Gönderen Konu: Orhon Yazıtlarında Geçen Renk Adlarının Anlam Alanları  (Okunma sayısı 5651 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Kayberen

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 86
  • Kök Tengri !

Renk adları, temelde soyut olan renklere gönderme yapan ve cümle içinde sıfat olarak kullanılan sözcüklerdir. Günümüz Türkçesinde renk adlarının kullanım alanı oldukça geniştir. Sıfat olarak çeşitli adları nitelemelerinin yanında sözcük ve özel ad yapımında da sıklıkla kullanılırlar. Renk adlarıyla yapılmış pek çok hayvan, bitki, eşya, yiyecek, hastalık, tıp ve kimya terimi vardır. Ayrıca dağ, su, yerleşim yeri ve insan adlarında da renk adlarının sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanımlar incelendiğinde, renk adlarının anlam alanlarının çok geniş olduğu görülmektedir. Bunların yanında renklerin atasözü, deyim ve ikilemelerde kullanımı, renk adlarının anlam alanlarına birçok mecaz anlam da katmıştır.
Türkçedeki renk adlarının bir başka ilgi çekici yönü de aslen soyut kavramlar olan renklerin doğadaki çeşitli unsurların yardımıyla somutluk kazanmalarıdır. Bu somutluk orman yeşili, buz mavisi, altın sarısı, kahverengi, kavuniçi, vapurdumanı grisi, vişneçürüğü gibi doğadaki renk benzerlerinin aracılığıyla yapıldığı gibi; neftî yeşil, fıstıkî yeşil, demirî, hakî örneklerindeki gibi renk tanımlayıcısına Farsça î eki getirilerek de yapılabilmektedir. Ayrıca soyut ya da somut ifadeli renk adları açık, koyu, hareli, pırıltılı, sütlü gibi sıfatlarla daha da somut hâle getirilebilmektedir. Gabain (1968), Türkçede renklerin sembolik anlamlarını ele aldığı makalesinde yönlerin diğer unsurlarla ve renklerle ilişkisini ayrıntılı olarak ele almıştır. Bu ilişki aşağıdaki gibi gösterilebilir.


Gabain, renklerin dünyayı dörde bölerek dört yönü ifade etmesi fikrinin Çin ve Türk Moğol görüş dairesinin yanı sıra Hindistan‟da, Lamaist Kalmuklarda, Eski Ahit‟te, İlâhî Vahiyler 6‟da, Amerikan Yerlilerinde (Kızılderililer), Mayalarda, Eski Mısırlılarda, Yunan ve Roma astrolojilerinde de yer aldığına dikkat çekmektedir (1968, ss. 108-109). Gabain, renklerin yönleri ifadesinin pek çok örneğini sunmuştur: Çin‟in doğudaki vilâyeti Şantung‟un aynı zamanda „mavi vilâyet‟ olarak adlandırılmasının bu vilâyetin Çin‟in merkezinin doğusunda olduğunu göstermesi; Köktürklerin, merkezin „Altın dağ‟ olarak da bilinen Altay dağları olmasından kaynaklanması; Kökmen dağlarının kök+men yapısında olması ve „doğu‟ anlamında kullanılması; Karahanlıların adının kara „kuzey‟ anlamıyla ilişkili olması; Karakum çölünün Batı Türkistan‟daki üç çölden kuzeydeki olması; Karakurum adının „kuzey‟ ile ilişkili olması bunlardan bazılarıdır. Gabain, ak/kara Han, Ak/Kara Koyunlular, Ak/Kara Tatarlar, Ak/Kara Hazarlar gibi kullanımlarda ak ve karanın bir değer yargısına değil ak ve kara renk adlarının birlikte kullanıldıkları adları „o‟ ve „öteki‟ ilgisiyle nitelediğini belirtmektedir. Ancak bunların yanında Rus tarihî belgelerinde Kara ve Ak Kalmukların yer aldığına ve Kara Kalmukların gerçekte Türklere (Teleüt) olmasından; Kara Kırgız‟ın „gerçek Kırgız‟ anlamında kullanılmasından yola çıkarak kara sözcüğünün „gerçek‟ anlamına da gelebildiğine işaret etmektedir. Bunun yanında ak süyek „asiller‟ ve kara bodun „avam‟ zıtlığındaki ak ve karanın daha alışıldık olduğunu vurgulamakta, karanın „gerçek‟ ifadesinin açıklanamadığını belirtmektedir. Köktürk dönemine ait olan ya da Köktürk yazısıyla yazılmış olan çeşitli eserlerde âla (IB2), boymul („beyaz boyunlu‟ IB 64), tig („sarımtırak; bu renkte at‟ IB 39, 50), yazıg („koyu kahverengi (at donu); koyu kahverengi at‟ IB 11, 51), yegren (kestane rengi (at) Küliçor D 3, 9) gibi renkler de mevcut olmakla birlikte bu çalışmanın kapsamında yer almayacaktır. Burada yalnızca Kül Tigin, Bilge Kagan ve Tunyukuk Yazıtlarında geçen renk adları ele alınacaktır. Diğer yazıtların da bazı durumlarda tanıklığına başvurulacaktır.
Bu çalışmada, Orhon Yazıtlarında saptanan renk adları ve renk ifadeli sözcükler, alfabetik sırayla ve geçtiği yerlerden örneklerle ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Renk adları bu başlıklar altında, sırasıyla renk ifadeli kullanımı, at donu olarak kullanımı ve özel ad yapımında kullanımına göre sınıflandırılmıştır. Bunlar sırasıyla ak, boz, kara, kızıl, kök, sarıg, torug, ürüñ, yagız, yaşıldır.

