Emin Çölaşan: Hakan Fidan ve PKK
Emin Çölaşan - Haberler
13 Şubat 2012
SEVGİLİ okuyucularım, cuma günkü yazımda şöyle demiştim: “Eğer önemli güncel getişmeler olmazsa. Pazar günü bu köşede Genelkurmay Başkanı Necdet özel’e hitaben bir açık mektup yayımlıyacağım.“
Ancak benim açımdan çok önemli bir güncel gelişme oldu ve elime devletin çok,ama çok onemli bir kurumu tarafından son olaylarla ilgili olarak yazılmış bir belge ulaştı. Belgenin başlığı, aynen bu yazının başlığı. Kurumun İsmini vermiyorum, okudukça siz tahmin edin!
Bu konuda hiçbir kişisel yorumda bulunmuyorum ve belgeyi sizlere bir gazetecilik görevi olarak aynen iletiyorum:
* * *
“MİT Müsteşarı ile diğer eski ve mevcut MİT görevlilerinin ifadeye çağrılmasının iki ana nedeni vardır. Bunlardan birincisi cemaat ile AKP iktidarının kavgasıdır. İkinci neden ise MİT in PKK ile ilgili faaliyetlerinin, kontrol etme boyutundan çıkarak PKK eylemlerinin bir parçası olma gerçeğidir.
Öyle ki MlT içindeki vatansever kadro da bundan son derece rahatsızdır. Özellikle son bir yılda MİT’e alınan çok sayıda kişinin tarikat mensubu olması 15 kadar üst düzey tarikatçı bürokratın MİT’e aktarılarak kritik yerlere gelmesi, aynı şekilde İdeolojik olarak istenilen çizgide olmadığı için orduda terfi edemeyen 6 emekli subayın Daire Başkanı ve daha üst düzeyde görevlendirilmesi, Atatürkçü kadroda rahatsızlık yaratmıştır.
Bu noktadan bakıldığında ise olan biteni AKP-CEMAAT kavgası olarak nitelemek yanlış ve eksik yorum olur. Her şeyden önce Erdoğan, MİT’i, İktidarını kalıcı bir rejime dönüştürmek için kullanmaktadır.
Savcılığın ulaştığı belgeler Erdoğan’ın Kürt Sorunu üzerinden hem Türk, hem de Kürt siyasetini kalıcı olarak dizayn etmek istediğini ortaya koymaktadır. Dosyadaki kanıtlar çerçevesinde MİT’in ülkeyi terör İle yüz yüze bıraktığı ve buradan AKP’yi teröre karşı canla başla mücadele eden bir parti konumuna oturtarak siyasi çıkar ekle etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
Savcılığın ulaştığı belli başlı bulgular şunlardır:
- MİT üst düzey yöneticileri, Erdoğan’ın talimatıyla Abdullah Öcalan ile 2009 yılından itibaren gizli görüşmelere başlamıştır.
- Eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve Afet Güneş’in yanı sıra Erdoğan’ın özel temsilcisi sıfatıyla o dönem Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olan Hakan Fidan bu görüşmeleri yürütmüştür.
- ABD nin arabuluculuğunda, CIA görevlilerinin gözetiminde (ABD bütün görüşmelere hakem devlet olarak katılmıştır) Oslo’da gerçekleştirilen görüşmelere, PKK tarafından Örgütün üst düzey yöneticileri Zübeyir Aydar, Sabri Ok, Mustafa Karasu ve Adem Uzun katılmıştır. Mustafa Karasu ve Sabri Ok yüzlerce askerin şehit olmasından doğrudan sorundu teröristlerdir.
- Bu görüşmeler doğrultusunda 19 Ekim 2009da Habur skandalına imza atılmış ve yargıya baskı uygulanarak siyasi karar almak zorunda bırakılmıştır.
- 14 Temmuz 2011 de. Demokratik Toplum Kongresi, Diyarbakır’da yaptığı toplantıda tek taraflı olarak “Özerklik” ilan etmiştir. Aynı gün Diyarbakır Silvan’da 13 askerimiz şehit edilmiştir. Her iki olayın Hakan fidanın başkanlık ettiği heyet tarafından İmralı’dan alınarak Kandile ulaşması sağlanan Öcalan’a ait mektup doğrultusunda gerçekleştirildiği savcılık tespitleri arasındadır. (Bu mektup 13 Ocak 2012′de Diyarbakır’da ele geçirilmiştir.)
- Aynı günlerde, 27 Temmuz 201 l’de Öcalan’ın avukatları arasında yer alan MİT haber elemanlarının Öcalan’ın “Eylemleri tırmandırın” talimatı verdiğini MİT’e rapor ettikleri
tespit edilmiştir.
- 14 Eylül 2011′de basına örgütün haber ajansı üzerinden servis edilen MİT-PKK görüşmelerinde, örgütün şehir eylemleri için yaptığı yığınağın MİT tarafından bilindiği anlaşılmıştır. Bundan 6 gün sonra Ankara Kumrular’da meydana gelen patlamada dört yurttaş hayatını kaybetmiştir.
