Gönderen Konu: Türkçe ve Abdülhamid ( Necdet Sevinç)  (Okunma sayısı 4203 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Atsız Gök-Börü

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 236
  • Tek Dağ Başı Mezar Oluncaya Kadar !
                                             Türkçe ve Abdülhamid

BİRKAÇ ay önce kaybettiğimiz Nejat Muallimoğlu,

'Türkçe bilen aranıyor' adı ile yayınlanan bin küsür sayfalık derlemesinde Sultan 2. Abdülhamid'i 'Türkçe düşmanı' ilan ediyor!

İddiaya göre 1878'de sadrazamlığa getirilen Tunuslu Hayrettin Paşa Türkçe bilmediği için padişaha sunduğu arızaları Arapça yazıyor, padişah da Arapça cevap veriyormuş. Nihayet padişah, Sultan 2. Abdülhamid, sadrazamı bu dertten kurtarmak için devletin resmi dilinin Arapça olmasını istemişmiş.

Hiçbir ciddi kaynakta böyle bir kayıt yoktur. Bu türlü iddiaların, doğruluğu kabul edilen eserlere dayandırılması gerekirken, rahmetli Muallimoğlu, bu fevkalade ağır ithamlarla Sultan Hamid devrini 'Türkçe'nin ve Türk kültürünün karanlık yılları' ilan ederken de, 'Türk dilinin Abdülhamid badiresini atlattığından' söz ederken de herhangi bir kaynak göstermemiştir.

Arapça'yı resmi dil yapmak istemekle suçlanan o Abdülhamid ki Türkçe'ye en çok değer veren Osmanlı padişahı olarak tarihe geçmiştir. Tunuslu Hayrettin Paşa'ya kızgınlığını 'Paşa, paşa! Ben Türk'üm ve Türk kalacağım!' diye haykırarak ifade eden Abdülhamid'den başka Türklüğü ile iftihar eden ikinci bir Osmanlı padişahı da yoktur!

Abdülhamid'in Türkçe'ye verdiği öneme gelince...

Bu konudaki ilk önemli belgeyi Fuat Köprülü yayınlamıştır. Fuat Köprülü'ye, Bursalı Tahir Bey'in verdiği 19 Mayıs 1894 tarihli bir vesikadan anlaşılıyor ki, Abdülhamid'in dil anlayışı şuurlu ve mill”dir.

Yukarıda zikrettiğimiz tarihte, Manastır İdadi'sine gönderilen bir tebligattan ibaret olan bu belgenin altında Abdülhamid'in mührü yoktur ama onun tasvibi olmadan böyle bir teşebbüse geçilmesi de mümkün değildir. Genelgede deniyor ki:

1- Mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanılacaktır.

2- Osmanlı müellifleri, maksat ve meramlarının kolayca anlaşılması yoluna gitmeyip, ne kadar çok Arab” ve Faris” kelime bildiklerini göstermeyi marifet sanmış, mesela lisanımızda 'taş' sözü varken, onun yerine pek çok kimsenin meçhulü olan 'senk' veya 'hacer' kelimelerini kullanmayı zarafete daha uygun zannetmişlerdir. Bu hal, birçok zararı ile birlikte dilimizde mevcut olan çok sayıda Türkçe kelimenin terkine ve unutulmasına sebep olmuştur.

3- Yazı dili için İstanbul ahalisinin konuştuğu lisanın esas tutulması, cümleler gayet sade ve açık yazılarak kullanılan kelimelerin mümkün olduğu kadar Türkçe sözler olması herhalde çok faydalıdır.

4- Arapça kelimeler, Araplar için, Farsça kelimeler İranlılar için me'nus (yani alışılmış) sözlerdir.

Fakat bu sözlerin İstanbul ahalisince bilinenleri pek azdır. Ahalinin daha çocukken anne-babalarından işitip öğrendikleri kelimeler Türkçe'de me'nus ve bunun dışındakiler ise gayri me'nus sayılmalıdır. Osmanlı mekteplerinde Arapça ve Farsça lüzumlu olduğu için okutulmaktadır. Bu diller, Kur'an-ı Kerim'i doğru okumak, bugünkü fen kültürü terimlerini anlayabilmek ve icabında bu iki dille yazılmış kitapları okumaya muktedir olmak maksadıyla okutulur. Yoksa bu dillerin okutulması Türkçe'de Arabi ve Farisi kelimeler kullanmak için değildir.
GAYRI RAHATTA BULDUM CANIMA "İLK HARAMI "!