1. AK
Orhon Yazıtlarında ak renk adının renk ifadesi verecek kullanımına rastlanmamakla birlikte at donu olarak kullanımı ve özel ad yapımında kullanımı bulunmaktadır. Yazıtlarda yoğun olarak at donuna işaret etmektedir. Tespit edilen 6 örnekten dördünde ak, doğrudan at donuna işaret etmekte ve at adını da içinde barındıracak biçimde kullanılmıştır. Cümlelerden birinde ak adgır (KT D-36), birinde de ak atin (KT D-40) biçiminde nitelediği adla birlikte kullanılmıştır.

ol t(e)gdükde: b(a)y(ı)rkuuniñ: (a)k: (a)dg(ı)r(ı)ġ: udl(ı)kin: sıyu: urtı: „O hücumda Bayırkuların ak aygırını uyluğunu kırıp vurdular (KT D-36)‟

(a)lp ş(a)lçı: (a)k (a)tin: bin(i)p: t(e)gm(i)ş: „Alp Şalçı kır atına binip hücum etmiş (KT D-40)‟

(a)lp ş(a)lçı: (a)kin: bin(i)p: opl(a)yu: tegdi: „Alp Şalçı kır (at)ına binip sabırsızca hücum etti ‟ (KT K-2)

(a)lp ş(a)lçı: (a)kin: bin(i)p: opl(a)yu tegdi: „Alp Şalçı kır (at)ına binip sabırsızca hücum etti (KT K-2/3)‟

kül tig(i)n: (a)lp ş(a)lçı: (a)kin: bin(i)p: o[pl(a)yu t(e)gd]i: „Kül Tigin Alp Şalçı kır (at)ına
binip sabırsızca hücum etti (KT K-3/4‟)

kül tig(i)n: ögs(ü)z (a)kin: bin(i)p: tokuz: (e)r(e)n: s(a)nçdı: ordug: birm(e)di: „Kül Tigin öksüz kır (at)ına dokuz er(i) mızrakladı, karargahı (düşmana) vermedi (KT K-8/9)‟

Bir örnekte de ak renk adı özel ad yapımında kullanılmıştır. Günümüzde de Türkçede ak, su ve dağ adları için tercih edilen renk adlarından biridir. Gömeç, Ak Termel ırmağından söz etmekle birlikte yönle ilişkisine değinmemiştir. Yazıtlarda bu bölümün Kögmen dağlarıyla ilişkili olduğu ve Kögmen adının da doğu ile ilişkisi düşünülecek olursa ırmağın güneyde olması olasılığı bulunmaktadır. (a)k t(ä)rm(ä)l k(ä)çä ug(u)r k(a)l(ı)td(ı)m: „Ak Termel (ırmağını böylece) geçerek zaman kazandım.‟ T-25, K

1.2. AZMAN AK
Azman sözcüğü ak renk adıyla birlikte iki kez kullanılmıştır.

kül tig(i)n: (a)zm(a)n (a)k(ı)g: bin(i)p: opl(a)yu t(e)gdi „Kül Tigin Azman kır (at)ına binip sabırsızca hücum etti. (KT, K-5)‟

kül tig(i)n: (a)zm(a)n (a)k(ı)g: bin(i)p: t(e)gdi: s(a)nçdı: „Kül Tigin kır (at)ına binip hücum etti, mızrakladı. (KT, K-6)‟

Bu sözcüğün anlamı konusunda çeşitli görüş ve yorumlar bulunmaktadır. „Az halkı tarafından yetiştirilmiş‟ (Togan‟a göre (Sağol, 1995 s. 127)) anlamına gelebileceği gibi „iğdiş edilmiş (Clouson, 1972, s. 288, Tekin, 2003, s. 239)‟, „atın özel adı (Orkun, 1987 s. 904, Ergin; 1980, s. 105)‟ veya „sarımtırak (Tekin, 2008, s. 125)‟ anlamlarını da verebilir. Ercilasun (1985, ss. 73-74), azman sözcüğünü iki cümlede de büyük harfle yazmış ve özel ad kabul etmiştir. Tekin (2008, s. 36) bu sözcüğün geçtiği art arda gelen iki satır için farklı yorumlar getirmiştir. Geçtiği ilk satırda (KT, K-5)
azman sözcüğü özel ad kabul edip büyük harfle yazmıştır. Bu yazımdan anlaşıldığı kadarıyla azman burada atın özel adı olarak alınmıştır. İkincisindeyse (KT, K-6) doğrudan „kır at‟ anlamı verilmiş ve sözcük at donu olarak kabul edilmiştir. Bu iki farklı anlamlandırmanın ardından Sözlük-Dizin bölümünde azman maddesinde sözcüğe „sarımtırak‟ anlamı verilmiş ve her iki satıra da gönderme yapılmıştır. Bu durumda her iki satırda sözcük farklı açıklanmış ancak sözlükte aynı sözcük olarak kabul edilmiştir. Sağol (1995, s. 128), bu sözcüğün az „sarı renkli at (Krş. Kitabü‟l-İdrak)‟ + man „Addan ad yapım eki‟ “sarımtırak” biçiminde ya da az- „yoldan çıkmak‟ + man eylemden ad yapım eki “iğdiş edilmiş; çok gelişmiş” veya „Az kavmine ait‟ biçiminde açıklanabileceğini ancak bir kesinlik getirmenin güç olduğunu belirtmiştir (Geniş bilgi için Bkz. Sağol, 1995, ss. 130-131).
Ayrıca Tekin (2003, s. 84), +mAn eki için yaptığı açıklamada “küçültme sıfatları türetir (?)” açıklamasını yapmış ve “ataman „yüksek, baş (unvan)‟, ataman tarkan (BK G-14) < ata “baba” Krş. baga tarkan” örneklerini vermiştir. Bu açıklamadan yola çıkılarak az ve azman sözcükleri arasında da böyle bir ilgi kurulabilir gibi görünmektedir.

2. BOZ
Yazıtlarda tek başına iki kez tespit edilen boz renk adı her iki örnekte de at donuna işaret etmektedir ve her iki örnekte de at adının sıfatı konumundadır.

