Gagauzlar Türk köküne mensup olan kadim Oğuz grubuna dahildirler. Bu gruba Türkiye Türkleri, Gagauzlar, Azerbaycanlılar, Türkmenler ve Kırım Tatarlar'ın Oguz kısmı dahildir. Dilleri Türkçe olan Gagauzların dinleri ortodoks hristiyandır.Kadim tek Tanrı'ya inanan ve tabiat inançlarını günümüze kadar koruyan bu halk XI asırda hristiyanlıkla tanışıp bu dini kabul etmiş, İslamiyet'iise Osmanlı Dönemi zamanında dolaylı şekilde tanımıştır. İsimleri hristiyan olmakla beraber (Marıya, Dmitriy, İvan, Domnıkıya, Saveliy vs) soy adları Türkçedir-Kazancı, Demirci, Sarı, Kör, Baboglu, Kuru, Taşoğlu vs. Ayrıca lakapları da Türkçedir.
XI asrın başlarından XIIIV asrın başlarına kadar Balkanlar'da oturmuşlar ve 1880-ci yıllardan başlayıp III. Aleksandr tarafından çıkarılan fermana göre Basarabya'dakı Bucak bölgesine göç etmişler. Fakat, bu zorlu göçe rağmen halkın bir kısmı Bulgaristan'ın Varna ve Romanya'nın Dobruca bölgesinde oturmaya devam etmiş ve günümüze kadar birçok asimilyasonlara rağmen, kendi kimliklerini korumaya çalışıyorlar.
Göç ettikleri topraklar susuz ve çöl halindeyken Gagauzlar bugün bu yerleri deyim yerindeyse cennete dönüştürmeği başarmış. Üzüm yüretimi, hayvancılık Gagauzların en büyük gururlarından biri haline gelmiştir. Herbir Gagauzun evinde mutlaka şarapla dolu mahzenlerin bulunduğunu, fakat içkiciliğin çok kötü algılandığı bir ortamda insanlar gelen misafire mutlaka en temiz ve lezzetli şaraptan ve ev yapımı peynirden ikram etmeden bırakmazlar.
1940 yıllara kadar Gagauzlar Odesa vilayeti, İsmayıl vilayeti, Komrat vilayeti diye bölgelere oturdukları yeri ayırırken Ukrayna ve Moldova Respublikalar'ının kurulmasından sonra, Gagauzlar'ın büyük bir kısmı Moldova sınırlarında kalıp, küçük bir kısmı Ukrayna topraklarına dahil oldu. Halkı ikiye bölmeğe çalışan sınır yıllarca bunu başaramamış ve başarması da mümkün değil. Bugün Moldova'da oturan Gagauzların nüfusu 200 bin civarındayken, Ukrayna'da oturanların sayısı ise 45 bindir. Kendi kaderine bırakılan bu halk yok olmaya yüz tutarken Perestroykanın başlaması ile meydanlara döküldü ve bu yakınlarda Ukrayna'da yapılan ve dünyaya demokrasi simgesini daha bir defa simgeleyen "kadife devrimi", 1990 yılında Bucak'ta yapıldı ve Gagauz Yeri adında bir otonomi kuruldu. Kendi Cumhurbaşkanı'na ki, Gagauzlar onu Başkan diye adlandırır, Halk Meclisine(Halk Topluşu) ve milletvekillerine sahiptir. Gagauz Yeri 'nde üç kasaba mevcut, tıpkı Kuzey Kıbrısta olduğu gibi: Çadır, Komrat ve Volkaneşt. Başkenti Komrat. Köylerin isimleri de Türkçe-Beşalma, Beşgöz, Caltay, Satılık Hacı, Kurtçu, Tomay, Baurçu vd.
