Ergün POYRAZ yazmak için, kararli ve korkusuzdu... Bilgi ve belge sahibi olmadan kalemini oynatmadı... Hakkında 200 dava açıldı. Hepsinden aklanarak çıktı... Kendisine koruma veren kurumun başındaki kişinin bile aleyhine yazmaktan asla çekinmedi... Ve, anında 40 koruması sekize indi...Çünkü o "Haksızlık-zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır" derdi
Bir zamanlar yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadlarının bir ülkesi varmış... Çökertilen son imparatorluklarının küllerinden dipdiri doğmuşlar... Bu ülkenin son ulu önderi 38'de Uçmağ'a varmadan çok önceleri şöyle demiş:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! Der Mustafa Kemal ATATÜRK
Onun kurduğu ve kandaşlarına emanet ettiği ülkesine ülküdaşları sahip çıkamamışlar... 44'te bir yiğit er çıkmış... Ülke yeniden yıldırımlar yaratan ırkın olsun demiş... Derdini anlatamamış... Ömür boyu süründürmüşler... "Bir kemiğin ardından saatlerce yol giden itler" bile gülmüşler kimsesizliğine...
O gitmiş; yerini Necip bir evlat almış... "Değer mi derseniz, evet... Çünkü; Türk'üm ve başka bir Türkiye yok" demiş... O da şahadet şerbetini içmiş milleti uyansın diye...
Onun son kutlu yolculuğunun ardından yerini bir Er almış gün geçmeden... Poyraz gibi esmiş... "Haksızlık-zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır" demiş ve her doğru bildiğini kimseden çekinmeden demiş-yazmış... Kendisine koruma veren kurumun başındaki kişin bile aleyhine yazmaktan asla çekinmemiş... Anında 40 koruması sekize inmiş. Emrine verilen iki arabanın da biri alınmış... Hatta bu Er çok ileriye de gitmiş... En baştaki ay başkanı aleyhine de yazmış gerektiğinde... Sekiz koruması anında dörde inmiş ve emrine tahsis edilen son araba da kendisine çok görülmüş... Ama o asla pişman dahi olmamış... "Yazmasa idim kendime olan saygım kalmazdı" demiş...
2007 kışını evinde yakıt alacak parası olmadığından nerede ise donarak geçirmiş bu Er... Çoğu gün aç kalmış... Tam artık pes edip memleketine gidecekken aylardır ödeyemediği kira borçlarını ödeyecek kadar borç para bulunca yeniden dört elle sarılmış ulaştığı bilgileri yazmaya ve onlardan kitap oluşturup, insanını kendi bildiği doğrularla aydınlatmaya... Ardı ardına dört kitap yazmış... Kimi söverek, kimi överek de olsa okumuş kitaplarını...
Ve bir cuma günü Cuma namazını Kocatepe'de kılıp sevdiği bir insanın son yolculuğunda onu yalnız bırakmamayı, ona hakkını helal etmeyi düşündüğü gün, sabah erkenden gelip onu almışlar...
Yazar H. ARIKAN
Cuma, 03 Ağustos 2007
http://www.tepkimiz.net/index.php?option=com_content&task=view&id=385