Gönderen Konu: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri  (Okunma sayısı 19799 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #10 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- Ö -

Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas (I. 44)
Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz.
Ödlek karıtmışka boyug talkımas (II. 304)
Zamânın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz.
Ögüñüçi üminde artarur (I. 203)
Öğünen kişi iç donunu pisletir.
Öküş sebinç bolsa katıg oksunur (III. 373)
Çok sevinen, pek pişman olur.
Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ (I. 59)
Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir.
Öldeçi sıçgan muş taşakın (taşakı) kaşır (III. 267) (I. 438)
Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır.
Ötlüğ yinçü yerde kalmas (III. 30)
Delikli inci yerde kalmaz.
Öz köz ir kışlag (I. 464)
Kışlığını kendi gözünle seç.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #11 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- S -

Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas (I. 402) (II. 214)(III.416)
Saban zamanı sürtüşme olursa, harman zamanında dövüş olmaz.
Sabın sagrakka tegir (I. 471)
Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir.
Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas (II. 331)
Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz. ( 5 )
Sakak bıçar, sakal okşar (I. 282)
Çene keser, sakal okşar.
Sakak okşar, sakal bıçar (II. 286)
Çene okşar, sakal keser.
Sart azukı arıg bolsa yolda yer (I. 342)
Tüccarın malı temiz olsa yolda kendisi yer.
Sartnıñ azığı arıg bolsa yol üze yer (I. 66)
Tüccarın malı temiz olsa yol üzerinde kendisi yer.
Sınamasa arsıkar, sakınmasa utsukar (I. 242)
Sınamayan aldanır, sakınmayan yutulur.
Soğuşup uruşur, otra ton titişür (II. 89)
Soğuşup vuruşulur, arada elbise yırtılır.
Söğüt süliñe kayıñ kasıña (I. 356) (III. 134)
Söğütde tazelik, kayında sertlik vardır.
Sözğe süçünse bulun barır (II. 150)
Lâfa dalan tutsak olur.
Sub içürmesge süt ber (I. 218)
Su içirmeyene süt ver.
Sub körmekinçe etük tartma (III. 426)
Suyu görmeyince etek toplama.
Subuzganda eb bolmas, topurganda ab bolmas (I. 516)
Mezarlıkda ev olmaz, tozlu yerde av olmaz.
Sundılaç ışı ermes örtgün tepmek (I. 526)
Harman tepmek çayır kuşunun (serçe) işi değildir.
Süsegen uyka Teñri müñüz bermes (III. 364)
Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez.

( 5 ) Kuş tuzağı çatallı daldan yapılır.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #12 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- T -