(e)ñ (i)lki: t(a)d(ı)k(ı)ñ çor(ı)ñ: boz [(a)t(ı)g: bin(i)p: opl(a)yu t(e)gdi] „(Kül Tigin) ilk önce Tadık Çor‟un boz atına binip hücum etti. (KT D-32)‟

(e)kinti : ışb(a)ra y(a)mt(a)r : boz (a)t(ı)g : bin(i)p t(e)gdi : „İkinci olarak Işbara Yamtar‟ın boz atına binip hücum etti. (KT D-33)‟

2.1. BAŞGU BOZ
Başgu sözcüğü, Yazıtlarda aynı satır içinde iki kez geçmektedir.

kül tig(i)n: b(a)şgu boz (a)t: bin(i)p t(e)gdi „Kül Tigin alnı akıtmalı boz ata binip hücum etti. (KT, D-37)‟

b(a)şgu boz …….. „alnı akıtmalı boz (at) …. (KT, D-37)‟

Orkun (1987, s. 771), bu sözcüğe baş maddesinde gönderme yapmış, baş sözcüğüyle ilgili kabul etmiş ancak herhangi bir anlam vermemiştir. Ergin (1980, s. 106), bu sözcüğü „alnı beyaz (at)‟ olarak anlamlandırmıştır. Ercilasun (1985, s. 73), bu sözcüğü „ak akıtmalı boz at‟ biçiminde tercüme etmiştir. Tekin ise sözcüğü eserlerinde benzer anlamlarda açıklamıştır. Orhon Yazıtları adlı eserinde [ilk baskıda „başı (alnı) akıtmalı (?) at (1988, s. 124)‟ biçiminde vermiş, ikinci baskıda (2008, s. 127) soru işareti kaldırılmış] „başı (alnı) akıtmalı‟ biçiminde anlamlandırmıştır. A Grammar of Orkhon Turkish (1968, s. 104) adlı eserinde „white headed‟ biçiminde anlam vermiş ve baş „head‟ + gu „nominal suffix‟ biçiminde açıklayarak Dîvânü Lugâti‟t-Türk‟teki baş+gıl ile karşılaştırmıştır. Aynı eserin Türkçe çevirisi olan Orhon Türkçesi Grameri adlı eserindeyse (2003, s. 240) „başında beyaz leke olan (at)‟ olarak anlamlandırmıştır. Ilse Laude- Cirtautas‟ın eserinde (1961, ss. 113-114) başgu sözcüğüne dair herhangi bir açıklama yer almamakla birlikte başgıl sözcüğünün yapı ve anlamına dair Kâşgarlı ve Derleme Sözlüğü‟ne dayandırılarak açıklama ve örneklendirmeler yapılmıştır.
Ölmez (2008, ss. 229-230), başgu sözcüğüyle ilgili yapılan yapı ve anlam çözümlemelerine değindikten sonra Gabain, Erdal ve Clauson‟da bu sözcüğün örneklerde ya da açıklamalarda yer almadığını belirtmiştir. Bu sözcüğün ilk dönem İslamî eserlerde ve Uygurcada görülmediğini vurgulamıştır. Sözcüğün „alnında beyaz lekesi olan, akıtmalı‟ anlamında Ergin ve Tekin ile hemfikir olarak Kâşgarlı‟da bu anlama gelen başgıl ve başıl sözcüklerini işaret etmiştir. Orhon Yazıtlarında geçen sözcüğün Kâşgarlı‟daki gibi başgıl okunmasının daha uygun olduğunu zaten yazıtların orijinalleri incelendiğinde TİKA edisyonunun da başgıl okumaya daha müsait olduğunu belirtmiştir. Bu durumda, iki yerde kullanılan bu sözcük başgıl boz biçiminde okunmalı ve „alnı akıtmalı boz (at)‟ biçiminde anlamlandırılmalıdır.

3. KARA
Kara Türkiye Türkçesinde anlam alanı oldukça geniş renk adlarından biridir. Bu anlam genişliğinin Türkiye Türkçesindeki kadar olmasa da Orhon Yazıtlarında da diğer renk adlarıyla karşılaştırıldığında kendini hissettirdiği görülmektedir. Kara renk adı aşağıdaki iki örnekte kiş „samur‟ hayvan adının renk sıfatı olarak „en koyu renk‟ anlamında kullanılmıştır.

s(a)r(ı)g (a)lt(u)nin: ürüñ: küm(ü)şin: kıırg(a)gl(ı)g: kuut(a)yin: kinl(i)g: (e)şg[(i)tis]in: özl(i)k (a)tin: (a)dg(ı)rin: k(a)ra k[işin] „Sarı altınlarını, beyaz gümüşlerini, kenarlı ipek kumaşlarını, kokulu ipeklilerini, has atlarını, aygırlarını, kara samurlarını (ve gök sincaplarını Türklerime ve halkıma kazanıverdim. (BK K-11)‟

(e)dgü: özl(i)k: (a)tin: k(a)ra: kişin: kök: t(e)y(e)ñin: s(a)ns(ı)z: k(e)lür(ü)p: koop: koot(t)ı: „Cins has atlarını, kara samurlarını gök sincaplarını sayısız (miktarda) getirip (hediye olarak) hep bıraktılar. (BK Teñri Kagan G-12)‟

Aşağıdaki cümlede kara ter „ter‟ sözcüğünün renk sıfatı olarak kullanılmıştır. Ancak kara ter sıfat tamlamasında kara sözcüğü „siyah‟ değil „kıymetli‟ veya „çok‟ anlamında gibi görünmektedir. Bu anlamlar Anadolu ağızlarında da korunmaktadır. Bkz. Bayraktar 2004.

kıız(ı)l k(a)n(ı)m: tök(ü)ti: k(a)ra t(e)r(i)m: yüg(ü)rt: (i)ş(i)g küç(ü)g b(ė)rt(i)m ök: „kızıl kanımı akıtarak, kara terimi döktürerek hizmet ettim. (T-52)‟ Kara renk adının yazıtlardaki en yaygın kullanımı, „sıradan, alelade‟ anlamına bağlı olarak „avam, avam tabakası‟nı işaret etmektedir. Sözcük, bu anlamıyla ve hepsinde bir sıfat tamlamasının sıfatı konumunda olmak üzere 7 kez tespit edilmiştir.

k(a)ra bodun: k(a)g(a)n(ı)m: k(e)lti tip: ög(i)r(i)p s(e)b(i)nti: „Avam halkı (ise) “Hakanım geldi” diye kıvanıp sevindi. (BK D-41)‟

k(a)ra türg(i)ş: bod(u)n: koop iç(i)kdi: „Türgişlerin avam halkı hep (bize) tabi oldu. (KT D- 38)‟

[b(a)s]m(ı)l: k(a)ra […..] k(a)rluk: bod(u)n: tir[(i)l(i)p k(e)lti …..]m „….Basmıl avam ….Karluk halkı toparlanıp geldi (BK D-29)‟

