Türk kültür ve medeniyetinin izlerini Japonya kıyılarından Viyana varoşlarına, Finlandiya kıyılarına, Güney-Batı Almanya eteklerine, Macaristan-Romanya ovalarına ve İtalya’da Po ovasına, İspanya’da ve Fransa’da Basklar’a , Adriyatik Körfezi’nden, Basra körfezine, Kuzey Afrika kıyılarına kadar geniş bir kıt’alar arası sahada bulmamız mümkün. Ayrıca; Büyük Türkistan’dan, Hindistan’ın kuzeyinden kalkıp, Boering Boğazı yolu ile, Milattan önce ve Milattan sonra çeşitli tarihlerde Kuzey Amerika kıt’asına İndian ad ve kültürüyle asırlar-yıllar süren yolculukla giden Mogollar ve Türkler de bulunmaktadır. Bunun yanı sıra daha sonra Anadolu’dan Amerika’ya göç eden Melucanlar , İsveç’deki yüksek dağlık bölgede yaşayan ve Doğu Karadeniz’deki Lazlarla etnografik benzerlik gösteren yiğit , sert Baragadiler da ayrı bir araştırma konusu olmaktadır.
Mızrak-ok, kılıç-kalkanla yapılan savaşların tamamen ortadan kalktığı dünyamızda, bu asırda ancak elektronik savaşların olabileceği, dahası artık Avrupa Birliği dolayısıyla sınırların Avrupa’da kalktığı, savaşların ekonomi ve kültür ile yapıldığı Milenyumda; dostlarımızdan çok, ülkemizi parçalama amacı güden kavimler-devletler de yok değil…
Çünkü Küçük Asya, yani Anadolu, dünyanın stratejik bir mevkisinde olup, dört mevsimi bir arada yaşayabilen, maden ve bitki örtüsü, insan mozaiği zengin, iki kıt’ayı birbirine bağlayan köprü niteliğinde; göç yolları, ipek yolu, Kafkas yolu, enerji ve uyuşturucu yollarının, Orta-Doğu, Asya-Afrika geçit yollarının, deprem kuşaklarının kesiştiği bir ülkedir.
Bunların yanında, ilk çağ medeniyetinin önemli insanları Anadolu’da yetişmiş, bazıları da Anadolu’dan diğer ülkelere giderek şöhret bulmuştur. Misal olarak meşhur coğrafyacı Amasyalı Strabon, Sinoplu Diyojen, ünlü şair Homer, ünlü tarihçi Bodrumlu Herodotos, dünyanın 7 harikasından biri olan ve M.Ö. 356 ‘da Heroostratus tarafından yakılan Efes Arthemis Mabedi mimarı Theodorus, yine dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen Halikarnasos anıtı, Tıbbın temelini atan İstanköylü Hipokrat, Pisagor, Mısırlılar’ı dize getiren Hititler’in atası Hattiler diye bu listeyi uzatmak mümkün.. Mezopotamya’dan sonra su bendi ve kanalazizasyon ve çevre kültürü de yine Anadolu’da gelişmiştir.
Türk milleti, tarihte bugüne kadar 16 devlet kurmuş, tarihteki üç büyük imparatorluktan birini de yine Türkler, yani Osmanlılar kurmuşlardır. Anadolu Selçuklu döneminde , Bizans’dan sonra Anadolu kısa sürede imâr edilmiş, cami , külliye, han, hamam , kervansaray , dar’ül-kurra, dar’ül-hadis, dar’üş-şifa , bimarhane , tâbhane, imârethane , medrese , muvakkithane, kütüphane, bedesten, arasta, çeşme-şadırvan gibi sosyal, kültürel ve ekonomik eserleri bugün bile ayakta olan ve kullanılabilen anıtsal eserleri bize kültürel miras olarak bırakmışlar, 1071’den sonra çok kısa bir sürede Anadolu’daki yer isimleri sür’atle Türkçeleşmiştir .
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önder Yüce Atatürk, “…Millî şuûrun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması i¬çin dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça bütün Türk çocukları kendile¬ri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir” demektedir. Aziz Atatürk’ün tarih çalışmalarında hedef olarak aldığı “Biz daima haki¬kati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cür’et gös¬teren adamlar olmalıyız” vecizesini bir kere daha hatırlarken, yine o büyük kurtarıcının “Ne Mutlu Türk’üm diyene ! ” vecizesini de anmadan edemiyoruz.
