Gönderen Konu: MIZRAK DURUŞLU KADINLAR  (Okunma sayısı 5052 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı EFE

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 206
MIZRAK DURUŞLU KADINLAR
« : 24 Eylül 2006 »
KAYSERİ’de bulunan cephanenin Çukurova direnişçileri için Ulukışla’ya taşınması gerekmişti. Mustafa Kemal Paşa, halkı aydınlatması ve gençleri orduya kazanması için Kayseri’ye yolladığı Mazhar Müfit Kansu’ya bir telgraf göndererek ‘cephanenin her türlü çareye başvurularak Ulukışla’ya ulaştırılmasını sağlamasını’ istedi.

Mazhar Müfit Bey bir haftadır buradaydı. Müdafaa-yı Hukuk Derneği gibi Anadolu Kadınları Müdafaa-yı Vatan Derneği’nin şubesini de çok çalışkan ve başarılı bulmuştu. Kayserililerin büyük çoğunluğu milli namusu savunan Ankara’yı candan desteklemekteydi. Gençlerin askere katılması için özel bir çaba harcamak gerekmemişti.

KAYSERİ LİSE SONLAR ASKERDE

O kadar ki Kayseri Lisesi’nin bu yılki son sınıfları, öğrencilerinin tümü askere gittiği için kapalıydı.

Mutasarrıf Ethem Bey’e Paşa’dan aldığı telgrafı gösterdi. Ethem Bey ilgilendi. Cephane hemen yola çıkarılabilirdi. Ama bir sorun vardı: Cephane kafilesini kimler eşkıyaya karşı koruyacaktı? Bir küçük müfreze kurmak gerekti. Çünkü Kayseri’nin çevresi eşkıya çeteleriyle doluydu. Ama Kayseri’de eli silah tutan kim varsa ya cephedeydi, ya cephe yolunda.

Bir çözüm bulamayan Mazhar Müfit Bey geceyi uykusuz geçirdi. Sabah, mutasarrıfın çağırdığını söylediler. Koştu. Ethem Bey’in yüzü gülüyordu:

‘Az önce Müdafaa-yı Vatan Derneği’nin Başkanı Seyyide Hanım ile yardımcısı Feride Hanım (Güpgüpoğlu) geldiler. Beni durgun görünce sebebini sordular. Anlattım. Bu hanımlar bir gün gerekir diye silahlı bir kadınlar kolu da kurmuşlar. Cephaneyi bu hanımların götürebileceğini söylediler. Ne dersin?’

Götürebilirler miydi?

M. Müfit Bey bocaladı. Ancak silahlarını kuşanmış, yüzleri açık, mızrak duruşlu hanımları görünce içi rahatlayacaktı.

ÇARPIŞA ÇARPIŞA CEPHANEYİ GÖTÜRDÜLER

Silahlı kadınlar kolu cephane dolu arabalarla sabah erkenden yola çıktı. Yol boyunca eşkıyalarla karşılaşan kol, bunlarla çarpışa çarpışa ilerledi. Cephaneyi esenlikle Ulukışla’daki yetkililere teslim etti.

Ne güzel bir TV filmi olur değil mi?

Kadıköy ultimatomu

'Milli haklarımızı ve namusumuzu koruyacak hükümet ve erkek yoksa, biz varız!'

İstanbul hükümetinin, işgali alın yazısı gibi kabullenip hareketsiz, tepkisiz kalması üzerine Kadıköy kadınları gazetelere bu bildiriyi yollamışlardı. (20 Kasım 1918)

HEPSİ BİRER KAHRAMAN

Aydınlı Kuvayı Milliyeci kadınlardan üçü: Ayşe Aliye, Ayşe (Mehmet Çavuş), Şerife Ali Hanımlar.

Adile Hala (Adile Onbaşı) Kara Fatma (Tarsus)

Hatice Hatun (Adana)

Halime Çavuş (Kastamonu)

Nezahat Onbaşı (Ege Bölgesi)

Erzurumlu Kara Fatma (Erden) ve silah arkadaşları (İzmit ve Batı cephesi)

Tayyar Rahmiye (Adana)

Senem Ayşe (Kahramanmaraş)

Makbule Hanım (Gördes)

Ayşe Çavuş (Bilecik)

Havva Soyyanmaz (Trakya) ve annesi Zehra Soyyanmaz.

Ana kız Kuvayı Milliyeci

Kurtuluş Savaşı’nın Halide Onbaşısı Halide Edip (Adıvar) Hanım atış taliminde.

