Geçtiğimiz günlerde ileri derecede hasta bir şahısla kısa bir sohbetim olmuştu. Hani "aşk ağlatır, dert söyletir" denirya bu şahısta derdinin ızdırabıyla derdini döktü.
Anlattığına göre önceleri bazı ağrıları için basit ağrı kesiciler almaktaymış. Zaman ilerledikçe artan ağrılarına karşı aldığı ağrı kesicilerin dozacını artırmış. Ve öyle bir zaman gelmişki aldığı ağrı kesiciler ağrılarını kesmez olmuş. Yani morfin bile dindirmemekteymiş ağrılarını..
Şöyle geriye doğru yıl yıl kronolojik bir bakış attığımızda Türkiyenin 2000 yılından 2012 yılına kadar artan bir tempoda sürekli şoklar yaşadığı, her gün yeni bir sarsıntıyla uyandığı, sansasyonun birisi bitmeden daha baskın bir yenisinin gündeme geldiğini ve nihayetinde de iktidarı işgal edenlerin şikayet ettikleri "devlet içinde devlet" yapılanmasını tasfiye ederken kendilerinin yeni bir kazık sivrilttikleri ve bu sivriltilmiş kazığın önce kendilerine batmaya başladığını farkettiklerinde bu olumsuzluğun önünü almanın çok zor ve hatta mümkün olmadığını anlamışlardır.
Yani demek oluyor ki bu saatten sonra hiç bir ağrı kesici ağrıları kesmeye yetmeyecektir.
Bir ülkenin iktidarı, ancak komplo teorisi ürünü filmlerde izlenebilecek, akıllara zarar bir takım komploların kuramcısıysa o ülke; akıl sınırları ve normal hukuk çerçevesinde çıkış yollarını yitirmiş demektir.
Şu memleketin haline bakın ki Türk devletinin tepesindeki idareciler(!) arasında İngiliz heğomanyasının mı yoksa ABD heğomanyasının mı hakim olacağının savaşı verilmekte ve Türk milleti bunun farkına bile varmamaktadır. Hatta tv ekranlarında ve gazete köşelerinde arz-ı endam eden "kerameti kendilerinden menkul" ve "herşeyi bilir" pozlarındaki abiler, ablalar-ki biz onlara "GENETİĞİ BOZUK KAŞARLAR" adını vermiştik- bile durumdan haberdar değiller. Daha doğrusu hepsi aptallaşmış durumdalar!
Demek ki her gün bir sansasyon, her gün bir şok boşuna değilmiş! Sansasyon ve şoklarla toz duman olmuş perdenin arkasında başka aktörler kendilerini gizleyerek Türk milleti ve devleti üzerindeki menfur emellerini adım adım yürütüyorlarmış.
Biz bunu hep görmüş ve avazımız çıktığınca bağırarak herkese duyurmaya çalışmıştık. Lakin biz sesimizi duyurmak istedikçe mankurtlaşmış toplumlar sadaka edilen makarnanın tokluğuyla iktidarın himmetiyle(!) yanan kömür sobasının karşısında mayışarak sesimize kulağını tıkamışlardı.
Artık Türk toplumunun ağrılarını, morfin etkisi yapacak, sansasyonlar bile örtmeye yetmeyecektir.
Türk Milleti bizzat sahneye çıkarak kendi kaderini kendi tayin etme iradesini ortaya koymadıkça derin ağrıların ızdırabını çekmeye devam edecektir.
Ulu atalarımız "kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz" diye boşuna mı demişler?
TTK.