Büyük önder, yüce Atatürk; ‘’ Türkler’in cihan tarihinde en eski çağlardan beri hakiki yeri nedir ve medeniyette hizmetleri neler olmuştur ? ‘’ sorusu, bendenizin de mezun olduğu ve 14.06.1935’de kurulup bugünkü Küçük Tiyatro’nun bulunduğu II.Vakıf Han’da 09.06.1936 tarihinde ilk defa eğitime başlayan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin de amacı bu sorulara cevap aramak değil miydi?
Biz bu yazımızda, 1984’de söylediğimiz ve bu günlerde diğer ilim adamlarının da yavaş yavaş kabul ettikleri, İtalya’yı İtalya yapan Etrüskler’in Türklerle akraba veya Türk kavmi olduğu, bugün, yani günümüzde de de Turano isminin, Etrüsk geleneklerinin üç eyalette üç bin yıl yaşadığı gün yüzüne çıkmış bulunmaktadır.
Hun Türkleri’nin ve Etrüskler’in İtalya’ya katkıları elbette vardır.Ancak çoğu Avrupalı bu konunun üzerine gitmez. Gitmek istemez. Biz ise her şey batıdan aldığımızı iftiharla söyler dururuz… Türk, Türk ırkı kelimesiyle de biyolojik anlamı dile getirmeyip, kastedilen ulus ve millet kavramları olduğu, kavimler göçü sırasında Anadolu’nun bir kavşak noktasında olması, Kuzeyden İskit-Sakalar Kimmerler ve Hiksoslar’ın Kafkas yolu ile Anadolu’ya inerek Mısır’a kadar uzanmaları, Ulu Türkistan’dan büyük kuraklık esnasında batıya Hazer Denizi güneyinden ve kuzeyinden yapılan çeşitli göçler, atlı kültür medeniyetinin getirdiği avantaj ve dezavantajlar, yerleşik düzenden çok, halkın hayvancılığa bağlı oldukları için genelde yazın yaylalar, kışın ovalara inmesi, harpler ve depremler, salgın hastalıklar medeniyetleri etkilemiş, kültür alış-verişi olmuştur.
Bilindiği gibi M.Ö. 743’de Roma’nın kurucuları kabul edilen Romlus ve Romulus kardeşler olup, efsaneye göre bir kurt tarafından emzirilmiştir. Türkler’in de Ergenekon destanında kurt yol göstermez mi? Aslında ikisi de aynı efsane değil mi? Roma’yı da Etrüskler kurmamış mı? Çizgi filmlerde seyrettiğimiz Himen’n kılıcı Türkistan’a ait bir Türk efsanesi değil mi? Yine çizgi filmlerde zevkle izlenen Galyalı , Obeliks, Asteriks aslında Hun Türk’ü Atilla’nın torunları ve ihtiyar dede rolündeki Büyüfiks ( Magigenix) ise şaman’ı simgelemiyor mu?
Öncelikle kendi kültürümüzü tam anlamıyla öğrenmeliyiz, ondan sonrada diğer kültürleri elbette öğreneceğiz. Bizim ilköğretim 5. sınıftan 7-8 sınıf talebesine kadar bütün öğrenciler; Amerika kıt’asının en uzun nehri, madenleri, Avrupa Tarihine kadar çeşitli konuları o yaşta öğretiriz. Halbuki Avrupalı, Amerikalı, Kanadalı aynı yaştaki öğrenciye sorarsan Ankara’nın ne olduğunu değil de Türkiye’nin dünyada neresi olduğunu bilmez… Çünkü öğretmezler. Belli yaşlara gelince Batı kültüründe ihtisaslaşma başlar, Latince kökenli olduğu için de İtalyanca, Fransızca, almanca İngilizce gibi diller birbirine çok benzediği ve kökenleri aynı olduğu için, birkaç dili birden bilirler.. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder, ileri görüşlü aziz Atatürk ne demişti, ‘’ Dünyada en hakiki mürşit ilimdir, fendir ‘’ Bunu da kurmuş olduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi alnına kazıtmıştır. Ancak Dil ve Tarih-Coğrafya bir Edebiyat Fakültesi olduğundan, vecizesinin fen kısmını yazdırmamıştır. Ancak şimdiki genç nesil, Batı kültürünün her şeyini bilmekte, kendi kültürünü de garip bırakmaktadır. Unutulmamalı ki dilini ve kültürünü kaybeden milletler, başka milletlerin boyunduruğuna girerler… Onun için de tarih şuûru önemlidir…
Cumhuriyetmizin kurucusu, büyük önder, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün yüksek himayelerinde 2 Temmuz 1932 yılında ilk defa tertiplenen ve artık günümüzde dört yılda bir gelenek haline gelen Birinci Türk Tarih Kongresinde Türk Tarihini Tedkik Cemiyeti Genel Sekreteri Dr Reşit Galip bildirisinde ; ‘’ Kadim İtalyan tarihi umumi Avrupa tarihinden:a. Etrüskleri’in gelişi,b. Roma Medeniyetini kuruluşu gibi iki mühim hususiyete ayrılır.iki kısma ayrılır, Etrüskler’in İtalya’ya garbî Anadolu’dan gitmiş oldukları bugün umumi kanaatler Arassına girmiş sayılır. Etrüsk ve sanat medeniyetinin Anadolu sanat ve medeniyeti ile en yakın akrabalığı kat’i denecek suretle tesbit edilmiştir. Baron Carra de Veaux, Sami ve Hind-Avrupa dillerinden olmadığı öteden beri sabit bulunan Etrüsk dili ile Türk dili arasındaki münasebete dair zengin materyalli bir kitap yazmış, Etrüsk dilinde pek çok Türkçe kelime bulmuştur . Baron Carra de Veaux’un bu tedkikatı Avrupa ilim âleminde, izahı bizce müşkül olmayan bir sûkut ile geçiştirilmiştir ‘’, demektedir.