(a)nta kirse: k(a)ra türg(i)ş: bod(u)n: y(a)gı bolm(ı)ş „Ondan sonra Türgiş avam halkı (yine) düşman olmuş. (KT D-39)‟

k(a)ra türg(i)ş bod(u)n(u)g (a)nta öl(ü)rm(i)ş (a)lm(ı)ş “(Kültigin) Türgiş avam halkını orada öldürmüş, (tutsak) almış. (KT D- 40)‟

türük: k(a)ra k(a)m(a)g: bod(u)n (a)nça tim(i)ş „Türk avam tabakası şöyle demiş. (KT D-8)‟

türük: k(a)ra k(a)m(a)g: bod(u)n (a)nça tim(i)ş „Türk avam tabakası şöyle demiş. (BK D-8)‟

Kara sözcüğü yazıtlarda özel ad yapımında da kullanılmıştır. Bunlardan biri bugünkü Moğolistan‟ın batı taraflarında bulunan (Gömeç, 2007, s. 1289) Kara Göldür. Bu gölün merkeze göre kuzey ya da kuzeybatıda olması nedeniyle bu adı aldığı söylenebilir. Kara Kum çölü ise Batı Türkistan‟daki üç kum sahasından kuzeydoğuda olanıdır (Gabain, 1968, s. 110).

çog(a)y kuzin: k(a)ra kum(u)g: ol(u)rur (e)rt(i)m(i)z: „Çogay (dağlarının) kuzeyinde, Karakum‟da oturuyor idik. (T-7).

k(a)ra költe: süñ(ü)şd(ü)m(i)z: „(Onlarla [Az halkı ile]) Kara gölde savaştık. (KT K-2)‟

Kara renk adı Şine Usu Yazıtında 3 kez geçmektedir. Aydın (2007) çalışmasında bu sözcükleri “alt tabaka, (halk, avam)” biçiminde anlamlandırmıştır. Ayrıca yine aynı yazıtta Kara Buluk (2 kez) ve Kara Kum (1 kez) yer adlarıyla Kara Yotulgan (3 kez) ırmak adında da kullanılmıştır. Aydın bu özel adların yönlerle ilişkisine değinmemiştir. Tekin, Orhon Yazıtları ve Orhon Türkçesi Grameri‟nde Kara Köl, Kara Kum ve Kara Sub özel adlarına yer vermiş ancak o da bu özel adların yönle ilişkisinden söz etmemiştir.

4. KIZIL
Kızıl renk adı yazıtlarda bir kez geçmektedir. Kan adının niteleyicisi olarak kullanılmıştır. Buradan sözcüğün anlam alanıyla ilgili fazla bir şey anlaşılmamaktadır. Kızıl daha sonraları Kızıl Meydan, Kızıl Ordu gibi kullanımlarda da görüldüğü gibi “aşırılık” anlamı kazanmış, kan, bayrak gibi kutsal değerler için al renk adı kullanılır olmuştur.

kıız(ı)l k(a)n(ı)m: tök(ü)ti: k(a)ra t(e)r(i)m: yüg(ü)rt: (i)ş(i)g küç(ü)g b(ė)rt(i)m ök: „kızıl kanımı akıtarak, kara terimi döktürerek hizmet ettim‟ T-52

Tekin, bu sözcüğün yapısıyla ilgili olarak “*kız “sıcak” +Il Krş. Uyg. Kız, MK kızar- “kızıla dönmek” < kız+ar- (2003: 83)” açıklamasını getirmiştir.

5. KÖK
Kök, Yazıtların en sık kullanılan renk adlarından biridir. Aşağıdaki örneklerde mavi anlamında ve teñri „gökyüzü‟ kullanılmıştır.

üze kök: t(e)ñri: (a)sra: y(a)g(ı)z: y(e)r: kıl(ı)ntukda: (e)kin (a)ra: kişi oglı kıl(ı)nm(ı)ş: „üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer yaratıldığında, insan oğulları yaratılmış. (KT D-1)‟

üze kök: t(e)ñri: (a)sra: y(a)g(ı)z: y(e)r: kıl(ı)ntukda: (e)kin (a)ra: kişi oglı kıl(ı)nm(ı)ş: „üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer yaratıldığında, insan oğulları yaratılmış. (BK D-2)‟

Kök sözcüğü aşağıdaki iki cümlede teyeñ „sincap‟ sözcüğünün niteleyicisi olarak kullanılmıştır. Tekin bu sözcüğe „gök‟ anlamını vermiştir. Ancak gök kök teñri örneğindeki gibi „mavi‟ anlamında gibi görünmemektedir. Bu sözcüğe bu iki örnekte „gri‟ anlamının verilmesi daha doğru görünmektedir. Ayrıca Tekin (2003, s. 248)‟in Abakan Yazıtında tespit ettiği kökşin „turna‟ sözcüğü de „gri‟ anlamından +şIn ekiyle oluşmuş izlenimi vermektedir.

(e)dgü: özl(i)k: (a)tin: k(a)ra: kişin: kök: t(e)y(e)ñin: s(a)ns(ı)z: k(e)lür(ü)p: koop: koot(t)ı: „Cins has atlarını, kara samurlarını gök sincaplarını sayısız (miktarda) getirip (hediye olarak) hep bıraktılar. (BK Teñri Kagan G-12)‟

s(a)r(ı)g (a)lt(u)nin: ürüñ: küm(ü)şin: kıırg(a)gl(ı)g: kuut(a)yin: kinl(i)g: (e)şg[(i)tis]in: özl(i)k (a)tin: (a)dg(ı)rin: k(a)ra k[işin] kök t(e)y(e)ñin: türük(ü)me: bod(u)n(u)ma „Sarı altınlarını, beyaz gümüşlerini, kenarlı ipek kumaşlarını, kokulu ipeklilerini, has atlarını, aygırlarını, kara samurlarını ve gök sincaplarını Türklerime ve halkıma kazanıverdim. (BK K-12)‟

Aşağıdaki cümlelerde kök sözcüğü Türk adıyla birlikte ve „Doğu Türkleri‟ anlamında kullanılmıştır.

