Gönderen Konu: Osmanlı'dan Günümüze Kısa Zonguldak Tarihi  (Okunma sayısı 14807 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
Çok kısa bir şekilde Zonguldak yöresinin tarihine ve Türkleşme sürecine değinmek istedim.Sadece fikir verme amacıyla kullanılabilir, çeşitli kaynaklardan yararlandım.Fakat arada kendi görüşlerime de yer vermeyi ihmâl etmedim.Belki bu yazı bir inceleme olarak dergide yayınlanabilir.

Detaylı araştırmalardan sonra buraya yerleşen aşiret ve oymaklarında isim isim neler olduğunu yazacağım bir araştırma yazım da planlarım arasındadır.



Osmanlı'dan Günümüze Kısa Zonguldak Tarihi
   Zonguldak ve çevresinde insan yerleşimi M.Ö. 2500 yıl önceye kadar uzansa da bizi ilgilendiren kısım XV. Yüzyılın sonlarından itibaren başlıyor. Anadolu Selçuklusunun parlak zamanlarıyla başlayan Türkleşme süreci, Candaroğullarının bölgeye hâkim olmasıyla devam etmiştir. Osmanlı, Ereğli ve çevresinin Yıldırım Bayezid tarafından Bizans'tan satın alınmasıyla başlayarak, Fatih'in Amasra'yı fethi ile yörede tamamen kendini göstermiştir. Antik kentler olan Ereğli ve Filyos dışında pek yerleşimin olmadığı Zonguldak yöresinde, kömürün bulunmasına kadar geçen süreçte birkaç yağma hareketi dışında önemli bir tarihsel hareketlilik olmamıştır.

   Osmanlı'nın bölgeye yolladığı kolonizatör dervişlerinde katkısıyla bölge kısa sürede Türkleşmiştir. Çeşitli Türk boylarının yerleştirilmesiyle iskân edilen yörede, Türk boylarının isimlerine köy isimleri olarak rastlamak çok olağandır.(Bayat, Karaman vs.)Fakat Türk göçleri genelde kıyı kesimlere nazaran, iç kısımlarda kalmış. Kıyı kesimlerde yine Rum ve Ermenilerin varlığı sürmüştür. Fakat bunlar kasaba ve kentlerden çıkamamıştır. Daha önce bu yöre Bolu sancağına bağlı idi. 1825’ de Bolu sancağı; Merkez, Çağa, Kıbrıscık, Mengen, Gerede, Viranşehir(Eskipazar), Traklıborlu (Safranbolu), Yenice, Yedidivan, Ulus, Onikidivan (Bartın), Hızırbeyili, Mudurnu, Konuralp ve Ereğli kazalarından oluşmaktadır. Şimdiki Zonguldak şehir merkezi; Ereğli kazasına bağlı, deniz sahilinde ‘’Tahta İskelesi” olan bir koydur.
Köy ve tarım hayatını ellerinde bulunduran ve kendi halinde yaşayan Türkler için 1829'dan sonra artık farklı bir hayat başlayacaktı.
   
Yörede Uzun Mehmet olarak bilinen Ereğli'nin Kestaneci köyünden olan kara yağız Türk yiğidinin askerden köyüne dönmesi ile artık Zonguldak'ın da tarihi başlıyordu. Ortadoğu’nun en zengin (petrol hariç) doğal kaynaklarını oluşturan Ereğli-Zonguldak madenleri artık bulunmuştu.(Uzun Mehmet efsanesinin gerçek olmadığı yönünde bazı tarihçilerin araştırmaları mevcuttur.) Kömürün değeri anlaşıldıktan sonra, Avrupa’nın devrimlerle sarsıldığı 1848 yılında, Sultan Abdülmecit ferman çıkarıp Ereğli kömür havzasını Hazine-i Hassa’ya, yani kendi vakıfları arasına katmıştır. Osmanlı meseleyi bildiği yolla halledip maden havzasını Galata sarraflarına yıllık 300 altına kiraladı. Kırım savaşından sonra bölgeye gelen İngilizler ve Fransızların yatırımları başladı. (1853)  Fransızların liman, İngilizlerin demiryolu yaptığı bölgede artık tek bir sorun kalmıştı. Yeraltında canı pahasına çalışacak işçiler.

