TEŞKİLAT
Bugünkü Türkiye'sindeki milliyetçi mücadelenin yöneldiği hedef; sosyal adaletin gerçekleştirilmesi, iktisadi istikrarın sağlanması, harp sanayinin kurulması veya eğitim düzeninin millileştirilmesi olmadığı gibi bütün milli değerlerini üzerinde taşıyan ideal Türk tipi'nin inşa edilmesi de değildir. Çünkü Türk milliyetçiliği dünya devletler sosyetesinin saçma bir fikir özgürlüğü adına hoşgördüğü, hatta bazen kanun teminatı altına aldığı komünizm, kapitalizm, sosyalizm gizi yüzde ithal malı düzenlerle, ümanizm, masonluk, kozmopolitizm gibi bu ithal malı yönetim modellerinin uygulamasına uygun bir ortam hazırlayan sefil fikir alkımlarının en tavizkar ilkeleriyle bile uzlaşamaz. Bu konuda milliyetçilik demek uzlaşmazlık demektir. Başkentten illere, ilçelere, bucaklara kadar aşırı genişletilmiş devlet mekanizmasının tavanını kapitalizm, sosyalizm ve komünizmle esaslı sürtüşmesi bulunmayan bir takım idare adamları oluşturduğuna göre, milliyetçi kadroların hükümetlere sunacağı tekliflere itibar edilmeyecektir. Bunun için milliyetçilik, hükümetlere yol gösterici olmaktan ziyade, siyasi iktidarı elegeçirmek yoluna sapmak zorunda kalmıştır. Çünkü iktidar fethedilmeden milli devlet kurulmayacak, bu devlet kurulmadığı sürece de yıkılışın önüne geçilemeyecektir.
Teşkilat, müesseseye e ilkeleriyle Türk Milleti'ni kesin olarak imhaya hazırlanan Batı kapitalizmi veya Doğu marksizmi, ama her iki halde de emperyalizmin Türkiye üzerindeki sultasını devirmek ve milli devlet kurmak için kurulmuştur. Şu halde teşkilat, yalnız yurt içindeki işbirlikçilerin kamufle kuruşlarıyla değil, aynı zamanda Türkiye ile ilgili çeşitli plan ve iddiaları olan birçok devletle de mücadele halindedir. Önceki sayfalarda Türkiye ile ilişkin milli politikalarını incelediğimiz bu devletler, Türk milliyetçiliğinin özellikle 1965'ten sonraki teşkilatlanışını dikkatle takip etmiş, Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki sömürülerine ancak bu kararlı, cesur ve aksiyoner kadronun son vereceğine inandıkları için hızlı gelişen milli harekete karşı şiddetli bir soğuk harbe girişmişlerdir.
Düşman aptal değildir.
Ve aptal olmadığı için bizi cephe kuvvetli olarak kabul etmeyecek, yüzbinlerce milliyetçiyi aynı teşkilatın üyesi yapan soylu ideoloji üzerinde değişik yorumlara başvurarak kitleyi parçalamak isteyecektir.
Pasif ya da, aktif mücadelenin en tesirli ve en kolay kullanılan silahı budur çünkü!..
Dış kuvvetler yerli ajanları vasıtalarıyla daha önce nasıl bir Türk müsün Müslüman mısın tartışması çıkarıp milliyetçi güçleri bölmeye çalıştılarsa, yarın da başka sloganlarla ortaya atılacak çirkin isnat,iftira ve yalanlarla coşkun gençliği küstürerek mücadele dışı bırakmak isteyeceklerdir. Teşkilat, mücadele için doğan ve mücadele halinde gelişen milli hareketin adıdır. Üye olsun, olmasın bütün milliyetçilerin bu gibi düşman propagandasına kulak vermeleri ve en şiddetli şekilde mukabelede bulunmaları şarttır. Aksi halde milliyetçiler Türk Milletine karşı görevlerini suistimal etmiş olacaklardır ki bundan da yukarıda kısaca Sayegeldiğimiz Türk düşmanlarının faydalanacaklarıdır. Bir milliyetçinin inancına uygun hareket etmesi milli olmayan düzene karşı pasif direniş içinde bulunan kitleye şuurlandırması, milletçi ideolojiyi propaganda etmesi ve düşman propagandasını geçersiz hale getirmesi şarttır. Eğer teşkilat mensupları arasında Türk düşmanlarının ağzıyla konuşup, bölünme ve çalkantılara yol açacak davranışlar içinde bulunanlar varsa, bunları uyarmak ikna be ikaz etmek buna rağmen bozgunculuğa devam ediyorlarsa durumu o bölgedeki teşkilat başkanlığına bildirmek her milliyetçinin görevidir. Sürekli mücadele; cesuru korkaktan, aktifi pozitiften, idealisti oportünistten ayıracak ve kimin ne olduğunu büyük imtihanlardan sonra belli olacaktır. Türk milliyetçiliğinin en yüksek seviyedeki lideri bu imtihanı tabutluklarda ve idam sehpalarının altında başarı ile vermiştir.
Teşkilatta demokrasi yok, merkezi otorite ve o merkezi otoriteye mutlak itaat vardır. Lider ne diyorsa o olur. Lider ne yapıyorsa doğru olan odur. Her teşkilat mensubu milletine ve liderine karşı sorumlu olduğunu biran dahil aklından çıkarmamalı, lider ve ideolojisine ters düşmemelidir. Bu dava topyekun Türk Milleti'nin davası olduğu için ferdiyetçilik yok, milliyetçilik vardır. Bu bakımdan teşkilatın birliğini bozma eğilimini gösterenlerin gözyaşlarına acınmayacaktır. Çünkü teşkilat, inançta birlik, hedefte birlik, kararda birlik, metod, cesaret ve harekette birlik demektir. Düşman bu birliği parçalamaya muvaffak olursa Türk Milliyetçiliği kitle üzerindeki tesirini kaybedecek ve siyasi iktidarı ele geçiremeyecektir. Bu ise, bu ızdırabın, bu gözyaşlarının, bu sıkıntıların, bu elaçmaların devam edip gitmesi gerekmektedir.
Asil ideallerin yılmaz savaşçıları olan tüm milletçi gençlik, merkezi otoritesinin disiplinine bağlı olarak, Türk Milletine karşı ne bahasına ve ne şartlar altında olursa olsun görevini yaptığı takdirde sancağımız burçlara dikilecektir.
NECDET SEVİNÇ