Diğer yandan çokca cevap yazıp emeğinizi boşa harcamayın. Sıralasak dağ olur, bu şekilde gelenlere. İslâm düşmanlığını sözde Türkçü kisvesi altında yapanları gördük. Sözde Ergenekon iddianamesiden sonra uçtu gittiler. Görevlerini yaptı bu veled-i zinalar.
Yıllar geçti, neredeyse 10-15 yıl oldu, değişen bir şey yok!
Hep aynı ağız ve basit numaralar...
Bu etki ajanlarından az çekmedik.
Akşamdan sabaha, sabahtan akşama sistematik ve bir merkezden organize edilen 7/24, sözüm ona Türkçülük adına, milletin; dinine, inancına, tarihine (Özellikle Osmanlı dönemine) söven, Türkçülükle CHP yi özdeşleştirmeye çalışan, MHP düşmanlığında yoğunlaşan, laikliği din düşmanlığı gibi göstermeye çalışan, kendileri gibi düşünmeyen ya da kendilerine benzetemedikleri kişileri ahlaksızca suçlayan, iftiralar atan, ellerine geçirdikleri kişisel bilgilerini ifşa eden, astıkları astık, kestikleri kestik bir grup neidüğü belirsiz veled-i zina, üzerlerine yüklenen görevleri yapıp, işleri bitince ortalıktan toz, buhar oldular.
Kendileri gitti gitmesine de onların Türkçülükle ilgili olarak toplumda oluşturduğu kötü intibanın izlerini silmek kolay olmadı. Zaten amaç da buydu:
Türkçülüğü; iğrenç, tiksinç ve millete yabancı bir fikir olarak göstermek.
Büyük ölçüde başarılı oldular da diyebiliriz.
Az uğraşmadık, bu ahlaksızlarla.
Enerjimizin önemli bir kısmını bu alçakların kırıp, döktükleri değerleri tamir etmeye ve korumaya çalışmaya harcadık.
Gerçekleştirmemiz gereken önemli girişimler sekteye uğradı.
Güvensiz ve itibarsız bir ortam oluştu.
Türkçülük; gizli örgüt, yasaklı fikir, esrarengiz bir yapı gibi algılanır oldu.
Çok şükür sesleri kesildi.
Arada bir çıkıntının biri gelip aynı ağızdan zırvalasa da pek karşılık göremediğinden devamı gelmiyor.
Zira bu şuur ve idrak yoksunu etki ajanlarının yularlarını ellerinde tutan ve bunları yemleyen saros uşağı, mossaj ajanı, abd ve haçlı işbirlikçisi ağa babaları artık yok.
Malum arkadaş da aynı babdan bir teşebbüste bulunmuş ve sert kayaya çarptığını anlar anlamazda tersyüz edip, tabanları yağlamış. Gelip yanıt vereceğini, zırva iddialarını devam ettireceğini, pek sanmam.
Es kaza gelirse de o zaman daha şiddetli bir üslupla dayak atmadan beter eder, itin kıçına sokar, geldiğine, geleceğine pişman ederiz.
Yani geleceği varsa, göreceği de var!
Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
TTK.
Aşağıya, yıllar önce, benzer konularda yazdığımız, yazılardan, bir kaç alıntı, ekledim.
Tekrardan gözden geçirmekte yarar olacağı kanısındayım.
Yıllar geçti, neredeyse 10-15 yıl oldu, değişen bir şey yok!
Hep aynı şeylerle uğraşıp duruyoruz.
Bizim Türk Milletine ait hiç bir değerle sorun ve kavgamız olmadığı gibi özellikle din ve inancıyla ve de bunların yaşama geçmiş haliyle de bir sorunumuz yoktur/olamaz/olmayacaktır/olmamalıdır.
Dincilikle, dindar olmak aynı şey değildir. Bizim sorunumuz dindarla değil, dincilikledir. Bu ayrımı yapamadığımız sürece Türk Milletinin, başta inançları olmak üzere, değerleriyle kavgalı duruma düşeriz ki bu durum Türkçülük anlayışla bağdaşmaz.