   Artık Osmanlı Devletinde her cephede canını ve kanını vererek onu büyüten ve yaşatan Anadolu Türklüğü, şimdi de yerin altında canını vermeye başlayacaktı. Sanayileşme ve enerji ihtiyacı Osmanlıyı kaynakları ivedilikle yerüstüne çıkartmaya ve İstanbul'a nakil etmeye zorluyordu. Bu yüzden çıkarılan nizamname ile 13-50 yaş arası köylerdeki insanlar günde 12 saat madende çalışmaya zorlanıyorlardı.15 gün madende 15 gün köylerinde olan madenciler için o devirlerde iş güvenliği veya adil ücret çok uzak kavramlardı. Yine de Dilaver Paşa'nın çalışma şartlarının düzenlemek için girişimleri olsa da bunlara ne kadar uyulduğu aşikârdır! Daha fazla para kazanma hırsı ile Fransızlar yeryüzüne çıkan kömürü eksik sayarak eksik yevmiye verme gayretine giriyorlar, Rum ve Ermeni işletmeciler ise gaz dolu ocaktan çıkan işçileri jandarma zoru ile tekrar madene sokuyorlardı, havalandırma olmayan ocaklarda madencilerin sonlarını tahmin etmek zor olmasa gerek! Maden ocaklarında ölenlerin isimlerinin ve tarihlerinin tutulmasına ise çok sonraları 1921 yılında başlanacaktı. Bu da Türk evlâdının yaşamına verilen önemin bir nişanesidir. Zaten o devirde işçilerin trene binme hakkı bile yoktu. İşçiler karda kışta kilometrelerce köylerinden madenlere yürüyorlar, günde 18-24 saat çalıştıkları oluyordu. Çoğu evlerine gitmiyor yaptıkları barakalarda ve yazın ağaç diplerinde yatıyorlardı.(Şu an bu yörenin köylü insanlarını tanımlamak amacıyla, etnik bir kavram olarak kullanılan “Kıvırcık” kelimesinin kökenin de buraya dayandığına dair yerel söyleyişler vardır.)Ermeni ve Rum tüccarların sağlıksız koşullarda çalıştırdığı işçilerde madenci hastalığı almış başını yürümüştü. Hastane hak getire! Yiyeceği 15 günlük yemeği bile köyünden getiren işçiye reva görülen bu idi. Türkleri ocaklara sokmak için bazı tavizler vermeyi uygun gören Osmanlı askerlikten muafiyet getirdi. Daha sonra bu sistemin verimsizliğinden dolayı köylü yarım işçilerin yanına diğer sancak ve eyaletlerden de işçi getirildi. Bu devirde Zonguldak'ta on dil konuşulduğu söylenmektedir. Fransız ve İtalyan konsolosluklarının cumhuriyet'e kadar Zonguldak'ta var olduğunu söylemekte fayda vardır. Böylece yabancıların bu madenlere verdiği önemin mahiyeti daha iyi anlaşılır.(Bölgede şu an bulunan doğalgaz yatakları ile de geçmişten günümüze ne kadar önemli bir havza olduğu gayet açıktır.)

   1915'te Çanakkale savaşına bütün Türklerin yaptığı gibi Zonguldak ve yöresi de katılıyordu. İngilizlerin lağımlar kazarak siperlerde zayiat verdirdikleri görüldükten sonra kurmaylar Zonguldak'tan özellikle kazıcı ve madenciler istiyorlardı. Yöreden madenciler ivedilikle cepheye sevk edilmişler, ihtisasları üzerine çalıştıkları bu konuda birçok başarı kazanmışlardır.(Zonguldak madencileri 1999 depreminde de bölgeye ilk gidenler olacaklardı.)

   Böylelikle en sonunda Kurtuluş Savaşına kadar geliyoruz. Anadolu’da örgütlenen Kuva-yi Milliye, Nimet Hoca önderliğinde Ereğli'de de kendini gösteriyor. Alemdar gemisinin kahramanlığıyla, Kurtuluş Savaşının tek deniz savaşında Ereğli'de bir destan yazılıyordu. Fransızların işgal ettikleri Zonguldak ve Ereğli'de hem denizde hem de karada yapılan çatışmalarla Fransızlar 18 Haziran'da bölgeyi terk etmek zorunda bırakıldılar. Her şeyini toplayıp giden Fransızların etkisi ise Zonguldak'ta bazı binaların mimarisinde halen yaşamakta.

