Gönderen Konu: Türk Tarihine Bakış ve Çözümü Güç Sorunlar Üzerine  (Okunma sayısı 4466 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Kaynak : http://www.turania.net/genel-turk-tarihi/5029-turk-tarihine-bakis-ve-cozumu-guc-sorunlar-uzerine.html

Cahil sual sormaz, doğrudan s...r

Müngke Tengri-Yin Küçü-Dür


Bilgisizlikle Türkçülük-Ahlâksızlıkla Müslümanlık, nereye kadar? Kedinin terbiyesi fareyi görene kadar mıdır? Müslüman Türkçü olmaz, ya da Müslüman olmayan Türk olamaz demek sizlerin bir parça boyunuzu aşmaz mı? Açmaya çabaladığınız bu boşluğu kimler nasıl dolduruyor görmüyor musunuz? Bu yayınları Alfa Centuri’den mi yapıyorsunuz? Sizin ulusunuz kim, zortlar mı? Kime ne anlatıyorsunuz? Bir zamanlar Boğaz’da viski çekerek köy romanları yazan salon sosyalistleri vardı? Onların tersine, sizin bu milletin yönelimlerini anlamak, ona göre Türkçü bir reçete düzenlemek gibi derdiniz hiç oldu mu?


Türk tarihi çok yüksek devinimli, olayların birbirine geçtiği, bozkır yaşamının acımasız ve hızlı yapısında devletlerin yaşamlarının bazen insan yaşamı gibi kısa sürdüğü, bir ipucunun peşinden gidildiğinde daha başka yeni bilinmezlerin peşine düşme isteği uyandıran olağanüstü bir heyecan fırtınasıdır. Togan Beğ’in dediği gibi Kağanlı Türkler ile Yabgulu Hun ve Oğuzlar arasında yönetim erkinin birkaç kere karşılıklı el değiştirmesi de bu tarihin omurgasıdır.


Tarihimizin şimdilik alacakaranlık olan eski zamanlarında İlk Türk hakanları, urukların beğleri arasında bir tür yargıç ve gözetmen gibi hüküm süren demirci tarhanlardı. El Birûni'nin ileri sürdüğü, W. Ruben'in de incelemeleri sonucunda onayladığı görüşe göre, eski Türk dininde, demirci ve tarımcı olmak üzere iki sınıflı bir ulusun, kam ve kağandan oluşan çifte yönetim şeklinin izleri vardır. W. Tomaschek'in tarihte ilk Türk devleti olarak kabul ettiği Argimpaylar ki, Tomaschek bunların anayurdu olarak Moğolistan taraflarını gösterse de, İskitler ve komşu ulusları hakkında geniş araştırmaları olan Dr. H. Triadler'in bulgularına göre bu yurt Orta Tiyanşan'ın batı tarafları olmuştur. Bu Argimpaylar hakkında en önemli kaynak olan Heredot şöyle diyor: Kimse onlara zarar eriştiremez, çünkü onlar kutsal sayılıyorlar, Onlar (yani Argimpayların başbuğları)silahlı bir güce dayanmazlar, ancak insanlar arasındaki anlaşmazlıkları da çözebilen bunlardır. Bunlara sığınanlara kimse dokunmaz. Heredot’un bu Argimpay önderlerinin çok dil bilmesine dikkat çekmesinden, bunların ülkesinden geçen ticaret heyetlerinin sağ salim yolculuk etmelerinden, Karadeniz İskitleri ile yedi dil bilen dilmaçlar aracılığıyla temas kurduklarına değinmesinden, bunların çok medeni ve gelişmiş, kudretli bir devlete sahip olduklarını anlıyoruz.


