Türkçe ve Abdülhamid
BİRKAÇ ay önce kaybettiğimiz Nejat Muallimoğlu,
'Türkçe bilen aranıyor' adı ile yayınlanan bin küsür sayfalık derlemesinde Sultan 2. Abdülhamid'i 'Türkçe düşmanı' ilan ediyor!
İddiaya göre 1878'de sadrazamlığa getirilen Tunuslu Hayrettin Paşa Türkçe bilmediği için padişaha sunduğu arızaları Arapça yazıyor, padişah da Arapça cevap veriyormuş. Nihayet padişah, Sultan 2. Abdülhamid, sadrazamı bu dertten kurtarmak için devletin resmi dilinin Arapça olmasını istemişmiş.
Hiçbir ciddi kaynakta böyle bir kayıt yoktur. Bu türlü iddiaların, doğruluğu kabul edilen eserlere dayandırılması gerekirken, rahmetli Muallimoğlu, bu fevkalade ağır ithamlarla Sultan Hamid devrini 'Türkçe'nin ve Türk kültürünün karanlık yılları' ilan ederken de, 'Türk dilinin Abdülhamid badiresini atlattığından' söz ederken de herhangi bir kaynak göstermemiştir.
Arapça'yı resmi dil yapmak istemekle suçlanan o Abdülhamid ki Türkçe'ye en çok değer veren Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Tunuslu Hayrettin Paşa'ya kızgınlığını 'Paşa, paşa! Ben Türk'üm ve Türk kalacağım!' diye haykırarak ifade eden Abdülhamid'den başka Türklüğü ile iftihar eden ikinci bir Osmanlı padişahı da yoktur!
Abdülhamid'in Türkçe'ye verdiği öneme gelince...
Bu konudaki ilk önemli belgeyi Fuat Köprülü yayınlamıştır. Fuat Köprülü'ye, Bursalı Tahir Bey'in verdiği 19 Mayıs 1894 tarihli bir vesikadan anlaşılıyor ki, Abdülhamid'in dil anlayışı şuurlu ve mill”dir.
Yukarıda zikrettiğimiz tarihte, Manastır İdadi'sine gönderilen bir tebligattan ibaret olan bu belgenin altında Abdülhamid'in mührü yoktur ama onun tasvibi olmadan böyle bir teşebbüse geçilmesi de mümkün değildir. Genelgede deniyor ki:
1- Mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanılacaktır.
2- Osmanlı müellifleri, maksat ve meramlarının kolayca anlaşılması yoluna gitmeyip, ne kadar çok Arab” ve Faris” kelime bildiklerini göstermeyi marifet sanmış, mesela lisanımızda 'taş' sözü varken, onun yerine pek çok kimsenin meçhulü olan 'senk' veya 'hacer' kelimelerini kullanmayı zarafete daha uygun zannetmişlerdir. Bu hal, birçok zararı ile birlikte dilimizde mevcut olan çok sayıda Türkçe kelimenin terkine ve unutulmasına sebep olmuştur.
3- Yazı dili için İstanbul ahalisinin konuştuğu lisanın esas tutulması, cümleler gayet sade ve açık yazılarak kullanılan kelimelerin mümkün olduğu kadar Türkçe sözler olması herhalde çok faydalıdır.
4- Arapça kelimeler, Araplar için, Farsça kelimeler İranlılar için me'nus (yani alışılmış) sözlerdir.
Fakat bu sözlerin İstanbul ahalisince bilinenleri pek azdır. Ahalinin daha çocukken anne-babalarından işitip öğrendikleri kelimeler Türkçe'de me'nus ve bunun dışındakiler ise gayri me'nus sayılmalıdır. Osmanlı mekteplerinde Arapça ve Farsça lüzumlu olduğu için okutulmaktadır. Bu diller, Kur'an-ı Kerim'i doğru okumak, bugünkü fen kültürü terimlerini anlayabilmek ve icabında bu iki dille yazılmış kitapları okumaya muktedir olmak maksadıyla okutulur. Yoksa bu dillerin okutulması Türkçe'de Arabi ve Farisi kelimeler kullanmak için değildir.