Türkçülük Türk toplumuna has bir yaşayış ve düşünüş biçimi midir? Yoksa başka gezegenlere ihraç edilmek üzere kurgulanmış bir sistem midir?
Önce nesnenin ayaklarını yere, başını göğe doğru çevirerek işe koyulalım ki abesle iştigal gülünçlüğünden kurtulmuş olalım.
İçinde yaşanılan toplumun değerleriyle örtüşmeyen bir fikir sistemi kime hitap edecek ve bu fikrin sahiplerinin kimlik ve kişiliklerinden sadır olan hal ve tavırlar kimden kabul görecektir?
Elbette ki Türkçüleri “Herkesin İçtiği Su”dan(*) içmeye çağırmıyorum. Lakin “bilinmedik aş, ya karın ağrıtır ya da baş” babından milletin bilmediği, anlamlandıramadığı, ne demeye geldiğini kavrayamadığı, kendinden göremediği, kendini bulamadığı, benim istediğim, aradığım budur diyemediği; hal, hareket, davranış, fikir ve sözleri de Türkçülük işte budur diye dayatmak, şayet, bunların sadır olduğu failinin psiko-somatik halinin tezahürleri değilse metotsuzluğundan, yol ve yöntem bilmezliğinden kaynaklanmaktadır ki her halükarda sonuç ve yol almaktan uzaktır.
Daha açık ifade etmek gerekirse "Türkçülük adına Türk toplumuna sunulan, daha doğrusu dayatılan, modeller Türk toplumunca anlamlandırılamamaktadır."
(*) Herkesin İçtiği Su Ömer Seyfettin'e ait ibret dolu bir hikayedir. Otağımızda yer alan bu hikayeyi okumak için “TIKLAYINIZ”
Türkçülüğü ne zaman inançla açıklamaya kalkışsak ve bu çabamızda ne denli özenli davranırsak davranalım sonuçta yinede sakıncalı bir durumla karşılaşmakta, yaptığımız açıklamaları yeni açıklamalarla temize çıkartmak zorunda kalmaktayız.
Bu sıkıntı sadece bizim için geçerli ve bize mahsus değildir.
Tanrı yaradılışın özüne insanı yerleştirmiş ve insanın yüceltilmesi esasına dayalı bir düzen kurmuştur.
Tanrı'nın bu düzenlemesi ta başından beri laik bir yapı içermektedir. Lakin Tanrı adına bir takım işleri yaptığını ileri sürenler din adı verilen inançlar bütününü Tanrı'ya rağmen laik yapıdan uzaklaştırarak bir takım dayatmalarla dogmatik hale getirmişlerdir.
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an ve diğer kutsal kitaplar insanların; akıllarını çalıştırmalarını, düşünmelerini, kıyaslamalarını, ibret almalarını yani Tanrı'nın kişioğullarına verdiği; akıl, fikir, irade, zekâ, mantık, his, duygu, düşünce vb gibi değerleri işleterek, çalıştırarak, kullanarak insanlaşmasını yani yücelmesini istemektedir.
Yaratıcı kişioğlunun kendi donatılarıyla bir şeyler yapmasını dilemekte ve istemektedir. Yaratılışta normal olan budur. Lakin bu normal akışa yapılan müdahaleler bir süre sonra Tanrı adına dayatmalar yapanların ortaya koyduğu çarpıklıklarla değerlendirme seçeneklerini değiştirdiğinden çarpıtılmış modeller bir süre sonra toplum tarafından Tanrı istemi gibi algılanmaya başlamaktadır.
Sistemin çarpıtılması ve bu çarpıklığın toplum tarafından din gibi kabul görmesi ve orijinal sanılması temellerin değişmesi demektir ki bu çarpıklık Tanrı'nın, istemlerini gerçekleştirmede insanların izleyecekleri yol ve yöntem olan laikliğin ortadan kaldırılması demektir.
