Yıl : 1514, Yavuz Selim-Şah İsmail savaşında Doğu’daki aşiretler Yavuz Selim’i destekledi, karşılığında beş yüz yıldır hüküm süren FEODAL AĞALIĞI aldılar Selim’den. O gündür bugündür Doğu Anadolu’da toprak babadan oğula, aşiret reisliği babadan oğula, ağalık babadan oğula geçer oldu. Bu işe aracılık eden kimdi biliyor musunuz; İdris-i Bitlisi…
Bir kaç dakikanızı ayırınız ve kimdir bu İDRİS-İ BİTLİSİ ve Osmanlı’yı, hatta Türk Cumhuriyet devletimizi nerelere sürüklemiştir, bir bakınız…
1514 yılında, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in karşı karşıya geldiği Çaldıran savaşında, Doğu’daki Kürt aşiretleri Osmanlı’nın yanında yer aldı. Türkmenlere karşı savaştılar. Ardından İdris-i Bitlis-i çıktı, görüşmeler yapıldı ve Sultan Yavuz Selim’in fermanıyla, Doğu’da Kürt derebeylikleri kuruldu.
Zaman içerisinde, Cizreli Botan Emiri Halid-i Nakşî Kürt Bedirhan Bey bu derebeylerin en güçlüsü oldu. Tanzimatla birlikte derebeylikler ortadan kaldırmaya başlayınca, Osmanlı’ya ilk isyan eden de bu derebeyi oldu, Cizira Botanlı Bedirhani Bey, yıl 1839. Önce kendine isyan eden Hıristiyan topluluk Nesturileri ağır bir şekilde cezalandırdı ve ardından da Osmanlı’ya başkaldırdı. Ama sonu değişmedi, Tepedelenli Ali Paşa’ya yapıldığı gibi, Osmanlı tarafından tepelendi.
Sonra Mevlana Halid-i Bağdadi ortaya çıktı ve Nakşibendîliğin Halidiye Kürt kolunu hem Irak’ta, hem İran’da, hem de Anadolu’da yaymaya başladı, derebeylikler ortadan kalktı, yerini bu şeyhler, şıhlar ve seyitler aldı. Halid-i Bağdadi’nin en büyük halifesi Şemdinli’den Halid-i Nakşî Kürt Şeyhi Seyit Taha idi. Seyit Taha, sessizce, bölgede yaşayan halkımızı örgütledi ve etrafında topladı.
93 harbinde Osmanlı çatırdamaya başlayınca, bu kez, Halid-i Nakşi Kürt devleti kurmak isteyen Seyit Taha oğlu Şeyh Ubeydullah ortaya çıktı. Onunla ikinci Nakşî- Kürt isyanı tarih sayfalarımıza yazıldı. Şeyh Übeydullah-ı Nehri Osmanlı’ya isyan etti, yıl 1880. 19. yüzyıldaki Kürt isyanları içerisinde, belki de, en fazla tartışılan bu isyan oldu. Hatta bunun isyan mı, yoksa Osmanlı Sultanı ile anlaşmalı, çok planlı bir siyasi hareket mi olduğu bugüne kadar tam olarak aydınlatılamadı. Bazı araştırmacılara göre Şeyh’in isyanı, Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkışıdır. Bazıları ise bu görüşe tamamen karşı çıkar1. Ama asıl özelliği, Osmanlı tarihinde, dini bir lider tarafından başlatılmış ilk Nakşî-Kürt isyanı oluşudur.
Şeyh Ubeydullah isyanından Birinci Dünya Harbi’ne(1914) kadar geçen sürede, Anadolu’da yaşayan Hıristiyan toplulukların, Kürt Derebeylerinin ve şeyh gibi, seyit gibi Nakşî- Kürt dini otoritelerinin içten içe kendi hesaplarını yaptıkları bir süreç yaşanır.
Bu hesapların dayandığı temel ise Osmanlı’dır; Osmanlı bu süreçte güç ve otoritesini koruyabilecek midir yoksa dağılıp tarih sahnesinden silinip gidecek midir?
Belki bir yüzyıl bu soruya cevap aramakla geçmiştir, hem Hıristiyan toplulukları açısından, hem de Kürtçülüğü öne alıp bir Kürt devleti kurmayı hayal eden Kürt derebeyleri ile Nakşi-Kürt şeyhleri açısından. Bu konuda asıl belirleyici Birinci Dünya Savaşı olur. Savaşın doğu cephesinde önce Nesturiler ve Ermeniler, ayrı bir devlet kurmak düşüncesiyle Rusların yanında, güney cephesinde ise, Mekke Şerifi Hüseyin İngilizlerin yanında yer alır ve Osmanlı’ya karşı savaşır, ardından da feodal güçler…
Bugüne kadar ki okuduğumuz tarihte bu isyanlar, ‘Cumhuriyet’e karşı çıkarılmış isyanlar’ ya da ‘Kürt İsyanları’ temelinde ele alınmıştır. Bu temel, ne yazık ki, tarihten ders çıkarmamız için yeterli olmamıştır. Olmadığı içindir ki bugün Türkiye’nin temiz aydınları PKK terör örgütünün siyasi hedefini ve gücünü değerlendirmekte zorlanmaktadır.
Hâlbuki 1839 Bedirhan Bey isyanı, ilk önemli ‘KÜRT HALİD-İ NAKŞİ AĞA’ isyanıdır.
1880 Şeyh Ubeydullah isyanı ise ilk önemli “KÜRT HALİD-İ NAKŞÎ SEYİT” isyanıdır.
