Gönderen Konu: Türk Devletinin Unsurları  (Okunma sayısı 11910 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsmail İpek

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 663
Türk Devletinin Unsurları
« : 31 Ağustos 2007 »
Türk Devletinin Unsurları

   Kamu hukukçuları Türk devletini oluşturan unsurları 2’ye ayırırlar. Hazırlayıcı ve meydana getirici unsurlar. “Ülke” ve “Nüfus” hazırlayıcı. “Hakimiyet” meydana getirici unsurlardır.

   1) Ülke : Eski Türkler “ülüş” dedikleri ülkeye hiçbir zaman kuru toprak parçası olarak bakmazlardı. Ülke kutsal törenin tatbik edildiği yer olduğu için kutsaldı. Ülkesiz bir topluluğun devlet kurması düşünülemezdi. Milletlerin ülke anlayışları farklıdır. Mesela : Eski Yunanlılar için en ideal site halkının ekip biçtiği yerlere kadar uzanan ülke idi. Aynı dönemde Türkler ise “gökyüzü çadırımız” diyerek ülkelerinin çok geniş olmasını arzuluyorlardı. Ülkenin devletin esası olduğu görüşü Türklerde eskiden beri yerleşmiştir.  Hun hükümdarı Mao Dun (Mete) komşuları Tunguzların at ve kadın isteklerine itiraz etmemişti. Fakat çorak işe yaramaz bir toprak parçasını istemelerine çok kızmış devletin malı olan toprağın başkalarına verilemeyeceğini söyleyerek Tunguzlara savaş ilan etmiştir.(5) Türk milleti vatanına sahipken hem korumayı hem de “gökyüzü çadırımız” diyerek sınırlarını genişletmeyi amaç edinmiştir. İslamiyet vatan sevgisine derin boyutlar getirmiş onu korumayı İslam-i görevler arasında mütalaa etmiştir.

   2) Nüfus : Gelişi güzel bir araya gelmiş insanlar devletin nüfus unsurunu meydana getirmez. İnsan unsuru çeşitli sebeplerin etkisiyle bir araya gelmiş birbirine bağlı, devlet kuracak ve yaşatacak olgunluğa erişmiş olmalıdır. Türk devletlerinin temel gayelerinden biri de dağınık Türk boylarını bir araya getirmektir. Halk kelimesinin karşılığı eski Türklerde “kün” idi.

   Oğuz destanında “Halkımız çok olsun” cümlesinden nüfusun önemini Türklerin çok eski çağlarda kavradığını anlarız. Şehirleri zapteden halkı öldüren Cengiz Han’a Doğu Türkistan’ın Hami şehrinden gelen Tapan adında bir Türk şöyle demişti; “Siz insanları öldürüp toprağı boş bırakıyorsunuz. Halbuki devlet insanla topraktan meydana gelir.”(6) Bu örnek nüfus’un önemini sadece devletin değil halkında idrak ettiğini gösterir.

   İslamiyet de nüfus’un çokluğuna ve kalitesine önem vermiştir. Nüfus’un öneminin idrakinde olan Türkiye Cumhuriyetinin ilk yöneticileri tedbirlerle devletin nüfus’unun arttırılmasına çalışmışlardır. T.C’ de nitelikli nüfus yapısı oluşturulduğunda dünyada söz sahibi olabilir.

   3) Hakimiyet : Bir istila halinde toprağa yerleşik köylü yaşamak için baş eğmek zorunda kaldığı halde Bozkırlı Türk hür iklimlere göç ederdi. Hayat şekilleri bağımsızlığı Türk milletinin karakteri haline getirdi. Abidelerde bağımsızlıktan mahrum bir millet ölmüş kabul edilmektedir. Hakimiyeti iyi kullanamayan kağanlara halk itaat etmezdi. Kağan hakimiyet unsuru değil; hakimiyeti kullanan yüksek bir yetkili idi. Bir millet azınlık olarak bir devlette yaşayabilir ama ideali kendi devletini kurmaktır. Türkler İslâmiyet’i kabul edince devletlerini ona göre düzenleyip geleneklerinde İslam ile çatışmayanları devam ettirdiler. Hakimiyet anlayışları da İslâm-i mahiyet aldı. Hakimiyetin kaynağı 3 çeşittir.

