Gönderen Konu: Emin ÇÖLAŞAN'dan (20.08.2006)  (Okunma sayısı 2951 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı EFE

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 206
Emin ÇÖLAŞAN'dan (20.08.2006)
« : 20 Ağustos 2006 »
SEVGİLİ okuyucularım, bugün size geçmişten bir olayı yıllar sonra ikinci kez anlatacağım. Yıl 1918. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmek üzereyiz.

Suriye, Irak, Filistin, Arabistan cephelerindeki ordularımız, İngilizler karşısında çökmek üzere. İngilizler, Arapları çil çil altınlarla satın almış. Araplar, Türk ordusunu, dindaşlarını arkadan ve kalleşçe vuruyor.

30 Ekim 1918. Bu cephelerde on binlerce şehit veren Osmanlı yenilmiş, Mondros Antlaşması’yla teslim olmuş.

Peygamberimizin Ravza-i Mutahhara adıyla bilinen mezarı, kutsal Medine kentinde. Komutanlığını Fahrettin Paşa’nın yaptığı Medine garnizonu, aylardan beri Arap ve İngilizler tarafından korkunç bir kuşatma altında. Açlık, susuzluk, silahsızlık, her şey felaket. Çaresiz kalan Fahrettin Paşa ordusuna emir yayınlıyor: "Evlatlarım, çekirgeleri tavada pişirip yiyin. Ben yiyorum, çok güzel oluyor."

Fahrettin Paşa, Arap ihanetini ve olacakları önceden görüyor, Medine’nin elden çıkacağını anlıyor. Peygamberimizin mezarına Osmanlı tarafından armağan edilen bütün değerli eşyaları (hazineyi) son trenlerden birine bir muhafız kıtası eşliğinde yükleyip İstanbul’a gönderiyor. İşte bazıları:

Hazreti Osman’ın ceylan derisine el yazmalı Kuran’ı, pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı levhalar, pırlantalı, incili ve amberli tespihler, Kevkebi Dürri adlı 4 parça büyük elmas, her biri 50 kiloluk altın şamdanlar ve daha niceleri.

Medine, demiryolunun son durağı. Demiryolu, cephelerdeki ordumuzun tek can damarı. Araplar bu hatta sürekli sabotaj düzenleyip asker, yiyecek içecek, cephane sevkini engelliyor. İngiliz altınları doğrusu çok işe yarıyor!

***

Mondros imzalanıyor, devlet teslim oluyor. Fakat o ne? Fahrettin Paşa Medine’de teslim olmayı reddediyor. Aylar boyu Arap-İngiliz kuşatmasına direniyor.

Haçlı-Müslüman işbirliği, Türk ordusuna karşı sürüp gidiyor.

İstanbul hükümeti, Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Haydar Molla’yı Medine’ye İngiliz zırhlısıyla gönderip, direnen Fahrettin Paşa’dan teslim olmasını istiyor. Paşa yine reddediyor. Verdiği yanıt hep aynı: "Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakmam. Al bayrak burada dalgalanacak."

Dünya askerlik tarihinde böyle bir olay yaşanmadı. Devlet teslim olmuş, Fahrettin Paşa 3 ay daha Medine’de direniyor. İngilizler ve işbirlikçi Araplar, Medine’yi bir türlü ele geçiremiyor.

Ocak 1919. Sonunda olan oluyor. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılıp yaka paça yakalıyor.

Fahrettin Paşa, tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına bırakıyor ve kuşatmacılara esir düşüyor.

Paşa bir süre Mısır’daki esir kamplarında kaldı. Sonra bütün yurtseverler gibi, İngilizler tarafından Malta Adası’na sürüldü. Esirliği boyunca çizmelerini ve üniformasını bir gün olsun üzerinden çıkarmadı.

2.5 yıl sonra serbest kalınca 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girip vatan toprağını öptü ve Kazım Karabekir Paşa ordusuyla Batı cephesine gidip İstiklal Harbi’ne katıldı.

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için "daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır" dedi.

Çöl kaplanı ve Medine kahramanı olarak bilinen, düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan’a, Kábil Büyükelçisi olarak atandı. Afganistan o yıllarda da bizim için çok önemli. Yeni rejimi tanıyan birkaç ülkeden biriydi.

Fahrettin Paşa sonraki yıllarda "Türkkan" soyadını aldı. Hakkında yazılmış iki nefis kitap var. İkisinin de adı "Medine Müdafaası". Birinin yazarı Paşa’nın personel subayı Naci Kaşif Kıcıman, öteki ise Medine’de Kızılay görevlisi Feridun Kandemir. Her ikisi de Medine’de Paşa ile birlikte görev yapmışlar.

Aradan yıllar geçiyor, Kandemir bir gün Fahrettin Paşa’ya İstanbul’da sokakta rastlıyor ve kendisinden, anılarını yazmasını istiyor. Yanıtını kitaptan aynen aktarıyorum: "Evladım, herkes vatana karşı borçlu olduğu vazifeyi yapar ve orada iş biter."

Fahrettin Türkkan, 1948 yılında vefat etti. Ebedi uykusunu İstanbul’da, Rumelihisarı Mezarlığı’nda uyuyor.

Fahrettin Paşa olayı, dünyada eşi olmayan bir ibret belgesidir. İngilizlerle para uğruna işbirliği yapan dindaşımız Arapların ihanetine uğrayan, devlet teslim olduğu halde Peygamberimizin mezarını onlara kaptırmamak için kelle koltukta, aç susuz direnen gerçek bir Müslüman’ın öyküsüdür.

Ben bu kahramanlara büyük saygı duyuyorum. Bugün onlar sayesinde özgürüz. Allah hepsine rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar. Gerçek dindar, gerçek Müslüman, işte onlardı. Onlar aynı zamanda yurtseverdi. Bir Fahrettin Paşa ve benzerlerine bakın, bir de Müslümanlık tüccarlığı yapan din bezirgánı sahtekárlara!

Acaba gerçek Müslüman hangileri?

EFE[/i][/i][/i]


“TÜRK'ler  Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. TÜRK'ler ne Amerikanlaşacak ne batılılaşacak nede araplaşacaktır. O sadece özleşecektir.