Şayet laiklik işlemiyorsa orada; din, vicdan, düşünce, fikir ve kişisel diğer özgürlüklerden bahsetmek olanaksızdır.
Bu gün gerek Hristiyan dünyada ve gerekse İslam ülkelerinde Tanrı’nın yaratılışın işleyişinde esas aldığı laiklik ya merkezinden kaydırılarak başka uygulamaların adı olmuş ya da kısmen veya tamamen ortadan kaldırılmıştır. İste asıl sorun buradan kaynaklanmaktadır.
İslamiyet dinde zorlamayı yasaklamış, aklı ve iradeyi özgür bırakmıştır. İslam’ın bu uygulaması laikliğin ta kendisidir.
Ama gerek diğer inançlarda ve gerekse de İslam topluluklarında laiklik ya bütünüyle din karşıtlığı ya da din adına dayatma şeklinde yobazlaştırılmıştır.
Şayet laik bir düşünce, bakış açısı ve kabuller yoksa din adına yapılacak bütün açıklamalar gerçeği yansıtmaktan uzak kalacaktır.
İşte biz bu sakıncaları ta başından beri görüp, mahsurlarını yaşayarak deneyim sahibi olmuş kişiler olarak Türkçülüğü dinle izahtan olabildiğince uzak tutmaya çalışmaktayız.
Bizim bu davranışımız çoğu kez dine karşı olduğumuz şeklinde algılanmış ve Türkçülere bu yanlış algıdan kaynaklanan büyük haksızlıklar yapılmış ve hala da yapılmaktadır. Tıpkı sizin yukarıdaki sorunuzla kurduğunuz tuzakta olduğu gibi…
Eğer laiklik bütünüyle devre dışı bırakılacak olursa orada bir dinden ve dindarlıktan bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Bunu açıklamaktan hayâ etmekte, Tanrı’nın istediği laik duruş ve düşünüşe uygun düşmediğini bilmemize rağmen, bizim de kişisel inançlarımızın olduğunu ve birilerinin sandığının aksine Türk Milletinin kahır ekseriyetinin inançlarıyla aynı inançlara sahip olduğumuzu, bir zorunluluk olarak, bir kez daha söylemiş olalım.
Bizim karşı olduğumuz din ve dindarlık değil, dinin siyasallaştırılması, kişilerin din üzerinden hükümranlıklar tesis etmeleri, dinin nüfuz ve maddi kazanım aracı yapılması ve daha da önemlisi Türklüğe karşı etnik azınlıklarca öldürücü bir silaha döndürülmesinedir.
Aklın yer alamadığı, kişi iradesinin tatil edildiği yapıya din diyebilmek olanaksızdır. Kişisel aklın ve iradenin olmadığı bir sistem ancak bilim kurgu filmlerinde uzayda kurulan kolonilerin robotlarına mahsus olabilecekken ne yazık ki insanlar din adına duydukları veya gördükleri şeyleri herhangi bir araştırma ve filtrelemeye tabi tutmaksızın sorgusuzca alarak din baronlarının uzay kolonilerinde ancak robotlara uygulatılabilecek yapıyı insanlara uygulamasına fırsat vermektedirler.
