Gönderen Konu: Türk Milleti Önce Susturuldu Sonra Uyuşturuldu  (Okunma sayısı 6079 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Adil ÖZTÜRK

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 83
TÜRK MİLLETİ ÖNCE SUSTURULDU SONRA UYUŞTURULDU.

Eskiden benim çocukluğumda büyüklerimiz çocuklara; Keloğlan Masalları, Nasrettin Hoca masalları anlatırlardı, Orta yaşlı dediğimiz ergenlere Ferhat ile Şirin’in, Kerem ile Aslı’nın, Leyla ile Mecnun’un aşkını, Köroğlu’nun, Dadaloğlu’nun haksızlığa başkaldırı destanını, Karacaoğlan’ın gönüllere taht kuran her yaşa ayrı bir haz veren efsanevi yaşamını, Oğuz Kağan’ın, Kür Şad’ın, Ulubatlı Hasan’ın, Kara Murat’ın, Battal Gazi’nin, Karaoğlan’ın, Genç Osman’ın, Çakırcalı Mehmet Efe’nin, Yörük Ali Efe’nin, Kara Fatma’nın,  Koca Yusuf’un kahramanlıklarını adeta bir Sosyolog gibi inceleyerek, eleştirerek, överek öyle güzel anlatırlardı ki bunları bizler her dinlediğimizde beyinlerimize tek tek işlerdik. Aşkımızın ölçüsünün ne olacağını, kahramanlığın nasıl olduğunu ruhumuza işlerdik. Hele bir Dede Korkut Hikayeleri vardı ki onu anlatanlar adeta birer Filozoftular, sevginin bilgesiydiler. Toplumun ruhuydular. Bizlere Sosyolog edasıyla toplumsal yaşamı işleyen, Filozofça sevgiyi yudumlatan o insanlarımızın üniversite diplomaları falan yoktu hatta bir çoğunun okuması yazması da yoktu ama Türk Milletinin en asil özelliklerinden olan o ince zekaları vardı, derin uçurumları andıran dibi bucağı, sınırları olmayan sevgileri vardı. Anlatmaya başladıklarında sesler kesilir, bedenlerde sadece kalpler çalışırdı birde hafızalar pür dikkat anlatılanı kaydederdi. İlgi vardı, sevgi vardı, hürmet vardı, güven vardı. Çünkü onlar gerçekten toplumun ışıklarıydılar, çünkü onlar toplumun aksakallı, ak saçlı bilgeleriydiler. Onlardan kimsenin canına zarar gelmezdi, kimsenin namusuna zarar gelmezdi, onlar kimsenin çocuklarını kirletmezdi. Onlar ozanlardı, onlar, aşıklardı, onlar ana-bacıydılar. Onlar toplumun ruhuydular. Toplumun yaşam kaynağı idiler. Anlattıkları ile toplumu bazen firenler, bazen coştururlardı. Sohbet ederlerdi, dert dinlerlerdi. Yanlışlıkları engellerlerdi, doğruya yönlendirirlerdi.
Bu bilge insanlar birer birer kayboldular, yerlerini ne idiğü belirsiz, nerden geldiği bilinmez garip garip birileri aldı. Önceleri tatlı tatlı konuştular, insanlara ulaşamayacakları şeylerin ulaşıldığı yaşamı vadettiler. Bize yabancı olanları anlattılar, bunları kabulleneceksiniz dediler, ama bu bize yabancı, bizden değil, bize ters dedik; susacaksın dediler. Biz konuşurken susacaksın, dinleyeceksin dediler. Var bunda bir hikmet dedik öyle ya evvelkiler tertemiz insanlardı her ne kadar bizleri susturmasalar da karşılıklı konuşsak ta bunlar sadece ben konuşacağım sen dinleyeceksin diye azarlar oldular. Büyüktür, ulu kişidir dedik sustuk. Bizim olanları unutur olduk, bizim olana yabancılaştık, bizim olana düşman olduk. Sonraları bir şeyler ister oldular oysa eskiler istemezdi, gelir anlatır, dinler, konuşur, giderdi. Bunlar gitmediler yerleştiler gün be gün de çoğaldılar, eski tatlı dillerinin yerini tehditler almaya başladı. Suskunlaştırılan toplum artık uyuşturularak sindirilmişti. Türk Milleti önce susturuldu, sonra uyuşturuldu, şimdi de sindirilmekte. Yarın mı?
Yarın yok ki. Çünkü eğer ‘’Titreyip Kendine Dönmezse’’ yarın Türk Milleti olmayacak.

Adil ÖZTÜRK
Adil ÖZTÜRK