Magazin diye sunulan rezilliklere aldanan, kontrolsüz hayatlara özenen gençler batakta. Çoğu 15’ine gelmeden enkaza dönüyor
MAGAZİN programlarını izlemeyen var mı? Hangi kanalı açsanız onlarla karşılaşıyorsunuz, haberlere bile aynı magazinel tipler giriyorlar. Helin Avşar bu programların kraliçesi! Aşk yapıp, olay çıkartarak, sevişme mekânını tuvaletlere taşıyarak paraya para demiyor. Yunanlı Yorgo’yla öpüşmeleri, eşcinsel adasında yaşadıkları her gün karşımızda. Helin’in ne iş yaptığı belli değil, bir dönem “Modacıyım” diye gezindi, sonra şarkıcı olmaya kalkıştı, sonunda garip aşkların kızı oldu. Helin’i havaalanında gördüm, bütün gençler çevresindeydi, sorular soruyorlar, hatıra fotoğrafları çektiriyorlardı. Önemliydi; Çünkü ünlüydü. Zaten günümüzde ün yap da ne yolla yaparsan yap, kimse aldırmıyor. Helin’le bitmiyor magazinin işi, kim kiminle ne yapmış, kim kiminle aşk yaşamış, kim kime ne söylemiş, kim kiminle tartışmış bunları izliyoruz. Yetmiyor, ünsüz gençler de görülüyor. Bodrum’da, Antalya’da, Marmaris’te, Çeşme’de varla yok arası mayolarının sergilediği bedenleri, ellerinde içki şişeleriyle her türlü çılgınlığa yelken açan gençler bunlar... Umutları, ünlüler kervanına katılmak, bunu başarırlarsa bir üniversitede doktora yapmaktan çok sevinecekler, hem böyle bir dünyada eğitimi, doktorayı kim takar aklına!
Utanma duyguları körelmiş
Henüz ondörtlerinde-onbeşlerinde; ama yaşamın en çirkef alanının tam göbeğindeler. Hepsi birer Helin, hepsi birer magazin yıldızı. Görüntüleriyle ve yaşadıklarıyla gurur duyuyor, kimseden korkuları, çekinmeleri olmadığı, en önemlisi de utanma duygusunu kaybettikleri için de kameraların karşısına balıklama atlıyorlar. Bu ülkenin yasaları var. Küçük yaştakilere içki vermek yasak, ama kontrolsüz bir ülkede, yaş sorulmadan gece kulüplerine alınanlar, oralarda fütursuzca eğleniyorlar. Yaşananlara ne emniyet güçleri dikkat ediyor, ne de aileleri... Çok değil geçen sene Pınar Altuğ adında bir manken kendinden çok küçük, çocuk yaşta bir delikanlıyla yatak odası pozları veriyor, Bodrum koylarında aşk yaşadığını sıkılmadan anlatıyor, bol bol magazin medyasının ve paparazzilerin konusu oluyordu.
Aile: Kimlerle dans ettin?
Pek çok aileyle konuşuyorum, kızlarını merak etseler de özgür bırakacaklarmış, çağdaş dünyanın kuralı buymuş. Tatile giden onüç yaşındaki kızlar evlerine sabahları dönüyorlar, anne-baba da tepki göstermiyor, “Ne içtin, neden geciktin?” sözleri yerine “Kimleri gördün, kimlerle dans ettin?” sorularıyla açıyorlar kapıları. Ünlülerle olmak, onların yaşadıklarını yaşamak en geçerli yaşam tarzı olarak kabul edildiğinden, bunun dışına çıkmaları olanaksız! Magazin programları okul oldu, ülkeyi ve ahlâk anlayışını değiştirmenin yöntemi oldu, iyi-ahlâklı-bilgili gençlerin yerine hafif-dağınık-hızlı-seksi gençleri yetiştirmenin rehberi oldu.