DİYOR Kİ

Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim. (1923)

Kırmızı camlı fenerleri yakan gönüllüler

BİRLİKLERİ geceleri yürüyerek, gündüz saklanarak, büyük bir sessizlik içinde ‘Büyük Taarruz’ için taarruz çıkış hatlarına yaklaşmışlardı. Mola verildi. 25-26 Ağustos 1922 akşamı 38. Alay’ın Komutanı Albay İlyas Bey (Aydemir) bir görev için dokuz bölük komutanını yanına çağırttı.

‘Oturun!’

Bölük komutanları yere oturdular.

Düşmanın ileri güvenlik birliklerinin işgalinde bulunan iki kritik noktanın şimdiden ele geçirilmesi gerekiyordu. Gece karanlığında, iyi bilinmeyen bir arazide, düşmanı ayaklandırmadan, sessizce yerine getirilmesi gereken çetin ve tehlikeli bir görevdi bu. Komutan görevi ayrıntılı olarak anlattı ve iki gönüllü bölüğe ihtiyaç olduğunu belirterek, bu göreve kimin talip olduğunu sordu.

Dokuz bölük komutanı da aynı anda ayağa fırladı ve selam vererek göreve talip olduğunu söyledi. Hepsi o kadar candan gönüllüydü ki komutan içlerinden ikisini seçerse ötekilerin kırılacaklarını anladı, kuraya başvurdu.

Görev 2. Bölük Komutanı Yüzbaşı Zübeyir ile 7. Bölük Komutanı Yüzbaşı Rasim’e düştü. Komutan ve arkadaşlarıyla helalleşip bölüklerine koştular.

Her iki noktanın ele geçirildiği, üç yanı kapalı, bir yanı kırmızı camlı fenerler yakılarak bildirilecek, bunun üzerine alay Tınaztepe’ye yanaşacaktı.

Gece yarısını geçerken, koyu karanlık içinde önce bir, az sonra da ikinci kırmızı nokta parladı. 38. Alay’ın taburları taarruz mevzilerine girmek üzere sessizce harekete geçtiler.

Sabah tarihin akışı değişecekti.

O bayrağı indir karşı koyanı vur

İLHAN Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’den aktarıyor: ‘Yunanlıların İzmir’e çıkmasından 6 gün sonra 21 Mayıs 1919 günü 17. Kolordu Komutanlığı’na atanan Albay Bekir Sami Bey’le Bandırma’ya geldiğimiz zaman şehirde Yunan bayraklarıyla süslenmiş zafer takları gördük. O günü eşyalarımızı yerleştirmek, kasabayı görmek ve çevreyi incelemekle geçirdik. Derin bir acıya gömüldük. Her yanda Venizelos’un resimleri, Yunan bayrakları, taklar ve sokaklarda Rumların avazeleri:

- Zito Venizelos!

Artık Bandırma’da ne Türklük, ne de Türk hükümeti kalmıştı.

22 Mayıs sabahı Albay Bekir Sami Bey, Bandırma’daki 61. Tümen Komutan Vekili Yarbay Refet Bey’i çağırttı. Şu emri verdi:

‘Burası Türkiye’dir, burada tek bayrak Türk bayrağıdır. Bunun dışında bir başka bayrağın sallanmasına, asılmasına, saygı görmesine boyun eğmek ve bunu hoş görmek alçaklıktır. Şimdi şehirdeki bütün Yunan bayraklarını kaldırtacaksınız. Zafer taklarını yıktıracaksınız. Karşı koyan olursa öldüreceksiniz. Bu iş üç saat içinde bitmezse ben sizi öldüreceğim. Haydi görev başına.’

Üç saat bitmeden Bandırma yeniden Türk şehri oldu.’


“TÜRK'ler  Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. TÜRK'ler ne Amerikanlaşacak ne batılılaşacak nede araplaşacaktır. O sadece özleşecektir.

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Ynt: MIZRAK DURUŞLU KADINLAR
« Yanıtla #1 : 04 Ocak 2012 »
HALİME ÇAVUŞ (KOCABIYIK)



Kurtuluş Savaşı'nda, erkek kılığına girerek, İnebolu'dan cepheye mühimmatın taşındığı yardım kolunda görev yapan, Yunan gemilerinin İnebolu'yu bombaladığı sırada şarapnel parçalarıyla bacağından yaralanarak ordudan ayrılan Halime Çavuş'un hatırasını, manevi kızı ve torunu yaşatıyor.