   Cumhuriyetin ilânı ile ilk il olma şerefini yaşayan bölgede, yıllarca sömürülen kömür yataklarımız ise millîleşiyor. İş bankasına devrediliyordu. Zonguldak tarihi artık değişmekteydi.50 bin maden işçisiyle Zonguldak artık cumhuriyetimizin parlayan sanayi kenti idi. Önce Karabük ve sonra Ereğli Demir Çelik fabrikalarının kuruluşlarıyla bölge Türk ağır sanayisinin temelini oluşturuyordu. Şu an bile büyüklükleriyle göz kamaştıran bu tesislerin o şartlarda ne kadar önemli fabrikalar olduğunu söylemeğe lüzum yoktur herhâlde.”Bütün fabrikalar bir kaledir.” diyen Başbuğ Atatürk, gençliğe hitabesinde de bu tesislerin Türk kalmasında ki önemi belirtmiştir. Şu an bölge organize sanayi bölgeleri ve tersaneleri ile Türk ekonomisine hizmet etmekte.

   Kültürel yönden Zonguldak çevresinde ve köylerinde Türk-İslâm tesiri görülmektedir. Merkezî yerlerde unutuluş görünse de iç kesimlerde şu an Türkçede kullanılmayan birçok eski sözcüğe rastlamak mümkündür. Daha önce değindiğimiz gibi Türk boylarına köy adlarında rastlanılmaktadır. Gayr-i Türk varlığı var ise de bunlar yerel halkın içine karışma noktasında tamamen etkisizdirler. Ayrı mahallelerinde kent merkezlerinde varlıklarını sürdürmektedirler. Yemek kültüründe denizle iç içe olmasına rağmen balık çeşitliliği görülmemektedir. Çünkü hiçbir zaman denizin etkisi iç bölgelere girememiştir. Bunun nedeni bölgenin arazi yapısının taşıdığı anormal şartlardır. Zorlu bir arazi yapısına sahip olan bölgede tarım yapmanın zorluğuna rağmen tarım makineleşmeden yapılmaya devam edilmektedir.

   Kısaca sizlere Zonguldak ve çevresinin kısa tarihi, Türkleşme süreci ve Türkiye'deki öneminden bahsetmeye çalıştım. Zonguldak halkı, Türk Tarihinin Anadolu’da geçen zamanlarında daima şerefi ile bu vatana hizmet etmiş yer üstünde ve yer altında Türklük için var olmuş, çalışmış ,can vermiştir. Bu hizmetleri yaparken canlarını kaybeden aziz şehitlerimizin ve madencilerimizin hatıralarına ufacıkta olsa bir katkı yapabildiysem, ne mutlu bana. Son olarak Başbuğ Atatürk'ün Zonguldak ziyaretinde söylediği sözü hatırlamakta fayda var sanırım;
‘Zonguldak’ın derin toprakları altındaki serveti, madeniyle ne kadar kıymetli ise, bizim nazarımızda Zonguldak’ta o kadar kıymetli bir vilayetimizdir.’

Işbara Tarkan
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2202
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Ynt: Osmanlı'dan Günümüze Kısa Zonguldak Tarihi
« Yanıtla #1 : 07 Temmuz 2011 »
Bilgilendirici paylaşımınız ve büyük bir emek ürünü olan incelemeniz için teşekkür ederim.
Verdiğiniz bilgiler bilinen gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir ki, Türk Milleti bu toprakları ilmik ilmik dokuya dokuya, emeğini, alın terini ve gerektiğinde de kanını vere vere yurt ve vatan kılmıştır.
Bu vesileyle başta Nimet Hoca olmak üzere Milli Mücadelemizde ve diğer vatan savunmalarında Türklüklerinin gereğini yapan bütün kahramanları saygıyla selamlarım..

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana..

Saygılarımla

Çağrıbey