Tabgaç Kannıñ turkusı telim teñlemeyip bıçmas (I. 427)
Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez.
Tagıg ukrukın egmes, teñizni kaygıkın bükmez (I. 100)
Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez.
Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur. (II. 103) (III. 153)
Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.
Tamu kapugın açar tabar (III. 234)
Cehennemin kapısını açan maldır.
Tapug taş yarar, taş başıg yarar (III. 58)
Emir taşı yarar, taş başı yarar,
Taşıg ısrumasa öpmiş kerek (I. 163)
Taşı ısıramayanın öpmesi gerekir.
Tatıg közre tikeniğ tüpre (II. 280)
Farslı'ya dikkat et, dikeni kökünden sök.
Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)
Fars'sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.
Tayak bile taymas, tanuk sözün bütmes (III. 166)
Baston ile kayılmaz, şahit sözüne inanılmaz.
Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206)
Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.
Taygan yügrügin (yügürgenni) tilkü sebmes (III. 175) (II. 15)
Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.
Taz at taparçı bolmas (III. 149)
Alacalı at yük taşıyamaz.
Taz keliği börkçige (I. 26) (II. 41)
Kelin, börksüzün geleceği yer börkçüdür.
Tebey bedük erse mayakı bedük ermes (III. 168)
Deve büyük ise, tersi, dışkısı büyük olmaz.
Tebey münüp koy ara yaşmas (III. 60)
Deveye binip koyun sürüsü içinde saklanılmaz.
Tebi silkinse eşekke yük çıkar (II. 246)
Deve silkinse eşeğe yük çıkar.
Tebi yük kötürse, kamıç yeme kötürür (II. 75)
Yük götüren deve, kaşığı da haydi haydi götürür.
Tegirmende togmış sıçgan kök kökregiñe korkmas (III. 282)
Değirmende doğmuş sıçan gök gürlemesinden korkmaz.
Tegme kişi öz bolmas, yat yaguk tuz bolmas. (I. 433)
Her kişi kendin gibi olmaz, yad kişi, hısımla müsâvî olmaz.
Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20)
Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.
Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355)
Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.
Teşük subda belgürer (I. 387)
Deşik, yarık, delik, suda su ile belli olur.
Tezek karda yatmas, eygü ısız katmas (I. 386)
Tezek karda yatmaz, iyilik kötülüğe katılmaz.
Tılın tergiğe tegir (I. 429)
Tatlı dil ile sofraya erişilir.
Tılın tügmişni tısın yazmas (II. 20)
Dil ile bağlanan diş ile çözülemez.
Tikmeğinçe önmes, tilemegince bulmas (II. 20)
Ekmeyince bitmez, dilemeyen bulamaz.
Tilkü öz yinige (İñe) ürse uyuz bolur. (III. 5) (I. 54)
Tilki kendi inine karşı ürüse uyuz olur.
Tiriğ esen bolsa tañ öküş korur (I. 62)
Kişi esen yaşasa şaşılacak çok şey görür.
Tokum yüzüp kuyrukta biçek sıma (I. 473)
Deriyi yüzüp kuyrukda bıçağı kırma.
Tolum anutsa kulun bulur, tolum unutsa bulun bolur (I. 215)
Silâhını hazır eden at da bulur, silâhını ihmâl eden tutsak olur.
Toyın tapugsak Teñri sepinçsiz. (III. 377)
Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz.
Tünle bulıt örtense eblûk urı keldürmişçe bolur
Tañda bulıt örtense ebge yağı kirmişçe bolur (I. 251)
Akşam üstü bulut kızarırsa ev halkı çocuk doğmuş gibi olur,
Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur.
Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür (III. 87)
Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir.
Tütün kopursa işlenür (II. 72)
Dumanı kaldıran islenir.
Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas (II. 71)
Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz.
Tuzun birle uruş, utun birle tireşme (üsterme) (I.414) (I.221)
Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddiâlaşma, direşme.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #13 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- U -

Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas (I. 92)
İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz,
Ulugnı uluglasa kut bulur (I. 304)
Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur.
Uluk yağırı ogulka kalır (I. 68) (Bk: Keriş ...)
Atın omuz başındaki yara oğula kalır.
Uma kelse kut kelir (I. 92)
Konuk gelirse devlet gelir.
Umayka tapınsa oğul bolur (I. 123)
Şevkat meleğine yakaranın çocuğu olur?
Usukmışa sakıg kamug sub korunur (I. 191)
Susamışa serap bütün su görünür.
Us üşgürse ölür (I. 228)
Kukumav kuşu kişiye karşı öterse o kişi ölür.
Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes (II. 11)
Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #14 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- Ü -

Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür (I. 87)
Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #15 : 27 Mart 2011 »
Börü Kam