Türkiye'de bu zaman dek var olmuş, kalıcılık açısından en kalıcı ve dirençli bir yapıya sahip olan ve her geçen gün büyüyen, Türkçü düşüncenin tek resmi ve kurumsal kuruluşu olan Gökbörü Türkçüler Derneğinin kurumsal yapısında varlık gösteren Türkçü düşünüş, duruş ve yürüyüş belli ki bir yerler tarafından görülmekte ve onlara rahatsızlık vermekte olduğundan, kullanılacağı günü beklemek üzere derin dondurucu çekmecelerine konulmuş bilcümle güdümlü ve psikolojisi bozuk şahısların kimlikleri etrafında örgülenen yapılanmalar; Gökbörü Türkçüler Derneğinin kurumsal kimliğiyle, belkide tarihinde ilk defa, ciddi bir ivme kazanmış; katıksız, katışıksız, Türklükle kavgasız, tarihle barışık, söylemleri berrak, duruşu dik ve vakur, neler yapacağını ve neleri yapmayacağını iyi bilen, hedeflerini önceden saptamış ve bu hedeflere varma noktasında yol ve yöntemleri belirlenmiş, güdülenmesi olanaksız, komploya düşürülemeyen, tezgaha sokulamayan, fitnenin ve fesadın tesir edemeyeceği, Türk'e umut ve güven; Türklük düşmanlarına korku ve endişe veren Türkçü duruş ve yürüyüşün; önü kesilmek, duruşu tartışmalı kılınmak, kimliği perdelenmek, Türkçülüğün gereklerini gereğince yapma iradesi, oluşturulan sahte modellerle belirsizleştirilmek ve en önemlisi de Türkçülük üzerindeki zan ve suçlamaların yenilenerek Türkçülüğün Türk Milleti tarafından tiksinç, iğrenç ve çirkin görülmesini devam ettirmek üzere birer birer arz-ı endam etmeye başlamıştır.
Çakma Türkçüler...
Türk'ün en büyük düşmanı kendisidir. Türkleri bölmek isteyen Türk soylu mankurtlar iş başında. Bunlardan (Çakma Türkçüler) günümüzde bir hayli mevcut, özellikle sanal acunun her yerinde bu köpekleri görebilirsiniz. Şimdi size kısaca bunların nasıl Türkçülüğe su kattığını ve Türkçüleri nasıl böldüğünü anlatacağım.
İslamcı / Dinci Türkçüler: Bunlar Türkçülüğü din ile sulandırarak ve dini sömürerek amaçlarına uğraşmaya çalışırlar. Son zamanlarda farkındaysınız Şeriatçı Türkçüler türedi ortalıkta. Bunlar genelde müslüman olmayan Türkleri zoraki olarak benimserler. Türklerin Şeriat ile yönetilmesini ve ülkede sadece müslüman olan Türklerin olmasını isterler. Bunların hristiyan olanlarıda mevcuttur. Bunlar ise misyonerlik yaparlar ve tek amaçları Türkleri hristiyan yapmaktır. (Not: Dindar ile dinci kavramlarını karıştırmayalım)
Dinsiz Türkçüler: Bunlarda dinsizliği kendilerine siper yaparak Türkçülük yaparlar. Bunların Türkçülükle alakası yoktur. Gece gündüz Amerikan-İsrail askerlerine dua ederler, sırf müslüman öldürüyorlar diye. Her hangi bir dine inananlarıda "Yobaz" ilan ederler.
Mezhepçi Türkçüler: Bu şerefsizlerde kendilerini ilk başta her türlü mezhebe karşıyız diye tanıtılar, fakat sonra bir bakarsınız bunlar ya Alevicilik ya da Sunnicilik yaparlar. Alevicilik yapanlar her önüne gelen "Yezit" der. Sunnicilik yapanlar ise başka mezhebe inananları kafir ilan eder. Bunlarında Türkçülükle alaksı yoktur. Türk başbuğlarını bile kendi mezhebine göre değerlendirir ve Türkçüler arasına fitne sokarlar.
Solcu Türkçüler: Bunlarında Türkçülükle alaksı yoktur. Bunlar Deniz Gezmişleri, CHe'leri kahraman ilan eder. Başbuğ Atatürk'ü de solcu diye tanıtırlar. Nihal ATSIZ Ata'yı da hiç sevmezler. Türk ırkçılığına karşıdırlar. Fakat Kürtlere karşı ırkçılık yaparlar.
Partizan Türkçüler: Bu gerizekalıların amacı ise Partizanlıktır. Bunlar, şu partiye oy vermeyen Türkçü değildir, diye ortalıkta dolaşırlar ve insanların kafalarını bulandırırlar. Bunların genelde CHP'li ve MHP'li olmak üzere 2 çeşidir vardır.
