Irkdaşlarım; şu noktaya özellikle değinmek istiyorum. Bor rezervlerimiz 1860 yılından 1968 yılına kadar 108 yıl sire ile ingiliz asıllı US Borax şirketi bu çok zengin yeraltı kaynağımızı ülkemizin menfatleri doğrultusunda kullanmamızı engellemek için yıllarca çeşitli oyunlar oynadı.
Amaç bor madenlerimizi kendi çıkarları için istedikleri gibi kullanmak, Türkiye’nin bor üretimini engellemekti, bu oyunlarını tam 108 sene başarı ile uyguladılar.Maden Mühendisleri Odası’nın girişimleri sonucu İngiliz monopolün oyunu bozuldu ve 1978 yılından itibaren bor madenlerimizin ihracatından ülkemiz her sene yüz milyonlarca dolar kazanmaya başladı.
Etibank borlardan kazandığı paralarla bir yandan sürekli zarar eden, Etibank’ın diğer maden işletmelerinin zararlarını karşılarken, diğer yandan rafine ürün yatırımlarını yaparak, katma değeri yüksek ürünler üretmeye başladı. Bunun sonucunda da bu gün dünya bor pazarının % 30’nu gelirlerinin ise %23’ünü kontrol eder hale geldi.
Ülkemize bugün yılda 250 milyon dolar kazandıran bor madenlerimizi ele geçirmek için geçmişte olduğu gibi, bugün de çeşitli senaryoları düşünenler olabilir. Zaten bor madenciliğimizin 140 yıllık serüveni bu tip cinliklerle doludur.
1860- 1959
• 1860 yılında İngilizler 60 bin İngiliz lirası vererek Balıkesir- Susurluk’taki boraks maden sahalarının maden işletme imtiyazını alıp, pandermit madeni adı altında yurtdışına götürmeye başladı.
• 1956 yılında MTA Kütahya Emet’te önemli bir bor madeni olan kolamenit yatağını keşfetti. O tarihte MTA’nın Umum Müdür Muavini olan Ömer Eskici, Etibank Umum Müdür Muavini olan Tahsin Yalabık’a durumu haber eder. Bunun üzerine bulunan yeni bor yatağının başkalarının eline geçmesini önlemek için saha Etibank’a devredildi.
• Etibank 1959 yılında yurtdışına ilk bor madeni ihracatını İtalya’ya tonu 44 dolardan kolemanit satarak gerçekleştirdi.
• O tarihe kadar dünyada tek üretici konumda olan İngiliz asıllı US Borax şirketinin dünya üzerinde 99 yıl süren monopolü Etibank’ın İtalya’ya bor madeni satmasıyla kırılmış oldu.
• İngiliz monopolü Etibank’ın piyasaya girmesi üzerine İtalya’ya yaptığı bor satışlarında fiyat kırmaya başladı. Etibank’la giriştiği rekabet sonucunda bor madeninin fiyatını 17 dolara düşürdü.
1959 – 1968
• Etibank’ın dünyada ikinci bor madeni üreticisi olarak devreye girmesinden sonra İngiliz şirketi dünyadaki eğemenliğini sürdürebilmek için Etibank ve Türkiye üzerinde çeşitli senaryoları denemeye başladı.
• İlk olarak dizginleri elinde tutabilmek amacıyla Etibank’a ortaklık teklifinde bulundu. Burada asıl amaç Etibank’ın rafine ürün üretimine yönelmesini önleyip, sadece bir hammadde üreticisi olarak kalmasını temin etmek idi.
• Etibank’ın rafineri kuralım teklifi üzerine, Etibank’a 3000 ton/yıl dan fazla kapasiteli bir yatırım karlı olmaz diyerek çok pahalı bir yöntemle Türkiye’de ortak bir rafineri kuracakmış gibi davrandılar. Etibank kurulacak rafinerinin 20 000 ton /yıl olmasını isteyince bu sefer işi yokuşa sürmek için ortaklıkta % 51 payın kendilerinde olmalarını şart koştular. Etibank bunu kabul etmeyince çeşitli bahaneler ileri sürerek oyalamalarını sürdürdüler.
• Etibank rafineri kurmak için Polonya ile anlaştı. Ancak İngilizler Nato’yu devreye sokarak Türkiye’de rafineri kurulmasını engellediler.
• 1960 yılına gelindiğinde ülkemizdeki bor sahalarının bir kısmı Etibank’ın, bir kısmı İngiliz şirketinin, bir kısmıda Türk firması kuruluş ve kişilerin elinde bulunuyordu.
• Etibank rekabetin getirdiği düşük fiyatı gidermek için Türk özel firmalarıyla bir toplantı tertipledi. Onlara “ bir ofis kuralım, üretilen bor madenleri ofis tarafından tek elden satılsın, herkes kalitesine ve üretim miktarına göre payına düşeni alsın “ şeklinde bir öneri sundu. Ama başarılı olamadı.