- Y -

Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ (III. 133)
Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.
Yagıñ erse kerek yundakı tegir (III. 44)
Düşmanın hücûm edip gitse bile atının fışkısı kalır.
Yağını aşaklasa başka çıkar (I. 305)
Düşman küçümsenirse başa çıkar.
Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur (I. 253) (III. 307)
Yakandakini yalarken elindeki gider.
Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü (III. 435)
Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.
Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas (III. 64)
Kişi ebedîyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.
Yalñuk oglı munsuz bolmas (III. 141)
Kişi oğlu dertsiz olmaz.
Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır (III. 384)
Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.
Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur (I. 195)
Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.
Yalñus kaz ötmes (III. 384)
Yalnız kaz ötmez.
Yarın bulgansa el bulganır (III. 21)
Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır. ( 6 )
Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47)
Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.
Yatnıñ yaglıg tiküsinden, öznüñ kanlıg yuyruk yeğ (III. 43)
Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.
Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381)
Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255)
Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.
Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447)
Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Yazın katıglansa kışın sebnür. (III. 159)
Yazın katık yapan, kışın sevinir.
Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59)
Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.
Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku (III. 379)
Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.
Yer basrukı tag, budun basrukı beğ (I. 466)
Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.
Yeti başlıg yil büke (III. 227)
Yedi başlı ejderha.
Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir (I. 319)
Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.
Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter (I. 127)
Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.
Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür. (III. 39)
Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına dikilir, gelir.
Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır (III. 48)
Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.
Yırak yer sabin arkış keldürür (I. 97)
Uzak yerin haberini kervan getirir.
Yitükliğ anası koyun açar (III. 18)
Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.
Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür (II. 137)
Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.
Yunt başın yularlab keñeldi (III. 9)
At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.
Yunt kazısı yağ (III. 223)
Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.
Yurt kiçük bolsa angut bedük ur (I. 93)
Delik küçük olsa da tapayı (yamayı) büyük vur.
Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur (III. 11)
Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.
Yüzge körme erdem tile (II. 6) (III. 143)
Kişide yüz güzelliği değil fazîlet ara, dile.

( 6 ) Kürek kemiği yakıldığında üzerinde beliren çatlaklarla bakılan Türk falı... Bu fal ve fala vesile olan kürek kemiği pek uğurlu sayılmaz. Anadolu'lu, özellikle Eğin'li (Kemâliye) kasap esnafının kürek kemiği üzerindeki eti sıyırdıktan sonra, satırla, bu kemiği ikiye ayırmaları veyâ üzerine bir delik açmaları bu yüzdendir. Biz bunun sebebini kasap esnafına sorduğumuzda açık bir cevap alamadık. Ancak çoğunluk sebebini bilmediklerini söylediler. Bazıları da "âdettir, görenektir" yanıtını verdiler. Belki de bu âdet, Atilla Kağan'ın Orleans savaşından bir gün önce şamanlara baktırdığı kürek kemiği falından sonra zuhûr etmiştir. (Bk: Gordony, Anlaşılmayan İnsan)

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #16 : 27 Mart 2011 »
--------------------------------------------------------------------------------
Beş erñek tuz ermes (I. 121)
Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir.
--------------------------------------------------------------------------------
 Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------
Kuz keliği yazın (yayın) bilgürer (belgülüğ) (II. 172) (III. 160)
Güzün gelişi yazdan bellidir.
--------------------------------------------------------------------------------
 Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------
Kişi sözleşü, yılkı yıylaşu (III. 104)
Kişi söyleşerek, at koklaşarak anlaşır.
--------------------------------------------------------------------------------
 Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------
Kanıg kan bile (birle) yumas (III. 66) (III. 157)
Kanı kan ile yıkamazlar.
--------------------------------------------------------------------------------
 Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------
Tebi silkinse eşekke yük çıkar (II. 246)
Deve silkinse eşeğe yük çıkar.
--------------------------------------------------------------------------------
 
Yukarıda alıntıladıklarım bana tanıdık gelen atasözlerimizden sadece bir kaç tanesi.

Okurken birinin anlamını çözemedim. Siz değerli büyüklerim den bilgisi olan vardır diyerek paylaşıyorum. Açıklayabilen olursa çok sevinirim:

Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------
Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)
Fars'sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.
--------------------------------------------------------------------------------
 
Bu sözler ile ne denmek istemiş olabilir ?

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #17 : 27 Mart 2011 »
Tonyukuk
--------------------------------------------------------------------------------
Alıntı:
--------------------------------------------------------------------------------

-------- Üyeden Alıntı

Okurken birinin anlamını çözemedim. Siz değerli büyüklerim den bilgisi olan vardır diyerek paylaşıyorum. Açıklayabilen olursa çok sevinirim:

Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)
Fars'sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.

