Gönderen Konu: TENGRİCİLİK-I  (Okunma sayısı 10544 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kök-Börü

  • Ziyaretçi
TENGRİCİLİK-I
« : 20 Haziran 2007 »
Tengricilik ya da Tengrizm tüm Türk ve Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır.

Coğrafi ad olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıydı. Tengri'ye ibadet etmenin yanında özel isim Animizm, Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanan sistem (Stahl doktrini). Stahl'ın animizmi hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır;

Şamanizm, Bütün dinlerin çıkış kaynağı olarak kabul edilen Şamanizm‘in kökenleri İÖ 50 binli yıllara kadar dayanır. Doğaya tapınma, doğaya hükmeden (yağmur, kar, güneş, fırtına, rüzgar) güçlere tapınmayı temel alan bir inanç şeklidir. Çıkış merkezi Orta ve Kuzey Asya olarak bilinse de, Uzakdoğu’dan, Kuzey ve Güney Amerika’ya , hatta kıta Avusturalyası’na kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu inanç biçimi Türkler’in de ilk dini olarak karşımıza çıkar. Bütün dünya coğrafyasında Şamanizm’e Totemizm ve atalara ibadet etmek bu inancın diğer ana hatlarını oluşturuyordu. Totemizm yaygın kullanımında, bir totem etrafında örgütlenmiş bir dini ifade etmektedir. Totem, bir kabilenin atası olarak kabul ettiği ve adını taşıdığı bir hayvan veya bitkidir. Çoğu kez kutsal bir nitelik taşıyan kabilenin atası, kabilenin yasaklar sisteminin de temel dayanağı olmaktadır.

Ancak günümüzde etnologlar, totemizmi salt bir din olarak görmemektedirler. Etnologların temel ilgi konularından birisi, modern olmayan ya da ilkel toplumlardaki düşünce biçimidir.

Tengri, bugünkü Türkçe'deki ''Tengri, Eski Türkçede "Gök" veya "göktanrısı" anlamına gelip, Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengrizm'de Gök Tanrısı, ya da Gök'ün yüce ruhudur.Tanrı'' kelimesinin eski şeklidir.

Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi. İnsanlar kendilerini gök baba Tengri, toprak ana Metafiziksel düşüncede vahiy otorite ya da inanç temeli üzerinde varolduğu kabul edilen, varlık ve değerin kaynağı olan mutlak, zorunlu, yüce varlık. Doğanın bir parçası olmayan, ama doğanın yaratıcısı ya da nedeni olan, zaman ve mekan kavramlarının kendisine uygulanamayacağı, varlığa gelmiş olduğu düşünülemeyen, doğadan çok daha kudretli ve mutlak iyi olan doğaüstü, ezeli-ebedi ve sonsuz varlık.

Ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bu cisimlere doğru yöneltirlerdi. Göğün ve yeraltının 7 katı olduğuna, her katta çeşitli tanrıların, Tanrıçaların ve ruhların varolduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, tanrılara, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp, belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına inanırlardı. Eğer bu denge kötü ruhların saldırısıyla ya da bir felaketten dolayı bozulursa bir Ötüken eski Türklerin ve Moğolların geleneksel Inancı Tengricilikte Toprak Anaya verilen Isimlerden biridir. Moğollarda Etugen, Itügen ya da Odigan gibi Şekillerinede rastlanır. Ötüken-Kültü Tengri-Kültü ile birlikte özellikle GökTürk Kağanlığı Sırasında büyük Önem kazanmıştır. Ötüken Adı verilen Ormanlarla kaplı bir Dağ eski Türkler icin çok kutsal sayılır. Bilge Kağan Orhun Yazıtlarında Ötüken Dağının Türk Memleketinin Yüreği olarak Önemini Dile getirmisştir.