Bunları neden anlatıyoruz, yukarıda Heredot’un ve onun M.Ö 7. yüzyıldaki anlatıcısı olan Aristeas’tan, El Birûni'den merhum Togan Beğ’in günümüze taşıdığı bu bilgiler sonraki bütün Türk uluslarında kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan geleneklerin tümüdür. Yani bildiğimiz TÖRE’dir. Oğuz Destanı'nda yabgunun yanında Uluğ Türk sıfatıyla kam olarak bulunan kişi, Çu’larda biri sihir diğeri askeri-siyasi konulara bakan iki yönetici, Göktürkler devletinde Kağanların urukların beğleri arasındaki hakemlikleri ki, Cengiz Han'ın ilk dönemleri bile böyledir. İşte bunlar ve daha birçok örnek bu cümleden konulardır.


Bu bilgiler bir ulusun yapıtaşlarıdır. Şu an hatırlayamadığım bir yerde, annenin sahip olduğu bilgilerin, sütündeki protein zincirleri aracılığı ile yavrusuna aktarıldığını okumuştum. Belki o yüzdendir ki, Türkçemize ‘'’helal süt emmiş'', ‘'sütü bozuk'', ‘’çiğ süt emmemiş/emmiş'' gibi deyişler girmiştir. Dünya üzerinde Türk üzerine araştırma yapanların sayısı sanıyorum ki, Türk olup ta Türkoloji üzerine çalışanlardan fazladır. Bizden olanlar bile, ''karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar'' örneğindeki gibi eğitimlerini ve yazdıklarını ulus önüne çıktıklarında unuturlarken veya Çin kaynaklarında geçen Türklüğe ait bir tanımı, hainliğin eseri olarak ilişki kuramayacağımız bir biçime kasıtlı olarak sokarlarken, elâlem de Türkoloğlarından aldığı bu yapıtaşı bilgileriyle ulusal varlığımıza yönelik, nokta atışlı saldırılar düzenlemektedir.


Peki, bizler Türkçüler olarak nasıl davranmalıyız? Atsız Beğ’in bir önsözde dediği gibi, sosyal alanda kendi çıkarlarımıza elverişli olacak biçimde mi?..... Çok akıllı bir yurttaşımız diyor ki:

‘’ Lâkin şu sıralarda Atsız'ın yol gösterdiği üzere "Türk müslümanlığı" denen ve Türkler tarafından, içerisinden Arabî ilkellikler elenip Türkçü öğelerin enjekte edildiği bir tür kavramdan söz ediliyor.

Şu ân "dînsiz" olmak marjinal bulunduğundan, geçici bir süre "Türk müslümanlığı" kavramı kullanılarak miâdı dolmuş ve çoktan târihin çöplüğüne atılmış olması gereken İslâm kavramının içi boşaltılabilir; bunda bir sakınca görmüyorum. ''

İlk tümceye eyvallah! İkincisinde de lütfetmişler, iyi ki bir sakınca görmemişler. Başta sordum ya, kedinin terbiyesi fareyi görene kadar mıdır? Kafası kırık yavrum, diyelim ki bu dediğin doğrudur. Sen böyle orta yere açıkça pisledikten sonra uygulamanın imkânı ve manası nedir? Bir Türkçü otağı(!) kişisel sayıklamalarla Leman dergisi ayarına getirmek, ille de çıkıntılık yapma isteğinin ya da gizli bir gündem sahibi olmanın sonucu mudur? Acaba bu yurttaş, müptezelliği arşa yükselmiş, yüzlerce peygamber ve nebi aracılığıyla her seferinde ancak 5-10 seneliğine terbiye edilebilmiş Arap ulusunun davranışları ile İslâm peygamberi arasında nasıl bir ilişki kurmuş. Türk yurtlarına yönelen Arap saldırılarının kendilerini tamamı ile yok olmaktan kurtaran Türk ulusuna karşı en büyük nankörlük olduğunu ve bunun en başta kendi içlerinden çıkan peygamberin sözlerini çiğnemek olduğunu defalarca yazdım.

