Atatürk’ün ’’Osmanlı’’ ile ilgili sözleri;
’’Evet arkadaşlar,o saraylar ve o sarayların etrafını çeviren hainler asırlarca bu milleti gaflette bıraktılar; onu nura doğru koşmaktan men ettiler. Onlar bu milleti ve memleketi yalnız iki zamanda düşünürlerdi. Biri paraya, diğeri askere muhtaç oldukları zaman. Bir baştan memleketi soyarlar, diğer yandan milletten aldıkları askerle Viyana’yı, Mısır’ı, İran’ı, zabt için fütuhata kalkarlardı. Halbuki milletin o fütuhatta hiçbir emeli millisi, arzuyu vicdanisi ve menfaati yoktu. Onların hırsı onların şan ve şerefi için, bu milletin evlatları bir daha dönmemek üzere onların arkasından sürüklenirlerdi. Sonra onların, saraylardaki debdebe ve daratı temin için paraya ihtiyaçları vardı. Bu parayı milletten sopa ile alırlardı. Bütün bunların neticesi milleti fakre, harabiye, nihayet ölümün kıyısına götürdü. İşte bu tarzı idareye padişahlık idaresi denir. Arkadaşlar bu idareyi bir daha diriltmemek üzere tarihe gömdük. Bu gün eski idareden büsbütün ayrı yeni bir TÜRKİYE DEVLETİ var.’’
M. Kemal Atatürk ( SDV,cilt 2,s. 125 )
’’Bahusus bizim MİLLETİMİZ MİLLİYETİNDEN TEGAFÜL EDİŞİNİN ÇOK ACI CEZALARINI GÖRDÜ... OSMANLI İmparatorluğu dahilindeki akvam-ı muhtelife hep milli akidelere sarılarak milliyet mefkûresinin kuvvetiyle kendilerini kopardılar... Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık... Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda bizi tahkir, tezyif ettiler. Anladık ki, KABAHATİMİZ KENDİMİZİ UNUTMAKLIĞIMIZMIŞ!
25.3.1923
"OSMANLI hakanlarının amacı büyük bir imparatorluk kurmaktı... Bu amaçla asıl TÜRK MİLLETİ kullanıldı... İç siyasetlerini dış siyasetlerine uydurunca, zaptettikleri ülkelerdeki bütün ulusları dilleri, dinleri, gelenekleri, herşeyi başka başka olan ve bir çok ulustan olan bu topluluğu, olduğu gibi muhafazaya kalkıştılar... Onlara bütün bu özelliklerini saklı bırakabilecek İSTİSNALAR, ayrıcalıklar bahşettiler.
Buna karşılık asıl TÜRKLER uzun seferler, fetihler yapmakla, savaş alanlarında ölmekle, zapt olunan ülkeleri ve halkını beslemekle kendi kendini tahrip ediyordu... Bundan dolayı millet, ESAS UNSUR, kendi evinde kendi yurdunda ve kendi gerçek hayat sebebini geliştirmek için çalışmaktan tamamen yoksundu. Bununla da kalmıyordu... Yeni fethedilen ülkeler halklarını ve ecnebileri hoşnut kılabilmek için asıl TÜRK MİLLETİ' nin hakkından, hayat kaynaklarından ve ekonomisinden pek çok şeyler LÜTUF, BAĞIŞ olarak veriliyordu.’’
’’Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milleti'nin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı; bu musallat olmalarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline açıkça almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten olup bitti haline gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.’’
1922 (Nutuk II, S. 691)