- Gözaltına alınan bazı şüpheliler, MİT’e çalıştıklarını ve yürüttükleri bütün faaliyetlerin Teşkilat”ın bilgisi dahilinde olduğunu söylemişlerdir. Bazı KCK sorumluları, yürüttükleri faaliyetler hakkında Gizli Tanık olarak İfade vermek istemişlerdir. Bu süreçte yapılan itiraflardan, PKK’nın İstanbul’daki tüm silahlı saldırı ve bombalı eylemlerini doğrudan yöneten 5 kişilik sorumlu hücresine ait tüm İletişim bilgileri ve gizli şifrelerin MİT’e detaylı olarak rapor edildiği. MİT’in İstanbul ve civarındaki tüm eylemlerden haberdar olduğu ortaya çıkmıştır. MİT’in ne polise, ne de savcılığa eylemlerin öncesi ya da sonrasına ait herhangi bir bilgi aktarmadığı tespit edilmiş,adeta PKK,nın silahlı eylemlerine göz yumulmuştur.
- 13 Ocak 2012′de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Diyarbalar BDP il Başkanlığı’nda arama yapılmıştır. Burada, Oslo görüşmelerine katılan PKK yöneticileri tarafından kaydedilen on iki adet ses kaydı ele geçirilmiştir.
- Diyarbakır aramasında Öcalan’ın kendi el yazısı ile KCK Yürütme Konseyî’ne yazdığı altı sayfalık bir mektup bulunmuştur. Mektubun Hakan Fidan’ın Başkanlık ettiği MİT heyeti tarafından İmralı’dan Örgüte ulaştırıldığı tespit edilmiştir. Basına sızan Oslo görüşmeleri ses kaydında Afet Güneş tarafından da İmralı-Kandil arasındaki mektupların MİT görevlileri tarafından taşındığı ifade edilmiştir. (Mektuptaki talimat doğrultusunda Silvan saldırısı yapılmış ve ardından çok sayıda yurttaşın öldürüldüğü süreçti başladığı tespit edilmiştir.)
- Aramalarda Öcalan’ın hazırladığı ve MİT ile mutabık kalındığı tespit edilen protokoller de bulunmuştur. Bunlar arasında, 12-13 Mayıs 2011 de yapılan bir toplantıda PKK yöneticileri ile MİT yetkilileri arasında mutabakata varılan hususları içeren protokol belgesinde “üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat metni, taraftar arasında arabuluculuk yapan HD (Hakem Devlet-ABD) temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı HD merkezinde arşive alınmıştır.” İfadeleri tespit edilmiştir. Yani AKP İktidarı, temsilci olarak atadığı MİT Müsteşarı aracılığıyla ulusal bir sorun konusunda ABD ve PKK’ya. yabancı devletlere İmzalı taahhütlerde bulunmaktadır.
Savcılığın dosyasında yer alan bu kanıtlara ilişkin detaylar ve son gelişmeler bir arada ele alındığında:
1. Oslo görüşmelerinde Hakan Fidan, MİT’in? kurumsal kimliğini aşan. Siyasi bir figür olarak yer almıştır. Oslo görüşmelerine alt ses kayıtlarında Fidan, örneğin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’ten farklı, Erdoğan’ın uzantısı mahiyetinde AKP’nin siyasi çıkarını hesap eden bir dil ile kendisini konumlandırın ıştır.
Fidan’ın Oslo’da takındığı tavır ve Erdoğan’ın özel temsilcisi olarak orada bulunması, Kürt sorunu aracılığıyla MİT’in tepe yönetiminden başlanılarak siyasi angajmana alınması çabasının göstergesidir ve Hakan Fidan’ın göreve gelmesinde MGK’daki askeri yetkililerin muhalif tavırlarının haklılığını göstermiştir.
2. Hükümet, Hakan Fidan aracılığıyla MİT’i, AKP muhaliflerinin denerim altında tutulacağı bir aygıta dönüştürmek istemektedir.
Erdoğan’la polemiğe giren gazetecilerin “Terör örgütüyle mücadele ve casusluk ” kılıfı altında dinlemeye alınması, Fidan’ın özel siyasi temsilci görevini devam ettirdiğini ve MİT olanaklarını AKP muhaliflerinin baskı altına alınması için seferber ettiğini göstermiştir.
Hakan Fidan, casusluk alanında mahkeme karan olmadan dinleme yapma talebini kamuoyuna duyurmuştur. Gazetecilerin dinlenmesi ve takibi olayı ile Fidan’ın MİT adına alınacak yetkileri bizzat Erdoğan’ın siyasi arzularına amade edeceği (emrine sunacağı) ortaya çıkmıştır. Fidan’ın “Barışı getirme” vitriniyle aslında devlet istihbaratı olanaklarını Erdoğan’a hediye edeceğini göstermektedir.