Çinliler’in Türkler’e Yu-eçi, dedikleri bilinmektedir. İnsanlığın ikinci atası kabul edilen Hz. Nuh’un büyük oğlu Yafes’in Türk adında bir oğlu olduğu da kabul ediliyor. Tu-kue-Turukku Türk-Törük-Türük-Etrüsk-Etrusci-Tursci-Tursaka size neyi anımsatıyor. Rahmetli Prof.Sadri Maksudi Arsal’ın kızı Emekli Büyükelçi rahmetli Adile Ayda, İtalya ’da Roma Elçiliğinde Müsteşar bulunduğu sıralarda konu üzerinde araştırma yapmış ve rahmetli Prof. Dr. Ahmet Temir’in kurduğu, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şükrü Elçin’in de rahatsızlığına kadar bir müddet Başkanlığını yaptığı Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından 1974 yılında ‘’ Etrüskler Türk Mü İdi ? ‘’ başlığı ile yayımlanmıştı.
1986 yılında yapılan Milletlerarası X.Türk Tarih Kongresi’nde Proto-Türkler konusundaki tebliğimle konuya girdiğim ve daha sonra genişleterek kitap haline getirdiğim Proto-Türkler Kitabı’nda, ‘’ Tıras, Yafes’in diğer bir oğlu olup Etrüskler’in menşeidir . Etrüskler¬’in Türk soyundan geldiklerine ait Sayın Adile Ayda’nın 1974 yılında yayın¬lanan bir eseri bulunmaktadır. Zira tarihte at nallarından, kıvılcımlar çıkaran suvariler, genellikle Türkler’dir . (Bu satırların yazarı olarak ben de aynı görüşü kabul ederek destekliyor ve Anadolu’da bir atlama taşı olarak İzmir’in bir ilçesi olan bugünkü TİRE’de arkeolojik bir kazı yapıldığı takdirde bazı kitabe ve ip uçları bulunabileceğini sırası gelmişken arz etmeyi millî bir görev addediyorum ) ‘’ diye, söylemiştik .
Etrüskler’in menşei hakkında iki görüş olup, ilki nereden geldiği belli olmayan bir kavim, diğeri ve üzerinde durulan ise Türklerle aynı kökten gelmiş olduklarını vurgulayan bilim adamlarıdır . Bazıları Traklar’ın kuzeyden M.Ö. 1200-800 yıllarında gelerek , o sırada İtalya’da Demir Çağı’nı yaşayan halktan üstün oldukları için kısa sürede ülkeye hakim olmuşlardır. Bir ikinci ve daha kuvvetli iddia ise Batı Anadolu’dan deniz yoluyla gelmişlerdir. Alfabelerinin de Latin alfabesi dahil bir çok alfabeye temel oluşturmuşlardır .
Lidyalılar, M.Ö. II. Bin yıllarında Marmara Denizi’nin güneyinde Truva bölgesine yakın bir yerde oturuyorlardı. İklim değişikliği nedeniyle daha güneye bugünkü Salihli yörelerine Truva Savaşlarından sonra inmişlerdir.