Bu inancın kalıntılarını bugün;

Moğollarda (Moğolistan'ın yerli halkı. Doğu Asya kavimlerinden. Asıl yurtları Moğolistan’dır. Kısa zamanda Asya kıtasının büyük bir kısmına sâhip olup, yayıldılar.
Lamaizme entegre edilmiş şekilde), ve bazı ''hâlâ'' doğa'ya bağlı göçebe yaşam tarzı sürdüren Türk halklarında,
Tengriciliği çoktan bırakmış halklarda da bu inancın birçok parçaları, mesela Yakutlar veya (kendi dillerinde: Sahalar). Rusya Federasyonu içindeki Saha (Yakut) Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk halkı.

Ufak bir örnek: "''Utançtan yedi kat yerin dibine girdim.."''
Tengricilik'in Ana HatlarıÇok tanrılı gibi gözükmesine rağmen aslında tek tanrılı bir din olduğu düsünülür. Bu inanca göre Tengri tektir, en üstündür ve her şeyin yaratıcısıdır.

Tengriciler, kendi dinlerinin, kitaplı dinlerden önce de var olduğuna inanırlar.

Umay, Ülgen, Erklig Han gibi Tanrı ve Tanrıçalar, Gök-Tengri'nin özel melekleri olarak da kabul edilebilir.

Tengriciler, doğaya çok önem verirler. Doğada bir dengenin olduğuna ve bu dengenin değiştirilmesi durumunda insanların ve diğer canlıların zarar göreceklerine inanılır.

Tengriciler, hayvanların ve bitkilerin de ruhları olduğuna inanırlar.

Tengriciler, doğadaki diğer olguların da ruhları olduğuna inanırlar. (bkz. Yer-Su İnancı)
Bazı dağlara, ormanlara ve ırmaklara kutsal değerler yüklerler.

Tengriciler, bazı gezegenleri, uyduları, yıldızları, yıldız kümelerini ve diğer gökbilimsel olguları kutsal sayarlar.

Tengricilikte erkeğin toplumdaki statüsü kadınınkinken üstün değildir.

Tengricilikte savaşmak, çatışmak, kavga etmek yasaktır. Sadece savunma amaçlı bu eylemler gerçekleştirilebilir.
Eski Türk inancının adı Şamanizm değil, TengrizmBugün Tengricilik adıyla tanıdığımız, eski Türklerin ve Moğolların geleneksel inancı, kısa zaman öncesine kadar Şamanizm adı altında tarif ediliyordu. Ama Şamanizm terimi artık sırf Sibirya inanç sistemini değil, bütün dünyadaki ilkel inançlar için kullanılıyor. Bu yüzden son 10-15 yıldan beri Türklerin ve Moğolların inancı için batılı bilimciler arasında gitgide ''Tengrizm'' ismi yayılmakta.

Julie Stewart "Moğol Şamanizm'i" adlı makalesine şunları ekliyor:
:''Batılı bilim adamları bu inanç için gitgide daha sık Tengrizm adını kullanıyorlar. Bu isim bu inanç için çok daha isabetli, çünkü bu inanç tamamen Tengri'nin etrafına inşa edilmiştir ve insanların zaten günlük ibadetleri için bir Şaman (Kam)'a ihtiyaçları yoktur''.
Tengricilik'in diğer ülkelerdeki ve toplumlardaki adları
Tengrizm sözcüğü henüz yayılmak üzere olduğundan, farklı kavramlara da rastlamak mümkündür.


Tengrizm, Tänriizm

Tengerizm (Moğollarda)

Tangriizm ya da Tangrizm (eski Bulgarların Tengrizm'i için [Tangra])

Tengrianizm (Rafael Bezertinov'un kitabında)

Tengricilik, Gök Tanrı Dini, Gök Tengri Dini (Türkiye'de)

Tengirçilik (Kırgızlarda, Tatarlarda, Kazaklarda ve Altaylarda)TarihTengri-Kült'ünün en eski kanıtları 3000 yıllık Çin Kaynaklarında Hiung-nu ve Tue'kue halkını anlatan yazılarda bulunmuştur

Hiung-nu'lar hükümdarlarının kanları Tengri tarafından tanrısallaştırılmış olduğuna inanıyorlardı. Destanlarında birbirinden bazen az bazen çok farklı olan yollardan, Tengri'nin yolladığı bir kurtun tanrısal kanı hükümdarlarının sülalesine karışmış olduğuna inandıkları belirtiliyor. En eskisi ve en yaygın olanı kutsal dişi Kurt Asena'nın destanıdır. 1000 yıl sonraki Türk hükümdarları bile hala kendi köklerini Asena sülalesi ile bağlantıya getirip halkı tarafından bu yüzden yaşayan bir Tanrı olarak görülüyordu.