• Çünkü İngiliz monopolu bu küçük üreticilerin üzerinde etkili oluyordu. Zira kendilerine böyle bir ortaklığa giderlerse Türk mallarının alınmayacağını ve zarara uğrayacaklarını el altından tehdit olarak onlara iletiyordu.
• Bu arada, monopol İngiltereden uzman jeolog ve maden mühendisleri getirerek, bölgede bor madeni bulunabilecek sahaların ruhsatını alıyordu. Amaç maden aramak değil, kendilerine Türklerin rakip olmasını önlemek amacıyla, yeni bor madeni bulunabilecek yerlerin ruhsatlarını alarak, bu bölgelerde arama yapılmasını önlemekti.
• Hatta bu bölgede elinde bor sahası ruhsatı bulunan küçük madencilerden birkaç sahanın ruhsatını satın almasına rağmen bu sahalarda herhangi bir üretim faaliyetine geçmedi.
• 1960 – 1968 yılları arasında Etibank’la monopol firma U.S Borax arasında kıyasıya bir fiyat belirleme savaşı yaşandı. Bunun sonucunda 1968 yılında İngiliz şirketinin imtiyazları devlet tarafından Etibank’a devredilmesiyle bor madeni işletmeciliği tamamen Türk firmalarına verilmiş oldu.
1968- 1978
• Bor madenlerinin üretimi hem Etibank hem de Türk aile şirketleri tarafından yapılıyordu.
• Monopol bu defa Türkiye’deki aile şirketlerini kullanarak bor madenlerinin fiyatlarını istediği gibi yönlendiriyordu. Bunun sonucu olarak 1974 yılına gelindiğinde fiyatlar 30 dolarlara düşmüştü. Bir başka ifadeyle dünyanın en kaliteli bor madenlerimiz kireç fiyatına satılıyordu.
• Bu nedenle bor cevherlerinin tek elden üretilmesi ve pazarlanmasının ülke menfaatine olacağı düşünülerek 1978 yılında 2172 sayılı yasa ile bor madenleri devletleştirildi.
• Bor ihracatından para kazanan aile şirketleri hiç bir teknolojik yatırım yapmaksızın ilkel koşullarda ürtimlerini sürdürüyorlardı. Oysa Etibank ülkeye daha fazla döviz kazandıracak rafineri tesisleri kurmuştu. Bor madenleri birbirini ikame edebildiği için, Etibank’ın dünya piyasalarında etkili olması, ancak rakibi US Boraks gibi, tekel konumunda olması ile mümkün olabilirdi.
1978- 2000
• Etibank bor üretiminde ve pazarlanmasında tekel olduktan sonra katma değeri yüksek bor türevlerini üretmeye yöneldi. Boraks dekahidrat, penta hidrat, borik asit, sodyum perborat, sodyum perborat monohidrat v.b ürünleri üretip ihraç etmeye başladı.
• Bunun yanında dünya bor piyasasını çok yakından izlemeye başladı.
• 1978 yılında toplam 83 milyon dolar olan bor ihracatımız, 1999 yılında 237 milyon dolara ulaştı.
• Tek elden pazarlamanın verdiği avantajla tonu 40-60 dolardan satabildiğimiz ham bor madeni bugün ortalama 250 dolardan satılmaktadır.
• Etibank’ın katma değer üretimini arttırmaya yönelik rafine ürün yatırımları sonucu Türkiye % 100 ham cevher satan ülke konumundan % 45 rafine ürün % 55 ham cevher satan ülke konumuna geldi.
• Etibank bütün bunların sonucunda dünya bor pazarının % 30’nu kontrol eder hale geldi.
• Aracıları ortadan kaldırarak doğrudan tüketicinin kapısına mal ve ürün verebilecek bir pazarlama ağına kavuştu.
2000 – Günümüze
• Etibank Genel Müdürlüğü yeniden yapılanma çerçevesinde Eti Holding A.Ş olarak yeni organizasyona gitti.
• Bu kapsamda bor işletmeleri Bandırma’da Eti bor A.Ş’ye bağlandı
• Borların pazarlanması ve satışı ise Ankara’da Eti Pazarlama ve Dış ticaret A.Ş tarafından yürütülmeye başlandı
• Ancak geçtiğimiz aylar içinde yeniden eskiye dönüş yolunda bir karar alındı
• Etibank’ın Eti Holding olarak yeniden örgütlenmesi bürokrasiyi artırmaktan başka hiç bir işe yaramadı
• Yeni bor yatırımları başlatıp, zamanında bitirebilecek sermaye kullanımı sağlanamadı. Zira borlardan kazanılan paralar, holdingin zarar eden diğer işletmelerini sübvanse etmekte kullanılmaya devam edildi.
• Bu gün Eti Holdingi ayakta tutan tek kaynak, bor ihracatından elde edilen paralardır.
BORLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ
• Türkiye için bor madenciliğinde stratejik tek nokta bor madenlerinin tek elden pazarlanmasıdır.
• Çünkü Etiholding’ın rakibi U S Borax piyasada monopol olarak faaliyetini sürdürmektedir.
