Börü Kam
- Y -
Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ (III. 133)
Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.
Yagıñ erse kerek yundakı tegir (III. 44)
Düşmanın hücûm edip gitse bile atının fışkısı kalır.
Yağını aşaklasa başka çıkar (I. 305)
Düşman küçümsenirse başa çıkar.
Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur (I. 253) (III. 307)
Yakandakini yalarken elindeki gider.
Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü (III. 435)
Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.
Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas (III. 64)
Kişi ebedîyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.
Yalñuk oglı munsuz bolmas (III. 141)
Kişi oğlu dertsiz olmaz.
Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır (III. 384)
Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.
Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur (I. 195)
Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.
Yalñus kaz ötmes (III. 384)
Yalnız kaz ötmez.
Yarın bulgansa el bulganır (III. 21)
Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır. ( 6 )
Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47)
Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.
Yatnıñ yaglıg tiküsinden, öznüñ kanlıg yuyruk yeğ (III. 43)
Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.
Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381)
Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255)
Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.
Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447)
Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Yazın katıglansa kışın sebnür. (III. 159)
Yazın katık yapan, kışın sevinir.
Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59)
Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.
Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku (III. 379)
Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.
Yer basrukı tag, budun basrukı beğ (I. 466)
Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.
Yeti başlıg yil büke (III. 227)
Yedi başlı ejderha.
Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir (I. 319)
Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.
Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter (I. 127)
Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.
Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür. (III. 39)
Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına dikilir, gelir.
Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır (III. 48)
Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.
Yırak yer sabin arkış keldürür (I. 97)
Uzak yerin haberini kervan getirir.
Yitükliğ anası koyun açar (III. 18)
Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.
Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür (II. 137)
Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.
Yunt başın yularlab keñeldi (III. 9)
At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.
Yunt kazısı yağ (III. 223)
Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.
Yurt kiçük bolsa angut bedük ur (I. 93)
Delik küçük olsa da tapayı (yamayı) büyük vur.
Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur (III. 11)
Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.
Yüzge körme erdem tile (II. 6) (III. 143)
Kişide yüz güzelliği değil fazîlet ara, dile.
( 6 ) Kürek kemiği yakıldığında üzerinde beliren çatlaklarla bakılan Türk falı... Bu fal ve fala vesile olan kürek kemiği pek uğurlu sayılmaz. Anadolu'lu, özellikle Eğin'li (Kemâliye) kasap esnafının kürek kemiği üzerindeki eti sıyırdıktan sonra, satırla, bu kemiği ikiye ayırmaları veyâ üzerine bir delik açmaları bu yüzdendir. Biz bunun sebebini kasap esnafına sorduğumuzda açık bir cevap alamadık. Ancak çoğunluk sebebini bilmediklerini söylediler. Bazıları da "âdettir, görenektir" yanıtını verdiler. Belki de bu âdet, Atilla Kağan'ın Orleans savaşından bir gün önce şamanlara baktırdığı kürek kemiği falından sonra zuhûr etmiştir. (Bk: Gordony, Anlaşılmayan İnsan)