23 Aralık 1930 günü sabahı Menemen’de meydana gelen olaylarda Yedek Subay Mustafa Kubilay şehit edilir. Olaydan sonra, Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekilinin hazırladıkları raporda, ürpertici bir durum tespit edilir. “Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43 ncü Alay 1 nci Tabur 3 ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”[1]
Yedek Subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın nasıl öldürüldüğünü de olayın görgü tanıklarından, Menemen’deki telgraf memuru Nail Bey, şöyle anlatmaktadır. “Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askerî durdurup süngü tak emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Diğer arkadaşı bunları o vaziyette görünce, Kubilay Bey’i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp doğruca cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Telgrafhaneye de bir kısmı girdi. Onları dışarı çıkarttım. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gördük. Ellerinde sancağın ucuna kafayı geçirirlerken bir şeyler söyleyerek eğildiler. Kesik başın, elektrik direğine bir kırmızı kuşakla bağlandığını gördüm. Kubilay Bey’in başı asılı olduğu halde meydanda dönüyorlardı.”[2]
Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu eylemin sıradan bir cinayet değil, bilinçli bir hareket olarak uygulamaya geçirildiği yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir.
Eylemin ele başı ve Yedek Subay Mustafa Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan eylemci grubunu oluşturmaktadır.
Eylemcilerin hepsi Manisa’da ikamet etmektedirler ve nakşi tarikatiyle bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askerî Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’dır. İbrahim Hoca da İstanbul Erenköy’de Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esat’a bağlıdır. İbrahim Hoca halifeler halifesi olarak, tarikatın etki alanının genişletilmesinden ve yaygınlaştırılmasından sorumludur.
İbrahim Hoca’nın ifadesine göre, tekkeler yasaklanmadan önce Şeyh Esat’ın tahminen yirmibin civarında müridi vardır.[3] Manisa’daki müritlerin sayısı sorulduğunda ise İbrahim Hoca “hiddetlenerek cevap vermem demiş” ve hiçbir şeklide açıklama yapmamıştır.[4]
İbrahim Hoca’nın, Şeyh Esad’la ilişkisi, Şeyh Esad’ın yazdığı mektuplarda da açıkça bellidir.[5] “İbrahim Efendi’nin adresini sormuş idiniz. Manisa’da Askerî Hastahane imamı İbrahim Efendi’ye yazmalısınız. Bir aydan fazla bu tarafta kaldılar. Ba’de (daha sonra) mahall-i memuriyetine (görev yerine) avdet ettiler (geri döndüler). Müşarünileyh (kendisi) gayurdur (çalışkandır).”[6] Yine bir başka mektubunda da “İbrahim Hoca şimdi buradadır. Hastahanede olduğu rahatsızlığı mündefi olmuştur (geçmiştir).” diye bilgi verir.[7]
İbrahim Hoca da ifadesinde bu bağlantısını şöyle açıklar. “İlk tarikate intisabım oniki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım. Yani benim hocam oldu. Yirmibir senedir tarikatin imamıdır.”[8]
İbrahim Hoca’nın faal bir eleman olduğu da yine Şeyh Esad’ın bir mektubunda açıkça görülmektedir. “Sariyer’de Kaymakamlık açılıyormuş. Müftülüğü için, İbrahim Efendi vasıtalara ve muhiblerimize müracaat etmektedir.”[9]
Şeyh Esad’ın oğlu (halife) Mehmet Ali de ibrahim Hoca’nın bağlantısını açıkça ifade eder. “Kendisi pederimin on senelik dervişlerindendir. Şurdan burdan hiç tanımadığımız adamları ziyaret maksadıyla bana ve pederime getirirdi.”[10]
Şeyh Esad’ın müridlerinden Hüsnü Efendi, “daima sözünden ve nasihatinden ilham alarak kendisini şeyhe bende (kul) eden kişileri” sayarken ilk isim olarak “İbrahim Hoca”yı belirtir.[11]
İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardır. Burada ikamet eder, cami yaptırır, tarikate adam kazandırma çalışmalarını sürdürür, vaaz verir.[12] “Hoca köyümüzde oturduğu sırada Cuma günleri ve bazan hafta aralarında ve bazan da kendisi ne zaman isterse o vakit köy camisinde vaaz verirdi. Köyde bulunduğu bir gün ikindi namazı sırasında camide vaaz etmeye başladı”. Hoca, “Şapka giyen gâvurdur. Biz gâvur olamayız. Rakı içen ve yalan söyleyenler de gâvurdur.” diye söyleniyordu.”[13]
