SİYONİST VAKIF, MART'TA MUSTAFA AKYOL'A NEDEN ÖDÜL VERECEK
08.02.2012 14:21
Bu yazının başlığını, "Mustafa Akyol Mart'ta Lionel Vakfı'nın ödülünü almadan önce neden yargılanacak?" şeklinde de koyabilirdim; daha kısa olduğu için, ilkini seçtim... Ama önce bu ikinci başlığa/ soruya cevap(lar) bulmaya çalışayım...
Star Gazetesi'nde iş tutan Mustafa Akyol'un, "Islam without Extremes: A Muslim Case for Liberty " (Aşırılıklar Ötesi İslam. Müslümanca Bir Özgürlük Savunusu) adlı "eser"i, Kanada'daki Siyonist "Lionel Vakfı" tarafından "Yılın en iyi kitabı" ödülüne aday gösterildi. Bu yılki ödüle aday 10 kitap arasında, Mustafa Akyol'unkinin yanısıra, Henry Kissinger, Francis Fukuyama ve Niall Fergguson gibi tanınmış kişilerin kitapları da bulunuyor...
Juri, kararını Mart 2012'de açıklayacak, ancak ben şimdiden söylüyorum: Ödül, Mustafa Akyol'a verilecektir. Görünen odur ki, kendisi çok önceden "seçilmiş"tir ve bundan sonraki süreçte daha da büyütülecektir. Son yıllarda, tarikatçı-siyonist-"Ergenekoncu" medyanın kendisine "Yürü ya oğlum, yaz ve konuş!" demesiyle meşhur edilmeye çalışılan, "'Atatürk'ün gençliğe hitabesi' kitaplardan/ okullardan çıkarılsın!.." gibi söylemleriyle adını iyice duyuran yazar, Mart ayında Siyonist vakfın ödülüne layık görülecek ve böylece kendisinden ikinci bir Orhan Pamuk yaratılacaktır. Ancak, – gelelim ikinci başlığın irdelenmesine –, resmin iyice tamamlanabilmesi için, Mustafa Akyol'un, ödül törenine gitmeden önce, yani önümüzdeki birkaç hafta içinde Atatürk'e hakaretten yargılanması, Çin'deki – tümü Batı'dan ödüllü – rejim karşıtlarına benzer bir şekilde, ödülünü "antidemokratik yargı mağduru!" bir "fikir adamı" olarak alması gerekiyor ki, adı, "baba"ları düğmelerine basınca robot gibi haber yapmaya başlayan Batılı medya mensuplarınca daha büyük yaygarayla zikredilsin ve böylece Mustafa Akyol "demokrasi kahramanı" ilan edilsin. Ee artık Ragıp Zarakolu'na hapiste Nobel Barış Ödülü verilirken, "ülkesinde fikir özgürlüğünden takibata uğrayan!" Akyol'a da yargılandığı süreçte "Lionel Gelber" ödülü verilecek. Bu seremoniler boyunca, bu işleri pişiren/ pişirten "baba"larla işbirliğindeki Batı, entelleriyle, siyasetçileriyle, ajanlarıyla topyekün, "Demokrasi... insan hakları... fikir özgürlüğü!.." falan diyerek Türkiye'nin başına üşüşecek. Sonsuza kadar mağdur, yarı suçlu ve yarı çaresiz durumdaki Hükümet yetkililerimiz ise, yine, "Odatv yöneticileri, bir terör örgütüyle bağlantıları nedeniyle tutuklandılar; ama Mustafa Akyol, şey, yasalar, biz de rahatsızız... Hrant Dink'in öldürülmesi bize karşı bir tertipti; biz mağduro..." gibi, kendilerinin de tam inanmadığı/ anlamadığı/ anlasalar da doğru dürüst anlatamadıkları garip şeyler söyleyip duracaklar...