GökTürkler

GökTürkler Türk toplulukları arasında ilk olarak, inançları, kültürleri ve politikaları hakkında kıymetli bilgiler içeren yazılı kanıtlar bırakan olmuşlardır. Orhon Yazıtları'nda Bilge Kağan eski Türk inancını sadece bir söz ile açıklıyor:

:„''üzä kök tänri asra yağız yer kılıntıkda, ekin ara kişi oğlı kılınmış.''“

(Üstte mavi Gök, aşağıda yağız yer meydana geldiğinde, ikisinin arasında insan oğlu kılınmış.)

GökTürk hükümdarlarının unvanları daima Tengri ile olan bağlantılarına değinir; mesela "''kök tengri yaratmış''" ya da „''tänri täg tänri yaratmış Türk bilge kağan''“

GökTürk İmparatorluğu'nda Tengricilik tek tanrıcı bir din olarak görünüyor, ve birçok başka inançları da mutlaka barındırmış olan bu ülkede büyük bir rol oynadığı kesindir. Kalıntıların birisinde Budizm'in Türklerin arasında yayılmaması gerektiğini uyaran bir metin bulunuyor: Büyük Kağan'in kardeşi, Budizm Türkleri umursamaz, tembel ve pasifist yaptığını ve bunun önlenmesi gerektiğini kaydediyor.

Ama bunun haricinde Tengriciliğin diğer inançlara karşı anlayışının ve hoşgörüsünün kanıtlarını her yerde bulmak mümkündür. Mesela bir Kıpçak-Kağan'ının bir savaştan önce ordusundaki bütün farklı inançlı din adamlarını bir araya toplayıp, onları şu sözlerle toplu bir ibadete davet ettiğini biliyoruz: ''„Ne kadar çok Tanrı bizi desteklerse, bizim için o kadar çok iyi olur!“''

Moğollar

Moğolların ve birçok Türk boylarının ulu önderi olan Cengiz Han'ında diger inançlara karşı düşmanca bir tutumu yoktu. Savaş olmayan zamanlarda, hatta arasıra Budist manastırlarda savaşlarından sonra dinlenir, meditasyon ve oruç ile "ruh'unu arıtırdı". Tengrist halkları birleştirip insanlık tarihinin en büyük devletini kurmuş olan hükümdar konuşmalarını daima, ''Sonsuz "Kök Tengri'nin" (mavi Gök'ün) dileğiyle..'' sözü ile baslardı. Cengiz Han'ın döneminde Tengricilik, Hunlardan ve GökTürklerden sonra tekrar ve son kez büyük bir meşuriyet kazanmıştı.

Kubilay Kağan Çin'i fethettikten sonra oradaki yaygın olan dinlerle de meşgûl olmaya başlamıştır. Örneğin; Tengricilik ile zaten akrabalığı olan Çinlilerin "tek bir gök felsefesi" olan Tien Min'i taklit etmiştir. Ama özellikle budist Uygur-Türk rahiplerin bilginliğine ve tahsillerine hayran kalmış ve onlardan bir delegasyonu Buddha'nın felsefelerini Moğolların arasında da yaymak ve yeni bir Buddha tapınağı kurmak görevi ile Karakorum'a göndermiştir. Bu rahipler sadece bugüne kadar Moğolistan'da varolan Lamaizmi değil, eski Türk yazısını da Moğolistan'a taşımışlardır.

