla suçluyordu!
Aradan 88 yıl geçti.
O günlerin işbirlikçi Damat Ferit Hükümeti tarihimizin karanlık sayfasının en dibindeki yerini aldı.
Damat Ferit yok.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimlerinde “Yahu bu milletin bütünlüğü ‘<ı>Ne mutlu Türküm diyene’ ifadesiyle sağlanır mı?Osmanlı 30’u aşkın etnik gurubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de öyle yapacağız..”“Sen “Ne mutlu Türküm diyene” dersen, onun da“Ne mutlu Kürdüm” deme hakkı vardır.” diyerek 88 yıl önce Ziya Gökalp’e yöneltilen “diğer unsurların kalplerini kırmak” suçlaması gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” demesini eleştirenler şahıs var..
Osmanlının işbirlikçi Damat Ferit Hükümeti bu gün yok…Ama milliyetçi olmayı ulusalcı olmayı yükselen tehlike dalgası olarak algılayıp bunu suçmuş gibi tahkir edip suçlayan AB ile ABD ile “ılımlı” bir yol için işbirliği yapan yönetecilerimiz var….
Gerçi henüz ülkemizde Kürt Mustafa Divanı yok. Ama bu görevi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği üstlenmiş durumda… İçimizdekiler doğrudan işbirliklerini açığa vurma korkusuyla her şeyi Avrupa Birliği’ne Uyum Yasaları adıyla yasal hale getirip halkını uyutuyorlar. Dışımızdakiler içimizdekilere yol haritalarını yazıyorlar onlar da bizleri etnik bölücü militanların, Fener Rumları’nın , Ermenilerin “kalplerini kırmak”la suçluyorlar.
Medyamız ise büyük çoğunlukla “mütareke basını”nı aratmayacak durumda. ”Türk’üm” diyecek olsanız sizi şovenizmle, ırkçılıkla, bağnazlıkla, faşistlikle suçlayanlar kol geziyor. Ama, “Kürt’üm”, “Ermeni’yim” demek insan haklarının, özgürlük ve demokrasinin gereği sayılıyor. İşi o kadar ileriye götürüyorlar ki koca koca adamlar, koca koca kadınlar, büyük büyük sıfatları olanlar “Ben Ermeniyim” diye pankartlar yazıp yürüyorlar. Yürümeleri yetmiyor birisi “Ben Türküm” demeye kalksa üzerine çullanmaya kalkıyorlar. Bir tek “Türkler” için “insan hakkı” yok.
Türklere küfür etmek serbest olsun diye uğraşıyor herkes…
Türklere küfür edenler aydın oluyor, demokrat oluyor, kahraman oluyor ödüllere, şana şöhrete boğuluyor.
Bir Türk öldürülüyor haber değeri taşımıyor. Bir Ermeni öldürülüyor yirmi dört saat canlı yayınlar yapılıp ardından destanlar yazılıyor, güvercinler uçuruluyor.
Biri kalkıp “Ben Türk’üm” dese kafatasçı, bölücü, gerici, katil, çeteci yapılıyor..Ama “Ben Ermeniyim” diye yürüyenler ülkenin aydını, demokratı , sahibi, kahramanı oluveriyor..
Birileri suç işliyor, çete kuruyor, bu oluşumların adına “Kuvayı Milliye”, Milli Mücadele”, “Ergenokon” gibi Türklüğün ve tarihimizin bizimle özdeşleşen bizi biz yapan kavramlarını veriyorlar..
Suç çetesine bu isimlerimizi vererek kavramlarımızı yozlaştırarak bizi ağır bir bombardımana tutuyorlar…Zihnimizi, tarihimizi yok ediyorlar bu yolla.
Öyle bir resim çiziliyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde kalan bu topraklar biz Türk’lerin değil…Sanki bu ülkenin sahipleri Avrupa Birliği yetkililerin ve yerli işbirlikçilerin saya saya bitiremediği öteki etnik gruplar..Biz Türk’ler de sanki onların özgürlüklerini, haklarını gasp etmiş ve uygarlaştırılması gereken barbar bir azınlık!.....
İşgal yıllarının Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divanı yerine şimdi Medya Divanları var…
Ellerine verilen vatansever isimleri, vatanseverlik kavramlarını, Türklüğü mahkum edip idam ediyorlar her gün..
Ey Türkler!...Soydaşlarım!....
Gerçeğin korkusuzca haykırılması gereken bir dönemde yaşıyoruz…Çünkü, bize dayatılan bu resim yanlış….
Bu toprakların selameti için gerçeğin haykırılması Türk olmayı her şeyin üzerinde görmek gerekiyor!....Çünkü bu günkü kavga içimizdeki işbirlikçiler ve onların dışarıdaki efendileri ile Türklüğün kavgasıdır…
Gerçeği söylemek suçsa hakkımda suç duyurusunda bulunuyorum…Bu sözlerimden kimin kalbi kırılacaksa kırılsın; hatta kırılmakla kalmasın paramparça olsun:
Ben bir Türk’üm!...Ne mutlu ki bana Türk yaratıldım!...Göğsümde taşıyabileceğim en büyük madalya, anlımda taşıdığım gönlümün en yüksek gururu, Türk benliğim ve Türklük şuurumdur!....
Herkes bilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türklerindir!....Bu topraklar üzerinde bir insanın söyleyebileceği en büyük gurur veren cümle “Ne mutlu Türküm!...” diyebilmektir…
Ne mutlu ki bana Müslüman kanıyla beslenen insanlık düşmanı bir Amerikalı değilim….
Ne mutlu ki bana emperyalist-sömürgeci bir Avrupalı değilim….
Ne mutlu ki bana onların yardakçısı, işbirlikçisi biri değilim….
Ne mutlu ki bana Anadolu’da Müslüman bir ailede doğdum ve “Ben bir Türk’üm!...”