(5) Muhammed Şahin ; Türk Tarihi ve Kültürü S.24
(6) Ögel ; Türk Kültürünün Gelişme Çağları, C.II S.28

   Oğuz destanına göre Oğuz Han karizmatik bir şahıs idi. Hakimiyeti ilahi menşeden almıştı. Yönetme hakkı hükümdara Tanrı tarafından ilahi bir lütuf olarak verilmişti. “Kut” diye nitelendirilen bu anlayış Türk devletlerinde yönetici aileye bağlılığı kuvvetlendirmiştir. Kut; Devlet, baht, iyilik, talih anlamındadır. Tanrının bu yetkiyi vermesini ülüg (kısmet) olarak tanımlarlardı. Türk hakanları adete göğün yerdeki temsilcisi gibidir. Atilla 451’deki “Katalanum savaşından” bir gün önce şaman’ a  ; “söyle bakalım yarınki savaşın galibi yada malubu  kimdir?” dedi. Şaman ; “sen Tanrının kılıcısın” cevabını verdi.(8 )

   Göktanrı inancı bütün Türk milletinde hakimdi. Tanrı vergisi Kut’a sahip olan tahta çıkar görevini yapabildiği sürece orada kalırdı. Başarılı olamazsa Tanrının Kut’u geri aldığına inanılır ve tahttan düşerdi. Türklerin ilahi kaynaklı hakimiyet telakkisi başka milletlerinkinden farklıdır. Hunlar dan beri hakimiyetin ilahi kaynaklı olduğu kabul edilmekle birlikte hakanlara herhangi bir ulühiyet atfedilmemişti. Tanrı tarafından Kut verilmiş bir insan kabul edilmektedir. Başka kültürlerde kralın şahsıda ilahi meşeli kabul edildiğinden “kral hata yapmaz” fikrini de beraberinde getiriyordu. Türk anlayışında ilahi olan görevlendirmedir. Hakan iyi veya kötü, bilgili veya bilgisiz olabilir.

   Türk hakimiyet telakkisine göre kut babadan oğla geçerdi. Kut irsen geçse de buna sahip olabilmek için gerekli başka özellikler vardı. Hazarlarda umumi felaketler hakandan kut’un gittiğine delalet eder ve idam edilirdi. Eski Türklerde hakan devleti töreye göre yönetirdi. Yani yönetim hakimiyete kanuni bir mahiyet verirdi. Türkler İslam’ın kabulünden sonra İslamiyet ile çatışmayan geleneklerini devam ettirdiler. Kut’a İslam-i bir anlam verdiler. Onu Allah’ın takdiri veya nasibi olarak yorumlamışlardır. İslam inancında Allah kadir-i mutlak dır. İnsan nasibinde varsa devlet başkanı olabilir.

   Eski Türk devlet geleneğinde hükümdarlık Oğuz Han soyuna aitti. “Kut” bu soyda tecelli ederdi. Mesela Timur Oğuz Han soyundan gelmediği için Han veya Sultan ünvanını alamamıştır. Emir olarak kalmıştır. Osman Gazi hakimiyetin bir nasip olduğunu ; “Ona sultanlık veren Allah bana da hanlık verdi” sözleriyle ifade ederdi. Osmanlıda hakimiyet İslam-i kaynak dan veya Türk menşeinden gelirdi. Osman Gazinin Edebalı’ nın  evinde uykuya varmadan evvel Kur’ an’a gösterdiği hürmet İslam-i motifi, rüyasında göbeğinden ağaç çıkması Orta Asya, eski Türk motifinin bir tekrarı olarak tasvir edilebilir.(9)

   Türkiye Cumhuriyeti, hakimiyetin kaynağı anayasada “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şeklinde ifade edilmiştir.

(8 ) Necati Kotan; Tarih Fıkraları S.14
(9) Ahmet Uğur, Osmanlı Siyaset nameleri S.84