(e)kin (a)ra: idi oks(u)z: köök: türük: < iti >: (a)nça: ol(u)rur (e)rm(i)ş: „(Bu) iki (sınır) arasında pek örgütsüz (ve düzensiz yaşayan) Gök Türkleri düzene sokarak öylece hüküm sürerler imiş. (KT D-3)‟

(e)kin ara: idi oks(u)z: kök türük: iti (a)nça: ol(u)rur (e)rm(i)ş: „(Bu) iki (sınır) arasında, pek örgütsüz (ve düzensiz yaşayan) Gök Türkleri düzene sokarak öylece hükmederler imiş. (BKD-4)‟

Bir cümlede özel ad içinde kök renk adı kullanılmıştır. Gömeç, bu kullanımın Ongin nehrine işaret ettiği inancındadır (Gömeç, 2007, s. 1291).

kök öñ(ü)g: yog(u)ru: öt(ü)k(e)n yışg(a)ru ud(u)zt(u)m: „Kök Öng (ırmağı)nı geçerek (orduyu) Ötüken dağlarına doğru sevkettim. (T-15)‟

6. SARIG
Sarıg renk adı, Yazıtlarda iki kez ve altun „altın‟ madeninin renk tanımlayıcısı olarak kullanılmıştır.

s(a)r(ı)g (a)lt(u)nin: ürüñ: küm(ü)şin: kıırg(a)gl(ı)g: kuut(a)yin: kinl(i)g: (e)şg[(i)tis]in: özl(i)k (a)tin: (a)dg(ı)rin: k(a)ra k[işin] kök t(e)y(e)ñin: türük(ü)me: bod(u)n(u)ma „Sarı altınlarını, beyaz gümüşlerini, kenarlı ipek kumaşlarını, kokulu ipeklilerini, has atlarını, aygırlarını, kara samurlarını ve gök sincaplarını Türklerime ve halkıma kazanıverdim. (BK K-11)‟

ol y(ė)rke: b(e)n bilge: tunyukuk: t(e)gürtük üç(ü)n s(a)r(ı)g (a)ltun: ür(ü)ñ küüm(ü)ş: kıız kood(u)z: (e)gri t(e)bi: (a)gı buñs(ı)z: k(e)lürti: „O topraklara (Türk halkını) ben Bilge Tunyukuk götürdüğüm için sarı altınları, beyaz gümüşleri, kızları kadınları, hörgüçlü develeri ve ipekleri kumaşları fazlasiyle (önümüze) getirdiler. (T-48)‟

Sarıg renk adı Irk Bitig 11‟de de kullanılmıştır.

7. TORUG
Tekin‟in „kızılımsı-kahverengi (at donu)‟ anlamını verdiği sözcük, günümüzde de at donu olarak kullanılmaktadır. Yazıtlarda at donu olmasına karşın at sözcüğüyle birlikte kullanılmıştır.

üç(ü)nç: y(i)g(e)n sil(i)g b(e)g(i)ñ: k(e)d(i)ml(i)g: tor(u)g (a)t: bin(i)p: t(e)gdi: „üçüncü olarak Yiğen Siliğ Bey‟in giyimli doru atına binip hücum etti. (KT D-33)‟

8. ÜRÜÑ
Yazıtlarda iki kez tespit edilen ürüñ sözcüğü, her iki cümlede de gümüş madeninin rengini nitelemektedir. Bu renk adı için Tekin, „beyaz; soylu, aristokrat‟ anlamını vermiş ve „beyaz, ışık‟
anlamındaki yürüñ biçimine de işaret etmiştir.

s(a)r(ı)g (a)lt(u)nin: ürüñ: küm(ü)şin: kıırg(a)gl(ı)g: kuut(a)yin: kinl(i)g: (e)şg[(i)tis]in: özl(i)k (a)tin: (a)dg(ı)rin: k(a)ra k[işin] kök t(e)y(e)ñin: türük(ü)me: bod(u)n(u)ma„Sarı altınlarını, beyaz gümüşlerini, kenarlı ipek kumaşlarını, kokulu ipeklilerini, has atlarını, aygırlarını, kara samurlarını ve gök sincaplarını Türklerime ve halkıma kazanıverdim. (BK K-11)‟

ol y(ė)rke: b(e)n bilge: tunyukuk: t(e)gürtük üç(ü)n s(a)r(ı)g (a)ltun: ür(ü)ñ küüm(ü)ş: kıız kood(u)z: (e)gri t(e)bi: (a)gı buñs(ı)z: k(e)lürti: „O topraklara (Türk halkını) ben Bilge Tunyukuk götürdüğüm için sarı altınları, beyaz gümüşleri, kızları kadınları, hörgüçlü develeri ve ipekleri kumaşları fazlasiyle (önümüze) getirdiler. (T-48)‟

Ürüñ renk adı Şine Usu Yazıtında Ürüñ Beg (D-10) biçiminde bir yer adı olarak da bir kez geçmektedir.

9. YAĞIZ
Günümüz Türkiye Türkçesinde esmer ten rengini gösteren yagız renk adı, yazıtlarda toprağın rengini göstermek üzere iki kez kullanılmıştır.

üze kök: t(e)ñri: (a)sra: y(a)g(ı)z: y(e)r: kıl(ı)ntukda: (e)kin (a)ra: kişi oglı kıl(ı)nm(ı)ş: „üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer yaratıldığında, insan oğulları yaratılmış. (BK D-2)‟

üze kök: t(e)ñri: (a)sra: y(a)g(ı)z: y(e)r: kıl(ı)ntukda: (e)kin (a)ra: kişi oglı kıl(ı)nm(ı)ş: „üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer yaratıldığında, insan oğulları yaratılmış. (KT D-1)‟


Yagız renk adının az sözcüğüyle birlikte kullanıldığı iki cümle bulunmaktadır. Her iki cümlede de yagız sözcüğünün at donu olduğu açıktır.

kül tig(i)n: (a)z y(a)g(ı)zin: bin(i)p t(e)gdi: „Kül Tigin Az yağız atına binip hücum etti (KT K-8)‟

kül tig(i)n: (a)z y(a)g(ı)zin: bin(i)p: opl(a)yu: t(e)g(i)p: bir (e)r(i)g: s(a)nçdı: „Kül Tigin Az yağızına binip sabırsızca hücum ederek bir eri mızrakladı. (KT, K-5)‟

Buradaki az sözcüğü için çeşitli çalışmalarda farklı açıklamalar getirilmiştir. Orkun, buradaki az sözcüğü için „kavim adı (1987, s. 907)‟ açıklamasını getirmiştir. Ergin, az (yağız at), bir at ismi veya rengi (1980: 105), biçiminde açıklamıştır. Ercilasun (1985, s. 74), „Az‟ların yağızına‟ biçiminde tercüme etmiştir. Tekin (2003, s. 239), Az „etnik ad (KT K-2, vb.)‟ ve az „sarı (at donu?) (KT K 5, 8)‟ anlamlarını vermiştir. Orhon Yazıtları adlı eserindeyse her iki cümleyi Az „kavim adı (Azlar)‟ maddesi altında vermiştir (2008, s. 125). Sağol, sözcüğün sadece Yazıtlarda karşımıza çıktığını belirtmiş ve yağız sözcüğüyle birlikte „sarımtırak yağız donlu (at)‟ı gösterdiğinin ileri sürülebileceğini ifade etmiştir (1995, s. 142). Bu açıklama her iki kullanımda da at donuna işaret eden az sözcüğü için uygun görünmektedir. Az yagız ve azman ak kullanımlarında az ve azman sözcükleri yağız ve ak renk adlarının niteleyicisi olarak birbirleriyle ilişkili gibi görünmektedir. Bkz. 1.2.


