Bulgaristan Adalet Federasyonu (BAF) Başkanı Sezgin Mümin, Varna Belediye Başkanı İvan Portnih’e yazdığı mektupta Varna Belediye Meclisi’nin 214 plȃj ve mezranın Türkçe isimlerini değiştirmesine tepki gösterdi. 24 yıldır Bulgaristan siyasetçilerinin zihniyetinin değişmediğini belirten Mümin, BAF’ın, bu eylemi Avrupa ve Bulgaristan’daki mahkemelere vereceğini ifade etti.
Sezgin Mümin, mektupta şu sözlere de yer verdi:
Sivil toplum kuruluşumuzun üyelerinin çoğu, Soya Dönüş Süreci sırasında isim değiştirme ile ilgili olarak totaliter rejimin hapishanelerine atılıp dövülen insanlardır. BAF Başkanı, Varna Belediye Meclisi’nin yer isimlerini değiştirmesini “demokratik koşullarda ve Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’nde olmasına rağmen 24 yıl sonra ikinci isim değiştirme” kararı olarak nitelendirdi.
Mümin, Bayraka beldeisinin Znameto, Bostan Tarla’nın Dinena Niva, Kara Tepe’nin Çerni Vrıh olarak uygunsuzca değiştirildiğini belirtti.
Mümin, birçok ye rismi değişse de binlerce vatandaşın, mülkler üzerinde hak sahibi olduğunu gösteren belgeleri olabileceğini söyledi ve isim değiştirmenin sadece yazışmalarda zorluk çıkarmakla kalmayacağını, etnik gerginliğe de yol açabileceğini ifade etti.
Mümin, Varnalıların Türkçe eski yer isimlerini kullanacağını, bu belediye meclisinin isim değiştirmesini anlamsız kıldığını kaydetti ve belediye başkanının eski isimleri geri getirme teklifi sunacağını ümit ettiğini kaydederek sözlerini tamamladı.
Aydın Osman |
T HABERHABERE GELEN YORUM:
Ahmet TACEMEN dedi ki
BULGAR HALKININ BEDBAHTLIĞI
Bulgar Halkının bedbahtlığı, iki “İstanbullu”; Stefan Stambolovun (1887-1894) ve Aleksandır Stamboliyskinin (1919-1923), iktidarları haricinde; kendini, şizofrenlere idare ettirmesinden, kaynaklanır. Bulgarın; Beş harp, Çiftçi Katliamı, Komünist katliamı, Faşist Dikta Rejimi, Hitler İttifakı, Kapitalist Katliamı, Komünist Rejimi, yaşaması; şizofrenlerden, idare edilmesinden, kaynaklanır. Bulgaristanda, günümüzde Türkçe Yer Adlarının, Bulgarca olarak adlandırılmaları; ülkeyi, yine şizofrenlerin idare ettiklerini, gösterir.
Aslında Bulgarın 134 yıllık devlet tarihinin, yalnız on küsur yılının, aklıselim ve esaslarına sahip çıkan, insanlar tarafından idare edilmesi; onun, palavraya inandığının, kolay galeyana getirildiğinin, ispatıdır. Başka türlü Bulgar, geçenlerde Dış Efkârı Umumiyenin, sosyal medyada paylaştığı gibi; “Dünyanın en dırdır ve en mutsuz insanıdır”...
Bulgar Halkının, esasları Türktür; dili ve dilinin yapısında Türk olduğu, sabittir. Bulgarın, Hrıstıyan âdetleri dışında, Türk olmayan tek bir âdeti yoktur. Bulgar, Türk esaslarından koparıldığında; Şizofren olur, Şizofren edilir. Esası reddettirilerek Şizofren yapılan Bulgarın; zere kadar da olsa, Türke, tahammülü kalmaz. İnsanları, bu hallere, esaslarını reddetmeleri, getirir.
