Karamanoğlu Mehmet Bey 1200'lerde yaşamıştır. Osmanlı Devleti ise zaten 1200'lü yılların sonunda kurulmuştur. Bahsettiğimiz olay Selçuklu dönemi ile alâkalıdır. Selçuklu ile Osmanlıyı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Birisi beynelmilel, cihanşumul bir imparatorluk diğeri ise bir devlettir. Ayrıca biz Osmanlı Devleti üzerine konuşuyoruz.
O dönemde dil milliyetçiliği, dil bilinci yok demiştiniz. Tam tersine, beyliklerde ve 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlılar'da bu benlik ve dil milliyetçiliği vardı.
Verdiğim beyit için gerektiğinden fazla Arapça ve Farsça kelime vardır demişsin. Ben zaten diyorum ki, şiirler Farsça da Arapça da yazılsa Türk'ü Türk'e anlatmıştır. Siz formel unsurlara takılıp, şiirin muhtevasını bir kenara atıyorsunuz. Ayrıca Osmanlı Devletinde kullanılan Türkçenin fazlaca Farsça ve Arapça kelime barındırdığını hepimiz biliyoruz. Peki Eski Türkçe (Uygurca, Göktürkçe vs. ) içindeki yabancı sözcük varlığından haberiniz var mı ? Yani o zamanki Türkçe gerçekten ama gerçekten öz Türkçe midir sizce ?
Verdiğiniz şiir Türkler için değil, Osmanlı saray görevlileri için yazılmıştır. Türklerin (burada halkı kastediyorum) Osmanlıca'yı anlayacak hâli yoktu. Halbuki beylikler ve erken Osmanlı dönemlerinde beyler için yazılan eserler bile halkın anlayacağı biçimdeydi. Arapça-Farsça sözcükler gerektiğinden fazla barındırılmıyordu. Arapça-Farsça sözcüklerin gereğinden fazla kullanılmaya başlaması 15. yüzyılın ikinci yarısında başlamış, 16. yüzyılda hız kazanmıştır. Ondan önce dilde elbette Türkçe olmayan sözcükler vardı, ancak o dönemde halkın ve yönetici sınıfın dili farklı değildi. Farklılaşma daha sonradan başlamıştır.
Merak etmeyin Ziya Gökalp'in Türkçülüğü'nün Esasları'nı okudum. Eğer bu benim için bir referans ise okuduğumu söyleyim. Ama Ziya Gökalp'i bu konuda önder olarak kabul etmem gerektiğini bana kim söylüyor? Peki ya Ziya Gökalp yanıldıysa?
Ziya Gökalp'i kabul etmeyenin aramızda yeri yoktur.
Osmanlı Devletinin yazı dili ile halkın yazı dili ve konuşma dili aynıydı. Farklılık sadece şiir dilindeydi. Bugün şiir diline baktığınızda tamam belki yabancı kelime ile pek karşılaşmazsınız ama halkın konuştuğu dilden daha farklı olduğunu anlayabilirsiniz. Zaten şiir dili yani edebî dil halkın dilinden farklı olmalıdır. Çünkü halk dili ile edebî dilin ciddi anlamda farklılıkları vardır ve olması gerekir.
Kusura bakmayın ama sağlam zırvalamışsınız. 13.-15. yüzyıllar arasında
hükümdarlar için yazılmış eserler ile halkın anlaması için yazılmış eserler arasında fark yoktu. Ne zaman gereğinden fazla Arapça-Farsça yönetici sınıf arasında yaygınlaştı, o zaman halkın dili ile yöneticinin dili de farklılaştı. Siz hiç 16. yüzyıldan önceki ve sonraki metinleri karşılaştırdınız mı? Siz hiç Dede Korkut'un 15. yüzyıl nüshalarına göz attınız mı? Siz hiç 16. yüzyıl ve sonrası arşiv belgelerini incelediniz mi? Sanırım hayır. Çünkü hâlâ 16. yüzyıldan sonra sarayda ve yönetici sınıf arasında kullanılan yazı dilinin halkın diliyle aynı olduğu zırvasında diretiyorsunuz. Gidin biraz yazma, belge, vs okuyun da öyle gelin.
Daha dilin dönemlendirilmesinden bile habersizsiniz. Pes diyorum.