(Ha, bu arada, aklımdayken yazayım: a) Orhan Pamuk'a Nobel Edebiyat Ödülü'nü veren "baba"ların planında, Hrant Dink'le birlikte onu da öldürtmek, bu cinayetin suçunu da, "Başkalarının sürdüğü tarla"da yetişen taşeronlara yüklemek ve nihayet Batı'da Türkiye karşıtı yeni yaygaralar kopartmak da vardı. Sonuçta, Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, Türkiye, "Ermenileri savunan, Nobelli yazarların öldürüldüğü vahşi ülke!" olarak dünya indinde biraz daha damgalanacaktı. Kimbilir belki de, Türk Emniyeti içindeki vatansever unsurlar, en azından bu konuda Türkiye tarlasının başkaları tarafından sürülmesini engellemeyi başardıklarından olacak, Orhan Pamuk cinayeti gerçekleşmedi. b) Odatv'de falan "Ergenekon" arayanlara sesleniyorum: "Ergenekon"un nerede olduğunu samimi olarak merak ediyorsanız, Orhan Pamuk'u yaptıkları gibi, Mustafa Akyol'u da "kahraman" gazeteci/ yazar yapmak için çaba harcayan medya şurekasına, daha doğrusu onlara "Yaz ya kulum!" diyenlere bakınız!).
*
Gelelim yazımızın asıl başlığına: "Siyonist Vakıf, Mart'ta Mustafa Akyol'a neden ödül verecek?" Bu soruya cavap(lar) bulabilmek için önce, bu yazarın ödüle mazhar olacak "başarı"sına göz atmamız gerekiyor. Elimizde kitabı yok, ancak, kitabı hakkında, kendisine ödül vereceklerin temsilciliğini yapan Haroon Moghul'la yaptığı İngilizce konuşma var. Bununla yetinelim.
İsteyenin internette bulup okuyabileceği bu söyleşide, siyonist-liberal bir vakfın, Mart ayında, Mustafa Akyol'un kitabına neden ödül vereceğinin ip uçları açıkça görülüyor. Bu ip uçlarından bazılarını sıralayalım:
1. Mustafa Akyol, "baba"sı gibi (yanlış anlaşılmasın, biyolojik manada söylemiyorum) amansız bir sosyalizm düşmanı, dolayısıyla bütün güdülerine ve iliklerine kadar işlemiş vaziyette bir kapitalizm yanlısıdır. (Burada, "Bir dakika, Mustafa Akyol liberalizmi övüyor, kapitalizmi değil!" diyen bazı saflar veya uyanıklar çıkacaktır. Onları aptallıklarıyla veya başkalarını aptal yerine koyma yüzsüzlükleriyle başbaşa bırakıyorum). Dolayısıyla, Siyonist-liberal bir vakfın ona ödül vermesinden daha normal birşey olamaz.
2. Ruhunu kapitalizme teslim etmiş olan, tuzu kuru binlerce entel ve "siyasetçi" gibi, Mustafa Akyol'un da en büyük derdi, kapitalizmin süründürdüğü ve küreselleşme ve otomatlaşma çağında gittikçe daha az ihtiyaç duyduğu yoksul halk kitlelerine, içinde bulundukları acı durumun "kader"leri olduğunu telkin etmektir. Bu bağlamda ellerindeki en etkili ideolojik silah, dindir, tarikattır. Aslında, "Dokunan yanar!" dedikleri ve her duyduğunda Mustafa Akyol'un içini ısıtan şey de budur işte: Kapitalizme, o "kutsal" (!) para'nın varlığına, liberalizmin Tanrı haline getirdiği o parıldayan "nur"a "sataşmak" yasaktır. "Para ve faiz sistemine sataşan yanar!" demeleri durumunda bencillikleri ve ahlaksızlıkları ortaya çıkacağı için, para ve faiz sistemiyle bütünleşmiş, yoksul halk kitlelerini uyutma ideolojisini savunan "Cemaat'e dokunan yanar!" demektedirler. Dolayısıyla, "Cemaat"in liberalizm taraftarı olması, para "baba"larının safında yer alması kadar normal birşey yoktur. Kapitalist mantıkla düşünen Mustafa Akyol'un da "cemaatçi" olması ve cemaati seven "baba"ların ödülünü kazanması maddenin ("para"nın) doğası gereğidir.