Halime Çavuş'un, kardeşinin oğlunun eşi olan, "manevi kızı" 65 yaşındaki Şahizer Kocabıyık ve onun kızı 40 yaşındaki Safiye ile 3 çocuğu, tarihe tanıklık eden Kastamonu'nun merkez Duruçay köyündeki evde yaşamını sürdürüyor.

Halime Çavuş'un doğduğu ve son nefesini verdiği ahşap evin bugünkü sakinleri, "Halime Çavuş'la aynı soyadı taşımak bizim için büyük onur" diyor.

Aile, Halime Çavuş'un kahramanlıklarını ve fotoğraflarını, yakın tarihe ilgi duyanlarla paylaşıyor.

-ERKEK KILIĞINDA SAVAŞA KATILDI

Kocabıyık ailesinin anlatımları ve Kastamonu Valiliğince yayımlanan "İnebolu'dan Ankara'ya Atatürk ve İstiklal Yolu" kitabındaki bilgilere göre Halime Kocabıyık, 1898 yılında Kastamonu merkez Duruçay köyünde doğdu. Kurtuluş Savaşı başlarında ailesinin tüm engellemelerine karşı çıkarak savaşa katıldı.

Erkek kılığına girip saçını erkek gibi kestirerek asker kıyafeti giyen ve sakal tıraşı olan Halime Kocabıyık, İnebolu'ndan Ankara ve Sakarya'ya cephane taşıyan yardım kolunda görev aldı.

Cephane taşıma işinde üstlendiği zor görevlerin üstesinden, kadın olmasına rağmen başarıyla gelen Halime Kocabıyık, soğuk bir kış gününde İnebolu'yu denetlemeye gelen Mustafa Kemal Paşa ile karşılaştı.

-MUSTAFA KEMAL PAŞA, KADIN OLDUĞUNU ANLAMADI-

Soğuk hava ve kar yağışına rağmen üzerindeki montu cephanenin üstüne örten Halime Kocabıyık, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetin dikkatini çekti. Paşa, cepheye taşıdığı mermileri kendi hayatından bile fazla önemseyen bu askeri görünce çok etkilendi ve O'na, "Neden üzerindeki montu mermilerin üzerine örttün, üşümüyor musun?" diye sordu.

Halime Kocabıyık ise "Benim üşümem hiç önemi değil. Bu cephane yüzlerce belki de binlerce askerimizi koruyacak" dedi.

Bazı kaynaklara göre ise Kocabıyık, "Bey, 100 bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?" karşılığını verdi.

Bu cevap üzerine Paşa, Halime Kocabıyık'tan eski tabirle "kafa kağıdını" yani kimliğini istedi. Kocabıyık'ın "kadın" olduğunu anlayan Mustafa Kemal Paşa, yaverine, Kocabıyık'la ilgili tüm bilgileri not aldırarak Ankara'ya döndü.

-YUNAN SAVAŞ GEMİLERİ İNEBOLU'YU BOMBALAYINCA-

Görevine kaldığı yerden devam eden ve savaşta bulunduğu süre içerisinde gösterdiği insan üstü başarılarla büyük takdir toplayan Halime Kocabıyık, 9 Haziran 1921 tarihinde Yunan savaş gemileri Kılkış ve Averof'un İnebolu'yu bombaladığı sırada şarapnel parçası ile ayağından yaralanarak ordudan ayrıldı.

-ÇANKAYA KÖŞKÜ'NDE 15 GÜN MİSAFİR OLDU-

Kurtuluş Savaşı sonunda Gazi Mustafa Kemal tarafından Ankara'ya çağrılan Halime Kocabıyık, Çankaya Köşkü'nde 15 gün misafir edildi. Kendisine Latife Hanım gereken misafirperverliği gösterdi.

Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın kendisiyle çok ilgilendiğini her fırsatta dile getiren Halime Kocabıyık'a, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen törenle İstiklal Madalyası ve "Çavuş" rütbesi verildi.

Atatürk'ün verdiği emirle ölene kadar maaşa bağlanan Halime Çavuş, "Benim geride kalan bir ailem var diyerek" Çankaya Köşkü'nden ayrıldı ve Kastamonu'ya döndü.

-"EVİMİZE SÜREKLİ ÜST RÜTBELİ ASKERLER GELİRDİ"-


Kendisini milletine ve vatanına adayan Halime Çavuş, hiç evlenmedi ve kardeşi Hasan Kocabıyık'ın oğlu 13 yaşındaki Sadık Kocabıyık'ı evlat edinerek büyüttü.

