Şu gördüğünüz adam, askerî talebeliğinde, zabitleri görsün diye seccadesini koridora atıp namaz kılan seciye!… İstemeye istemeye katıldığı İstiklâl Savaşının istismarcısı, İnönü Zaferinin hırsızı, Lozanda Türk mukaddesatının peşkeş çekicisi, Müslümanlık, Türklük ve Türkçülüğün düşmanı; Başvekilliğinde en feci zulüm ve suiistimallerin, Devlet reisliğinde de en korkunç istibdat ve yâran saltanatının merkezi ve nihayet muhalefetinden ebediyyen kendisi için kurulan muhalefet makamının meccani ve sahtekar lüpçüsü!… Sonunda meccânilik ve lüpçülüğün son basamağı olan “Z” vitamini sayesinde ölüme çare bulunacağını sanırken şimdi şerefli ölüler arasında kendisine yer arıyor! Yeri yoktur! (Hüseyin Nihal Atsız - Z Vitamini)
Hayatında işlediği hatalardan hiçbirini kabul ve itiraf etmeyen kimse büyük bir hata ile malul demektir. Hele bir insanın yüreğinde kin denilen iptidai duygu çöreklenmişşe onun sözlerini sıkı bir tenkid süzgeçinden geçirmek şarttir.
Bugün artik gün ışığına çıkmıştır ki Birinci Cihan Savaşı sonundakı büyük bozgundan sonra Türkiye'nin kurtulacağına inanan ve bu hususta mücadele hazırlığı yapan iki kişi vardı: Mustafa Kemal Paşa ve Kazım Karabekir Paşa... İsmet İnönü ise davanın edebiyen kaybedildiğine inanmıştı. Yabancıardan birinin, elverişli olanın mandasına bile yanaşıyordu. Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı bir mektupta Amerikan mandasını kabulden başka çare olmadığı belirtiliyordu. ( bakınız: Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, birinci basım, s 175-177 ).
İsmet Paşa'nın, o günkü şartlar icinde, Amerikan mandasına taraftar olmasını, şüphesiz ihanet diye değil kısa görüşlülük olarak değerlendirmek yerinde olur. Çünkü o gün bir Kurtuluş savaşının mümkün olduğunu düşünebilmek büyük bir siyasi matematikçi olmaya bağlıydı ve bu alanda İsmet Paşa, Atatürk'le elbette aşık atamazdı. Fakat buna rağmen İnönü'nün kendisini Atatürk'le eşit tutmasını ve bu hatasını itiraf mertliğinden kaçınmasını elbette vefasızlık ve haddini bilmemek diye değerlendirmek isabetli bir hüküm olucaktır.
İsmet İnönü, aradan uzun yıllar geçtikten sonra röportaj şeklinde yayınladığı hatıralarından kendi hatalarını itiraf etse ve artık ölmüş bulunan arkadaşlarına karşı vefalı davransa şüphesiz iyi bir not kazanmış olurdu. Fakat olayları tarafsız bir gözle anlatıyor gibi gözükerek eski arkadaşlarını mustalamak lehinde bir davranış değildir ve tarih hükmünü böyle verecektir. Hele Cumhuriyet fikrini Lozan konuşmaları sırasında düşündüğünü, yani bu hususta Atatürk'e takaddüm ettiğini iddia etmesi olsa olsa İnönü'nün yaşlılığı ile tefsir olunabilecek yanlış bir düşünce mahiyetinden ileri gidemez.
Halk Partisi bu memleketin tarihine pek çok kusurlarla karışmış bir partidir ve onun seçime az ilgi göstermesi gerçek kusurları yaninda bir sevap kadar masum kalmaktadır. Bu partinin en büyük kusuru Türkiye'de bugün rezilane bir şekil almış olan solculuğu destekleyip beslemesi olmuştur. Hele 1944'de komünist düşmanı Türkçüleri "Almanlar'la iş birliği yapıp Türkiye'yi almanlar safında savaşa sokmak isteyen maceracılar" diye ilan etmesi partilerinin edebi yüz karası olarak kalacaktır.
Türkçüler o ithamdan, kendi iktidarlarının sıkı yönetim mahkemelerinde beraat ettiler. Rusları tepeleyen Almanlar'a karşı sempati beslemelerine rağmen dış siyasette bir Alman taraftarlığı gütmedikleri de anlaşıldı.
İsmet Paşa'nın hayatında "Amerikan mandası isteyen" bir devir olduğu kendisinin Kazım Karabekir Paşa'ya yazdığı mektupta sabit olmuş bir hakikattır.
Türkçüler'in hayatında buna benzer küçültücü bir nokta yoktur. Zannederim İsmet İnönü'nün Türkçüler'e karşı sönmeyen kini de böyle bi kıskançlığın yarattığı kompleksten doğmaktadır.
Gözlem, 1969, Sayı: 21 (Hüseyin Nihal Atsız - HALK PARTİSİNİN TEK YANLIŞI (?))
Sebastiyaaaaan Göktanrıcı'ya bir çay söyle !..