Şizofren edilen, Şizofren Bulgar, Şizofren Dünyasında; Türksüz yaşar. O, gerçek dünya ile kendi dünyası arasında fark yapamadığından; Türkü gördüğü yerde; tepelemeye, boğazlamaya, kovalamaya, başlar; çıldırır, delirir, kendini kaybeder... Bu şekilde milyonlarca Bulgaristan Türkü öldürülmüş, milyonlarcası da, Türkiyeye göç ettirilmiştir. Devlet olması, bütün bu cinayetleri işlemesini, kolaylaştırır. Bulgarın bu hâlde tutulması; ekonomisinin, nüfusunu geçindirememesine ve nüfusunun azalmasına, bitmesine, sebep olmaktadır...
Batının ve Panmoskovistlerin, 134 yıldır, esaslarına yabancılaştırarak, meydana getirmek istedikleri “Yeni Bulgarın” ve bu “Yeni Bulgarın”, devletinin vaziyeti ahvalleri budur. Bu hâlden çıkılmak istenildiğinde 134 yıldır sarfedilen “Yeni Bulgar” icat etme çabalarından, vazgeçilir ve Bulgar; esaslarına bırakılır. Onun esasları, Slavdan fazla Türktür. Azılı Panslavist Nayden Gerovun, Lügati, bile, bunun ispatıdır.
Görülen odur ki, Bulgar; esaslarından, ayrı tutulduğu müddetçe; onun, hastalığı derinleşmekte; kendisi de, devleti de tükenmektedir. Bu hal karşısında, Bulgar, eğer; batmak, istemiyorsa, esaslarının, ülkedeki Türklerle Federasyona gidilmesine, müsait olduklarını, kabul etmelidir. Bulgaristan Türkleriyle, yani Bulgaristanın asıl Bulgarlarıyla; Bulgar Devletinin federasyona gitmesi; bu günkü Bulgarların, yani Bulgar Slavlarının, hayatta kalmaları için tek fırsattır...
Varna Belediyesi Şûrası 2012 yılında aldığı “Belediye hudutlarında Türkçe, Grekçe, Arapça coğrafi adların değiştirilmesi kararını”, belirttiği gibi, bir yıl üzerine çalıştıktan sonra, 2013 yılı Aralık ayında yürürlüğe koyar. Bu söyledikleri yalandır; çünkü Şizofrenin, “çalışması”, bizim bildiğimiz, “çalışma” değildir; Şizofren, kafaya bir şeyi, taktı mı; sadece kendi bildiğini yapar ve netice olarak; yapar yapacağını, eder edeceğini! ...
Varna Belediyesi hudutlarında değiştirilen Yer Adları; sonuna kadar, Türkçe Yer Adlarıdır. Hâlen oralarda Gagavuzların yaşamaları; Yer Adlarının, Gagavuzca olduklarını göstermez; Gagvuzların, Türk olduklarını gösterirler. Aslında, Yer Adlarını değiştirenler, bunu çok iyi bilmektedirler ve Türklere hoş görünmek için, “Biz Gagavuz adlarını değiştiriyoruz!” demektedirler... Bu lâflar artistlikten söylenen lâflar değil; şizofrenlikten, sarf edilen lâflardır...
Belediye Kararına göre, Belediye hudutları içinde kalan; Gagavuzların Franga/Pranga (Kamenar); İnceköy (Topoli); Kestriç (Vinitsa); Köklüce (Zvezditsa); Çenge (Asparuhovo); Dereköy (Konstantinovo); Galata; Paşaköy (Vladislavovo) yerleşim yerlerinde ve mezralarında, Yer Adları, değiştirilir. Şizofrenlere göre, böylece, bir taşla iki kuş vuracaklardır. Evvelâ Türkçe Yer Adları silinecek; sonra Bulgarlaşan, Gagavuzlara Türklükleri hatırlatılmayacak; unutturulacaktır...
