Bu başlık 03 Haziran 2006 tarihinde açılmış.
Yani, bundan tam 14 yıl önce,
Yani, hain 15 Temmuz kanlı darbe girişiminden 10 yıl önce,
Yani, dış odaklı Gezi Parkı kalkışmasından 8 yıl önce
Yani 17-25 Aralık sivil darbe girişiminden 7 yıl önce..
Hey gidi günler, hey..!
Nereden, nereye?
Biz 13 yıl önce bu başlığı açtığımız ve Türk Devletinin ve Türk Milletinin başına çok büyük bir belanın musallat edildiğini, fetöcülerce katledilen rahmetli şehidimiz Necip Hablemitoğlu'nun deyimiyle "
pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taşlardan korkmak lazım, zira siyah taş fark edilir ve ayıklanır, beyaz taş ise ancak dişinizi kırdığınızda anlaşılır" tanımlamasıyla bu tehlikeye dikkat çekerken, bu gün en büyük fetö karşıtı olan ve hatta şimdilerde fetöcüleri tekfir eden (kafirlikle suçlayan) bir çok kişi, kuruluş ve mahfil o zamanlar bizi; bozgunculuk, ayrımcılık, din düşmanlığı ve yabancıların oyuncağı olarak suçluyorlardı.
Eeee, ne demiş büyüklerimiz: Allah adamın gözüne parmak sokacak değil ya!
İşte böyle bir zalimi bir başka zalimle cezalandırır.
Yani İslami literatürde sözü edilen
zalim seyfullahtır (Zalim Tanrı'ın intikam alıcı ve cezalandırıcı kılıcıdır) deyimi hayatın içinde anlamını bulmuştur.
Dünün can ciğer kuzu sarması dost ve ortakları bu gün bizi haklı çıkarırcasına bir söylem ve eylem halindeler.
Ne diyelim? Buna da şükür!
Zira biz hep haklıydık ve gördüğümüz, gözlemlediğimiz, söylediğimiz her şey doğruydu!
Çünkü biz olup bitenlere, herhangi bir çıkar endişesi olmaksızın, Türk Milliyetçiliğine özgü duyarlılık ve imanla bakıyorduk.Yani doğru yerde duruyor, doğru işler yapıyor ve doğal olarak da gözlemlerimiz ve söylemlerimiz gerçeğin ta kendisini ifade ediyordu.
Yaradanın işlerinde türlü türlü hikmetler vardır. O hikmetlerin belirginleşmiş örneği de, atalarımızın: "
Bir musibet kırk nasihatten daha öğreticidir." olarak tanımladığı gibi 15 temmuz hain ve kanlı kalkışması da, asla telafi edilemeyecek yaralar açmasına, onlarca suçsuz insanımızın hayatlarını kaybetmesine mal olmuş olsa bile, Türk Milletine ve devletine musallat olmuş ve biraz daha geç kalındığında telafisi mümkün olmayan bir yere varacak olan fetöcü işgale karşı fiilen ve fikren, hayatın bütün alanlarında mücadelenin, devlet eliyle başlatılmasıdır.
Evet, fetöcü yapılanmaya karşı büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele edilmektedir.
Elbette ki eksikler var! Hem de çok, çok eksikler var!
Bu eksiklere neden olan temel sorun; fetöcü yapılanmanın gerçek zihniyetinin ve içeriğinin tam olarak anlaşılmamış ve kavranamamış olmasıdır.Fetöcü yapılanmayı tekil olarak incelemek yerine bu tür muzır yapılanmaları meydana getiren, doğuran siyasal İslamcı zihniyeti anlamak, kavramak ve bu ve benzeri potansiyel yeni muzır yapılanmaların doğmasını sağlayan bu sinsi ve korkunç zihniyeti ortadan kaldırmak ve buna karşı topyekun önlemler almak gerekir.
Zira fetö gider, çetö gelir, çetö gider, o gelir, bu gelir...
Adı, sanı önemli değil aynı zihniyetin değişik versiyon ve türevleri sürekli neşm-ü nema eder durur.
Yani gelir oğlu, gelir...
Türk Milletinin son asırda başına musallat edilmiş en büyük bela siyasal İslamcılık denen ve bizzat İslamiyeti, Kur'anı ve peygamberi sömüren, istismar eden ve kişi, toplum ve bütün beşeriyet nezdinde itibarsızlaştıran bu haçlı batı projesidir.Etnik bölücülüğü ve kanlı terörü de, ekonomik terörü de, milleti bin parçaya bölerek birbirinden koparan toplumsal kamplaşmayı da, dini iğrenç ve tiksinç hale getiren uygulamaları da doğuran yegane zihniyet siyasal İslamcılıktır.