Çevrimdışı Atsız Gök-Börü

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 236
  • Tek Dağ Başı Mezar Oluncaya Kadar !
Ynt: Türkçe ve Abdülhamid ( Necdet Sevinç)
« Yanıtla #1 : 29 Mart 2011 »
SULTAN 2. Abdülhamit Han'ın 'Devletin resmi dilinin Arapça olmasını istediğine dair' iddiayı cevaplandırırken bir genelgeden bahsetmiştik.

Okullarda Türk Dili'nin ve Türkçe kelimelerin tercih edilmesini emreden 19 Mayıs 1894 tarihli bu genelgenin bir kısmını dünkü Divan'da yayınladık. Türk dil, kültür ve milliyetçilik tarihi bakımından bu son derece önemli belgenin son kısmını aşağıda dikkatlerinize arzediyorum.

'Yazı yazmaktan maksat, meramı yazıyla ve güzelce anlatmaktır. Bu maksada ise kullanılan kelimelerin bilinen sözler olmasıyla varılır. Yabancı kelimeleri okuyan ve dinleyen anlasa bile, bunların tesiri pek az olur. Mesela babasına 'babacığım' diyen bir çocuğun şu sade ve masum söyleyişi kalbe tesir eder. Fakat aynı sözü 'peder-i vala-güherim' tabirine çevirirseniz, bunu babası anlasa bile tesiri çok az olur.

- Bundan başka kitap vesaire gibi faydalı eserler tercümesinde ifade ne kadar açık ve sade olursa, anlayanların sayısı o kadar artar ve yapılan işin faydası o kadar yaygın olur. İşte bunun için yazı yazarken açık ve sade bir üslup kullanılarak alışılmamış lugat kullanmaktan kat'i surette kaçınmak lazımdır.

- Şimdiye kadar bu usule uyulmayıp, Arapça, Farsça lugatların hemen hemen hepsi yazı dilinde kullanılmış ve bu da Türkçe'nin vaziyetini güçleştirmiştir. Halbuki başka dillerde hemen bir-iki sene tahsilden sonra gazete okuyup, anlayacak kadar lisan öğrenildiği halde dilimizin o derece öğrenilmesi çok zaman istememektedir.

- Eski müelliflerle onların yolunu -tadilen- kabul eden yeni müelliflerin eserleri, kullanılan birçok Arapça, Farsça kelime yüzünden yazı dili için hiçbir zaman numune ittihazına layık sayılamaz (yani örnek gösterilemez.). Bu sebeple talebeye, bu kabil eserler gösterilmeyip, mümkün olduğu kadar Türkçe açık ibareler okutturulup yazdırılmalıdır. Bu tamim işte bu hususların kitabet hocalarına (yani yazı öğretmenlerine) tembih edilmesi maksadıyla yazıldı.'

Bütün okullara gönderilmiş olması lazım gelen bu tamim, Fuad Köprülü'nün de ifade ettiği gibi; Türkçe meselesinde yapılan ilk resmi teşebbüstür!

Türk tarihinde ilk defa halk dilinde yaşayan Türkçe kelimelerin resmi kanallar vasıtasıyla toplanması için emreden hükümdar da Sultan Abdülhamit'dir.

Yurt dışında da Türkçe ile meşgul olan Abdülhamit, İran Hükümeti'nin Azerbaycan'da uygulamakta olduğu Türkçe yasağının kaldırılmasını temin etmek suretiyle Türklüğe çok büyük bir hizmette bulunmuştur. İstanbul'u ziyaret eden Şah Muzafferettin Kacar, Abdülhamit'in ricası üzerine Azerbaycan mekteplerinde devam eden Türkçe yasağını kaldırmıştır.

Bu gerçekler ortada iken, Abdülhamit Han rahmetlisini 'Türk Dilinin düşmanı' olmakla suçlamanın hiçbir ciddiyeti olamaz.
GAYRI RAHATTA BULDUM CANIMA "İLK HARAMI "!