3. AKP’nin siyasi çıkarlarına odaklanmış Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’ nm başında olması, AKP’nin siyasi rakiplerine karşı beşinci kol ve yeraltı faaliyetlerini yönlendirmesine de olanak verecektir.
Fidan’ın kurumun başında olduğu dönemde, 28 Mart 2010 da, MİT ajanı Abit Sümer,25 Şubat 2011 günü Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ali Haydaroğlu,nun kızı avukat Elif Haydaroğlu,na yönelik silahlı eylem hazırlığında iken yakalanmıştır. Hakan Fîdan’ın ellerine teslim edilmiş Devlet İstihbaratının ajanları aracılığıyla, varın bu tip karanlık saldırılara girişilmeyeceğinin garantisi bulunmamaktadır. Nitekim, Oslo görüşmelerinde MTT heyetinin, ana muhalefeti hem görüşmeye katılan PKK yöneticilerine, hem de Hakem Devlet (ABD) alanlarına şikayet ettiği ortaya çıkmıştır.
Ses kayıtlarında Hakem Devlet (C1A) ajanının, muhalefetin PKK’ya tanınan imkanlardan haberdar olması halinde sureci baltalayacağı yönündeki sözleri, Erdoğan’ın siyasi temsilcisi Fîdan’ın görüşme ortamında bile muhalefet aleyhine bir lobiyi dillendirdiğini göstermektedir.
4. Savcılık dosyasında ulaşılan kanıtlar ile AKP’nin kamuoyuna yansıyan yüzü karşılaştırıldığında, AKP’nin iki yüzlü bir Kürt politikası yürüttüğü anlaşılmaktadır.
AKP, Türk Ordusunun kitleler halinde tutuklanması karşısında sessiz ve fırsatçı bir duruş göstermiş. Fidan olayında ise hemen kanuni düzenleme yapma arayışına girmiştir. AKP’nin bu tutumu, yargının eylemleri konusunda tam bir yandaşlık politikasıdır.
Dosyadan (Savcılık soruşturma dosyasından) ortaya çıkan tablo şudur: AKP hem İmralı, hem de Oslo’daki görüşmeleri Kürt sorununun çözümü için değil, 2011 şenel secini süreci İçin gerçekleştirmiştir. Böylece secim süreci kontrol artma alınmış MİT-PKK arasındaki protokollere de yansıdığı üzere İmralı ve PKK ya ciddi vaatlerde bulunulmuştur.
Bu durum,’ AKP’nin niyetinin Kürt sorunu olmadığım göstermektedir.
Öte yandan Erdoğan, Kürt siyasetçilerine yönelik operasyonlara olanca desteğini açıktan vererek KCK üzerinden siyasi prim yapmayı da ihmal etmemiştir. Erdoğan’ın özel temsilcisi Fidan, MİT üzerinden sokak eylemlerinin canlanmasına izin vermiş, öbür taraftan da polise açık destek verilerek Kürt Siyasetçiler tutuklanmıştır.
Bu durum siyasetin bizzat Erdoğan tarafından dizayn edilmesidir. Erdoğan bu süreçte CHP ile PKK’yı ilişkili göstermeye yönelik propagandayı da ihmal etmemiştir. Erdoğan’ın bu çabası da dikkate alındığında aslında Kürt Sorunu üzerinden Kürt ve Türk siyasetini tekeline alma ve dizayn etme çabası belirginleşmektedir.
Sonuç olarak: Bütün tabloya bakıldığında Erdoğan’ın, Hakan Fidan üzerinden MİT’i teslim alma çabası yürüttüğü, bunda başardı olduğu takdirde muhalefeti Devlet İstihbaratının imkanlarıyla denetim altona alacağı ve despot bir rejim inşa edeceği ortadadır. Erdoğan’ın hedeflediği tarzda otoriter rejimlerin ancak denetimsiz istihbarat kuruluşlarıyla varlığını sürdürebileceği kesindir. Bu nedenle Erdoğan’ın Hakan Fidana sahip çıkmasına izin vermek, despotizm rejimi inşasının temelini atmak olacaktır.
Ayrıca, Erdoğan bir şeyi çok iyi biliyor. Hakan Fidan savalara tutuklanma korkusuyla ifade verseydi “Her şeyi Başbakanın emriyle yaptım” diyerek onu çok zor durumda bırakacaktı.”
***
Emin Çölaşan’ın notu: Cuma günkü yazımda, MİT Müsteşarı ve başka MÎT çiler hakkında soruşturma başlatıp onlar ifadeye çağıran özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya için şöyle demiştim:
“Bu işin faturası sonunda birilerine çıkarılacak. Peki kim bir yerlere gidecek? Onlar ifadeye çağıran savcı Sadrettin Sarıkaya gidecek… Bekleyin, göreceksiniz.”
Dediğim oldu ve savcı dün soruşturmadan alındı. Gidici olduğu belliydi. Kurtuluş yok! Hükümete ters düşmeye gör, dokunan yanar !
SÖZCÜ
12.02.2012