Gagauz Yeri'nde üç dil resmidir: Romence (moldavca), Gagauzca ve Rusça.Öğrenciler ayrıca okullarda bir de yabancı dil okumakta- ingilizce, almanca veya fransızca. Gagauzcanın ilerlemesi için Komrat Devlet Üniversitesi, Gagauz okullarına yetiştirmek için Öğretmen yetişitme meslek Enstitüleri, kendi televizyon programları ve ana dilinde radyo programları çalışmakta. Bu devlet kurumlarına okumak için Ukrayana'da oturan Gagauzlar da gelmekteler.
Yıllarca kendi dillerini sözlü halk edebiyatında yaşatan bu halk, asırlarca kendi kimliklerini yaşatmak için nesilden nesile dillerini, adeetlerini, gelenek göreneklerini, tarihlerini, kültürlerini korur ve çocuklarına öğretmeğe çalışırlar. Hatta köylerde, ki buradaki köyler 3-10 bin nüfus arasıdır, bir Gagauz ana dilinde konuşmuyor ve rus dilinde konuşuyorsa, yadırganır ve "ey, sen nesoy Gagauzsun, açan bilmersin bizimce lafetmee?" diye ayıplanır.
Gagauzlar 1957 yılından 1993 yılına kadar kiril alfebesini kullandı ve 1993 yılında latin alfabesine geçti ve böylece gerek dünya edebiyatına, gerekse tüm Türk dünyasına daha da yakın oldu ve böylece kendi sesini duyurmaya başardı. Bugün "Ana sözü", "Gagauz sesi" ve yerli gazetelere ve "Sabaa yıldızı" dergisine sahip oldukları için gagauz aydınları kendi eserlerini burada yayınlamaktalar.Ayrıca çeşitli şiir, öykü, deneme, roman gibi eserler de basılmakta.
Oturdukları toprakları tırnakları ile tırmalamayı ve yaşatmayı başaran Gagauzlar kendi kimliklerini de asırlar arası korumuşlar ve gittikçe de büyük bir azimle yaşatmaya devam ediyorlar.
Hıristiyanlık ve Türklük. Yakın tarihimizde ve günümüzde bu ikisi, birbirine o kadar uzak mefhumlar olarak algılandı ki.. Daha "dün"e kadar Anadolu'da önemli miktarda Hıristiyan Türk topluluğunun yaşadığından, bunların Kurtuluş Savaşımıza canla başla katıldıklarından ve sonrasında başlarına gelenlerden bugünün Türkiyesinde kaç kişinin haberi var?
Onlar, Anadolu'nun değişik bölgelerine dağılmış olarak kendi hallerinde yaşarken, Batılılar Osmanlı'yı parçalayıp yutma planlarını uygulamaya koymuştu ve mutlaka Batılıların dikkatini çekmişti bu topluluk. Onlara Osmanlı'ya karşı mücadele teklifi götürmekte gecikmedi Yunanlılar. Fakat Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri, hem de görkemli bir kongreyle, Kurtuluş Mücadelesinin yanında olduklarını beyan ettiler ve her Türk gibi İstiklal Savaşında üzerlerine düşeni fazlasıyla ifa ettiler. Sonra mı? İnönü, Lozan görüşmelerinde Türk Hıristiyanların da mübadeleye tabi tutulması kararına imza attı ve zorla trenlere bindirildiler.
Bu çalışmayla, çoğumuzun belki hiç bilmediği hazin ve ibretlik konuyu bir nebze olsun günışığına çıkarmak istedik. İslamiyeti tanıyıncaya kadar totemcilik, animizm(canlıcılık), şamanizm, budizm, manheizm gibi Asya kökenli (Asyatik) dinler arasında bocalayan Türkler, ilahi dinlerin gelmesiyle birlikte bu dinlerin en büyük koruyucu, savunucu ve yayıcıları oldular. Sosyolog Dr. Dursun Ayan'a göre bugün bile edebiyatımızda izleri olan Türkler'deki "Gök Tanrı" inancı onları ilahi dinlere daha yatkın kılmıştı. Göçeden Türklerin ilk önce Hıristiyanlıkla daha sonra İslam'la tanıştıklarını Harizmilere ait belgelerden anlıyoruz.
