Atsız Atamız yıllar önce Türk Milleti ve Devleti'ni sıkıntıya sokacak olan kürtlerle ilgili tespitlerini en açık bir şekilde yapmış, bunlara tepkisini en sert bir şekilde ortaya koymuştur. Sırf bu yüzden kendi devletimiz tarafından zindana atılmış, ömrünün son zamanlarında da Türklüğün bekaası için gene çile doldurmuştur. Sözün özü doğru söyleyen, dokuz köyden kovulmuştur.
Günümüzde de durum çok farklı değildir. Büyük Türk Milleti'ne yalan söylemeyen, onu kandırıp istismar etmeyen yegane kişiler, Türkçülerdir.
Ki biz Türk Milleti'ne duymasını istediği yalanları değil, yalnızca ve yalnızca gerçekleri söyledik. Son nefesimize kadarda bu mücadelemizden asla vazgeçmeyeğiz, gücümüz yettiğince doğruları Aziz Milletimize aktarmaya devam edeceğiz. Büyük Türk Milleti'nin nefreti de; sevgisi de; bizim kabulümüzdür. Biz Türk Milleti'ni tahmin edebileceği kadar değil, bazen onun bile tahammül edemeyeceği kadar çok seviyoruz.
Bugün adına Siyaset denen şebeklik ve maskaralıktan yana hiçbir ikbal beklentimiz yoktur. Türk ve Türkçülük düşmanı aşağılık, kanı bozuk devşirmelerin, soy özürlülerin, asalakların vaat edeceği vereceği bir nimete el uzatmayı, kendi izzet-i nefisimize, Türklüğümüze ve Türkçülüğümüze; en adi hakaret, küfür sayarız.
Konuya dönersek kürtçe adı verilen boğaz hastalığının kabulü, yaygınlaştırılması hatta resmi dil ilan edilmesi; gerek kürt terör örgütü pkk'nın gerekse diğer kürt teröristlerin talepleride ve programında en başta yeralan hedeflerden biriydi. Tayyiban iktidarı sayesinde bu taleplerine kavuştular, itçe anıran soysuzlar Türk Milleti'nin ödediği vergilerle Devletin Televizyonunda kanal sahibi oldular.
Bu açılan yol; diğer Türk olmayan etnik özürlü çakallarında ağızlarını sulandırdığı bir gerçektir. Bu soytarıların, kuduz itler misali, salyalarını saça saça Türk Milleti'ne ait olan herşeye saldırmaya başlamalarına şaşırmamak gerekir. Ki biz Türkçüler, şaşırmıyoruz. Söylediklerimizin, yazdıklarımızın arkasındayız. Bunlar bir bir gerçekleşiyor. Bizleri komplo teorisyenliğiyle, paranoyaklıkla, "faşistlik" ile suçlayan zeka özürlü, hilkat garibeleri dahi bugün bizden fazla Türkçülük yapar olmuşlardır. İşin kara mizah boyutu da buradadır.
Lakin tüm bu olumsuzlukların yanında konunun Türk Milleti ve Türkçülük açısından olumlu olan bir tarafı da vardır. Bugüne kadar lağım fareleri gibi korkudan karanlık dehlizlerde, orda burada toplaşan Türklük ve Türkçülük düşmanları, satılmış iktidarın verdiği cesaretle birer birer ortaya çıkmakta ve kendilerini belli etmektedirler. Büyük Türk Milleti kendi kaderi için vereceği savaşta esas olarak böylesine büyük bir silaha sahiptir.
Bu silahı kullanacak olan Türk Milleti'ni zafere taşıyacak olan da; aynı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu üzere BAŞBUĞ ATATÜRK'ün yanında tam kadro yeralan Türkçülerdir.
ULU TÜRKÇÜ ATSIZ ATA'nın bir şiirinde buyurduğu üzere;
"Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
'Çanakkale' ufkunda, 'Sakarya' toprağında."
TTK