Bu renk adı, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarında aynı cümle içinde geçmektedir. Burada ilgi çekici olan, Yazıtlarda Yaşıl Ügüz olarak kullanılmasına karşın anlamlandırmada Sarı Irmak adının tercih edilmesidir. Gabain bu durumu, ırmağın Çinlilere göre merkezde, ancak Türklere göre doğuda olmasıyla açıklamaktadır (1968, s. 111). Zaten ilgerü „doğu‟ sözcüğü de bu açıklamayı kanıtlamaktadır. Yaşıl sözcüğünün renk ifadesiyle kullanımına Irk Bitig‟de 51. satırda rastlanmaktadır. Yazıtlarda renk ifadesi olarak kullanımı yoktur.

(e)ç(i)m k(a)g(a)n: birle: ilg(e)rü: y(a)ş(ı)l üg(ü)z: ş(a)ntuñ: y(a)zıka t(e)gi: sül(e)d(i)m(i)z „Amcam Hakan ile doğuda Sarı Irmağ(a ve) Şantung ovasına kadar sefer ettik. (KT D-17)‟

(e)ç(i)m k(a)g(a)n: birle: ilg(e)rü: y(a)ş(ı)l üg(ü)z: ş(a)ntuñ: y(a)zıka t(e)gi: sül(e)d(i)m(i)z „Amcam Hakan ile doğuda Sarı Irmağ(a ve) Şantung ovasına kadar sefer ettik. (BK D-15)‟

Tekin, sözcüğün yapısıyla ilgili olarak “yāş “yaş, taze, yeşil ot”+Il (2003, s. 83)” açıklamasını getirmiştir. Sözcüğün yaş tabanı Irk Bitig‟de (17, 17 ve 54) de geçmektedir. Yaşıl sözcüğü Irk Bitig 51‟de de kullanılmıştır.

Sonuç
Orhon Yazıtlarında toplam on renk adı saptanmıştır. Bu renk adları, renk ifadesinin yanı sıra at donu olarak ve özel ad yapımında da kullanılmıştır. Toplamda 44 renk adı geçen cümlenin renklere göre dağılımı aşağıdaki gibidir.


En sık kullanılan renk adları sırasıyla kara, ak ve köktür. Bu renk adlarını boz ve yağız; sarıg, ürüñ ve yaşıl izlemektedir. Kızıl ve torug renk adlarıysa en az kullanılanlardır. Renk adları içinde anlam alanı en geniş olan kara, ak ve köktür.
Finnegan ve Besnier (1989, ss. 249-252), Chomsky‟nin Evrensel Dil Bilgisi çerçevesinde gelişmişlik göstergesi olarak dillerdeki renk adlarına bakıldığında dillerin yedi gruba ayrıldığını belirtmektedir. İlk tipte siyah ve beyaz; ikinci tipte birinci tipe ek olarak kırmızı; üçüncü tipte ikinci tipe ek olarak ya sarı ya da yeşil-mavi; dördüncü tipte, siyah, beyaz, kırmızı, sarı ve yeşilmavi; beşinci tipte dördüncü tipe ek olarak yeşil ve mavinin artık ayrı renkler olduğunu, yedi ve üzeri renk kavramı olan altıncı tipteyse tüm sayılan renklerin üzerine kahverenginin eklendiğini; yedinci tipte de sayılan renklerin üzerine mor, pembe, turuncu ve gri renklerin dâhil olduğunu belirtmektedir. Orhon Yazıtlarında saptanan renk adlarına bakıldığında, kapsamı sınırlı olmasına ve içeriği bir edebî eserden daha çok siyasî nitelik taşımasına karşın Köktürkçenin 6. tipte olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta kök teyeñ örneğinden yola çıkılarak kök renk adının „gri‟ anlamını içerdiği de göz önünde bulundurulursa Köktürkçenin 7. tip dil olma safhasına geçtiği de söylenebilir.


KAYNAK: Nesrin BAYRAKTAR

Aydın, E. (2007). Şine Usu Yazıtı, Çorum: KaraM Yayınları.
Bayraktar, N. (2004).“Kara ve Siyah Renk Adlarının Türkçedeki Kavram ve Anlam Boyutu Üzerine” TÖMER Dil Dergisi, Sayı 126, Ekim-Kasım-Aralık 2004, ss. 56-77.
Clauson, S. G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-thirteen Century Turkish, Oxford.
Ercilasun, A. B. (1985). “Başlangıcından XIII. Yüzyıla Kadar Türk Nazım ve Nesri” Başlangıcından Günümüze Kadar büyük Türk Klasikleri, C. 1, ss. 56-78, İstanbul: Ötüken-Söğüt Yayınları.
Ergin, M. (1980). Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 8. Baskı.
Finnegan, E.-Niko B. (1989). Language Its Structure and Use, Harcourt Brace Javanovich College Publishers: Florida-Orlando.
Gabain, A. von (1968). “Renklerin Sembolik Anlamları” (Çev. Semih Tezcan) Türkoloji Dergisi, 3 (1): ,107-113.
Gömeç, S. (2007). “Kök Türkçe Yazıtlarda Geçen Göller ve Nehirler” Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Vol.: 2/4 Fall 2007, ss. 1283-1296.
Kaymaz, Z. (1997). “Türkiye Türkçesi Ağızlarında Renk Bildiren Kelimelerin Kullanılışı ve Sistematiği” Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten 1997, ss. 251-341, Ankara: TDK Yayınları.
Koca, S. (2002). “Eski Türklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat” Türkler Ansiklopedisi, B: 16: Eski Türklerde Toplum ve Ekonomi, C: 3, ss.15-37
Orkun, H. N. (1987). Eski Türk Yazıtlar I-IV, Ankara: TDK Yayınları.                                           Ölmez, M.(2008). “Alttürkischen Etymologien (2)” Silk Road Studies XVI, Aspects of research into Central Asian Buddhism, In memoriam Kögi Kudara, Editor: Peter Zieme, s. 229- 236, Turnhout: Brepols Publication.
Sağol, G. (1995). “Tarihi Şivelerde At Donları” Türk Kültüründe At ve Atçılık, Ed. Prof. Dr. Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul: Resim Matbaacılık.
Tekin, T. (2008). Orhon Yazıtları, Ankara: TDK Yayınları 540, 3. Baskı.
Tekin, T. (1994). Tunyukuk Yazıtı, Ankara: Simurg Yayınları.
Tekin, T. (2003). Orhon Türkçesi Grameri, İstanbul: Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi 9.
Kırgızistan - Bişkek