Ünlü tarihçi Heredotos, Etrüskler’in Lidya’dan kuraklık sebebiyle korkunç bir açlık nedeni ile Anadolu’dan geldiklerini bahseder ‘’… Manes’in oğlu Atys’in Krallığı zamanında Lydia’da çok korkunç bir açlık hüküm sürmüştü… Kral halkı iki gruba ayırmış ve kura ile bir grubun kalıp, diğer grubun göç etmesini kararlaştırmışlardı. Lydia’da kalanlara kendi, göç edenlere oğlu Tyrrhenos kumanda edecekti. Kura çekildikten sonra bir kısım Lidyalılar İzmir kıyılarına gittiler ve orada gemiler inşa ederek hayatlarını kazanmak için ve yurt bulmak üzere denize açıldılar. Bir çok ülke geçtikten sonra İtalya’nın kuzeyindeki Umbriya bölgesine geldiler ve buraya yerleştiler… ‘’.
Yine Heredot Tarihi’nde Batı Anadolu kıyılarından yani, Phokai bugünkü ( Foça )’dan ant içerek kalkıp uzun Akdeniz yolculuğuna çıkan guruptan bir kısmı sıla özlemi çekmeğe, yurtlarının alışılmış havasını düşünerek yakınmaya başlamış ve dönmüşler, diğer kısmı Kyrnos varmışlar, yerleşmişler, beş sene yerli halk ile birlikte ortak yaşam kurmuşlar, tapınaklar inşa etmişlerdir. Çevrede çapulculuk- yağmacılık yaptıkları için de Etrüskler ve Kartacalılar aralarında anlaşarak bunlara karşı her biri 60 gemi ile sefer açmış, Foçalılar da 60 gemi donatarak Sardunya Denizi’nde çarpışmışlar, Foçalılar’ın gemilerinin 40’ı batmış, kalan 20’sininde mahmuzları kırılmış, ‘’ yeneni mahveden zaferi’’ kazanarak, Alalia’ya dönerek kadınlarını ve eşyalarını alarak Kyrnos’u bırakarak Rhegium’a döndüler . Batan gemilerin tayfaları da Kartaca ve Etrüskler arsından paylaşıldı, Etrüskler arsında bulunan Agylla’lılar, en büyük payı aldılar ve kendi yurtlarına götürdüler, orada taşa tutarak öldürdüler .
Bugünkü İzmir- Seferhisar’da eski adıyla Teos’dan kalkan bir grup da Trakya’ya göç etmiş, Abdera kentine yerleşmişler ve yarı-Tanrı katını tutmuşlardır .
Anadolu’nun Eğe kıyılarında bulunan İonia, birleşik Panion şehirleri şunlardır : Miletos, Myus, Priene, Karia, Lydia, Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai, Phokaia, Erythrai ana karadadır. Adalarda ise, Samos, Khios bulunur. Ömer Çapar; IX. Türk Tarih Kongresi’nde sunduğu tebliğde Homeros Destanlarında Anadolu kavimleri konusunu sunmuş ve Truva Savaşlarında adı geçen kavimler ile M.Ö. 1244-1200 yılarında hüküm sürmüş olan Hitit Kralı IV. Tuthalia zamanında Aşşuwa Konfederasyonu’nda adı geçen isimler ile karşılaştırma yapmıştır .
Homeros’un İlyada’sında Truva Savaşlarına katılan Anadolu kavimlerini şöyle tasvir eder :
Kentin önünde sarp bir tepe var. 811çıkılır ovanın dört bir yanından tepeye,Batieia adını takmıştır ona halk,Ölümsüzlerse yüksek atlayan Myrrhine’in mezarı derler,Troyalılarla yardımcıları dizilirler orada. 815Troyalılar’a oynak tolgalı büyük Hektor komuta eder.Yanında kalabalık seçkin erler,Kargı atmak için yanıp tutuşurlar.
Dardanieliler’in başında Aineias var, Ankhises’in oğlu,Tanrısal Aphrodite doğurdu onu Ankhises’ten; 820Bakmadı Tanrıçalığına, birleşti İda eteklerinde bir ölümlüyle.Arkhelokhos’la Akamas var yanında,Antenor’un her savaşı iyi bilen iki oğlu.
Sonra Zeleia ‘da oturanlar gelir, İda’nın ta dibinde,Aisepos’un kara sularını içen zengin Troyalılar. 825Başlarında Lykaon’un ünlü oğlu Pandaros var.Apollon kendisi vermiştir Pandaros’a yayını.