Şehrin “Varna” adı, tarihin derinliklerinden, gelen Türkçe bir addır. Yedinci asrın sonlarında, sakinlerinin büyük kısmı İslâm dinine geçerlerken, bir kısmı Hrıstıyanlığı, ikrar etmeye devam eder. Hrıstıyan dininde kalanlar, Gagavuzlardır. Onların, aynen İslâm dinine geçen, soydaşları gibi; ne “Gök” Oğuzlarla, ne de “Ak” Oğuzlarla alâkaları vardır. Onlar da, onlar gibi; Alan, Hun, Bulgar, nesilleridir. Taşıdıkları “Gagavuz” adını, onlara; Müslüman hemcinsleri ve hemşerileri; İslâm dinine geçme tekliflerinin; “Gaak-Guuk” diye anlamsız sözlerle, geçiştirdiklerinden, verirler.
Anlaşıldığı üzere; öyle tarihlerin yalandırdıkları gibi, buralara uzanan veya uzanmayan; “Yedi Slav Kabilesi”, “Birinci Bulgar Çarlığı Devri”, “İkinci Bulgar Çarlığı Devri”, “Beş yüz yıllık Osmanlı Esareti Devri” yoktur. Bunların hepsi asılsızdır ve uydurmadır. Hakikat olan; ayarlanan tarihlerin kasten “Bizans” dedikleri İmparatorluğu; aynı tarihlerin kasten, “Osmanlı” dedikleri İmparatorluğun, değiştirmesidir. Bundan sonra, Hrıstıyanlık, Müslümanlık muharebeleri başlar. Asırlar boyu böyle gittikten sonra 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebesi olur. Bu harp Balkanlardaki Müslümanlar için, kader belirleyicidir...
Bu günkü Varna ve Burgas sancaklarını, Doksanüç Harbinde, Osmanlı Hanedanlığının; Harp Tazminatı olarak, Rusyaya hibe ettiğini, hiçbir Türk unutmamalıdır! Lise çağımda, bu hakikati öğrendiğimde; Türkiyeye göç eden Bulgaristan Türklerinden, parayı toplayıp, Rusyadan, toprakları onlara vermek için, alacaktım... Yani bu yerler; muharebe ile kan dökme ile alınan topraklar değil; Osmanlı Hanedanlığı tarafından para yerine verilen topraklar. Öyle olduk; “Alın paranızı, verin toprağımızı!”; Liseli Ahmedin, bu hayalini de unutmayın!
Yine hiçbir Türk; her iki sancağın, Burgas ve Varna sancaklarının; yüzde doksanının, Türk (İslâm) olduğunu, Yüzde onunun Türk Ortodoks Hrıstıyan (Gagavuz) olduğunu ve her iki bölgede de, bu günkü manada Bulgar olmadığını, unutmamalıdır! Bu günkü manada Bulgar vardıysa da, bunlar Osmanlı-Rus harplerinden sonra; Rus Ortodoks topraklarına, göç etmek için, Makedonyadan, yola çıkan ve Osmanlı Hanedanlığı memurları tarafından, durdurulan ve buralara yerleştirilen, esamileri okunmayacak kadar az, birkaç Makedon Slav köyüdür...
Umum itibarıyla; Rusun ve Batının, Ortodoks Türkleri “Bulgar” kabul ettikleri için, Doksanüç Harbinden sonra, buraya öteden beriden göç ettirilen Slavlar; Batının ve Rusyanın “Bulgar” dedikleri, Ortodoks Türklerin ve Osmanlı Hanedanlığı memurları tarafından, buralara yerleştirilen Slavların, yüzde on nüfusuna ilâve edilirler. Sonraları bu nüfus; buralardan katledilerek, göç ettirilen Türklerin yerlerine gelen, Bulgarlarla çoğaltılır...
Şimdi bu öteden beriden, gelmelerin (prişıltsilerin); kalkıp Varnanın, Türkçe Yer Adlarını değiştirmeleri; hem Gagavuzları silmek, hem Varnanın tarihi dokusunu değiştirmektir. Bu değiştirmeyle; nereden bakılırsa, bakılsın; bir cinayet, bir genosit işlenmektedir. Belediyenin bu menfur kararını yorumlayan Bulgaristan Vatandaşı, Varna sakini Gagavuz Asıllı, Violeta Staniçiç Hanımefendi; yerlerin Gagavuz adlarının, değiştirilmesi ile hâsıl olan faciayı, şöyle dile getirmektedir:
“Şimdi Varnada bu ad değiştirmelerle, geçmişimi ve dedem Jelezden (Gagauz), Ninem Sultanadan (Gagauz Hanım), teyzelerim Deşpina ve Kiriyakiden kalan mirasımı siliyorlar. Bu güne, bu gün; Kum Tarlada, Dilber Çeşmede ve Ayazmada, daha fazla hatıralara düşkünlüğümden; koruduğum, tarlalarım var...”.