Atsız Ata'yı kendilerine maske yaparak Türkçülüğü sulandıranlar: Bunların tek amacı sabah, akşam Türk imparatorluğu Osmanlı'ya küfür etmektir. Başka bir şey bilmezler. Sürekli din karşıtlığı yapanlarıda mevcuttur. Bunların yüzünden millet ATSIZ Ata'yı din düşmanı bir yobaz zannetmektedirler.
Osmanlıcı Türkçüler: Bunlarda içlerindeki Osmanlıcılığı atamayan Türkçülerdir. Türk tarihini Osmanlı'dan ibaret sanırlar. Osmanlı ile savaşan bütün Türkleri (Örneğin Timur) hain ilan ederler.
Yahudi sempatizanı Türkçüler: Bu nasıl bir mankurtluktur tam olarak anlamış değilim. Fakat bunlar Yahudiliği tamamiyle benimsemiş olanladır. Neden benimsemiş diyorum, çünkü bu gerizekalılar Yahudileri Türk zannetmektedir. Hatta Hazar Türkleri sırf musevi inancına sahip diye bu salaklar tarafında Hazarlar Yahudi ilan edilir. Bunlara göre İsrial en büyük müttefikimiz olmalı ve sabah akşam Araplarla savaşmalıyız.
Ulusalcı Türkçüler: Bunlar ise sabahtan akşama kadar ABD karşıtlığı yaparlar. Başka bir şey bilmezler. Bunlara göre Türkleri katleden Rusya ve Çin düşman değildir. İçlerinde Doğu Perinçek'i bile Atatürkçü ilan eden beyinsizler vardır.
Boycu Türkçüler: Bunlar ise boyculuk yaparak Türkçülüğü sulandırlarlar. Bunların Oğuz Boyculuğu ve Kıpçak Boyculuğu gibi 2 çeşidir vardır. Kıpçak Boyculuğu yapanlar bütün Oğuzları devşirme ilan ederler. Oğuzculuk yapanlar ise Kıpçaklar için Çinlilerle karıştı derler. Bunlarda böyle hasta fikirlidir işte.
Kandaşlar; Türkçülük sadece Türkçülüktür. Şu Türkçülük ya da bu Türkçülük diye bir şey yoktur. Gerçek Türkçüler; İnançlarını içinde yaşar, partizan olmaz, Türk Irkının üstünlüğünü kabul eder, olaylara Türkçü bir bakış açısıyla yaklaşır, Türkler arasına boy, din ve mezhep ayrımı sokmazlar. Son Başbuğun Atatürk olduğunu kabul ederler ve Nihal ATSIZ'ı yol gösterici olarak benimserler. Gerçek Türkçüler bilgidir ve cahil değildir. Gerçek Türkçüler Türkçülüğü bildiği gibi diğer düşman fikirleride bilirler. Bu tür hasta fikirlere bulaşmamak için Atsız Ata'nın tüm kitaplarını okuyun. Tehlikeler nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, tek çare ve tek ilacı "Türk ülküsüdür".
Ne Mutlu Türk Doğana..
"Çamur at, yapışmasa da, izi kalır"
Bu söz; kızıl devrimin lideri Lenin'e aittir.
Ama herkes birbirini biliyor, tanıyor.
Kim; nerede, ne zaman, kime ve nasıl saldıracağının planını çok önceden yapmıştır.
Amaç Türkçü düşüncenin temel dinamiklerini yok ederek, gelişmeyi ve yükselmeyi durdurmaktır.
Her ne kadar büyük Türk Milleti; kendi çocukları olan biz Türkçüleri, yeterince bilip, fark etmemiş olsa da; Türklüğün dünkü, bugünkü ve gelecekteki düşmanları ve bu düşmanların piyonluğunu, taşeronluğunu ve işbirlikçiliğini yapan etnik döküntüler; kafası, beyni ve vicdanı iğfal edilmiş mankurtlar bizleri, yaptıklarımızı ve neler yapabileceğimizi gayet iyi bilmektedirler.