Adresteia’da, Apaisos ülkesinde oturanlar gelir sonra,Pityeia’da,Tereie’nin sarp eteklerinde oturanlar,Başlarında kendirden zırh giymiş Andrestos’la Amphios var.Perkoteli Mereops’un oğludur ikisi de. 830Mereops bilirdi falcılığı herkesten çok iyi,İstememişti gitmelerini öldürücü savaşa,Ama alıkoyamadı oğullarını bir türlü,Onları kara ölüm Tanrıçaları sürüklüyordu.Perkote’de Praktios’da oturanlar gelir sonra, 835Sestoslular, Abydoslular, tanrısal Arisbe’nin yurttaşları,Başlarında Hyrtakes’in oğlu erlerin başbuğu Asios var,Selleis Irmağı kıyılarından, Arisbe’den,Kocaman kızıl atların getirdiği Hyrtakesoğlu Asios
Ünlü kargıcı Pelasg soylarına komuta eder Hippothoos, 840Otururlar toprağı bereketli Larissa’da.Başlarında Ares’in filizi Hippothoos’la Pylaios var,Pelasg soyundan Teutamosoğlu Lethos’un oğlu ikisi de.
Akamas’la yiğit Peiroos var Trakyalılar’ın başında,Hızla akan Hellespontos çeviri topraklarını. 845Kargıcı Kikonların komutanıdır Euphemos,Tanrıların beslediği Keadesoğlu Troizenos’un oğlu.Pyraikhmes komuta eder kıvrık yaylı Paionlara,Onlar ta uzaklardan gelmişler, Amydon’dan,Uzun kıyılardan Aksios’un.Aksios yayılır bir suyla toprağa. 850
Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara,Gelmişler yaban katırıyla ünlü Enetler’in yurdundan,Kytoros’ta, Sesamos’ta otururlar,Parthenios Irmağı çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını,Kentleri Kromna, Aigialos, yüksek Erythinoi’dur 855Odios’la Epistrophos komuta eder Alizonlara,Ta uzaklardan gelirler, gümüşün yurdu Alybe’den
Mysialılar başında Khromis’le bilici Ennomos var,Biliciliği kurtaramaz onu kara ölümden,Çevik ayaklı Aiakos’un torunu öldürecek onu, 860Nasıl öldürecekse bir çok Troyalının ırmak başında.
Phorkys’le tanrıya benzer Askanios yönetir Phrygialıları,Uzak Askania’dan gelmişlerdir onlarSavaşa girmek için yanıp tutuşurlar.
Mesthles’le Antiphos’tur Maionialılar’ın önderi,Gygaie Gölü Tanrıçasıyla talaimenes’in oğullarıdır ikisi de. 865Buyururlar Tmolos eteğinde büyümüş Maionialılar’a.Nastes, kaba konuşan karialılar’ın başında yürür,Miletos’da otururlar, yaprağı bol Phthiron Dağı’nda,Maiandros kıyılarında, yüksek doruklu Mykale’nin eteğinde.Önderleri Amphimakhos’la Nastes’tir 870Nomion’un alımlı iki oğlu,Amphimakhos, kız gibi, altınlarla süslenip gelmiş savaşa,Altınlar o çılgından uzaklaştıramaz ölümü,Aikos’un çevik ayaklı torunu ırmak başında ezecek onu,Atınları da koca yiğit Akhilleus alacak, 875
Lykialılar’a Sarpedon’la kusursuz Glaukos komuta eder,Gelmişler uzak Lykia ülkelerinden,Anaforlu Ksanthos’tan gelmişler.
Bu bölümde geçen Anadolu şehir adlarının bugünkü coğrafi konumları ve isimlerine bakacak olursak :
Dardanos: Yunan mitolojisinde baş Tanrı Zeus ve Elektra’nın oğludur. Arkadya’dan Anadolu kıyılarına göç eder, bugünkü Çanakkale ile Truva arasında bir şehir kurar. Bu bölge de Dardanos adını taşır. Bir efsanede kıutsalPellas Athena heykelinin aslında Dardanos’a ait olduğu ve torunu Tros onu Truva’ya götürdüğü anlatılır.
Zeleia : Balıkesir-Gönen-Sarıköy’de antik bir yerleşim bölgesidir.
Apaisos ülkesi : Çanakkale- Lapseki ilçesi 10 km. kuzey-doğusu.
Perkote: Çanakkle Boğazı’nın Hellaspontos) Asya kıyısında Abydos ile Lapseki ( Lampsakos) arasında bir şehir.
Praktios : Troas’da bir şehir,
Sestos: Eceabat’a 4 km. uzaklıkta, Sarıkız mevkiinde, Yalova Köyü’nde, Akbaş limanının güneyinde kurulmuştur. M.Ö. 1200 lerde yapıldığı sanılan ve 9 yıl süren kuşatmadan netice alamayan Agamemnon, 10’uncu senede ancak sahte Truva atı oyunu ile yenebilmiştir. Truva Savaşı’nın karşılığını olarak 2650 sene sonra Doğu Roma’nın başkenti İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet Han, Çanakkale Boğazı’ndaki Kilitbahir Kal’asını yaptırırken Sestos kalesinin taşlarını kullanmıştır.