Türklerden Eftalitler (Akhunlar) rahtu kâbil adıyla, Göktürkler doğrudan Türk adıyla 604 yılında ölen Nâbighat al Dhubyani ve A’şa (Ölm.621), Peygamberin amcası Abu Talip'ten aktarılan şiirlerde anılmışlardır. İslâm peygamberinin ''qubba turkiya '' adını verdiği çadırı kullandığı doğruluğundan şüphe edilmeyen bir hadiste anılmıştır. Ayrıca Türklere karşı tarafsız, belki de dostane davranılmasını öneren, Türklerin kılık kıyafetlerinden bahseden yine peygambere dayandırılan hadislerde vardır. (Togan, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, s. 74, Bu şiirler T. Kowalsky ve Ernst Mainz tarafından incelenmiş ve Der İslâm, XXI, 1933 s. 279-285 de yayınlanmıştır. Togan,a.e, s.435 B.2, Haşiye 58) ve demek ki, bizim Arapla kan davamız İslâm peygamberi ile değil, 674 yılında ilk işgali ve katliamları gerçekleştiren, Ubeydullah bin Ziyad’la başlar, Kuteybe bin Müslim’den Yemen çöllerine, Medine muhasarasına kadar devam eder.

Bu başlığı Tanrı izin verirse bir dizi yazı olarak sürdürmeyi düşünüyorum. Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgileri, Başlangıçtan günümüze bize kalan kalıtı kendi görüşlerimi de katarak sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Esen kalınız.

Tonyukuk

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
 Tonyukuk Alıntı
Alıntı
Cahil sual sormaz, doğrudan s...r

Bir Türkçü otağı(!) kişisel sayıklamalarla Leman dergisi ayarına getirmek, ille de çıkıntılık yapma isteğinin ya da gizli bir gündem sahibi olmanın sonucu mudur?
Sanırım her ikiside.
Zira çıkıntılık yapma dürtüsü kişinin, dışarıya yansıtmasa da, kendi iç dünyasında varlığını bildiği eksikliğinin doğal sonucudur ki, bu tür eksik kişiliklere usta eller her türden görevi yükleyip, tepe tepe kullandıkları taşeronlar haline getirebilmektedirler.
Ne acıdır ki bu operasyonların, epeyce bir zamandır, Türkçülük üzerine, sahte modellerin arz-ı endamı şeklinde tantanalı ve cafcaflı bir şekilde yürütüldüğünü içimiz burkularak izlemekteyiz.
Şöyle geriye dönüp baktığımızda o çıkıntıların Türkçülük adına sergiledikleri davranışlar ve sarf ettikleri sözlerin milletimiz üzerinde bıraktığı intiba, tek kelimeyle, faciadır.
Belki birileri bilgisizlikleri ve düşüncesizlikleri nedeniyle, ya da Türkçülüğü öncekilerden o şekilde gördükleri için, Türkçülüğün gerçekten öyle olduğunu sandıklarından, bu yanlışlar üzerinde yürümeye devam edebilir. Lakin genç Türk çocuklarına ayar çeken bazı kişilerin gizli gündemleri, daha açıkça söylemek gerekirse, üzerlerinde yüklü Türkçülüğü manipüle ve dezenforme etme taşeronluğu görevinin olduğuna adım kadar eminim.
Bunların yaptıkları işin varacağı sonuç: Türkçülüğü; öcü ve olumsuz gösterip, Türk Milletinin temel değerlerine aykırı düşürmek ve Türk Milletinin yegâne milli ülküsü olan Türkçülüğün dezenforme edilmesiyle milli direnci köreltmek ve yok etmektir.
Bu istikamette epeyce yol aldıklarını da üzülerek görmekteyiz.
Bu sahte modellerin kara propagandası Türk milleti nezdinde öylesine yer etmiş ki bir toplulukta Türkçüyüm denildiğinde toplum size karşı "dinsiz", "imansız", "peygamber düşmanı" gibi bakmaktadır.
İşin tuhafı; milletin inanç ve değerlerine hayâsızca saldıran bu sahte model üreticisi taşeronlar daha doğru dürüst Türkçe yazmak ve konuşmaktan bile acizler.
Milletin inanç ve değerleriyle uğraşacağınıza Türkçenizi düzeltin.
Sonsuz bir deniz olan Türk Tarihini öğrenin.
Daha da önemlisi o Ulu Atalarımızın "gündüz oturmadan", "gece uyumadan", "ölesiye", "bitesiye" uğraşarak yaptıklarıyla, beleşten öğünmek yerine siz de, onların milyonda biri kadar, Türk Milletine hizmet etmeye gayret edin.
Ama nerede o ruh, nerede o iman, nerde o kişilik?
Bunun adını Tonyukuk Beğ nezaketinden zikretmemiş ama ben söyleyeyim.
Bunun adı: Satılmışlıktır, ihanettir...
Ve bu ihanet; bölücülükle, siyasal İslamcılıkla eşdeğerdir ve hatta daha da şedittir.
Bu oyunun adı: Türk'ü Türk’le vurmaktır.