Bu sözler ile ne denmek istemiş olabilir ???
--------------------------------------------------------------------------------
 
Değerli ----------- güzel bir soru sormuşsun, eğer bu en eski Türk savuna günümüzün sığlaşmış düşünce biçimiyle bakacak olursak ortaya yanlış, belki de fena bir anlam çıkacaktır. Oysa bu söz, doğrudan Türk'ün savaş, acun eğemenliği, devlet anlayışı gibi konularla ilgilidir. Eğer gece olmazsa gündüzü, siyah olmazsa beyazı, düşman olmazsa dostu değerlendiremeyiz.

Tat'ın iki anlamına rastladım, biri doğrudan Fars'ın kendisine, diğeri de Türk olmakla beraber Türk türesini boşlamış yabancı gibi yaşamaya başlamış kimselere Türk'ün verdiği bir addır.

Börk, börk olmak için başa muhtaç olduğu kadar, Tat da Türke muhtaçtır. Bu savın Kaşgari tarafından alınış amacı budur. Devrin koşullarında Türk bulunan her yerde Tat bulunurdu. (iki anlamı bakımından) Bu Türklerin devlet oluşumundaki temellerden biridir. Bir devlet içindeki Türkle tat hayatın gerekleri yüzünden ister istemez birbirlerine bağlı yaşarlar. Fakat Türk bu bağlılığı, tavuk besleyen, tarla, ticaret işinden başka bir şey bilmeyen bir unsur diye kabul ettiği için, Tat'ın ebediyyen kendisine bağlı kalacağını zannetmiştir. İşte Türklerin Acun'a egemen olma düşünceleri bu kadar açık ve yalındır. Böylece Türk kendisini fetihlerinde haklı ve ödevini gören birisi olarak kabul etmiştir.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #18 : 27 Mart 2011 »
Tonyukuk Alıntı

Tat'ın iki anlamına rastladım, biri doğrudan Fars'ın kendisine, diğeri de Türk olmakla beraber Türk türesini boşlamış yabancı gibi yaşamaya başlamış kimselere Türk'ün verdiği bir addır.

Börk, börk olmak için başa muhtaç olduğu kadar, Tat da Türke muhtaçtır. Bu savın Kaşgari tarafından alınış amacı budur. Devrin koşullarında Türk bulunan her yerde Tat bulunurdu. (iki anlamı bakımından) Bu Türklerin devlet oluşumundaki temellerden biridir. Bir devlet içindeki Türkle tat hayatın gerekleri yüzünden ister istemez birbirlerine bağlı yaşarlar.

Fakat Türk bu bağlılığı, tavuk besleyen, tarla, ticaret işinden başka bir şey bilmeyen bir unsur diye kabul ettiği için, Tat'ın ebediyyen kendisine bağlı kalacağını zannetmiştir. İşte Türklerin Acun'a egemen olma düşünceleri bu kadar açık ve yalındır. Böylece Türk kendisini fetihlerinde haklı ve ödevini gören birisi olarak kabul etmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
 
Değerli ağabeyim Tonyukuk'a açıklaması için yürekten teşekkür ederim. Doğruyu bir kere daha sayeniz de öğrenmiş oldum.

Buradan çıkan önemli bir sonuç da Türk'ün hüküm sürdüğü yerde mevcut unsurlara kötü davranmadığı ve onları tümüyle yok etmeye yönelik bir üslup içine girmediği de olmalı doğru anladı isem.

Neden derseniz eğer kendine bağlı olan Tat'ın ihanetlerini düşünecek olsalardı farklı bir tavır içine girerlerdi. Yüzyıllarca Osmanlı bünyesinde ki azınlıkların huzurla yaşamalarına rağmen çıkardıkları isyanlar bunun açık ve net örneğidir.. Tat her yerde tatsızlık çıkarmış soysuzluğunu göstermiştir demek yanlış olmaz sanırım..