Abydos: Çanakkale il merkezinin 6 km. kuzeyinde bulunan Nara Burnu ucudur. Pers Ordusu Kral Kserkses komutasında M.Ö.480 yılında Yunanistan Seferine çıkarken, karşı kıyıda Abydosve Sestos şehirleri arasında iki geçici köprü kurulmuş ce ordu buradan geçmiştir. Makedonyalı Büyük İskender’de M.Ö. 334’de gemilere binerek buradan geçmiştir.Alybe: Gümüş yurdu anlamına gelen şehrin Doğu Karadeniz Bölgesinde tahminen Gümüşhane (?) civarı olabileceği söylenebilir.
Arisbe: Antik Lasseki. Musaköy ile Yapıldak ( Seleis) çayı arasında, Çanakkale-Lapseki na karayolununun Yapıldak Çayı ile kesiştiği yere 300-500 m. mesafededir. Bugün herhangi bir kalıntı yoktur.
Mysia Bölgesi: Bugünkü Manisa’nın kuzeyi, Balıkesir, Bursa’nın güney-batısı, Çanakakle’nin doğusu, İzmir ilinin kuzey-batısını içine alır. Thrak boylarından olup Balkanlardan gelmişlerdir.
Paisos: Çanakkale’nin Lapseki İlçesinin 10 Km. kuzey-doğusunda, Bayramdere’nin denize döküldüğü yerde, elbetteki yüksekçe bir yerde kurulmuştur. Paisos kelimesi Luwi-Pelasag dilinde akarsu anlamına gelmektedir.
Maionialılar: Gediz Ovasının bitimi ile dağların uzantıları arasında küçük ovada kurulmuştur.
Erythinoi, bugün Amasra- Çakraz yakınındaki bir bölge,
Sesamos’un bugünkü adı Amasra,Parthenios Irmağı kıyısına kurulan saray ise Bartın’dır. Enet yurdu dediği açıkça Paflagonya’dır. Bugünün Enetleri ise; İtalya’nın Veneto bölgesinde yaşayan, Henetler, ya da Venetler
Etrüskler’in Orta İtalya’da yerleştiği saha Tiber ve Arno Nehirleri arasında olup, kuzey-güney doğrultunda 250 km., doğu-batı doğrultusunda 150 km. mesafelik bir alan içinde üç eyalettir. M.Ö. 1200 yıllarında Etruria denilen bölgeye Akdeniz’den gelen kavime Yunanlılar Tyrrnoi veya Tyrrsenoi- Tyrhenler adını vermişlerse de Etrüskler kendilerine Rasna olarak tanımlamışlardır. Tyrrsenoi, bugün İtalya’nın Güney-Batısındaki Tyhen-Tiren Denizi de anımsatmaktadır. Prof:Dr Ekrem Memiş, bunu yani Helenler’in Etrüskler’e verdiği adı Tyrhenler’i Turhanlar olarak nitelemekte ve Troyalılar ile Sakaların birleşmesinden meydana gelen kavim olarak zikretmektedir. İranlılar’ın da Türkler’e Turanlılar demesini, ayrı bir işaret sayar . Aynı zamanda kurt ve kartal figürlerini de aynı konuda , Asya kökenli olduğunda birleştirir.
Polat Kaya; Merkezi Asya 2000 Projesi ön raporunda,Tyre’nin İzmir ili Tire ilçesi değil de Eski Ahitte geçen Beyrut’un 250 Km. güneyinde İsrail Sınırına yakın, deniz kenarındaki Sur şehri olduğu, Tyre , Tyrians ( Turians), Turanians ( Tyrrians) olabileceği üzerinde durur . .Aynı sempozyumda konuşan M.Ünal Mutlu da, Sümerce ve Etrüskçe arkaik Türk dilleri konusunda bazı misaller verir . Yrd.Doç.Dr. İsmail Doğan ise Etrüsk yazısının kaynağının Türk ( Göktürk) yazısı olduğunu aynı eserde belirtir . Nilüfer Gürsoy da Homeros ve Heredotos’ta Etrüsk İzleri konulu konuşmasında; Mısır kaynaklarında Etrüsk karşılığı olarak Tursha adı olduğunu belirtir. Homeros’un Pelasg’lardan bahsederken ‘’ ünlü kargıcı Pelasg soylarına komuta eder Hippothoos, otururlar toprağı bereketli Larissa’da ‘’ derken bugünkü İzmir-Tire şehrini bize işaret eder . Homeros Truva saflarında çarpışanların arasında Pelasglar olduğunu da zikreder. Pelasglar’ın soyunun tanrısal olduğunu da belirtir. Hippemolgolar için şanlı sıfatını kullanarak sütle beslendiklerini yazar. Homeros metnini tercüme eden Paul Mazon ise Hippemolgolar üzerine düştüğü notta, kısrak, at sütü ile beslendiklerini özellikle belirtir . At sütü ile yani kımız ile beslenen kavim tarihte yalnız Türkler’dir.