İbrahim Hoca bu köyde özellikle ileri gelenlerle sıkı ilişkiler kurar.[14] Düzenli ve gizli bir bağlantı mevcuttur. Tarikate kazandırılanlar “buradakilere (İbrahim Hocaya) ve buradakiler de İstanbul’dakilere tâbidirler.”[15]
Erenköy’de köşkte oturan Şeyh Esat’ı ziyaret edenler dönüşte propaganda yaparlar. “Köşkün tertibatını ve orada gördükleri intizam ve kendilerine yapılan rağbeti ve oradaki ibadet ve şeyhi ziyaret tarzını oraya gidip gelenler anlatmakla bitiremezler.” [16]
İbrahim Hoca’nın etkinliğini ve kandırılmış kişiler üzerindeki etkisini şu sözler ortaya koymaktadır. “Hoca İbrahim Efendi” köyde şeyh olarak tanınmıştır. Bazı kimseler, buna çok hürmet ederler. Hatta bir gün ihtiyar heyetinin dairesinde otururken, bu adamın dolandırıcı olduğunu söyledim. Orada bulunan ve İstanbul’a gidenlerden Osman Çavuş üzerime yürüdü “Bu adam peygamber gibi bir zattır. Sus ismini ağzına alma. Ağzını üç defa zemzem suyu ile yıka da öyle ismini söyle dedi ve silah çekecek bir vaziyete geldi.”[17]
Menemen’deki olaydan iki ay önce, İbrahim Hoca Manisa’ya gelir.[18] Kandırılmış kişilerin ağzından dökülen şu sözler, meselenin ne kadar farklı bir mecrada seyrettiğini ortaya koymaktadır. “Araplıkla beraber sultanlık ve Sultan Hamid’in oğlu gelecek. Tekkeler kapandı ama açılacak ve serbest olacak. Kılıçlarımız gelecek kesecekler. Fes giyilecek.”[19] “Biz, fes giymek istiyoruz. Müslümanlık istiyoruz.”[20]
İbrahim Hoca, Manisa’ya geldiği zaman birçok kişi onu ziyaret eder.[21] İbrahim Hoca’nın çok yakını olan Osman Çavuş “İnşaallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz.” demekten çekinmez.[22] İbrahim Hoca Osman Çavuşun kendisiyle olan bağlantısını ifadesinde teyit eder. “Tekaüt (emekli) edildikten sonra İstanbul’a gittim. Orada ikamet etmeye başladım ve İstanbul’da iken bir defa Cemal ve bir defa Osman ve bir defa da tabur imamı İlyas Efendi’den mektup aldım.”[23]
Aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi, Menemen Olayının kilit isimlerinden ve eyleme bizzat katılan Nalıncı Hasan, Şeyh Esat’ı ziyaret etmek üzere İstanbul’a gittiği zaman, İbrahim Hocayla buluşur. İbrahim Hoca da bunu açık açık anlatmaktadır. “Bir sene evvel Manisalı basmacı Osman Efendi ile Nalıncı Hasan’ı Esat Efendi’nin evinde gördüm ve hep beraber bir odada oturduk ve bir gece beraber kaldık ve yanımıza kimse gelmedi, o gece yattık, sabahleyin Esat Efendiyi ziyaret ettik... Haseki civarında bulunan Hoca Esat’ın oğlu Ali Efendi’nin evine gittim. Osman Efendi ve Nalıncı Hasan ile orada hepimiz birleştik ve dördümüz oturduk... Bir veyahut iki gün sonra Osman Efendi ile Nalıncı Hasan bizim eve geldiler. Bir gece kaldılar ve sabahleyin gittiler.”[24]
Menemen Olayında adı geçenlerden Saffet Hocanın, elebaşı eylemci mehdi Mehmet’le ilişkisini de Nalıncı Hasan şöyle anlatır. “Bu olaydan 4 ay evvel Manisa’da Belediye çamlığı içinden geçerken sağ istikamette Saffet Efendi ile bu mehdi Mehmet karşı karşıya gelmişler. Çömelmek suretiyle oturarak yekdiğeriyle görüştüklerini gördüm. Bu sırada, mehdi Mehmet beni yanlarına çağırdı. Ben de çömeldim. Mehdi Mehmet bana bir sigara verdi. Ben sigarayı henüz içerken, bana “Galiba gideceksin” dedi. Ben, “Evet” diyerek yanlarından ayrıldım. Bu vaziyetlerinden şüphe ederek, çamlık aralarından yani arkadan bir saat kadar tarassut ettim (gözetledim). Bunlar bu suretle görüştüler.”[25]
Temas bununla kalmaz. Bir süre sonra Menemen’e gelen Nalıncı Hasan, Manisa’ya dönerken, Saffet Hoca, mehdi Mehmet’e yazdığı bir mektubu götürmesini ister. Nalıncı Hasan bu mektubu mehdi Mehmet’e ulaştırır. Mektup Farsça yazılmıştır ve içeriğini soran Nalıncı Hasan’a bir bilgi vermez.[26] Olayın meydana geldiği gün, mehdi Mehmet’le Saffet Hocanın Menemen’deki karşılaşmaları da aşağıda ayrıntılı olarak görüleceği gibi aradaki ilişkiyi açıklayıcı mahiyettedir.
Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşmiştir. Eylemciler, bu tarihten önce belirli bir hazırlık yapmışlar ve daha sonra eyleme geçmişlerdir.
Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Topçu Hüseyin, Süleyman Çavuş, Çakır oğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Hüseyin oğlu Ali, önce bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak orasını tekke haline getirirler[27] ve daha sonra da Tatlıcı Hüseyin’in Manisa’daki evinde dört gün süren bir toplantı yaparlar.[28] Gerçekleştirilecek eyleme ilişkin görüşme yapılır ve silah tedariki kararlaştırılır. Giritli İsmail ve bıçakçı Hacı Mustafa’dan birer silah alınır.[29] 7 Aralık günü mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet aldıkları silahlarla Paşaköy’e giderler.[30] Ertesi gün de Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakır oğlu Ramazan Paşaköy’e ulaşırlar. Paşaköy’de üç gün kaldıktan sonra, Manisa’nın kuzey doğusunda yer alan Yağcılar köyüne uğrar ve burada yedi gün kalırlar.[31] Ardından o gece yarısı eylemciler, Bozalan’a hareket ederler. [32]
Bozalan’a doğru giderlerken, mehdi Mehmet, iki günden beri mehdiliğini ilan ettiğini, Menemen’de bunu halka açıklayacağını, söyler. Nalıncı Hasan da Menemen’deki bir camiden sancak alabileceğini belirtir ve uzun bir yürüyüşten sonra Bozalan köyü yakınlarına gelirler.[33] Dinlenmek için yatarlar ve bu sırada Çakır oğlu Ramazan kaçar.
Eylemcilerden mehdi Mehmet, buradan halka kendisinin “mehdi” olduğunu ve kendilerine iltihak etmelerini telkin eder. Manisa’dan ayrılmalarından sonra geçen onbeş gün boyunca eylemciler bu köylerde propaganda faaliyetlerinde bulunurlar.[34] Bu süre içinde bir kısım halkı etkilerler ve yardım görürler.[35]
23 Aralık 1930 günü eyleme geçilmesi kararlaştırılır ve eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere Menemen’e sabah ezan vakti gelip Müftü camisine girerler. Camide bulunan sancağı alıp mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler. “Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz. Bugün zeval (öğle) vakti yetmişbin kişi bize yardıma gelecektir.”[36]
Kendilerine katılan grupla birlikte eylemciler, sokaklarda dolaşıp herkesin dükkânlarını kapayarak peşlerinden gelmelerini söyleyerek yürüyüşe geçerler. Saffet Hocanın evinin önünden geçerlerken o da evden çıkar ve grubun arkasından yürür.[37] Mehdi Mehmet, Saffet Hocaya karşı saygıda kusur etmez. Bir süre sonra Saffet Hoca gruptan ayrılır ve meseleden hiç haberi yokmuş gibi tekrar evine döner ve pencereleri kapatır.[38] Eylemcilerin bulunduğu grup Belediye binasının önüne kadar gelir. Kalabalık artar. Mehdi Mehmet kendisinin mehdiliğine ve şeriati yerine getireceklerine dair halka hitap eder.[39]
Eylemi haber alan Jandarma Bölük Komutanı topluluğun bulunduğu alana gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez.” diye cevap verirken, kalabalıktan alkışlar yükselir.[40] Herhangi bir üzücü olaya meydan vermemek için, Bölük Komutanı hükümet binasına gelerek 43 ncü Piyade Alayından takviye kuvvet ister.
Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir.[41] Cephane almadan hemen hareket eden müfrezeyi, Yedek Subay Mustafa Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve kalabalığa hitap eden eylemcilerin yanına gider. Mehdi Mehmet’in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister.[42] Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Mustafa Kubilay yaralanır.