Bu ikinci makaleyi artık soru soranların susması , milletin aklını bulandırmaması , Türk'ün diniyle oynamaması için yazıyorum.
Tabi ben yazacağım yazmasına da , beni dinleyen kim olacak ? Elbet Ali İlbey ve benzeri zevat olmayacaktır. Gene benim derdimi , köylüm , şehirlim , benim gibi yaşayıp , benim gördüklerimi gören soydaşlarım anlayacak. Türk eskisi gibi cihana hükmediyor olsa , belki " adam sende boşver, bunlar konuşur konuşur motoru ısınınca mecbur susar " derdim ama gelin görün ki, devir Türklüğün var olması yada yok olması devri .
Türk ırkı , tarihi devirlerinde kültürel kimliğini bugünlere getirene kadar , çok kan dökmüş , çok yurtlar yakıp-yıkmış ve çok dolaşmıştır. Bu dolaşma ve yurt savaşlarının en yiğitçeleri ve zorlu olanlarını kendi aralarında yapmışlardır. Bu Türk'ün , Türkle savaşlarının bir kısmı , şan ve şeref için olduğu kadar , Hülegü Han devrine bakarsak dini bir boyutta taşımaktadır.
Dine karşı fazlaca taasup olan milletler , asimile olmuş veya asimile olmaya yüz tutmuştur. Mesela ; Bulgarlara , Hıristiyan olduktan bir kaç yüzyıl sonra Türklüklerini kaybetmişlerdir " demek , Kenan Evren dönemi zihniyeti yanlış ve sakıncalıdır. Bulgarları asimile eden Hıristiyanlığa geçişleri değil , Hıristiyanlığa fazlaca taasup olmalarıyla beraber gelen , Slav ırkıyla karışmaları sonucu böyle olmuştur. Türk milleti asırlarca mücadelelerden ve bir kaç kerede yıkılış arifesine girdikten sonra , dine fazlaca taasup olmayan , hatta başka dinden Türkler tarafından dayak atılıp silkindirilmiştir.
Bunun örnekkerinden birisi , Anadolu Selçuklarının dini taasupla beraber saray dili olarak Farsça'yı kullanmaya başlaması , hanedan mensuplarının Ermeni ve Gürcülerle evlenerek , Anadolu Türklüğü nazarında kendilerinne karşı bağlılığı yitirmesine neden olmuştu. Keza Budist bir Türk olan Hülegü Han karşısında , çok rezil durumlarada düşmüşlerdir.
Yalnız şu konuda dikkat çekmek istiyorum ki , bu taasupluk ve bağnazlık hanedan ve saray ahalisi tarafında geçerli olmuştur. Obasında konar göçer Türkmen için geçerli değildir. Fakat saray ahalisinin bağnazlığı şüphesiz bu Türkmenlerde , merkezi otoriteye karşı sevginin ve itaatin bitmesine neden oluyordu. Bunun sonucu olarak , Orta Asya'dan kopup gelen Türk istilalarında , derhal Orta Asya'dan gelen soydaşları tarafında ordu nizamı alıyorlardı.
Bunun da en güzel delili Aksak Temir Bek ve Yıldırım Bayazıd Han'ın yaptığı Ankara Savaşıdır. Keza Osmanlı'ya nazaran Şii'liğe daha taasup Safevilerde , Osmanlı Türklerin'den benzer nedenden dayak yemişlerdir.
Yakın tarihimize bakarsak bir başka misali Osmanoğulları zamanında yaşadık. Hele özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde Saray ahalisi ve İstanbul çevresi olarak tarikat ve cemaatların , dini taasubun eğemenliğinde yönetilen Anadolu Türklüğü , padişaha güvenini gene kaybetmişti. Çünkü Türk köylüsü temiz ve ahlaklı birer müslümanlar olmakla beraber , dine taasup bakmıyor , Türk olduklarını biliyor ve gurur duyuyorlardı. Halbuki saraya Koçi Bey adlı bir Arnavut rahatlıkla girebiliyor , birde üstüne kitap yazıp Türk'e hakaret edebiliyordu. Bunun tabi sonucu olarakta , Kanuni'nin yenilmez muhteşem ordusu , Anadolu bozkırlarında Celali Türkmenler tarafından İstanbul'a kadar kovalanıyordu.
Bu dini taasubu gören sadece Anadolu Türklüğü değildi elbet. Osmanoğulların'dan da bunu görüp , uç noktalarda önlem almak isteyen en meşhur iki tane Osmanoğlu vardır ki , ikiside katledilmişlerdir. Birisi Kanuni'nin oğlu Şehzade Mustafa , diğeri Şeyhül İslam'ın fetvasını yırtıp atacak kadar , durumun farkında olan Genç Osman'dır.
Türkler iyi ve temiz kalpli müslümanlardır ama taasup ve bağnaz değildirlerdir. Soy ve milliyetlerinin şuuruna ermişler , milli kültürlerini dini inançlarla beraber yaşamaya alışmılardır. Namaz kılan bir Türkmen kadının üzerinde nazar boncuğu varsa , bir Türk delikanlısı ağaca çaput bağlayıp dua ediyorsa, sizin fikirleriniz ve düşünceleriniz , Türklük karşısında iflas etmiş demektir !
Ama sizin zorlamalarınız, davanız ve kavganız İslamiyeti anlatmak ve yaşatmak için değil ? Bu ülkede hangi müslüman ibadetini yapamıyor ? "Din elden gidiyor" diye diye çingene karıları gibi yaygara yapıp durdunuz , hani nereye gidiyor bu din? Benim Anadolu'da ki Türkmen köylüm dinini de ibadetini en güzel şekilde yapıyor. Türklüğün kıblesini , Kabe'den alıp ne tarafa çevirme derdindesiniz ?
Hep söylüyorum yine söyleyeceğim. O beyninize girene kadar söyleyeceğim bunu ; bu millet İslamiyet'i kendi kültürüyle yoğurmuş ve sindirmiştir. Daha fazla yada daha az müslüman yapmak bu milleti asimile eder. Milletimin diniyle oynayıp durmayın ! Çünkü öfkesi taşınca bu milletin karşısında hiçbir padişah , hatta kendi padişahı bile duramaz...
Varın gidin artık taşeronluğunu yaptığınız o ülkelere. Üç beş kuruş için dindarlık gösterisinde bulunup , Türklük için ömrünü feda etmiş Nihal Atsız'la uğraşmayın. Sizin fikir babalarınız Atsız sağiken O'na birşey diyemiyordu , şimdi Atsız yok diye meydan boş mu sandınız ?
Geçelim ikinci konumuz olan Türklerin her müslümanı Türk olarak görüp görmediği meselesine. Bu soruya en güzel cevabı Türk'ün kendisinden başka kimse veremez.
Ali İlbey ve çevresinde ki güruhada tavsiye edeceğim Cenupta Türkmen Oymakları adlı 5 ciltlik bir kültür araştırması vardır. Onun birinci cildinin 302. sayfasında , Toroslarda ki Yörük aşiretinin beğiyle yaptığı şöyle bir konuşma geçmektedir ;
- Mehmet Emin efendi halkın ırki ve dini davranışların da fark var mıdır ? Buna da cevap verdi " Bizim halkımız müslüman olmaktan çok Türktür . Bütün hareketlerine temel , Türk adetleridir. Dini de severler fakat dinin her kuralına uymazlar , buna en güzel örnek kaçgöçtür. ( Erkekten kaçma)
Görüyorsunuz ki bizim kadınlarımız erkeklerle beraber yaşar."
Demektedir. Hakikatten hala da Anadolu'nun bazı kesimlerinde böyledir. Yaz ayında ölüm kalım değmezse başlamaya ve neşretmeyi düşündüğüm " Kızılcahamım'da Oğuz Boyları ve Kültürleri " adlı araştırmamda bu konudan pek çok örneğe rast geleceksiniz. Kendi akrabalarımdan da anı ve hikayelerini derleyeceğim kitapta , anne tarafımın filozofu ve büyüğü Dedemle şöyle bir konuşmamız geçti ;
" Dedem gözünün bozuk olması nedeniyle, televizyona yakına gelecek şekilde sandalyayı yanaştırmış , her zaman ki huyu üzre haberleri izliyordu. Buraya kadar hayret edeceğim bir mesele olmamakla beraber , izlediği habere yaptığı yorum hayretle " niye öyle dedin , dede ?" dememe neden oldu. Bir Türkçü olmama ragmen , Dedemin tepkisi ilgimi çekmiş ve şaşırtmıştı.
- Bırakın şerefsizler birbirini yesinler!
Bunda şaşacak ne var demeyin , çünkü haber İsrail-Filistin savaşıydı. Dedem Hacca gitmiş , namazını aksatmayan ve Anne tarafımın büyüğü olmasıyla , çok saygı görür , bütün akrabaları tarafından dediği yapılmaya çalışılırdı. Dedemin bu çıkışına " niye öyle dedin, dede ?" diye sorunca , verdiği cevapla ırkımın milli kinleri damarlarımda bir daha alevlendi.
- Rahmetli Babam Suriye cephesinde de döğüştü. Bizim ordu bozgun halinde geri gelirkene bu Araplar , Türklerin karnında altın var diye çengelli bıçak yapmışlar. Babam anladırdı , bizim askerin karnına sallarlarmış o bıçağı ,canlı canlı karnında altın var diye bakarlarmış. Bunlar böyle pis, melun, şiytan kılıklı adamlar."
Tabi Ali İlbey'in dedesinin başına böyle şeyler gelmiş midir bilemeyiz. Hatta bu Ali İlbey Türk mü , onuda bilmiyoruz. Ama Türk olsa , şehit vermiş olsa " milli kin sahibi olurdu". Çünkü biz dedemizin dizi dibinde " Peygamber Efendimizin" hayatını öğrenirken şunuda öğrendik ;
" Ben Arab'ım ama Araplar benden değil" sözünü hatırladınız, bildiniz mi ? Bu Türk'ün, Araplara dokunulmazlığını , onları kavmi necip olmaktan çıkarttığı , milli kinini yansıttığı bir sözüdür. Ya bunu Türk'ün Araplara nefreti çıkartmıştır , yada gerçekten Peygamber'in bir hadisidir. Ne olursa olsun , her Türk köylüsü bu sözü bilir ve Araplara bu yüzden hiç saygı göstermez. Dedemin yaptığı gibi.
Biz tekrar Cenupta Türkmen Oymakları adlı kitaba , Arap ve Kürtlerle iç içe yaşamış Türkmenlerin onlara bakışına dönelim.
"Konuşa konuşa söz bucak müdürlerine geldi. Koca Mehmet coştu.
-Vaktiyle bucağımıza fellah araplardan bir bucak müdürü gelmişti. O adam bize;-Siz hayvan gibi adamlarsınız , dayak yemeden insan olmazsını- dedi. Ben dayanamadım cevap verdimn : Allah kurtarsın dedim. Herif daha çok öfkelendi ;-sizde bu Türk kafası varken hiçde kurtulamazsınız- deyince bu söz ayranımı taşırdı dayanamadım , çadırın önünde oynayan çocukları gösterdim ve dedim ki ;
- Bizin sizin elinizden bu çocuklar kurtaracak.
Haykırmamdan herif korktu.........................Koca Mehmet , burada biraz gülümsedi ve bana dönerek sert sert " Sanki dediğim çıkmadı mı ? Senin gibi bir Türk çocuğu benim dertlerimi dağ başında dinlemiyor mu? O dediğim fellah da şimdi Mersin'de patlıcan satıyormuş... Nasıl , bizi sevmeyenler er geç belasını bulur". ( Bu Cumuriyet'in ilk döneminde yaşanmış konuşma , bana bugün Arapların durumunu hatırlattı )
Artık söz aşiretin zorbalar elinden çekitiği sıkıntılara girmişti..
" Ah efendin ah , biz yabancıların elinden neler çektik. Kör Andonlar , katil Abdurrahmanlar , Arnavutlar, Boşnaklar , Araplar bizim filizlerimizi kırdı".
İhtiyar birdenbire sözün akışını değiştirdi ve coşkun bir volkan gibi gürleyerek ;
- Gazi Kemal... Şapka değil başıma isterse tas giydirsin. Ona canım kurban..Ben Yunan savaşında çok paşa gördüm , ama Gazi gibi bir paşayı dünya görmedi. Allah ona ve millete zeval vermesin. Bize eski şahlar ( şahlardan kasıt padişahlar) gün göstermedi , çorap giydirmedi.(Sayfa 206 )
Kara Hasan Efendi , Araplarla Türklerin senelerden beri devam eden gerginliklerini ispat edecek bir gerçek buldu ve benim sorduğum soruya cevaben ;
- Efendi , şimdiye kadar Araplardan yalnız bir kız aldık fakat, Tanrı'ya şükürler olsun , Araplar aşiretimizden bir kız bile almayı başaramadılar. Arab'a kız veren adam , obada yaşamaz ,.. ( Sayfa 29)
Ve gene kitabın aktardığına göre , o zaman Türklerde şöyle bir atasözü varmış.
Arap Allah'tan korkmaz ,
Türkmenden korkar !
Bir Türkmen-Arap kavgasına yazılmış ağıt. Şiirlerin hepsini yazmayıp sadece konuyla ilgili yerlerini yazıyorum.
Halidim de , bunu böyle söyledi
İnip aşkın deryasını boyladı
Alçak Arap otururken neyledi ,
Ciğerimi delik delik deldi mi?
Bir Türkmen-Kürt kavgasına yazılmış şiirdir ;
Kasımım da derim ki , gel etme yeter ,
Ederim seni Haci Beyden beş beter
Senin kürtlerine bir Türkmenim yeter ,
Şimdi katarım da toun dumana
Kasım Ağa der ki , ben kılıncı astım ,
Çok şükür kalmadı hüdaya yastım
Var meteyle Beydilin dostun,
Aç kurt gibi girişirler düşmana.
Bu söyleyen İspir kendidir ,
Türkmenin yardımcısı Hızır kendidir.
Her birisi bir Urustem dengidir
Kürtler yalvarırlar gani süphane.
Bunlar Arap ve Kürtleri tanıyıp bilen Türklerdir. Görülüyor ki , bunları müslüman olmalarına ragmen Türk'ten saymıyorlar. Demek ki Ali İlbey ve zevatı Türk'e , Türk'ün kabul etmediği ve etmeyeceği bir fikri aşılamaya , anlatmaya çalışıyorlar. Elbet Arap ve Kürd'ü tanımayan Tekirdağlı bir Türk için belki bu toplumlar o kadar düşman değildir ama , sen O Tekirdağlı Türk'e de çingenelerle ,pomakları sor.
Velhasıl artık iki gıramlık bilginizle , Türklüğü yorumlamaya çalışmayın. Türklük manevi birşey oldu kadar gerçekçi birşeydirde. Öyle Türk'üm demekle , Türk olunmaz. Türk olmanın soyca ve kültürce gerekleri , geçerliliği vardır. Öyle Türk'ün şu dünyada ki tek servetini , elin adamlarına üleştirmek kimsenin haddi değildir ?
Müslümanlık adam etmez kişiyi. Hıristiyan Gagauz Türkleri kurtuluş savaşında mavzerini kapıp , Anadolu'da ki soydaşlarına yardıma koşarken , Arap, Kürt, Çerkez ve Arnavut gibi müslüman toplulukların yaptığı tarihi vesikalarla ortadadır.
Hala bunlarda yetmiyorsa ; Türk'ün, bu gayrı-Türklere ne derece öfkeli olduğu Çakırcalı Mehmet Efe'de ruh bulmuştur. Makaleyi Babür Şah'ın , Hindistan prenslerine yazdığı öğüdüyle tamamlıyorum. Kulağınıza küpe olsun!
" Türkle şaka olmaz !"
A. Yavuz Yetim