Tire-İzmir-Limni Adası yoluyla denizden giden Etrüsklerle ilgili Limni ( Lemmnos) Adasında Kaminia Köyü’nde 1885’de, M.Ö. VII. Yüzyıla tarihlenen bir mezar steli üzerinde Etrüskçe bir yazıt bulunmuştur. İtalya Turin Üniversitesi’nden Prof. Alberto Piazza ‘’ şimdiki Tuscany olan yerde 3.000 sene önce gelişmiş olan parlak medeniyet sahibi Etrüskler Anadolu göçmeniydi ‘’ demektedir . Seneca, Etrüskler’in bir millet göçü oluğunu savunarak; ‘’Tuscos Asia sibi vindicat- Asya Tuscnlara babalık ettiği ‘’ ni iddia eder, Herodotos’a göre Etrüskler Medler ve Mısırlılarla da savaşmışlar, Mısır’dan geri dönmüş olduklarından bahsetmektedir. Sayın Nilüfer Gürsoy bu konuları geniş olarak söz konusu sempozyumda işlemiştir.
İtalya Ferara Üniversitesi Genetik Bilimi Anabilimdalı Başkanı Prof.Barbukjani tarafından Etrurya bölgesinde 80 iskelet üzerinde yapılan DNA araştırmalarında, Etrüskler’in Doğu Akdeniz halklarının genetik şifresi ile bire bir uyuştuğu, Anadolu, Kafkas, Osetik-Gürcü Türk asıllı olmaları gerektiği üzerinde durulmaktadır . Etrurya bölgesinde sığırların yapılan DNA araştırmalarında sonuçlar yine Anadolu ve Orta-Doğu’yu işaretlemiştir. Almanya Hamburg Üniversitesi bilim adamları da yaptığı araştırmalarda aynı kanaati paylaşmaktadırlar . Wikipedia’da aynı yerdeki yazıda Turing Üniversitesinden Alberto Piazza da yaptığı araştırmalarda Türk erkekleri ve Hititler üzerinde durmaktadır.
İtalya’nın Başşehri Roma’nın 85 km. kuzeyinde Turano Çayı üzerinde Turano Baraj Gölü bulunmaktadır. Yani Turano ismi İtalya’da 2850 yıldan beri yaşamaktadır. Lombardia Eyaletinin Brescia ilinde Valvestino köyünün bir Mahallesinin adı Turano Valvestino’dur. Yine Lombardia Eyaletinin Lodi şehrine bağlı 1500 nüfuslu Turano köyü de bulunmaktadır. Turano, İtalyanca signora karşılığı bir hatun-hanım tanrıdır. Yaratıcılık, tanrısallık, doğurganlığı simgelediği, aşk ve üreme tanrısı olduğu, daha sonraları Afrodit karşılığı Venüs adını aldığı, Anadolu’daki Kibele’ye tekabül ettiği görülmektedir.
Lazio Eyaletinin Rieti şehri sınırları içinde vadide Turania (Turan Ülkesi) isminde bir köy olduğu da internetteki araştırmalarda su yüzüne çıkmaktadır..
O dönemlerde insanlar yüksek tepe üzerinde güneşe karşı ibadet eden yüce yaradan, anlamına da kullanılmıştır Turano. Bugünkü Vatikan’nın da kelime anlamı aynıdır. Turano, aynı zamanda Tanrılar Meclisinde Venüs’ün yerini alır ve Etrüskler’in savaş Tanrısı Maris Turano’ya aşık olur.
Dilleri ise henüz çözümlenmemişse de Türkçe runik yazılarla daha çok benzerlik ve yakınlık göstermektedir. Ancak bazı kelimelerde benzerlikler de mevcuttur. Volga Bulgarları, Çuvaşca, Başkurtca’ya benzer bazı kelimelerde Etrüsklerde bulunmaktadır . Rakamlarda :1 = pr=bir, ( burada pr=pir=bir Karadeniz az şivesini de anımsatır). 2=ki= iki. Etrüsk yazıları, soldan sağa değil de sağdan sola doğru okunması daha normaldir. Latin alfabesinin de temelini teşkil etmiştir . Proto-Türk( Ön-Türk) yazıları gibi
Canak-çömlekler üzerinde yapılan araştırmalarda siyah figür tekniği ile kırmızı figür teknikleri Ege adaları süslemesine uyduğu, Etrüsklerin deniz yolu ile geldiği sanılmaktadır
Etrüskler, kurmuş oldukları medeniyetlerinde Sumerliler gibi 12’li sistemi baz almışlardır. Bugün Bektaşilerin, Alevileri’in 12 terekli tacı, 12 imam, bir veryasyondur.