Tanrı Türk Milletini önce bu şahısların şerrinden korusun.

Tonyukuk Alıntı
Alıntı
Bu başlığı Tanrı izin verirse bir dizi yazı olarak sürdürmeyi düşünüyorum. Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgileri, Başlangıçtan günümüze bize kalan kalıtı kendi görüşlerimi de katarak sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Esen kalınız.
Ziyadesiyle faydalanacağımız bir konuda göstermiş olduğunuz gayret ve sarf etmiş olduğunuz emek ve mesai için sağ olasınız Tonyukuk Beğ!

Sağlık ve esenlik dileklerimle...

TTK.

Börü Kam

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
Son Başbuğumuz Atatürk, İzmit'te gerçekleştirdiği bir basın toplantısında Mehmet Emin Beğ'in, Rusya'da kalan soydaşlarımızın Türkiye'ye göç ettirilmesinin düşünülüp düşünülmediği konusunda sorduğu bir soru üzerine şöyle diyor:

''Efendim, Ruslar tabii şimdiye kadar olduğu gibi bu unsuru kendilerine alıştırarak ondan kendileri istifade etmek isterler, çünkü bunlar bir kuvvettir ve malumu âliniz komünistlik icabı olarak bir defa bunları dinden tecrit ederek dinsiz yapacaklardır. Dinsiz yaptıktan sonra da hissiyattan tecride çalışacaklardır. Şimdilik böyle bir mesele yoktur.''

Ulu Başbuğ'un ''hissiyat'' olarak adlandırdığı sözcüğün Türk ulusçuluğu olduğu açık olarak görülüyor. Hal böyleyken, başta Atatürk'ümüz sonra diğer Türkçü yolbaşçılarımızın inançları üzerine varsayımlar üretmek boş ve çok zararlı işlerdir. Yukarıdaki yazıyı hazırlamaktaki amacım tarihimizin sövmek için değil, ders alınmak için bellenmesi gereğini vurgulamaktı. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'ne kurulduğu günden beri açık ya da gizli saldıran, birgün olsun bu devlete omuz vermemiş, Türk adından her zaman nefret etmiş tiplerin çoğunlukla dini kendi çıkarlarına alet etmeyi yol bellemiş kişiler olması ve bunlara karşı şu an sergilenen edilgen tavır ve verilen çaresiz görüntü bazı gençlerimizi en azından Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan soydaşlarımızı inançları yönünden incitecek yanlışlıklar içine itebilir.

Yazımın sonunda başlangıçtan günümüze bize kalanlar üzerinden benzer konulara değinmek isterken, bu arkadaşın yazdığı satırları okuyunca ister istemez konunun gidişi bir ölçüde değişti. Doğaldır dürüstlük ve adil olmak adına belirtmeliyim ki başlığın konusuna bir şekilde dahil bu olan arkadaşta bulunduğu ortamdan şu an bizim gösterdiğimiz aynı tepkileri alarak uzaklaştırılmış.

Sayın Börü Kam Beğ, size de katılımınızdan ve kibar sözlerinizden ötürü teşekkür ederim.

Tonyukuk

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
5. Yıla girecek yayın hayatımızda vazgeçilmez ilkemiz ;

Dini'ni öven ile Din'e söven arasında zerre fark olmadığı ilkesidir...

