Emin Çölaşan: Esad’a açık mektup
Emin Çölaşan -
15 Temmuz 2012
“SAYIN ve muhterem kardeşim Esad, nasılsın iyi misin?.. İşler nasıl gidiyor? Ulan Esad,bu mektubu sana niye yazıyorum? Bizim uçağı sen mi düşürdün, yoksa başka bir dümen mi döndü?
Burada bizimkiler günlerce tantana yaptı ‘Suriye bizim uçağımızı düşürdü’ diye. Valla belki inanmazsın ama ABD ve NATO’yu ikna etmeleri mümkün olsa senin ülkene girip savaş başlatmayı bile düşündüler.
Bizim Tayyip’i bilirsin. Hani bir yıl öncesine kadar karılı kocalı sarmaş dolaş olduğunuz Tayyip var ya, işte o!
O pozlarda sen vardın, yenge vardı, Tayyip ve Eminanım yengemiz ayrıca vardı. Neler konuşurdunuz, dünyaya nasıl da dostluk mesajları verirdiniz, valla ne güzel izlerdik.
Senin ‘Müslüman’ olmadığını ben ilk defa orada anladım!.. Çünkü senin karı örtülü mörtülü değildi. Oysa Eminanım yengem baştan topuğa örtülüydü ve ‘Müslüman’ olan işte onlardı!
Şimdi sayın kardeşim Esad, gelelim şu uçak işine… Ulan ne oldu bizim uçağa? Bizim buradakiler ilk günden beri seninkilerin düşürdüğünü iddia ettiler. Savaş tamtamları çaldılar. Hariciye Nazırı, büyük devlet ve hükümet adamı Davutoğlu Ahmet ve ötekiler dünya turuna çıkıp ABD ve NATO’ya çağrıda bulundular:
‘Fırsat bu fırsattır. Libya’da, Mısır’da yönetimleri nasıl devirdiyseniz, gelin bu Esad’ı da devirelim. Siz bize destek verin, ordumuzu Suriye sınırından içeri sokalım, Esad’ı bitirelim, Suriye’de yönetimi bizim gibi şeriatçı olan Müslüman Kardeşler örgütüne devredelim…’ ABD ve NATO bu ucuz numarayı yemedi. Ama bizde savaş tamtamları çalıyordu. Bizimkiler ‘Hesabını sorarız, ne yaptığımızı yapınca görürsünüz’ falan diye nutuk atıyordu. Kana kan intikam… Fakat biz Türkiye’de, uçağı seninkilerin uluslararası hava sahasında düşürdüğünü zannediyorduk. Bize öyle demişlerdi.
Gün geldi, bir ABD gazetesi gerçekleri açıkladı. Uçak senin karasularında düşmüştü.
Tayyip çok bozuldu çünkü ağzından emziği alınmıştı. O gazeteyi namertlikle suçladı.
Üstelik Rusya ve ABD, uçağımızla ilgili gerçek bilgi ve belgelerin kendi ellerinde olduğunu açıklayınca Tayyip daha da panikledi.
Türk milletini ‘Uçağımızı Suriye uluslararası hava sahasında düşürdü’ diye kandırıp siyasi propaganda yapmışlardı.
Yoksa işin içinde başka bir iş mi vardı?.. ABD ve Rusya acaba bu gerçekleri dünya kamuoyuna açıklarsa, Tayyipgiller rezil mi olacaktı?..
Bu durumda Tayyip Putin’i arayıp randevu istedi. Şimdi Rusya’ya gidiyor. Uçağımızla ilgili gerçekleri Putin’den öğrenecek!
Bizim Türkiye olarak ne günlere kaldığımızı, kimler tarafından yönetildiğimizi sen duymamış ol Esad!
Sonracığıma Esad, bizdeki açıklamalar birbirini kovalamaya başladı. Şansımız varmış ki, o sırada ABD’nin Nautilus deniz altı araştırma gemisi Türkiye’de idi. O gemi kiralandı, sefere çıkarıldı ve enkazı buldu.
Uçak parçaları ve pilotlarımızın naaşları denizden böylece çıkarıldı.