Çevrimdışı YALNIZKURTKARAGÜLLE

  • GÖKBÖRÜ SİNOP
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1345
  • Mekanı Uçmağda!
Alıntı yapılan: (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)


TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER

     Prof. Dr. Mustafa Kafalı

     Binlerce yıllık Türk tarihi boyunca Türk Kültür yapısında renkler, belirli manalar kazanmışlardır. Hattâ renklerin milletimizin hayatında büyük bir zenginlik içinde olduğunu söyleyebiliriz. Renklerin yalnız bir manası olmayıp, bazan ifade yerlerine göre birçok farklı anlamlar içerisinde olduğu da bilinir. Her milletin içtimaî yapısında renklerin bir değeri vardır. Fakat bizim burada yapacağımız değerlendirmeler, yalnızca Türk kültür hayatı içinde olanlarıdır. Diğer kültürlerdeki değişik anlamların bizim kültürümüzdekiyle alâkalı olmadığını bir defa daha zikrettikten sonra, bu renkleri sırasıyla izah edelim.

     Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir. Bunlardan kara=kuzey, kızıl=güney,gök=doğu, ak=batı olarak kullanılır.

     Bin yıl önce Anadolu’yu fetheden Türkler, Türkiye’nin kuzeyindeki denizi Kara-Deniz, batısındakini Ak-Deniz, güneyindekini Kızıl-Deniz şeklinde isimlendirmiş, fakat doğuda bu isimle adlandırılacak deniz bulunmadığı için büyükçe bir gölün adını da Gökçe-Göl olarak tanımlamışlardır.

     Bundan başkaOrkun kitabelerinde devlet adı Türk Kağanlığı şeklinde geçmekte iken, bir yerde Kök Türk ibaresine rastlanır. Bu ise devletin doğu kanadını belirtmek için kullanılmıştır. Yine bilindiği üzere, Hun Devleti’nin batıdaki bölümünün adı Ak-Hun biçiminde ifade edilmekteydi. Avrupa’ya giren Hunlar da, Kuzey Hunlarının devamı olmaları hasebiyle Macar kaynaklarında Kara-Hunlar olarak bilinirler. Osmanlı tarihinde Bogdan’ın kuzeyi ifade edilmek istendiği zaman Kara-Bogdan şeklinde söylenmiştir.

    Yine, Altun-Orda Hakanlığı’nın batı kanadı Ak-Orda, doğu kanadı ise Gök-Orda idi. Buna benzer şekilde dağ, tepe, ırmak, deniz, şehir gibi pek çok coğrafî isimleri bu renkler esas olmak üzere Türk coğrafyasında görmek mümkündür.
   
    Bu dört renkle birlikte kullanılan bir beşinci renk vardır ki, o da “sarı” dır. Sarı renk yön değil, bu dört rengin ortasında yer alan merkezi karşılamak için kullanılmıştır. Devlet yapısı bakımından değerlendirilecek olursa, sarı renk merkez hâkimiyetini ve kudreti ifade etmektedir. Birçok sarı yanında kullanılan Türk sarısı, “altınsarısı”dır. Altın bilindiği üzere, kuvvet ve kudretin, hâkimiyet ve zenginliğin karşılığı olarak dünya var olduğu günden beri değerini korumaktadır. Yine bu anlayışa uygun olarak tarihte güçlü ve cihangir hükümdarların hepsi altın tahtla birlikte tasvir edilmektedir.

   Yukarıda zikretmiş olduğumuz gök renk, yabancılar tarafından söylendiği üzere “Türk Mavisiturkuaz şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak gök renk yanında bir diğer rengin daha eşit anlamda kullanıldığını tarihimizde görmekteyiz. Bu renk yeşildir. Yeşil renk Orkun kitabelerinde Yaşıl şeklinde geçmektedir. Kelimenin aslî biçimi olan bu ibare, Çin’deki Gök-Irmak karşılığı kullanılmıştır. Ayrıca yeşil renk pek çok coğrafî mekanlarda yukarıdaki renkler gibi aynı ölçüde kullanılmaktadır

   Anadolu’muzdaki Yeşil-Irmak buna bir delildir. Yaşıl veya yeşil, gençliğin, hayatiyetin ifadesi olan bu renk, Osmanlı sancak renkleri arasında yerini bulmaktadır. Yeşil,kırmızı ve sarı, bu üç renk tarihimizde birlikte kullanılan renkler arasındadır.

   Bu üç renk bir kompozisyon biçimi içinde tarihimizin derinliklerinden gelen yapıda mevcuttur. Selçuklu Devleti’nin kurulduğu sırada cihan sultanı durumunda olan Tuğrul Bey’in, Sultan Alp Arslan ve oğlu Melik Şah’ın ordusunda bu üç renkli sancaklar kullanılmıştı.

   O devrin İslâm kaynaklarında verilen bilgilerde “Sultan, Türkmen ordusu ile hareket ediyorsa, bu üç renkli sancak mutlaka orduda bulunurdu” denmektedir.

   Eğer halifenin arzusuna uygun bir sefer yapılacak olursa, orada halifenin alâmeti olan siyah sancağın da kullanıldığını görüyoruz. Osmanlılarda ise, bu üç renkli hilâlli sancaklar aynı zamanda harp sancaklarıdır.

