Büyük Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası
olan mübarek Filistin'de «İsrail» devleti kurulabilmek
için dünya yahudiliği tarafından teşkilâtlandırılan
«İttihâd ve Terakki» cemiyetinin vatana yaptığı
hiyanet ve sûikasd artık dağ başlarındaki çobanlara
bile m a l û m olduğu bir devirde, Bayar'ın
hâlâ bu cemiyete mensubiyetiyle iftihar etmesi
büyük mana taşır.
Ben; dünya siyonizmi tarafından kurulan bir
komitenin velevki bir imparatorluğu batırmış olsa
dahi vicdan azabı ve pişmanlık duyarak kolay kolay
susacağına, vazifesini terkedeceğine inanmam.
Hele bu teşekkül, onbeş asırlık bîr yahudi idealinin
gerçekleşmesi ve hudutsuz bir ihtiras uğruna yapılmış
ise... Onun için de bu millet, bu çilekeş ve talihsiz
millet aynı fâsid daire içinde hâlâ çırpınmaktadır.
Bu sebeple son hâdiselerle, son dedikodularla,
mazi arasında bir irtibat ve münasebet aramak doğrudur
ve mümkündür.
Şu prensip üzerinde ısrarla duruyoruz:
Bir dâva; ihtiyaç duyulmadan, uğrunda mücadele
edilmeden ve fedakârlık yapılmadan elde edilemez.
Şimdi sorabilirim;
İttihat ve Terakki Cemiyeti niçin kurulmuş ve
1908 ihtilâli neden yapılmıştır ? Hürriyet - Adalet -
Müsavat - Uhuvvet için mi? Fakat bütün bunlar,
farmasonların sahte maskeleri ve remizleri idi. Hiç
biri gerçekleşmedi. Aksine olarak hürriyet yerine
zulüm kaim oldu. Hem öyle zulüm ki, istibdada günde
bin defa rahmet okuttu. Otuz üç yılda, üç insanın
canına kıyılmayan mutlakıyet devrine mukabil
sekiz yılda hürriyet devrinde darağaçlarında asılmak
veyahut kurşuna dizilmek suretiyle tam altmış
bin insanın canına kıyılmıştır. Cehalet, ihtiras
ve keyfî idare yüzünden cephelerde ölen üç milyon
Türk bu hesaba dahil değildir.
Zira 1908 ihtilâli bir
ihtiyacın, bir zaruretin mahsulü ve uğrunda yapılmış
mücadeleler neticesi değil dünya yahudiliğinin
arzu ve emriyle olmuştur.
«Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti,
feci şartlar altında ölümdür!.. Türkiye'nin
mağrur sarı diktatörü Mustafa Kemal Atatürkj 10.
10.1.935 tarihinde Ankara'da Çankaya köşkünde
Doktor Mim Kemal Öke'ye hitaben: «Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma
muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm.
Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz ve
bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz» demişti.
Muhtelif memleketlerde, sistemli ve metodlu
bir tarzda çalışan, bize her suretle hizmet eden beşinci
kolumuz masonlardır. Türkiyedeki masonlar,
Kemâl Atatürk'e karşı gayet müşfik ve dostane vaziyet
aldıkları halde mağrur diktatör yersiz vehime
kapılarak yukarıda zikredilen tarihte mason cemiyetini
lâğvetti, O zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını
tasfiye ve bertaraf ettiği gibi, masonları
da tasfiyeye tâbi tutmağa muvaffak olacaktır. Fakat
asla! Türkiye'deki yoldaşlar, senelerce Tevfîk Fikret'ten
feyz aldılar. Fakat, Tevfik Fikret'in fikirleri
Türk gençlerinin fikir boşluğunu dolduramadı.
Bu boşluğu, Nâzım Hikmet doldurmağa muvaffak
oldu. İsyanlar geçit resminin tasfiyesinde mason biraderlerimiz
kurtulmuşlarsa da, Atatürk'ün ani bir
dönüşle mason cemiyetini kapatışı bizi pek derin bir
düşünceye sevketmişti. İlk anlarda Kemal Atatürk'ü
silâhla ortadan kaldırmayı düşündük. Çünkü o, felsefemizin
Türkiyede yerleşme imkânlarını ortadan
kaldırmıştı. Bu sebeple kendisinin ortadan kaldırılması
son derece elzemdi. Fakat, tehlike büyük ve
muvaffak olmak yüzde on ihtimal dahilinde idi. Nihayet
bir gün Kremlin kat'î kararını verdi. Onun
ölümü esrarengiz olacak ve kendine göre esrar arz
edecekti.
Mason cemiyeti Atatürk tarafından kapatıldıktan
sonra; mason biraderler, cemiyet sanki kapatılmamış
ve Atatürk'le aralarında hiç bir ihtilâf yokmuş
gibi vaziyet aldılar. İmkân buldukça onun her
hareketini alkışladılar ve zamanla onun etrafında
bir çenber vücude getirdiler ki, sarı lider, kendiliğinden
bu çenberin içine girip hayatını bize teslim
etti. Ve böylece hastalığında, farmason olmayan, milliyetçi
hiç bir doktoru yanına yanaştırmayıp bütün farmason
tabibleri yahudi doktor ve tâ Fransadan getirilen
üstadı âzam hastanın etrafını muhasara etti ve ... Bunu
birkaç kere yazdık, tekrarlıyoruz. Doktorlarımız, Atatürk'ün ölümünün ani oluşunu
tehlikeli gördüklerinden; 1937 yılı ortalarında,
ismini açıklamayacağım bir doktor bazı şöhretlere
dayanarak Atatürke ilk darbeyi sinir organlarını
za'fa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle, gösterdiği
tedavi usûlü Atatürk'ün sinir organlarını felce
uğrattı. Atatürk'de, zaman zaman burun kanamaları,
baş dönmeleri, istifralar, karşısındaki arkadaşını
tanımamazlıklar kendini göstermeğe başladı. Onun pek elîm bir vaziyette olduğunu, beşinci
kollarımızın ajanları gizliden gizliye yaymağa ve
hastalığının öldürücü olduğunu efkârı umumiyeye
duyurmak, millî hislerde zaaf hasıl etmeğe çalıştılar.
Atatürk'ün hastalığı efkârı umumiyede şüyu
bulunca, vazifemizin birinci faslı muvaffak olmuştu.
Yazı alıntıdır, açıklayıcı olacağını düşündüğümden ekledim, koyu yerler bir masonun ağzından alıntıdır..