Ama Budizm Tengriciliği bugüne kadar moğolistan'dan silmeyi başaramamıştır. Buddizm Moğolistan'da sadece Tengriciliğin içine entegre edilmiştir. Bugünkü Moğolların Budizmi sadece küçük bir Buddha heykelini, boylarının Ongun'u ve ulu ataları Cengiz Han'in resmi ile birlikte çadırın kutsal sayılan kuzey köşesine yerleştirmekten oluşmaktadır.Avrupa'daki TengricilikTengricilik Hunlar, Avarlar, Ön bulgarlar (Türk bulgarlar), Komanlar ve daha geç bir zamanda Cengiz Han'in Altın Ordusu tarafından Avrupa'ya da taşınılmıştır.

Bu inanç göçebe yaşamına o kadar bağlıdır ki, Tengrici kavimlerin yerleşmiş bir yaşama geçişleri daima göçebe hayatı ile birlikte Tengriciliği de bırakmaları, diğer inançları kabul etmeleri ile birlikte gerçekleşmiştir. Göçebeliği bırakmayan kavimler Tengriciliği de bırakmamışlardır. Doğu ve Orta Avrupa'da, Orta Çağ'ın sonlarına kadar hâlâ Tengri'ye dua eden bazı ufak göçebe kavimlere rastlamak mümkün olmuştur[http://www.free-hp.com/userdaten/28977489/download/urreligion_ungarn.pdf Urreligion der Ungaren]..

:„..macarca olan "tudomany" sözcüğü (bugünkü Macarca'da "Bilim" demek) eskiden "sihir" ya da "esrarengiz bilgi" anlamına gelirdi. "Taltos" denilen Macar Şaman'ları günlerce sürebilen bir baygınlıktan sonra "tudomandy"yi elde ederlerdi. "Taltos" sözcüğünün etimolojisi Eski Türkçe "tal-" ya da "talt-"'dan (yeni Türkçe: "dalmak") kaynaklanır ve "bayılmak" ya da "şuurunu kaybetmek" anlamına gelir. Şaman olma işlemi, şaman olacak kişinin kendinden geçmis bir vaziyette "Gök'e kadar uzanan ağaca" (Macarca "Tetejetlen nagy fa") tırmanması ile gerçekleşirdi. Bu "Dünyalar Ağacı" bu halkların inancının bir parçasıydı Wörterbuch der Mythologie, Band 2, Stuttgart 1973, Hsg. Norbert Reiter, S.249, darin: der Aufsatz von M. de Ferdinandy, Die Mythologie der Ungarn..

Ön bulgarlar, Gök tanrısı Tengri'ye "Tangra" derlerdi [http://en.zonebulgaria.com/mountains/tourism/esoteric/angrist_sanctuaries/ Tangrist sanctuaries] ve Tengricilik için tipik olan dağların kutsallığına inanma kapsamında Balkan'ın en yüksek dağına "Tangra" adını vermişlerdir. Bu dağın adı Osmanlılar tarafından 15inci yy'da "Maşaallah"'a çevrilene kadar böyle kalmıştır. Bugünkü bulgarca'da bu dağın adı Maşaallah'dan türetilmiş şekilde "Musala"'dır.

Ayrıca şimdiye kadar bulunan 80 civarında eski Bulgar run yazıtlarının neredeyse hepsinde "Tangra"nın adı geçmektedir, ve Bulgarlardan öncede çoktan Trakyalılar ve Yunanlar tarafından kutsal sayılmış olan ve eteklerinde eski Yunan tapınakları bulunan Perpenikon Dağı'nın en yüksek zirvesindeki dikili taşa, eski verimlilik Tanrıçası olan Umay'in resmi kazınmıştır.

Bulgarların Tengriciliği 864 yılında Çar Boris Mikail Kağan'ın hristiyanlığı kabul etmesi ile birlikte sona ermiştir.

Avrupa'ya göç etmiş olan göçebe Tengrici kavimler, yerli olmaları ile birlikte zamanla eski inançlarını unutmuş ve yerli Slav, Cermen ve Roman halklarının arasında erimişlerdir.
Diğer Türkler
10uncu yy. önce de Araplarla ve Farslarla temasa girip (bazen gönüllü olmayarak) İslam'ı kabul etmiş olan Türk boyları vardır, ama İslamı toplu halde kabul etmiş olan ilk büyük Türk topluluğu 920 yılında Saltuk Buğra Karahan emiri altındaki Karahanlılar olmuşlardır. Bundan sonra İslam, Orta Asya'nın güneybatısındaki Türk kavimleri arasında hızla yayılmıştır.