Öyle ki burada olan bir çok Arkadaşımız'ın hiç sorgulamadığım fakat uzun zaman birlikte olmanın bana tarif ettiği şekli ile İnançlarını yazmış olsam, hayretten kıçları tavana vuracak olanlar var...

Biz kasıntı yapmayız!!..

Türkçülüğün en temel kriteri olarak inanç düşmanlığını (ki bunun adı İslamiyet düşmanlığıdır) baz alıp podyuma çıkan mankenker gibi kıvırtmayız... Hiç kimseye yaranmak şirin görünmek gibi derdimiz de yoktur... Türkçülüğün bir Din düşmanlığı demek olmadığını ve bu uygulamanın Davamız'a bir gram katkı sağlamayacağını yıllardır savunduk ve bu duruşumuz çizgimiz hiç değişmedi, değişmeyecek...

Defalarca kez şahit olduğum Bakara suresi 122. Ayet meselesi var ki, bu ayet'in öncesini ve sonrasını inkar edercesine sanki Tanrı israiloğullarını övmüş gibi gösterip aptallığını tescilleyen süzme aptallar da yok değil... Türk, hak hukuka riayet eder ve doğru olur... Yalan yanlış söz ve tavırların arkasına sığınarak Töresi bildiği ilkelerinden taviz vermez... Soyunda bir kırıklık olup melezliğin dürtüleri ile hareket ederek Türk Irkı'nın asırlardır kendince kutsal bildiği öğelere saygısı olmayan sığırlar varsın kendilerini bir çobanın değneğine mahkum kılsın...

Sosyal bir alanda 15-16 yaşlarında körpecik bir Türk çocuğu çıkıpta bana ateist Türkçü neden olmasın diyorsa bu işin harbiden cıvığı çıkmış ve zehir mi dersiniz çürük yumurta mı dersiniz ne derseniz deyin pislik dolu fikriyatları ile dolu müptezeller beyin yıkayarak yeni dünya düzeninin uşaklığına soyunmuş demektir... Yazıktır ve aklanamaz bir vebâldir yapmayın!!!...

Yüksek ahlakı, mütevaziliği, bilgi ve öngörüsüne her daim hayran kaldığım Tonyukuk Ağabeyim'e teşekkürlerim ile...

AĞASAR

Çevrimdışı Çağrı Bey

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 690
 Başlığımızın birinci iletisinde silah taşımayan, silahlı bir güce dayanmayan Argimpay resilerine değinmiştik. Aynı kökten gelmelerine karşın değişik siyasi tercihleri yüzünden, hem coğrafi hem de dış görünüm olarak ayrı düşmüş gibi görünen Türk uluslarının tümünün aynı Töre'nin bağlıları olduğununa birer kanıt olarak gördüğüm için, gözüme çarpan iki belgeyi sizlerle paylaşmak istedim.



Üstteki belge resminde Orta Tiyanşan'ın egemen ulusunun yalnızca bir ongun olarak tahta kılıç taşıyan Tanrıcı kam-yönetici sınıfına ait bilgiler var. Orada geçen tüyün sözcüğü de bunları tanımlayan başka bir sıfattır. Barsgan Türklerinin reisleri de bu tüyünlerdi. Bu tüyün sözcüğü ''tüzün'' ve ''turun'' şekillerinde de kullanılarak Göktürk, Hazar uluslarında da kullanılmış ve ilginçtir Hazarlar ya da Batı Hunları aracılığıyla Skandinav Cermenlerine de geçmiştir. (Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihi'ne Giriş s. 27-411)

İkinci belgede bu tahta kılıç kavramına ve kullanan kişilerin özelliklerine bir daha bakalım.



Bu belge de, İskit Yayınevi'nin 1957 yılında çıkan Mufassal Osmanlı Tarihi'nin birinci cildinin 66. sayfasından. Görüyoruz ki arada geçen yüzlerce yıla, binlerce kilometre uzaklığa karşın Töre yine aynı töredir, uygulayan kişiler de bu kere kamlar yerine ilk Anadolu erenleri olan Türk dervişleri ve öncesinde Beğler sonrasında bir kısım padişahlardır.

Tonyukuk
__________________