• Bor üretimi ve pazarlaması Eti Holding’ten ayrılarak bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulması ülkemizin yararına olur. Zira borlardan elde edilen gelirler yeni yatırımlara gitmesi gerekirken, yıllardır Etiholding’ın zarar eden işletmelerini ayakta tutmak için harcanmaktadır. Bu durum kaynak israfından başka bir şey değildir.
• Borların özelleştirilmesine gelince;
Türkiye Kömür İşletmeleri‘nin (TKİ) uyguladığı gibi istenirse hizmet alımı olarak, bor madenlerinde de maden işletmeciliği, konsantre üretimi gibi madencilik faaliyetleri Etiholding adına yerli madencilik şirketleri tarafından yapılabilir.Bunda hiç bir sakınca yoktur. Ancak üretilen ürünlerin pazarlanması mutlaka tek elden yapılması ülkemiz menfaatleri açısından hayati önem arzetmektedir.
Aksi bir durumda aile şirketlerine verilecek bor madenleri, ülkemizin değil rakibimizin menfaatine olacaktır
Eğer bor madenleri özelleştirme adı altında devlet eliyle zengin olmak isteyen birilerine verilirse, İngiliz asıllı monopolün istediği iç rekabet yeniden yaratılmış olacaktır.
Bunca yıldır mücadele ederek kazanılan pazar payımızı İngiliz monopolüne geri mi verelim ? Kim buna cesaret edebilir ?
• Ülkemizde özel sektör madenciliği küçük sermayeli işletmeler eliyle küçük ölçekte yapıldığı için büyük sermayeli uluslararası rakiplerin oyunlarını bozamamaktadırlar. Onların yaptırımlarına ve şartlarına boyun eğmektedirler. Örneğin, ülkemizin çok değerli feldispat madenleri malesef kumdan ucuza İtalyanlara satılmaktadır. Feldispat üreten üç beş firmamız neredeyse maliyetine bir üretimi sürdürmek zorunda bırakılmışlardır.
• Benzer durum kromda, pomzada, manyezitte, mermerde vd de yaşanmaktadır.
• Dünyanın en büyük ve kaliteli bor madenlerimizde de aynı durumun yaşanmaması için bor üretimi ve pazarlaması mutlaka tek elden yapılmalıdır.
• Etiholding’ın yapacağı yatırımlar, rakibi olan US Boraks hangi noktaya kadar gelmiş, hangi ürünleri üretiyorsa o noktaya kadar ürün yelpazesini geliştirmeye yönelik olmalıdır.
• Onun dışındaki nihai bor ürünleri kullanılarak yapılacak alanlardaki üretimlere Etiholdig’ın gitmesi beklenemez. Zira Etiholdig’ın bir madencilik kuruluşu olduğu unutulmamalıdır.
• Sanayicilerimiz isterlerse Etiholding’ın ürettiği bor ürünlerine dayalı her türlü yatırıma girebilirler. Onları engelleyen hiç bir husus yoktur.
• Türkiye’nin bor uç ürünlerine dayalı yüksek teknoloji gerektiren yatırımları yapabilecek gerçek sanayicilere ihtiyacı vardır.
• Madenin üzerindeki toprağı sıyırıp, açığa çıkan bor cevherini bir kırıcıdan- elekten geçirip yıkadıktan sonra satmaya soyunmak sanayicilik olmasa gerek.
• Türkiye’nin bor madeni üretiminde bir sıkıntısı yok. Sıkıntı madencilik teknolojisinde değil, yüksek teknoloji gerektiren sanayi yatırımlarındadır.
• Dünyada bor türevlerine dayalı teknolojiler tamamen gizlilik içindedir. Çünkü bu teknolojilerin geliştirilebilmesi için milyonlarca dolarlı Ar-Ge harcamaları yapılmaktadır. Bunları elde etmek kolay değildir.
• Örneğin Türkiye’de fiber optik ve fiber glasa dayalı bir teknolojimiz yok. Sanayicilerimiz bu işi bilen yabancı firmalarla işbirliği yapıp, yabancılarla ortaklık kurup bu alanda Türkiye’de yatırıma yönelebilirler. Çünkü bu alan dünyada gelecek vaat eden yatırım alanlardan birisi olarak görülüyor.
• Şişecam ısıya dayanıklı cam üretimi için dışarıdan teknoloji aldı. İzocam’da bir teknoloji transferidir. Önemli olan katma değeri yüksek olan bu tür sanayi ürünlerinde yatırımlar yapabilmektir. Bu tür yatırımlar Etiholding’ın işi ve konusu değildir. Bor teknolojisine dayalı yatırımların teşviklerle özendirilmesi daha akılcı olur.
Hangi önlemler dünya bor madenciliği pastasından şu an %23 olan payımızı arttırıcı olur ? diye sorduğumuzda, hiç şüphesiz bor madenlerinin tek elden pazarlanmasıdır.
Kaynak:
http://www.mta.gov.tr/forum/hakankose.asp