Bu ve benzeri kalem salyaları, durdurulamaz bir yükselişle kitleselleşmeye doğru giden Türkçü düşünce ve kadrolaşmayı engellemek ve jurnallemek amacıyla, patronlarının kulaklarına üflediği ve dikte ettiği istikamette hareket etmektedirler.
Bunlar kara propaganda ve çamur at izi kalsın şerefsizliğinin uygulamalarından başka bir şey değildir.
Biz Türkçüler diğer insanlara göre Müslümanlaşmakla, Araplaşmanın, dindar olmakla dincilik yapmanın farkını fark ediyoruz ve bu tutum ve davranışımızı anlamayan, algılayamayanlar bizi olduğumuzdan başka değerlendiriyor.
Türklüğün değerler bütününe çelişik olmak, Türkçülüğün doğasına ve eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.
Hem Türkçü olunacak hem de Türk Milletinin değerlerine saygısızlık yapılacak, bu kimin haddine?
Bizim Türkçülük anlayışımızda Türk Milletine ait bütün değerlere saygı duymak esastır. Buna Türk Milletinin dini de dahildir.
Atsız Bey bu konuyu onlarca yıl önce apaçık olarak, bir kanun maddesi gibi, hiç bir tevile gerek bırakmayacak açıklık ve netlikle ortaya koymuş olmasına rağmen hala birilerinin bu konuları toplumda Türkçülüğün yanlış algılanmasına ve değerlendirilmesine, dolayısıyla da iğrenç ve tiksinç görülmesine, sebebiyet verecek söz, davranış ve duruş sergilemeye hakkı yoktur.
Bu tür davranışlar içerisinde olanları iyi niyetli olarak görmüyoruz. Şayet yaptıkları lüzumsuzluk değilse düpedüz Türkçülüğe karşı yanlış algıların yerleşmesini amaçlayan ihanettir.
Din adına Atatürk'e saldıran angut ve mankurtlar böyle yapmakla haçlı batının amaç ve projelerine hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Atatürk'e dini argümanlarla saldırmak ta milli mücadele zamanlarında İngilizlerin geliştirdiği bir savaş taktiğidir.
İngiliz ve Yunan uçaklarından Atatürk ve kuvvay-ı milliyecilerin halifeye karşı baş kaldıran dinsiz ve imansız asi eşkıyalar olduğu yazan bildirilerin dağıtıldığı belgeli bir gerçektir.
Atatürk önderliğinde başlatılan milli mücadele haçlı batının hevesini kursağında bırakmış, bütün planlarını ters yüz etmiştir.
Haçlı batının Atatürk'e olan öfkesi bundandır.
Haçlı batı kendinin bizzat yapamadıklarını kanı ve vicdanı kirli içimizdeki mahlukatlar aracılığıyla yapmaktadır.
Siyasal İslâmcılıkta, sahte Atatürkçülükte, milli ve manevi mukaddesatımıza uymayan bütün fiil, düşünce ve yapıların son tahlilde vardıkları yer ve bulundukları konum Türk düşmanlığıdır.
Akıl ve basiret sahipleri bunun belli zamanlardaki görüntüsünün güzelliğine, eylem ve söylemlerinin hoșluğuna aldanmamaktadır.
Akıl ve basiret yoksunları ise; siyasal İslamcılığı dindarlık, terörü cihat, küçük kız çocuklarına nikah kıyma sapkınlığını sünnet, Perinçek adlı maocu Çin köpeğinin uydurduğu ulusalcılığı milliyetçilik, dine sövmeyi Atatürkçülük, İslami mukaddesata aykırı davranmayı Türkçülük sanarak Türklüğe zarar vermekte ve bilerek veya bilmeyerek haçlı batı projelerine hizmet etmektedirler.