Siyasal İslamcılık sadece bizim değil, bütün İslam aleminin başının belasıdır!
Bu proje ta ki Milli Mücadele zamanlarında uygulamaya konulmuş olup en belirgin yöntemi; uyduruk ve sahte dini cemaat ve tarikatlar eliyle Türk Milletini din cephesinden yanlış donatarak etkisizleştirip; böylelikle amaç, hedef ve ülkülerinden uzaklaştırarak emperyalizmin kölesi haline getirmektir.
Ne ilginçtir ki bundan yüzyıl önce, Milli Mücadele günlerinde, İngiliz ve Yunan uçaklarından bütün Anadolu'ya Milli Mücadele önderleri din düşmanıdır ibareli bildiriler dağıtılıyordu.Haçlı batı emperyalizmi, ta Milli Mücadele günlerinden beri, altı yüz yıllık ihtişamı, Osmanlı Devletini, yıkarak, tam da amaçlarına ulaşacakken "
Türk soyunun gizli gücünün zahir olması" seklinde zuhur eden ve emperyalizmin bütün hesaplarını tersine çeviren Milli Mücadele kadrosunu ve bu kadroyu besleyen milli ve manevi mukaddesatı bir daha engel teşkil etmemesi için, bütün yöntemleri deneyerek, fikren ve fiilen ortadan kaldırmak istemiştir.
Topyekun Türk Milleti ve en önemlisi de devleti yönetenler siyasal İslam'ın özünü, esasını, yöntemini, amaçlarını çok çok iyi bilmek, kavramak ve bu bilgi ve kavrayış doğrultusundan çareler bulmak, mücadele yöntemleri geliştirmek ve bir daha Türk Milletine karşı tehlike arz etmeyecek şekilde tamamen ortadan kaldırmak zorundadır.
Siyasal İslam'ı anlamak için yahudi mantığını, batini gizemciliğini, haşhaşi kinini, marksist enternasyonalizmi, mason kozmopolitizmini, bizans kahpeliğini, ingiliz entrikacılığını, fars riyakarlığını, moskof kalleşliğini, sırp sırtlanlığını, arap yavşaklığını, ve daha onlarcasını sıralayabileceğimiz; insanlık, iyilik, güzellik, huzur ve mutluluk düşmanı ne kadar tıyninetsiz zihniyet varsa tamamını tanımak, bilmek, içeriğini kavramak gerekir.Çünkü
fetöcü yapılanmayla müşahhas bir model olarak karşımıza çıkan yapı siyasal İslamcılık denen zihniyetin doğurduğu veled-i zinadır.Bu zihniyetin; hangi ad, nam, görünüm ve söylemle ortaya çıkarsa çıksın, bütün çocukları, son tahlilde, Türk Milletine ve devletine ve dahi bütün masum ve mazlum milletlere düşman veled-i zinalardır.
Bu zihniyeti bu zamana kadar dillendirilmiş tariflerle, sözlüklerde yer alan kavramlarla, literatüre girmiş örgütlenme modelleriyle tanımlamak olanaksızdır.
Bu alçaklar yukarıda saydığımız; başta Türklüğün, genelde de bütün insanlığın düşmanı olan muzır yapı ve zihniyetlerin tamamından faydalanarak insanların gerçekte ne anlama geldiğini dahi bilmediği/kavrayamadığı söylemler ve örgütlenme modelleriyle yeni bir yapı meydana getirdiler ve daha önceden kullanılmış hiç bir yöntemi ve söylemi tek başına ne kullandılar ne de söylediler.
Öyle bir şey söyle ki daha önce hiç söylenmemiş olsun!
Öyle bir şey yap ki daha önce hiç yapılmamış olsun!Oysaki bunlar en çok yahudilere benziyorlardı.
Bütün uygulamalarında kabalist yahudi gizemciliğini ve zihniyetini görmek mümkündü, eğer doğru yerde durup, doğru bir bakış açısıyla bakılsaydı.
Siyasal İslamcılığın baş yöntemi;
takiyyecilikdir.
Oysaki takiyyecilik, takiyyeye başvuranları bir süre sonra yahudileştiren bir yahudi yöntemidir.Yani yahudiliğin, yahudi gizemciliği olan kabalizmin sahte İslam sosu ve cancanlı softa ambalajıyla sunulan modelinin ta kendisidir, siyasal İslamcılık.
Otağımızın bir başka sayfasında buna dair, çok önemli bir konu başlığı, yine bundan on küsur yıl önce açılmış ve siyasal İslamcı tehlikeye dikkat çekilmişti.