Zenginle aşk yaşamamak ayıp
Ahlâk anlayışı değişince bu toprakların ayıpları da değişti. Yeni ayıplardan birkaçını sayayım isterseniz:
Yazın Bodrum’a gidememek, lüks plajlarda sere serpe yatamamak
Televizyonlarda her gece tanıtılan ünlü mekânlarda bir gece olsun geçirememek, ünlülerle bakışıp içki içememek.
Selülitleriyle ünlü kişilerden birini bile göremeden geri dönmek
Her yıl değişen, narlı, kolalı, tropikal meyveli kokteyllere uzak kalmak
Zengin birini bulup aşk yaşayamamak
Paparazzi programlarında tek karelik bir görüntüyle olsun yer alamamak
Geleceklerini yok ediyorlar
Zengin aileler yaz başında koşarak gittikleri yazlık mekânlarda çocuklarının ceplerine paraları doldurup onlara “en iyi hayatı (!)” yaşatmayı hedefliyorlar. İyi yaşamın içinde içki var, serbest aşk var, hatta uyuşturucu, extacy denilen cinsel isteği artıran haplar var. Ailelerin izniyle bu mekânlara gönderilen, yönlendirilen çocukların yaşları ne yazık ki onbeşi geçmiyor. Kızı da erkeği de henüz çocuk denecek kadar genç. Ve daha kötüsü, ekonomik durumu iyi olmayanlar, kendini geri kalmış hissedip, onlara özenenler, özentiyle kalmayıp kaçarak, yalanlara başvurarak bu yaşama balıklama dalanlar, geleceklerini yok edenler...
Ortadirek, göbeği açığa özeniyor
Dar gelirli ailelerin çocukları mutsuz. Yaşıtları Bodrum’da, Marmaris’te, Çeşme’de, Antalya’da sere serpe eğlenirken onlar tatil beldelerine gidemiyorlar. Yaz sıcağında ailelerinin dizinin dibinde oturmaya mahkûmlar! Ne tanga mayoları var, ne de selülitsiz bacaklarını sergileyecekleri lüks, ünlülerin kol gezdiği, bütün marifetlerini birlikte yaşayacakları renkli minderlerle dolu bir “beach”... Unutmaya çalışsalar, derslerine, ülke gerçeklerine yönelseler de nafile! Televizyon denilen canavar, ille de oraları gösteriyor. Gençlerin dünyayı umursamadan yaşadıklarını, maceranın kol gezdiği kulüplerdeki eğlenceleri, aşklarla üne kavuşulduğunu, dansla, tatlı hayatla kendilerinden nasıl geçtiklerini, hele giyimlerini... Çocuk bedenlerde, estetik ameliyatların izleri görülmüyor, onyedisinde göğüs büyütenler, kaşlarını kaldırtanlar, kalçalardaki yağlarını aldıranlar el üstünde. Bu ortamda sırtı kapalı bir giysiyle kimse dolaşmıyor, göbeği açık olmayanlar ayıplanıyor ve ünlü diye tanıtılan kocaman arabalı erkekler bu kızlara ilgi gösteriyorlar. O zaman diyorlar, neden ben değil de, onlar?
Ruhu satılmış programlar
Magazin programlarını izlerken aklıma yıllar öncesinde yayınlanan ve çıplakları sergileyen ucuz erkek dergileri geliyor. Onların amacı genç delikanlıları anlık ve yapay mutluluklara ulaştırmaktı. Şimdikiler daha tehlikeli. Yaşam biçimlerini değiştiriyor, yapamayanları geri kalmış sınıfına sokuyor, fakiri-genci tüm gençliğin aklını karıştırıyor. Televizyonlar ve magazin programları, gençlerin ve toplumun ruhlarını satın alan Mephisto gibi; geriye enkaz bırakıyorlar. Ama bunu ne anneler görebiliyor, ne de gençler. Çünkü bu dünyada düşene kimse bakmıyor, gözler yalnızca tepedekilerde...
TERCUMAN