3. Mustafa Akyol'un, sözkonusu söyleşisinde, liberalizmi, devletin ekonomiye ve topluma etkisinin en aza indirilmesi şeklinde tanımlaması ve ardından Türkiye'deki Laikliğe saldırması da maddenin ("para"nın) doğası gereğidir. Liberalist küreselleşme barbarlığı, normal şartlarda girdiği "demokratik" ülkelerde (normal şartlarda giremediğine de ne yaptırdığını Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de görüyoruz) sadece bir tek şey düşünür: Getirdiği paranın para (faiz) getirmesi! En çok nefret ettiği şey ise, "parıldayan nur"unun, yani "para"sının o ülkede rahatça hareket edememesidir. Yani o ülkenin ekonomisini, çekirge sürülerinin tarlalarda yaptığı gibi talan edememek. Bu talanı önleyebilecek tek güç, halk desteği olan milli bir idaredir. Mustafa Akyol'a alacağı ödülü verecek olanların, yani para ve güç sahiplerinin, milli devletlerden nefret etmeleri, dolayısıyla onların üniter ve laik yapılarını yıkarak onları liberalizmin, yani paranın "kaçınılmaz kanunu"na köle etmeye çalışmaları bundandır. Bu para "baba"ları, milli devletleri yıkabilmek için, bir yandan etnik ve dinsel terör örgütlerini kendi elleriyle kurarlar/ kurdururlar, hatta bu yolda Merve Kavakçı gibi "türban mağdurları ve kahramanları"(!) yaratırlar; diğer yandan da, etnik ve dinsel bölünmeyi savunan bu "kahraman"lara ödüller verirler. (Siz hiç, Orhan Pamuk gibi kendine aşık birinin, "baba"ların "telkini"(!) olmadan, Kars'taki "mağdur türbanlılar"la ilgili roman yazacağını; kırk bin'i veya bir milyon'u "Türkler tarafından katledilen Kürtler ve Ermeniler"den söz etme gereği duyabileceğini sanıyor musunuz!).
4. Mustafa Akyol'a ödül alma yolunda verilen bir başka görev de, "Terörist İslam"dan kendisinin de rahatsız olduğunu vurgulamasıdır. Söyleşisinde, bu "terörist" grupların İslam içinde marjinal olduklarını, bunların İslam'daki barışçı ve liberal özü kavrayamadıklarını belirtiyor. Peki kimlerdir bu "terörist"ler? Hangi gruplar? Bu konuda "gık" yok! Lafı geveleyip durmayalım: Aslında Mustafa Akyol'un "terörist" dediği gruplar, emperyalizmin para-faiz ve işgal sistemine tepki gösteren gruplardır. Zerre kadar sosyalbilim yalayan birinin bile bilmesi gerekir ki, dünyadaki – devrimci ve bağımsızlıkçı halk hareketleri dışındaki – bütün "terörist" gruplar, emperyalist ülkelerin, onların birtakım gizli servislerinin güdümündedirler. Fethullah Gülen gibi, misyon görevlisi Mustafa Akyol'un da, "ödül" alabilmek için, emperyalizmin bir hayalet (fantom) gibi ortada dolaştırdığı "İslam terörizmi vardır ve tehlikelidir" söylemini "parola" olarak tekrarlaması gerekmektedir.
5. Mustafa Akyol'un "bilimsel görüş" diye yutturmaya çalıştığı ideoloji, "sekular devlet"le, "sekularist devlet" arasında ayrım yapmasıdır. Kusuruma bakmazsanız, söyleşinin bu bölümünü İngilizce olarak vereceğim:
Haroon Moghul: "Can you expand on the distinction between the secular state and the secularist state?"
Mustafa Akyol: "Sure. A secular state is neutral to religion, and respects religious practices unless they cause harm to individuals. A secularist state, however, bears an ideological hostility to religion, and wants to secularize society by banning religious practices or institutions. Most communist dictatorships of the past century were secularist states. Kemalist Turkey, too, has been a secularist state—which banned the headscarf, Sufi orders, or religious education—and it has given a bad name to secularity among the world’s Muslims. Luckily, though, that excessive secularism of Turkey has been defanged to some extent in the recent years."
Yani, Mustafa Akyol'a göre, Mustafa Kemal ve arkadaşları (bu durumda, bu öneriyi getiren Konya Milletvekili Refik Koraltan ve beş arkadaşı), "Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun"un çıkmasını sağlayarak, Türkiye'ye büyük bir kötülükte bulunmuşlardır. Oysa kaldırılan şey, yoksul halkı "baldırı çıplak sürü" sayanların vahşi, feodal kast sistemidir. (Sözkonusu kanunun içeriğinde şunlar vardır: "Bütün tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılması, bunlara ait hizmetlerin yapılması ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesi yasaktır)."
Mustafa Akyol'un yukarıdaki görüşü, dayanılmaz bir şekilde, kerameti kendinden menkul bir "bilim elemanı (!)", amansız bir sosyalizm ve Mustafa Kemal karşıtı, dolayısıyla kapitalistlerin, tarikatçıların ve "baba"ların "büyük üstad"ı olan Şerif Mardin kokmaktadır. Ama artık Türkiye'deki her sağlıklı burun, "üniversite"de veya "kitap"ta, bu kokunun kaynağını çabucak algılayabilmektedir...
6. Yine özür dileyerek, sözkonusu söyleşiden bir alıntı daha yapıyorum:
Haroon Moghul: "Let’s say I run a madrasa. (Note: I don’t.) What books, thinkers, ideas would you recommend to the next generation of Muslim scholars, theologians, and preachers?"
Mustafa Akyol: "Well, if it were your madrasa, I am sure it would be a cool one, and I would be happy to support it. As for the religious curriculum, I would suggest, first, a good translation of and commentary to the Qur'an. Then a good book on the history of Islamic thought, which would expose the students to all the different colors of our religion that has evolved in the past fourteen centuries.
Among modern writers, I would suggest books by the late Alia Izzetbegovic, the 'philosopher-king' and the brave leader of the Bosnians, Muhammed Abduh, Fazlur Rahman, and even Said Nursi, a Turko-Kurdish Islamic scholar and hero whose emphasis on 'freedom' is little known outside of Turkey. Finally, I would also add the Bible to the curriculum. The Qur'an repeatedly refers to it, and it is a pity that we Muslims have taken very little notice of that."
Gördüğünüz gibi, geleceği parlak yazarımız ("modern şeyhimiz" mi demeliydim?) aklınca Mustafa Kemal'in defterini dürdükten sonra, bir yandan dünyaya "dinlerarası diyalog" mesajları veriyor, diğer yandan da gelecekteki müridlerine bir idol sunuyor. Türkiye bağlamında Akyol'un idolü, tabii ki, Said- i Nursi'dir.
7. (Bu kadar yeter! Yazı iyice uzadı. "Siyonist Vakıf, Mart'ta Mustafa Akyol'a neden ödül verecek?" sorusuna cevap babında 7. maddeyi yazma işini de okuyucularıma bırakıyorum! Beni özellikle ilgilendiren cevaplar, Siyonistlerle Said-i Nursi'ciler arasındaki bu yakınlığın nereden kaynaklandığını irdeleyenler olacaktır!).
Mehmet Şekeroğlu
Odatv.com
Bu yaziyi dün okumustum Siyonistlerin kimlerle isbirligi yaptigina isik tutuyor Yeni bir Orhan pamuk yarattiklarini anlatiyor . Oldu olacak bir yahudi paylasimida benden olsun .