İzleyici ve konuklarımız anılan sayfaya:
Siyasal İslamcılığın Beslendiği Kaynaklar!ilişiminden ulaşabilirler.
Evet, sonuç itibariyle içinde yaşadığımız günler sonraki yüzyıllarda büyük olaylar olarak tanımlanacak gelişmelerin yaşandığı olağanüstü zamanlardır.
Siyasal İslamcı yapılanmanın Türklüğe ne denli büyük bir tehlike olduğunun en büyük kanıtı olarak ortada duran fetöcülükle mücadelede; ciddi ve endişe verici eksiklikler, zafiyetler ve savsaklamaların devam ettiğini, endişeyle, izliyor, gözlemliyoruz.
Yapılan, kayda değer, bir mücadele, elbetteki var, lakin bunlar ayrık otunun toprak üstünde kalan kısmını kesmek, yakmak gibi bir şey.
Oysaki ayrık otunu kesseniz ve hatta tarlanın yüzünü yaksanız da -ki Anadolu'da buna anız yakmak denir- ertesi yıl, baharla birlikte, uygun koşullar oluştuğunda, ayrık otlarının bütün tarlayı istila ettiğini, ekilen ürünü boğduğu ve verimi düşürdüğü, tarımla uğraşanlar için, binlerce yıldır gözlemlenmektedir.
Demek ki ayrık otundan, karaçalı dikeninden ve bilcümle zararlı nesne ve haşarattan kurtulmanın yegane yolu; bu tür zararlı varlıkların köklerini kazımak, genetik varlıklarını tamamen ortadan kaldırmaktır.
Siyasal İslamcı yapılanmanın tescilli temsilcisi fetöcülüğü ortadan kaldırmak için siyasal İslamcılık denen yapının kökünü kazımak, fikri ve fiziki varlığını yok etmek gerekir.Bu yapıldığında sadece fetöden değil, belkide, Tanrı esirgesin, fetöyü mumla aratacak olan müstakbel neofetölerden de kurtulmuş olacağız.
Fetöcülük, yani siyasal İslamcılık, eylem olarak gündemimizden çıkmış olsa bile, zihniyet olarak siyasi alanda yer almakta, siyasi denge, çıkar ve gelecek endişesiyle siyasi aktörler nezdinde kabul görmekte ve daha da vahimi, önemli bir kesim tarafından, hala makbul kabul edilmektedir.
İşte yukarıdaki satırlarda sözünü ettiğimiz ayrık otu örneğiyle anlamlandırmaya çalıştığımız şey budur.Türk devletini yönetenler ve siyasi irade sahipleri!
Sizden Türk Milliyetçiliğine has bir duyarlılıkla Türk Milletinin geleceği için bir şeyler yapmanızı beklemek beyhude bir şeydir biliriz de bari; kendiniz, siyasi geleceğiniz, eşiniz, dostunuz, evlad-ı iyaliniz, partiniz için bu ayrık otlarının kökünü kurutun da sizin sayenizde bizler de, hiç hak etmediği kötü kaderi yaşayan Türk Milliyetçileri de, bir nebzecik olsun rahat nefes alabilelim
Siz kendi iç hesaplaşmanız gereği fetöyle fiziken mücadele ederken, bizler, en azından fetöcülerden dayak yemekten kurtulduk. Bize, hem de ibadet şevkiyle dayak atmak için, dişlerini gıcırtadan bir sürü kripto fetöcünün, siyasal İslamcının, hala devam eden varlığından haberdar ve hatta eminiz.
Sizin bu gün fetö için söylediklerinizin milyonda birini biz söylemiş olsaydık, Tanrı korusun, bırakın dinsizlikle suçlanmakla kalmayı, bizleri şeytan taşlar gibi taşlayarak recm bile ederlerdi!
Ederdiniz de diyebiliriz. Zira o zamanlar sizin de onlardan pek farkınız yoktu!
O da madalyonun diğer yüzü!
Ayrığın köklerini de, yine kendiniz için, yakıp, kazıyın da varsın yine sizin sayenizde bizlerde Türk Milleti ve devleti için gelecek endişesi çekmeyelim.
Gelecek baharlarda tarlamızı ayrık otları sarmasın istiyorsak ayrık otlarının kökü kazınmalıdır.Aksi ise beyhude uğraş olup, gerçekte ise kendimizi ve masum ve mazlum Türk Milletini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Kutlu Türk Ozanı Abdurrahim Karakoç'un söylediği gibi:
Umudu yoksula bol verir Hüdâ;
Bin tohuma can var, bir damla suda.Bir damla sudan bin tohuma can veren Ulu Kök Teñğri'den yana umudumuzu kesmedik!
Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
TTK.