Hayatının son 6 yılını doğum yeri Kastamonu'nun Duruçay köyündeki evinde yatalak olarak geçiren Halime Çavuş, 20 Şubat 1976 tarihinde vefat etti. Evlat edindiği Sadık Kocabıyık ise 2004'te öldü. Bugün, evlatlığının 65 yaşındaki eşi
Şahizer Kocabıyık (65), onun kızı 40 yaşındaki Safiye Kocabıyık ve 3 çocuğu, Halime Çavuş'un doğup vefat ettiği evde yaşamını sürdürüyor.

Halime Çavuş'un hatırasını yaşatmaya çalıştıklarını belirten Şahizer Kocabıyık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Ben onun manevi kızıyım. Kızım da manevi torunu" dedi.

Son 6 yılında hiç yanından ayrılmadığı Halime Çavuş'u uzun süre sırtında taşıdığını anlatan Kocabıyık, şöyle konuştu:
"Halime Çavuş, bizim gurur duyduğumuz bir aile büyüğümüzdür. Bizi çok severdi. Kendisiyle ilgili fazla bir şey anlatmazdı. Savaşta gösterdiği kahramanlıktan dolayı evimize sürekli üst rütbeli askerler gelirdi. Onlarla uzun uzun konuşurdu. Bacağından sakat olduğu için onu sırtımda gezdirir dışarıya çıkarırdım. Savaş yıllarına dair fazla bir şey anlatmadı, ama evimize gelen komutanlarla konuşurken dinlerdik. Onlara o yıllarda yaşadıkları zorlukları, sefaleti anlatırdı. Onu en çok etkileyen şey ise Atatürk'le tanıştığı ve Ankara'da Atatürk'ün misafiri olduğu günlerdi."

-"SÜREKLİ SAKAL TIRAŞI OLURDU"-

Savaşa katıldığı dönemlerde içindeki vatan sevgisi ile erkek kılığına girerek cepheye gözü kapalı giden Halime Çavuş'un, savaş sonrasında evdeki hayatında da sürekli sakal tıraşı olduğunu anlatan Şahizer Kocabıyık, "Savaşın ilk yıllarından beri bir erkek gibi yaşamaya ve onlar gibi davranmaya çok alışmıştı. Üzerinden ceketini ve pantolonunu hiç çıkarmazdı. Her sabah sakal tıraşı olurdu. Hiç sakalı yoktu, ama yine de sakal tıraşı olmayı hiç ihmal etmezdi" dedi.

-"BİZİMLE KİMSE İLGİLENMİYOR"-

Halime Çavuş'un hayatta olduğu yıllarda kendileriyle devlet ve askeri erkanın sürekli ilgilendiğini belirten Şahizer Kocabıyık, "Halime Çavuş başımızdayken gelenimiz gidenimiz çok olurdu. O öldükten sonra kimse bizi arayıp sormadı. Asgari ücretle çalışan bir kızım ve bu tek maaşla okumaya çalışan 3 torunum var. Devletten yardım bekliyoruz. Torunlarımın okumalarına yardım istiyoruz" diye konuştu.

-"KEŞKE BACAĞIM İYİ OLSA DA TEKRAR CEPHEYE KOŞSAM"-

"Manevi torun" Safiye Kocabıyık ise Halime Çavuş'un vefatı sırasında ilkokul 1. sınıfa başladığını belirterek, şöyle dedi:
"Gösterdiği kahramanlıklarla neredeyse herkes tarafından tanınan Halime Çavuş'un torunu olmaktan gurur duyuyorum. Onu kaybettiğimizde ben çok küçüktüm.

Geçmişine dair fazla bir şey hatırlamıyorum, ama evimize gelen askeri misafirlerle konuşmalarını hatırlıyorum. Yatalak olarak yanımızda olduğu son günlerinde eve sürekli devlet büyükleri ve üst düzey komutanlar gelirdi. Onlara
Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşadıkları zorlukları anlatırdı. İlerlemiş yaşına rağmen 'Keşke bacağım iyi olsa da istedikleri zaman tekrar cepheye koşsam' dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Özellikle Atatürk'le tanışmasını anlatırdı gelen misafirlere. Latife Hanım ile sohbetlerini ve Ankara'da Atatürk'le birlikte geçirdiği günleri anlatırdı. Yalnızken bizimle fazla konuşmazdı. Bacağı sakat olduğu için annem onu sürekli sırtına alır gezdirirdi. Onun tek mutluluğu buydu zaten. Savaşta ayağına gelen şarapnel parçası nedeniyle sakat kalan bacağına bakıp sürekli ah çekerdi."
Safiye Kocabıyık, Halime Çavuş'un soyadını devam ettirmekten dolayı gurur duyduklarını sözlerine ekledi.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.