Karamanlılar her zaman ilgi çekti
Karaman yöresinde bulunan "Binbirkilise" bu bölgenin 1922 yılına kadar Türk Hıristiyanlar için yurt edinildiğini ortaya
koyuyor. Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Ankara civarları Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığı yerler. Bunun dışında bir kısmının İstanbul, İzmir ve Trabzon'da varlıklarını sürdürdüğü biliniyor. İsimleri Türk olan ve Türkçe Hıristiyan tapınış gösteren, Türkçe konuşan, Grek harflerini kullanarak Türkçe dini ve edebi eserler verip yayın yapan ancak karşılıklı değişime tabi tutularak Anadolu'dan göç ettirilen Hıristiyanlardı bunlar.
"Kavimler Kapısı-1" kitabının yazarı Hale Soysü, 1924 yılına kadar Aksaray, Ihlara Vadisi, Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Akşehir, Ereğli, Ermenek, İçel, Antalya ve Fethiye'de Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığını belirtiyor. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, "Alanya-kadim eyyamından beru Urum (Rum) keferesi bir mahallededir... Amma Urum lisanı bilmeyub, batıl Türk lisanı bilirler. Ve Antalya, dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca bilmezler, Batıl Türkçe lisan üzre kelamet ederler" diyerek bölgedeki Hıristiyanların Türk kökenli olduğunun ve dillerinin de bozulmadığının altını çiziyor. Hıristiyan Türkler içinde Karamanlıların yeri ayrı bir öneme sahip. Tek kelime Rumca bilmeyen ve ibadetlerini Türkçe yapıp, yazı dilinde Grek alfabesini kullanan Karamanlılar'ın Türk soyundan geldiklerini hemen hemen tüm tarihçiler kabul ediyor.
Bazı Yunan tarihçiler hariç Hıristiyan Türkler tarih boyunca Rumlarla yani Helen-Grek-İyon kökenli insanlarla hep karıştırıldı. Oysa Rumluk, bir ırk veya ulus adı olmayıp bir imparatorluğun adıydı. Bu konuları 1932'lerde yeniden gündeme getiren Abdülkadir Baykurt Cami de İstanbulluların "Karamanlı Rum" diye özel bir ayrıma tabi tuttukları Karaman yöresindeki Hıristiyanların; Yunancayı hiç bilmediğini, Müslüman Türklerden daha temiz bir Türkçe konuştuklarını vurguluyor. 1922-1923 yılları arasında 16 sayı yayınlanan "Anadolu'da Ortodoksluk Sadası" adlı gazete, Karamanlıların Hıristiyan Türkler olduğunu ısrarla savunuyor. Prof. Dr. J. Eckmann'a göre Karamanlılar, Hıristiyanlığı benimsemiş Selçuklu Türklerinden başkası değil. Gagavuzlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Atanas Monof da aynı görüşe sahip olduğunu söylüyor.
Kiliseden çıkıp İstiklal Harbine gittiler Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir. Büyük Taarruzdan önce Ankara'da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk'ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim, İncil'den bir pasaj okur: "Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok. Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!" Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol'un babası olan Papa Eftim, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk'ün şu sözlerine mazhar oldu: "Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir."
Yunanistan'a gönderilen Türk Hıristiyanlar Türkiye'de Rum olarak adlandırılıp mübadeleye tabi tutulurken, Yunanistan'da da "Turko Sporos-Türk tohumu" diye aşağılanarak Yunanlı olarak kabul edilmediler. Gittikleri Batı Trakya'da, biraz da Anadolu'yu hatırlamak için olsa gerek, "Karaman" adını verdikleri bir yerleşim birimi kurdular. Yunanistan'da Batı Trakya Türklerinden daha fazla horlanan ve ayrıma tabi tutulan Türk Ortodoks Hıristiyanların bir çoğunun daha sonra Avrupa'nın çeşitli ülkelerine dağıldığı biliniyor.