“Eğer, olur ya; siz tesadüfen kendinize; ceddimin geçmişinin adlarının, değiştirileceklerinin, haysiyetsizleştirileceklerinin, silineceklerinin şuurunda olmamın, bana nasıl tesir ettiğini sorursunuz... Kendimi kötü hissediyorum. Tapulardan, kütüklerden, malûm manada, geçmiş kalktığında; geçmiş mevcudiyetten; hakikat olarak kalkacak. İşte zamanın, bize, işlediği suç, bundan ibaret.”...
Allah sabır versin, Violeta Staniçiç Hanımefendiye ve hadiseleri, onun gibi hisseden Türklere (Gagavuzlara)... Ben, Ahmet Tacemen de, sırası geldiğinden, sizlerle, hayatımdan, bir parçayı, paylaşacağım. Hasbelkader, Lisede ve Üniversitede; Gagavuz asıllı meşhur Türklük İlmi Âlimi, Rahmetli Emil Boev, Beyefendi hocam idi. Bu makale, onun, yazmak isteyip de, yazamadığı makalelerdendir. Üniversiteden, atılıp kovulmamamı, ona ve Emniyetten onun Gagavuz arkadaşına borçluyum.
Bana öyle geliyordu; onlar, hiçbir yerde, hiçbir zaman saklamadığım, samimi Türklüğümde; yaşayamadıkları ve yaşayamayacakları, Türklüklerini, yaşıyorlardı. Ben, onların Türklüklerini, işte bu makalemde yaşatıyorum. Buradaki çoğu fikirleri, Emil Boev Hocamın söylediklerinden, feyiz alarak, dile getirmişimdir. Dinleriyle dinlensinler!
Böylece, onlara vefa borcumu da, ödemiş oldum, çok şükür! ...
Biliyor musunuz, şimdi Violeta Hanımefendi de, “Bu Gagauz-Grek adlarına, her zaman şüpheyle bakmışımdır” derken; yaşayamadığı, belki de, yaşayamayacağı, Türklüğünü, yaşıyor...
Violeta Staniçiç Hanımefendinin, söyledikleri, tam manasıyla Bileşik Milletler Teşkilâtının, yıllar evvel Yer Adlarının, korunmalarıyla alâkalı aldığı kararın, Varna Belediyesi tarafından, dikkate alınmamasının, hazin akisleridir. Yeryüzünde bütün milletleri temsil eden bu teşkilât; insanların, Hanımefendinin karşılaştığı vaziyetlerle karşılaşmamaları için, Yer Adlarının, değiştirilmelerini yasaklayan, kanun çıkartmıştır. Bulgar Devletinin, umursamadığı, bu meşhur kanuna göre; Yer Adları, nerede olurlarsa, olsunlar, kendi hallerine bırakılırlar; kendileri gelirler, kendileri giderler. Onlara müdahale edilmez! ...
Varna Belediyesi, etrafta Gagavuz Yer Adlarını değiştirirken, her ne kadar Yerel Kültürü araştıranlardan (Kraevedlerden) bahsetse de, kendileri dört dörtlük şizofren olduklarından; yapılan hem ilim bakımından, hem insanlık bakımından, suçtur. İlme göre, etrafın, tarihî dokusunu değiştirmek, hakikatleri sapıtmaktır. Diğer, yapılan; İnsan Hakları Hukukuna tamamen aykırıdır. Bulgar Devletinin bu yaptığı; Bileşik Milletler Teşkilâtının, Yer Adlarıyla alâkalı Kararının ve İnsan Haklarının ihlâlidir.