Bundan sonra,1908’te, ortaya çıkan Kürt Teavün ve Terrakki Cemiyeti’ni kuranlar ise bu isyanların elebaşılarının çocuklarıdır; Bedirhan Bey oğlu Emin Ali Bedirhan ile Şeyh Ubeydullah oğlu Seyit Abdulkadir.
Böylece Osmanlı tarihinde ilk kez, bir Kürt devleti kurmak için HALİD-İ NAKŞİ Kürt-Ağa’larla HALİD-İ Nakşî Kürt Seyitler birleşmiştir.
1920 Koçgiri isyanı, 1924 Nesturi isyanı ve 1925 Şeyh Said isyanı bu çerçevede değerlendirildiğinde, bu sonuca kolayca ulaşmak mümkündür.
Bu isyanların çıkarıldığı dönem, tarih ve yer ile çıkaran kişiler itibariyle de değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Birinci Dünya Harbi öncesi ve sırasında çıkarılmış olan isyanlar, küresel güçlerin desteğinde, ayrı bir devlet, tampon bir devlet kurmak ya da kurdurmak için ya Hıristiyan topluluklar tarafından, Ermeni, Rum, Nesturi gibi ya da Müslüman derebeyleri ve Şeyhler-Seyitler tarafından, birbiriyle ilgili ancak güç birliği yapılmadan çıkarılmış isyanlardır.
Ama birinci Meşrutiyet’e(1908) gelince durum çok farklı bir yapıya dönüşür. Bundan sonraki ‘Kürtçülük ve Nakşî Kürt’ üzerinden yapılan isyanlar, derebeyleri ile Nakşî şeyhlerin güç birliği yaparak, gerek Osmanlı’ya gerekse Mustafa Kemal Cumhuriyeti’ne karşı çıkardıkları isyanlar olarak karşımıza çıkmıştır. Kiminde bağımsız Kürt devleti kurmak vardır, kiminde ise Halid-i Nakşî Kürt din devleti kurmak vardır ama bu kez, geçmişten farklı olarak, aralarında güç birliği sağlanmıştır.
Ve bu amaçla ilk örgütlenme 1908’de yapılmıştır. Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kurulur. Bu cemiyette iki ünlü isim yer alır; biri, derebeyi Bedirhan Bey oğlu Emin Ali Bedirhan, diğeri ise Kürt Halid-i Nakşî Şeyhi Ubeydullah’ın oğlu Kürt Halid-i Nakşî Seyit’i Abdulkadir.
Aynı ekip, 1918’te Kürt Teali Cemiyeti’ni kurar ve yine aynı ekip, Cumhuriyet tarihimizde ilk ‘Nakşî- Kürt- Derebeyi’ isyanını, 1921’de, çıkarır.
1921 Koçgiri isyanın elebaşısı Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucusu Seyyid Abdulkadir’dir. Seyyid Abdulkadir, Türk Ordusu İnönü’de Yunan güçleriyle savaşırken, 1921 yılında Koçgiri’de, devlete karşı isyan başlatmış olan bir kişidir. İsyanda başı çeken Nakşî Kürt şeyhleri ve ağalardır. 1908’de yaptıkları güç birliğinin, ilk kez, eyleme dönüştürüldüğü ilk isyandır.
1921’de başarılı olmayınca, bu kez, İngilizlerle işbirliğine giderek ve Anadolu’daki Hıristiyan unsurları da yanlarına alarak, ‘Müslüman Nakşî Kürt- Hıristiyan Nesturi’ şekilinde güç birliği yaparak yeniden isyana kalkışmışlardır. Nehri (Bağlar) köyünde bulunan jandarma taburu, Nakşî Kürt Şeyh ve Ağaların yönetiminde Hıristiyan Nesturiler’in, 19 Haziran 1924’te, saldırısına uğramış, tabur komutanı katledilmiştir. İsyana, Nehri(Bağlar) köyünde bulunan Nasturiler ve Nakşî Kürtlerin de bir kısmı katılmıştır. Bu güçler Nehri’den çıkarak, Eylül ayında Şemdinli-Bembo vadisine gelmiş ve Yüzbaşı Hilmi Bey ile askerlerini kuşatmaya almıştır. Şapatan ve Gerdi bölükleri ele geçirilmiş, Yüzbaşı Hilmi Bey ve halkın desteği ile isyancılar püskürtülmüştür.
Bu isyanı, 1925’te Şeyh Sait isyanı izlemiştir. Bu da bir Nakşî- Kürt- Ağa- Şeyh isyanı olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin tek ortak özelliği vardır, o da, bu isyanların hiç birinde halk desteği yoktur, masum halk ağaların, şeyhlerin, şıhların peşinden sürüklenip gitmiştir.
İşte bugün yaşadığımız pkk meselesi, Doğu’da feodal ağalık meselesi ve bunların yarattığı sorunların temelinde İdris-i Bitlisi vardır, 1514’ten günümüze kökleşen ortaçağ derebeylerinin yüzünden Türkiye bugünkü sorunlarını yaşamaktadır.
Ve AKP siyaseti bu İdris-i Bitlisi’yi baş tacı etmeye hazırlanmaktadır. Nakşi Kürt ağaların isyan siyaseti bugün yön değiştirmiş, iktidarı ele geçirerek isyanla yapamadıklarını sözüm ona demokrasi içinde gerçekleştirmeye başlamışlardır. Dolayısıyla tehlike dünden daha ağır ve yakındır.
Tengri Biz Menen