Belli başlı Etrüsk şehirleri ise, Romanın kuzeyinde , İtalya’nın batısında; Vetluna, Felathri, Fufluna, Velch,Tarchna, Caisra, Veii, Velzna, Cleusin, Perusia, Curtun, Arretium.
Po Ovası civarında; Felsina, Spica, Atria, Mantua. Güneyde ise Campeva, Korsika Adasında Alaia.İtalya’da Etrüsk Çağı, M.Ö. 1200’lü yıllarda Truva Savaşı’ndan sonra başlamış ve M.Ö.265’de son Etrüsk şehri olan Volsini yıkılışına kadar devam etmiştir.Latin kökenlilerin çok kullandıkları ‘’ Vox poluli, vox Dei ‘’ atasözünün kökeni Etrüklerdir. Yurdumuzda ‘’ Halkın sesi, Hakkın sesi’’ şekline kullanıldığını rahmetli Adile Ayda Yazar.Bizanslı T.Gazes ile İtalyan Filelfo arasındaki mektuplaşmalardan da XV.asır Türkleri’nin eski Turuva neslinden geldiğini, Türkler’in İstanbul’u zaptetmeleriyle de de Truva’nın intikamını aldıklarını zikretmesi de bir belge niteliğindedir.
Truva konusu açılmışken, bu konuyu da ele almak, konumuzu daha da güçlendirecektir.
Egeli bir ozan olan Homeros’un 24 bölüm, 16.000 dizelik destanı M.Ö.900’lerde söylenmeye başlanmış, Homeros’un yaşadığı çağ tam olarak bilinmemekte, ve M.Ö. 900 ile M.Ö.550’ler arasında Grekçeye çevrilerek, Grek üstünlüğü üzerine bazı rotuşlar yapılarak Truva Savaşları anlatılır. Aslında destanda Homeros tarafsız davranmakla birlikte, M.Ö. yıllarda yapılan çeviride Yunanistan lehine bazı ilaveler yapıldığı sanılmaktadır. Destan olarak bizim Dedekorkut destanlarını da anımsatır.
Geçtiğimiz yıllarda filmleri de dünya sahnelerinde gösterilen Troya, neresidir? Bugünkü Çanakkale-Hisarlık mevkii mi? Aslında çok şeyi bilmiyoruz da onu da bilemiyoruz ? Priamos’un hazinelerini arayan meşhur Alman Schlieman, Hisarlık mevkiindeki ruhsatlı kazısında , bulduğu eserleri Muze-i Hümayun’a teslim etmeyerek kaçak kazıda bulunmuş eserleri önce Atina’ya götürmüştü. O dönemde Osmanlı Devleti Atina’da gazetelere kaçak kazıdan elde edilen buluntuların iadesi için ilan da vermişti. Bu gün o eserler Rusya-Ermitaj Müzesi depolarında ortaya çıkmıştır. Peki, Sayın Alman Prof.Dr. Manfrried Korfman 1988 yılından beri kazı yaptığı Hisarlık’ta bildiğimiz kadarı ile Luwi dilinde bir bronz mühürden gayri, üzerinde Troy yazılı bir belge bulmuş mudur ? Hayır… Ancak yine de biz Hisarlık mevkiini Truva olarak kabul ediyoruz.
Truva şehrini Grekler’e karşı savunmak üzere Truva Savaşlarına bugün bizim Amasra-Bartın-Kastamonu havalisi olan Paflagonia’lılar da katımış olup, İliada Bölüm II, 851-855’de :
Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara,Gelmişler yaban katırıyla ünlü Enetler’in yurdundan,Kytoros’ta, Sesamos’ta otururlar,Parthenios Irmağı çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını,Kentleri Kromna, Aigialos, yüksek Erythinoi’dur
Yazmaktadır. Erythinoi, bugün Amasra- Çakraz yakınındaki bir bölge, Sesamos’un bugünkü adı Amasra, Parthenios Irmağı kıyısına kurulan saray ise Bartın’dır. Enet yurdu dediği açıkça Paflagonya’dır. Bugünün Enetleri ise; İtalya’nın Veneto bölgesinde yaşayan, Henetler, ya da Venetler’dir .
[/b]