Bizimkilere kalsaydı, aynen Çanakkale Boğazı’nda 80 metrede yatmakta olan Dumlupınar denizaltımız gibi uçağımız da orada sonsuza kadar kalır, şehit pilotlarımızı suyun 1260 metre derinliğinde balıklar yiyip bitirirdi.
Şimdi belki diyeceksin ki Esad, ‘Sizin hava savunma sistemi falan çalışmıyor mu? Ne olduğunu anlamadınız mı?..’ Vallahi anlamadık be kardeşim! Bütün bunlar olurken senin sınırda tatbikatlar başlattık. Komutanlarımız denetleme yapıyor, zırhlı araçlarımız sana yakın yerlere sevk ediliyordu.
Necdet Bey ‘Gereken yapılacaktır, ne yaptığımızı yapınca görürsünüz’ derken Tayyip şiir okuyordu:
‘Kükremiş sel gibiyiz, bentleri çiğner aşarız, hadlerini bildiririz!..’
Bütün bunlar olurken biz başka şeyleri tartışıyorduk. Suriye uçağımızı füzeyle mi, yoksa uçaksavarla mı düşürmüştü!
Ulan Esad, belki inanmayacaksın ama, biz bunları tartışırken, günün birinde bizim Genelkurmay’dan bir açıklama geldi:
‘Suriye makamlarınca kendileri tarafından düşürüldüğü iddia edilen uçağımız!..’
Aaaaa!.. Uçağı Suriye düşürmedi demeye getiriyordu. Şaşırdık kaldık. Kafalarımız karıştı. Bizim uçak nasıl düşmüştü? Düşmüş müydü, seninkiler mi düşürmüştü? Arıza yapıp kendiliğinden mi düştü? Yoksa seninkiler füze mi attı, uçaksavarla mı vurdu? Ne oldu bu uçağa Esad, ne oldu? Ya da havada kuş mu çarptı? Pilotlar uçakta uyudu mu? Sonra bize başka bir açıklama yapıldı: ‘Denizden çıkarılan parçalarda füze ve mermi izi bulunamamıştır!’
Ulan Esad, biz Türkiye’de senin gerçek adını bile bilmiyoruz. Tayyip’le sarmaş dolaş olduğun dönemde bizim yandaş-satılık medya senin adını Esad diye yazardı. Şimdi ‘Esed’ oldun. İsmin böyle geçiyor! Sayın ve muhterem Esad, bir uçağımızı ve iki pilotumuzu yitirdik ama ne olduğunu bilmiyoruz.
Uçağın senin oralara hangi görevle gittiğini, nerede düştüğünü veya düşürüldüğünü, olayın nasıl olduğunu anlamadık gitti. Her şeyi bizden sakladılar. Yalanlar söylediler. Bugün bile hiçbir şey bilmiyoruz. Sadece posta koydular, nutuk attılar, savaş kışkırtıcılığı yaptılar ama bu kez yanıldılar…
Onlara oy veren kitleler bile bu dümeni yutmadı… Çünkü işin içinde bir bit yeniği olduğunu en cahiller bile anlamıştı. Şimdi karşımızdaki tablo şöyle: Bu işin ne olduğunu ABD biliyor, Rusya biliyor ama bizimkiler bilmiyor. Tayyip bilmiyor, Necdet Bey Paşam dersen o da bilmiyor.
Valla belki inanmayacaksın ama Esad, bizde durum böyle. Tayyip o nedenle şimdi Putin’in ayağına ‘Abicim ne olduğunu bana da anlat’ demeye gidiyor. Şimdi işimiz sana kaldı Esad. Çık ortaya ve bu konuda bildiklerini açıkla. Uçağı kim düşürdü? Seninkiler mi ateş etti? Eğer öyleyse, uçakta niçin iz yok? Uçak arıza yapıp mı düştü? Kuş mu çarptı?
Bizim radarlar ıskalamış, senin radarlar ne diyor?
Bizimkiler bizi uyuttu, işimiz sana kaldı sayın ve muhterem Esad!
Konuş be Esad, bize yaşatılan şu rezilliğe, ciddiyetsizliğe bari sen ‘Dur’ de. Anlat bize her şeyi! Umudumuz Esad!”