Bazı Türk kavimlerinin İslam'a katılmadan evvel Nestoryan hristiyanları olmuş oldukları hakkında da kanıtlar bulmak mümkündür. 581 yılından kalma bir Farsca yazıda, bir savaştan sonra esir düşen Türk askerlerinin yüzlerinde Haç dövmeleri bulunduğu tespit edilmiştir.

762 yılında Bögü Kağan, GökTürk ülkesinin parçalanmasından doğmuş olan Uygur ülkesinde Mani Dini'ni ülkenin resmî inancı olarak ilan etmiştir. Ama bu Farslılardan alınmış olan Mani Dini'nin eski Türklerin Tengricilik ilkelerinle kesinlikle bağdaşmadığından dolayı Uygur halkının tümüyle bu dini kabul ettiklerine inanmak zordur.

Bundan yüz yıl kadar sonra Uygurların çoğunluğu Budizimi kabul edince, bu temelin üzerine ilk "yerleşik Türk Kültürünü" geliştirmişlerdir. Hatta Budizmin öncüleri olup, Budizmi diğer halkların arasında yaymaya başlamışlardır. Binlerce, Çince ve Sanskritçe Budist yazıları çok iyi bir kalitede özenle Türkçe'ye çevirmişlerdir. Budizimi kendi kültürlerine göre şekillendirmiş ve hatta ilk kez kadınlar için bir manastır inşa ederek "budist rahibeler" geleneğini çikarmışlardır. Kırgızların bir saldırısından sonra bir süre tekrar göçebeliğe geri dönmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü Uygurlar çogunlukla müslümandır.

16ıncı yy.'dan sonra Sibirya'nın Türk kavimleri Ruslar tarafından gitgide hristiyanlastırılmış ve Slavlastırılmışlardır. Ama bu insanların hristiyanlıgında hâlâ bugüne kadar Tengricilik'den kalıntılar bulmak mümkündür. Örneğin hâlâ şaman geleneği sürdürülmektedir ve insanların köylerinde bulunan şamanlarına karşı güvenci o köyün papazına ya da doktoruna karşı olan güvençlerinden daha büyüktür. Bugün Tengricilik artık sadece Moğollarda Lamaizm ile karıştırılmış bir şekilde ve bazı hâlâ doğaya bağlı ve göçebe bir yaşam sürdüren Sibiryalı küçük Türk kavimlerinde kalmıştır.

Tengriciliği bugüne kadar muhafaza etmiş olan kavimler daima göçebedirler. Bazı müslüman Türkmen ve Kırgız boyları hâlâ tamamen veya kısmen göçebe bir yaşam sürdürmektedirler. Bu boylarda eski ritüellerini İslamî dualar ile karışık şekilde uygulayan şamanlara rastlamak mümkündür.

Son yüzyıllar içersinde birkaç defa Tengriciliği modernleştirme ve tekrar uyandırma deneyimleri yapılmıştır. Bu çabalardan Altay bölgesinde doğmuş olan birisinin adı '' Ak Yangtir (Ak din. Batılı bilimciler ''Burhanizm'' derler). 1902 yılından 1930 yılına kadar süren Ak Din'in en önemli özelliği şamanlara ve Ruslara karşı düşmanlığıdır. Şamanlar yüzyılların içersinde diğer dinlerden ritüeller taklit etmeye baslamış ve saçmasapan şeyler yapmaya başlamışlardır. Ak Din şamanları Gök'ün (yani Tengri'nin) değil yeraltının; yani kötülüğün temsilcileri olduklarını vurgulamış ve şamanları yok etmeye çagırmıştır. Bu Ak Din için vaaz verilen toplantılarda şaman elbiseleri, şaman davulları ve hatta Rusların şeytanlığı olarak görülen Rus banka notları bile yakılmıştır. Bu harekât 1930 yılında Ruslar tarafından şiddetli ve kanlı bir şekilde bitirilmiştir.