Komünistlerin, elli yıla yakın iktidarlarına rağmen, bir tülü oturup yapamadıklarını; Burgas ve Varna Belediyelerinin, yapmaları; bu günkü Bulgar Devletinin; Şizofrenlikte, Komünist İktidarı geçtiğini, gösterir. Mezkûr Kararın Bulgaristanda, Partiler tarafından desteklenmesi, onların da, Şizofren olduklarının, ispatıdır. Öyle ki her iki belediyenin “Belediye hudutları içinde Türkçe, Grekçe, Arapça coğrafi adların değiştirilmesi kararları”; bir halkın kitlevi şizofrenilik hali için, emsal gösterilebilir.
Bu Şizofrenler, kendilerini; hasta beyinleriyle icat ettikleri, “Bulgar”; ülkeyi de, bu Bulgarın icadı “Bulgarın Dünyası” görürler. Hasta beyinleriyle icat ettikleri Bulgarın Dünyasında, Türke yer yoktur. Türk, Gagavuzlar gibi, ülkede iki bin yıllık Hrıstıyan, bin yıllık Ortodoks, olsa da, ona, burada Türk olarak, yaşama hakkı tanımaz!
Bunun en taze emsali, biziz. Bizi, Hrıstıyan yaptılar; domuza baktık, rakı içtik, yeni adlarımızı kullanmaya başladık, onlarla evlendik, hattâ Bulgarca konuşmaya başladık. Bu şizofrenler; “Bunlar Bulgar olarak, çoğunluklarıyla, ya Bulgaryayı ellerimizden, alırlarsa!” diye, evhama kapıldılar. Hrıstıyan Ortodoks adlarımıza, Bulgarca konuştuğumuza, domuz yediğimize, rakı içtiğimize, onlarla evlendiğimize hiç bakmadan; bizi apar topar, ülkeden dışarı attılar! Şimdi, siz söyleyin, bunlar şizofren mi, değil mi? Kim ne derse desin; bunlar, benim için tam şizofren!
Böyle giderse; aslında “Türk” demek olan “Bulgar” adına, bunların tahammül edemeyişleri, en yakın zamanda, bombalar gibi patlayacak. O zaman; “Bulgar” adını da, “Bulgaristan” adını da atıp, değiştirecekler. Sonra bunlar oturup tarihlerden “Hemus” gibi, Türk olan adları çıkaracaklar. Şizofren dünyalarını rahatsız eden, her yerde rastladıkları; Türkçe sözlerden, adlardan, Türklerden; tamamıyla zırvalayacaklar.
Bulgaristan coğrafyasından, Türk menşeli olduklarından; Aytos”, “Arda” “Balkan”, “Balşa”, “Bankya”, “Batuliya”. “Berimirtsi”, “Burel”, “Busmantsi”, “Varoş”, “Vitoşa”, “Zagora”, “Kamçı”, “Lovça”, “Tuna”, “Şar”, “Yambol”, gibi adları, tutup, birer birer atacaklar ve değiştirecekler...
Sonra, bunlar Şizofren, ne yapacakları belli olmaz ama kafayı uyduruk Bulgarcaya, takacakları kesin. Bunlar görülen Türkçe sözleri lügatlerde değiştirdikten sonra ki sayılarının altı bin oldukları söyleniyor; “tıça”, “pleta”, “vırtya”, “toyaga”, “kokiçe” gibi, sayıları beş bini geçen, görülmez Türkçe sözleri; arayıp, bulup, değiştirmeye başlayacaklar...
Bir sözle, bu şizofrenler; aklıselim galip gelip, Bulgaristan Türkleriyle federasyona gidilmezse; önümüzdeki 15-20 yıl içinde, kendilerine, böyle, çok işler çıkaracaklar. Onlar, bu halleriyle; azınlık haline düşen Bulgar nüfusunun, Bulgar Devletini nasıl ve ne zaman kaybettiğinin, farkına bile varmayacaklar...
................................................................
Ahmet TACEMEN 28 Ocak 2013
27 Aralık 2013 - saat:19:21'da
KAYNAK:
http://www.thaber.bg/?pid=3&id_news=462