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Ynt: Divan-ı Lüğat'it Türk'de Yer Alan Atasözleri
« Yanıtla #19 : 27 Mart 2011 »

Börü Kam Alıntı
Tatıg közre tikeniğ tüpre (II. 280)
Farslı'ya dikkat et, dikeni kökünden sök.
Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)
Fars'sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.
--------------------------------------------------------------------------------
---------  Alıntı
Bu sözler ile ne denmek istemiş olabilir ?
--------------------------------------------------------------------------------
Tonyukuk Alıntı
Tat'ın iki anlamına rastladım, biri doğrudan Fars'ın kendisine, diğeri de Türk olmakla beraber Türk türesini boşlamış yabancı gibi yaşamaya başlamış kimselere Türk'ün verdiği bir addır
--------------------------------------------------------------------------------

-------------- kardeşimizin sorusunu Tonyukuk Beğ yanıtlamış.
Ben de bir iki ilavede bulunmak istedim.
Şöyleki:
"Tatıg közre tikeniğ tüpre" atasözünde geçen "tat" ile "Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas" atasözünde geçen "tat" kelimelerinin anlamları ayrıdır.
"Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas" atasözünde geçen "tat" kelimesinin Türkiye Türk Lehçesine çevirimi hatalı yapılmıştır.
Tat sözü dışarıda kalmış anlamları içermektedir, ancak bu dışarıda kalışın muhtevası, farklı farklıdır.
Kan ve soy olarak Türk olmayanların dışarıda kalması ile Türk olmasına rağmen töreye aykırı davranmaları sebebiyle dışarıda kalanlar aynı değildir.
Bu nedenle ikinci atasözünde geçen "tat" kelimesinin doğrudan doğruya Fars olarak çevrilmesi hatalıdır.

Tarafımdan olduğu gibi eklenmesi ise, esere ve emeğe saygı çerçevesindedir.

Kars yöresi Türkmenlerince "tat" kelimesi günümüzde doğrudan doğruya Farslılar için, "Türk olmamaları" anlamında kullanılmaktadır.
Yine Kars yöresi Türkmenleri öteden beri törece zayıf ve gevşek gördükleri Türkmenlere "terekeme" adını vermektedir.
Terekeme sıfatı bu sıfatın yakıştırıldığı kişilerin Türk olmadıklarını ihtiva etmemektedir.

Tat kelimesi Türkiye Türklüğü arasında oldukça yaygın olup:
Dilsiz, kekeme, çirkin, sevimsiz, kaba kimse, sıra ve saygı gözetmeyen, az konuşan, ters, deneyimi olmayan kimse, Acem, Şii, yabancı gibi manalarda kullanılmaktadır.

Tat kelimesinin konumuzla ilgili en önemli anlamı ise ilk başlarda Türk'ün töreden ayrılanını kastederken 13 ve 14. yüzyıllardan itibaren konar-göçerlikten yerleşik hayata geçip, tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkmenlere de "tat" denilmeye başlanmıştır.
Bu konuya Faruk SÜMER "Oğuzlar", Bahaeddin Öğel'de "Türk Kültür Tarihine Giriş" adlı eserlerinde değinmektedir.

Ayrıca kendi köyümüzün civarındaki Beğdilli boyuna mensup Alevi Türkmen aşiretler Sünnileşmiş Türkmenleri de "tat" olarak tanımlamaktadır.
Alevi Türkmenlerin, Sünnileşmiş Türkmenleri, "tat" olarak adlandırmasının nedeni ise; Yavuz Sultan Selim döneminde Alevi Türkmenlere yapılan kıyım ve baskıdan kurtulmak için, bazı Alevi Türkmen aşiretlerinin, Osmanlının resmi ideolojisine ve mezhebine yakın durmaları ve bir süre sonra da Sünnileşmeleri nedeniyledir.
Günümüzde Tatlar, Tatoğulları, Tatlılar adıyla anılan kalabalık Türkmen oymakları mevcuttur.

TTK.