   Üç rengin manası sırasıyla şöyledir: Yeşil hayatiyet, kırmızı güçlülük ve sarı hâkimiyet demektir. Hattâ Mehter takımındaki sancaklar bu hâkimiyetin üç rengini de sembolize eder. bütün bunlara ilâve olarak, Osmanlı padişahının resmî sancağı, bu üç rengi birleştiren kompozisyon içinde idi.

   Harp tarihi müzesinde ve Osmanlı sancak ve askerî kıyafetlerine ait kitapta bunları görmek mümkündür.

   Renklerin bu manaları yanında bilhassa, kara rengi zengin bir muhteva içinde görmekteyiz. Orkun kitabelerinde kara kelimesi birçok yerde Kara-Bodun şeklinde geçmektedir. Bazı dilci ve şarkiyatçılar, kara kelimesini burada “avam halk” manasında düşünmüşlerdir.

   Ancak bu değerlendirmeyi yapabilmek için zıt manada olan Ak-Bodun’u bulmak lazımdır. Ak-Bodun ibaresine asla rastlanmıyor. O zaman avam karşılığı düşünce tarzının yanlış olduğu orta çıkmaktadır. Hakiki manayı bulma zarureti vardır.

   Buradaki kara güçlü ve büyük manasında kullanılmıştır. Çünkü kitabelerde Kara-Bodun itibar edilen, değer verilen bir mefhum olduğu için onun avam halk manasına gelmesi mümkün değildir. Hattızatında Türklerde sınıf farkının olmadığı bilinir. Bunun en güzel misali, Oğuz-Kağan Destanı’nda görülür.

    Oğuz İli, Oğuz Kağan’ın altı oğlu ve yirmidört torununundan neşet etmiştir. Diğer Türk illerinden olan Uygur, Karluk, Kıpçak, Yağma, Çigil, Toksı gibi iller ise Oğuz-Kağan’ın amcaları, Or-Han, Kür-Han, Küz-Han’ın neslinden gelmektedirler. Destandaki bu an’ane hepsi bir atadan türeyen milletin mensuplarını eşit kılmaktadır.

    Bu kısa değerlendirmeyi yaptıktan sonra, Orkun Kitabelerindeki vermiş olduğumuz mana yerine oturduğu takdirde metinler anlam bakımından daha da güçlülük kazanmış olacaktır.

   Zira sınıf farkı olmayan Türk millet yapısında bir ferdin diğerine asalet iddiasında bulunamayacağı gibi, asilin de olmadığı yerde avamlık olmayacağı muhakkaktır.

   Kara rengin cemiyet hayatımızda kullanılış itibarıyla bir diğer manası; kara-gün, yas,karalar bağlamak, kara bulutların çökmesi gibi kelime ve terimlerle ifade edilir. Orkun kitabelerinde olsun, Dede Korkut’ta olsun kara renk bir yas, bir ızdırap, bir acının karşılığıdır.Karanın müsbet bir manası daha vardır. Kara-Koyunluların hükümdarı Kara Mehmed Beğ ve Kara Yusuf Beğ, Ak-Koyunluların ecdadı Kara Yülük Osman Beğ, Osmanlıların atası Kara Osman Beğ adları ve lâkaplarıyla metinlerde geçmektedir.

  Kara-Samsun, Kara-Maraş gibi şekillerde kullanıldığı takdirde; esas Samsun, esas Maraş’ın neşet ettiği ilk mahâl manasına alınmalıdır.

  Buradaki kara ise, doğrudan doğruya yiğit, kahraman ve alp kişi manasındadır. Kara rengin dil ve edebiyatımızda başka bir manası da vardır.

  Yas anlamına gelen kara rengin yanında tarihimizin bazı bölümlerinde Ak ve Gök rengin de yas manasında kullanıldığını görmekteyiz.

  Bu nokta üzerinde bir araştırmaya ihtiyaç olmakla beraber, bu iki rengin kullanıldığı yerlerdeki ölüm hadislerinde şehâdet hali vardır

  Öyle zannediyoruz ki, bu renkler herhangi bir ölüm için değil, zulümle veya şehadet halindeki durumlar için değerlendirilmelidir

   İzahını yaptığımız renkler yanında bu renklere muadil gibi görünen kullanım tarzlarını da görmekteyiz. İlk akla gelen renklerden Yağız ve Boz kelimeleridir.

   Orkun kitabelerinde yerin kara ifadesini kullanmak üzere yağız-yer denmiştir. Toprak rengidir. Ancak at rengi olarak kullanılacak olursa, siyah at manasına gelir. Yağız kelimesi, yağız yiğit, kara yiğit anlamında dilimizde tabir olarak yiğitlik işareti olarak bilinir.

  Boz renk ise hem kara, hem de beyazın karışımından meydana gelen kurşunî renge yakın bir renktir. Metinlerde toprak rengi ve at rengi olarak kullanılmıştır. Ak renk karşılığı olmak üzere at rengi olarakkır kelimesi de kullanılır. Ancak kır ile birlikte ala-kır, bakla-kır, boz-kır, kırçıl, demirkır, gök-kır tabirleri at rengindeki beyazla ilgili renklerin karışımını anlatır.

  Ayrıca doru, yine at rengi olarak metinlerde geçmektedir. Doru esasında kestane rengidir. Ama doru yanında, kırda olduğu gibi, yan renkler de vardır. Çünkü atlar her zaman kır, doru, yağız, al gibi renklerde olmazlar, karışık renkleri bünyelerinde barındırırlar.

  Bu bakımdan yağız doru, açık doru, hurma doru şeklinde at renklerini veya donlarını bilmekteyiz. Bir diğer at rengi olarak al renk vardır. Kızıl renge yakın bir renktir veya kızıla mayil doru da denilebilir.

  Bu renge ilâve olarak Kula at vardır. Kula at ise, kızıl ile bozun karışımı olarak görülür. Burada bir noktayı daha ifade etmek gerekirse, atın donu tabiri binlerce yıllık kültür tarihimizin temel ibarelerindendir. Türk kültür tarihinde renklerin zengin bir mana içinde olduğu şu kısa makalede dahi görülecek ölçüdedir.

TTK.
10 EYLÜL 2022'DE UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!


Dört yanım soru, Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm

Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler.