Gönderen Konu: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?  (Okunma sayısı 21924 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

oguz33

  • Ziyaretçi
TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #20 : 13 Kasım 2007 »
Bir ülkenin kalkınmasını istemiyorsan tek bir şey yapacaksın. Eğitim sistemini bozacaksın. Zaten yıllardır yapılan da maalesef bu. Konunun özü budur Andalarım. Milli Eğitim diyoruz. Ama eğitimin Milliliği falan kalmadı yıllardır. Yap-boz tahtasına dönüştürerek bugünlere zemin hazırlandı. Pek çok alanda maalesef acil tedbirler almak gerekiyor. Ancak bunlardan en önemlisi iki tane Milli adını taşıyan bakanlıktır. Milli Eğitim ve Milli Savunma. Eğitimde bugün adım atsanız verimini ancak 20 yıl sonra alırsınız. Sorunlar büyük. Yazmakla da bitecek gibi değil. Ancak çözülmeyecek hiç bir sorun da yoktur. Ne zaman bu ülkeyi yönetenler TÜRK, TÜRKÇÜ ve ATATÜRKÇÜ'ler olur o zaman bütün sorunların üstesinden gelinir.

TTK.

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2337
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #21 : 17 Kasım 2007 »
ALLAH, TANRI'YI KOVDU!

Dil bir milletin en değerli malıdır.

Ordusunu kaybeden bir millet tehlikededir. İstiklâlini kaybeden millet korkunç bir felâkete düşmüştür. Dilini kaybeden milletse yok olmuş demektir.

İstiklâlini kaybeden milletlerin dillerini kıskançlıkla saklamak sayesinde bir zaman sonra yine dirilebildiğini tarih bize söylüyor. Halbuki dilini kaybeden bir milletin yine dirildiğine dair bir misal göstermiyor.

Kudretli Asurî devleti ve milleti mahvoldu. Dilini de kaybettiği için yalnız tarih kitaplarında okunan bir varlık olarak kaldı. Asurîlerin onda biri kadar kudretli ve ehemmiyetli olmayan birçok milletler (Lehler, Çekler, Romenler, Sırplar, Bulgarlar, Finler, vesaire) ise dillerini saklamak sayesinde asırlardan sonra yine dirilebildiler.

Türk dili en eski çağlarda çobandan kağana kadar aynı biçimde konuşulan ve anlaşılan güçlü ve temiz bir dildi. İçinde yabancı söz ve kaide yoktu.

Halbuki sekizinci asrın sonlarına doğru, Çin payitahtını zapteden bir Türk kağanı, milletini kumanda ile Manihaizm dinine soktuktan sonra dil eski safiyetini kaybetmeye başladı. Yeni dine ve yeni dînle gelen yeni medeniyete ait birçok sözler dile girdi. Fakat o zaman dilin bu bozuluşu mevziî kaldı.

Asıl büyük bozuluş bundan iki asır sonra oldu: Yeni bir Türk hakanı yine kumanda ile milletini İslamiyet’e sokarak Türkler’e yine medeniyet değiştirtince yeni din ve yeni medeniyetin sözleri Türk dilini bürüdü. Dilimize önce "Allah" girerek Tanrıyı kovdu. Arkasından "Muhammed" geldi. Sonra din dilinden olduğu için müsamaha ile karşılanan kilişe halinde cümleler ve terkipler dilimize doldu.

Bugün de yeni bir medeniyete giriyoruz. Fakat bu sefer geçmişteki acı derslerden uslanmış görünüyoruz. Bu sefer de batı medeniyetinin mümessili olan dillerin dilimizi bozmasına müsaade etmeyeceğiz.

Türk dili bütün dillerden daha zengin ve daha temiz olacaktır. Dilimize konacak bütün yeni sözler Türk kökünden gelecektir. Beynelmilel ıstılah yok... Biz komünistliği, kozmopolitliği, masonluğu, vatansızlığı hatırlatan beynelmilel sözünden tiksiniyoruz. Dünyada yabancı dilden söz almamış hiç bir dil yoktur demek kuvvetli bir itiraz değildir. Böyle hiç bir dil olmadığı halde Türkçe’nin böyle olması fena mıdır?

Bu iş başarılamaz diyen bedbinler var... Ne çıkar? Biz yüzde yüz yapmak için çalışırız. Yüzde yetmiş muvaffak olursak kayıp mı ederiz?

Dili bütün dillerden saf bir Türk milleti hayatın bir sahasında bütün mîlletlerden güçlü demektir. Hayatın bütün sahalarında bütün milletlerden üstün olmaya azmeden bir millet için "en değerli mal" olan dilini bütün dillere üstün kılmak kaygım çok görülemez.

Yarınki En Büyük Türkiye'nin ordusu bütün ordulardan güçlü, tekniği bütün milletlerden yüksek, edebiyata her memleketten üstün, dili de her dilden zengin ve temiz olacaktır.

Dil işlerimiz geç kalmıştır. O’nu hızlandırmalıyız.

Türk genci! Bu işte senin vazifen, yazı ve konuşma dilinde yapabildiğin kadar az yabancı söz kullanmak, sana gösterilecek yeni Türkçe sözleri ezberleyerek benimsemek ve bu işin büyük ülküden bir parça olduğunu daima hatırlamaktır.


Uluğ Bilge ATSIZ ATA - ORHUN, Sayı : 2

TTK.

Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2202
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #22 : 17 Kasım 2007 »
TÜRK DİLİNİN YABANCILAŞMASI

"Dil,insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır."

Bu bildik cümleyle yapılır dilin tanımı,sonra özelliklerine değinilir:"Dil,canlı bir varlıktır.Zamanla gelişir,yenilenir."Bu cümleyle de dilin en önemli ve en bilinen özelliğine değinilmiştir ve "dil" kavramı yalnızca bu iki cümleyle özetlenmiş,öğrenilmiştir bile...
Öyle mi?
Dil,yalnızca bir iletişim aracı değildir.Bireylerin hem kişisel,hem de ulusal kimliklerini açığa vuran,toplumdaki bireyler arasında birliği ve bütünlüğü sağlayan en önemli unsurdur.
Faruk K.Timurtaş, Diller ve Türkçemiz (1996:89) adlı eserinde dil hakkında şunları demiştir:

Dil,milli kültürün de millet ve milletin de temel unsurudur...Dil,millî birliği-beraberliği ve bütünlüğü sağlayan en mühim unsur olduğu için,üzerine titrenilmesi gereken bir sosyal müessesedir.

Bir millet için bu denli önemli yere sahip olan dile;millet,birliğini ve bütünlüğünü korumak adına sahip çıkmalı ve dilini geliştirmeli,yabancı etkilerden ve yozlaşmadan korumalıdır.
Anadilimiz Türkçe'ye baktığımızda yeryüzünün en geniş coğrafya alanında konuşulan,en eski,zengin bir dil olduğunu görmekteyiz.
En eski dillerden biridir,çünkü bugünkü pek çok dil yokken,Türkçe vardı.En geniş coğrafya alanında konuşulan bir dildir,1980'lerin ortalarında UNESCO'nun hazırladığı raporda,Türkçe'nin konuşan insan sayısı bakımından dünyada beşinci sırada olduğu belirtilmiştir.Bugün,12 milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili,tüm lehçeleriyle konuşma ve yazı dili olarak kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesi'ni ele aldığımızda ise günümüzdeki pek çok soruna karşın,bir kültür,edebiyat,bilim ve sanat dili olduğunu görebiliriz.
Türkiye sınırları içinde kullandığımız Türkiye Türkçesi,günümüzde yaşanan sorunlara rağmen gelişmiş bir dil olarak tanımlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu'ndan yapılan son açıklamaya göre,1945'te çıkarılan sözlükte 20.000 kelime varken,1998'de çıkarılan sözlükte 75.000, 2005 yılında çıkarılan sözlükte 75.000'den fazla sözcük olduğu görülmektedir.
Dilimiz, gerek akrabalık, gerek renk adları ve diğer kavramlar bakımından zengin bir dildir,köklü ve zengin bir söz varlığına sahiptir.
Dilimizin günümüzdeki kullanımına baktığımızda ise bu özelliklerinden toplum olarak yararlanamadığımızı görmekteyiz.
Bugün Türkçe,bir yandan geliştirilmeye çalışılırken,bir diğer yandan yanlış kullanımlayabancı sözcüklerin dile sokulması ve benzeri sorunları içinde barındıran "yozlaşma" dediğimiz tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Yaşanan dil sorunlarından en önemlileri ve en tehlikelileri,yabancı sözcüklerin dilimize girip yerleşmesi ve dilimizin mantığına uygun ve doğru bir şekilde kullanılmıyor olmasıdır.
Dilimizdeki yabancılaşma,16. yüzyılda Arapça ve Farsça kullanımının artmasıyla başlamıştır.19. yüzyılda ise bu dillere bir de Fransızca eklenmiştir.Bu dillerin etkisiyle,Türkçe'nin kullanım alanı daralmış;dilimiz günümüzde de başka şekillerde sürecek olan bir "kirlenme"ye maruz kalmıştır.
Emin Özdemir (Türkçe'nin Dünü,Bugünü,Yarını;2002:381) sonraki aşamayı şöyle dile getirmektedir:

Türk Dil Kurumu'nun kuruluşuyla (1932) birlikte Türkçemizdeki kirlenmeye karşı çıkan bireysel ve dağınık bir nitelik taşıyan çabalar örgütlü bir yapıya kavuşur;Türkçe'nin yatağını dolduran,soluğunu tıkayan yabancı ögelere karşı köklü ve çok yönlü bir savaşım başlatılır...

"Dil Devrimi" ile birlikte Türkçe'nin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için çabalar başlamıştır.Fakat bu çabalar,1950'den sonra yine karşıt bir görüşle "karşı dil devrimi" ile karşılaşacaktır.Sonuçta,dilde yabancı kelimelerin kullanılması istenilen şekilde engellenememiştir.
Türkçe'nin bugün etkisinde kaldığı yabancı dil ise ağırlıklı olarak İngilizce'dir.

"İngilizce özellikle II. Cihan Savaşı'ndan sonra bütün dünyada yaygın bir yabancı dil durumuna gelmiş,Türkiye'nin batı dünyasıyla ilişkilerinde bu dil ön plana çıkmıştır." (D.Aksan,1996:133)

Batı ile ilişkilerin yoğunlaşması,her yönden yapılan alışverişler,anlaşmalar ve daha sonra Türkiye'de "yabancı dille eğitim-öğretim" aşamasında İngilizce'nin ön planda tutulması sonucu bu dilden pek çok sözcük günlük hayatta kullandığımız dile kadar yerleşmiş ve kullanımı yaygınlaşmıştır.

Türkiye'nin de bulunduğu "küreselleşme" sürecinde,İngilizce "dünya dili" olarak tanıtılmakta,devlet okullarında dahil tüm okullarda "okutulması zorunlu ders" olarak geçmektedir.
İngilizce,eğitim-öğretim alanımızda etkisini artırırken günlük hayatımızda da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.Kitle iletişim araçlarından cadde-sokak,mağaza adlarına,günlük konuşma dilindeki tepki biçimlerimize kadar nereye bakılsa dilimizin Türkçe-İngilizce karışımı bir dile dönüşmeye başladığını görmek mümkündür.
Dildeki yabancılaşmanın boyutunu Emin Özdemir (2002:381) şöyle dile getirmektedir:

"Nasıl Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası'ndaki Bihruz Beyler,Keşfi Beyler konuşurken,yazarken Türkçe sözcükleri hor görüp Fransız sözcüklere dadanıyordularsa da şimdikiler de İngilizce sözcüklere dadanıyorlar.Onların söylemiyle belirteyim böyle davranmaktan "anlatılmaz bir keyif alıyorlar".Öyle ki bu kişiler sevinçlerini "süper!",şaşma ya da hayretlerini "Woow!" diyerek anlatıyorlar."

Günlük hayatta,tepkilerimize kadar sıçramıştır yabancılaşma hareketleri.Alışveriş yapmak için shop-centerlere giriyoruz,biraz yorulduğumuzda bir cafeye oturup nescafemizi yudumluyoruz.Optimist günümüzdeysek bir yerlere daha takılmayı tercih ediyoruz.Evimize gittiğimizde ti-vi (TV)de video-klipler izliyoruz,beğendiğimiz
vi-jey (VJ) çıkmamışsa,başka bir kanala zaplıyoruz.Show TV'de sevdiğimiz diziye takılıyoruz;diziyi dikkatle izliyoruz.Peki,dizide kişiler arasında geçen konuşmaları dinliyor muyuz?
"Hey,dostum! Senin tek sorunun ne biliyor musun?..."
"Sorun ne bebeğim?"
"Kahrolası, yine mi sen?..."
Bu söylediklerini yapmak isteyeceğimden emin değilim!"
gibi cümleler artık kullandığı kalıplar haline geldiği için dikkat çekmiyor olsa gerek.Ya İngilizce'nin kalıbına,cümle yapısına uygun film seslendirmeleri,Türkçe'ye çevriliş biçimleri?

"Okey!" İngilizce'deki "tamam" anlamına gelen sözcük,günümüzde Türkçe'ymiş,kendi dilimizden bir sözcükmüş gibi hemen herkes tarafından kullanılmaktadır.
"Üzgünüm!",yine aynı şekilde İngilizce'de "özür dilerim" yerine sıkça kullanılan bir sözcüktür;bugün bakıldığında Türkçe'deki özürlerin artık bu kalıpla dile getirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Özenti ile dilimize böyle pek çok yabancı sözcük,kalıp girmiştir.Gün geçtikçe dilimizdeki yabancı sözcüklerin oranı da artmaktadır.
Yeni bulunan aletler, ülkemize girerken bulunduğu ülkenin aletlere ve aletlere ait donanımlara taktığı adlar da Türkçe'de karşılığı bulunmadan dilimize girmektedir. Bu durum da o sözcüklerin kullanımının teknoloji hızıyla paralel olarak yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Türk Dil Kurumu,bu konuda çalışmalarını ve çabalarını devam ettirmektedir."Yabancı Kelimelere Karşılıklar" adlı kitap,yabancı kelimelere,terimlere bulunan Türkçe karşılıkları içermekte,böylece yabancı kelime kullanımının yaygınlaşmasını önlemeye çalışmaktadır.
Önemli olan ise,bulunan bu karşılıkların başta toplumdaki aydınlar ve daha sonra basın tarafından kullanılması ve halka yayılmasıdır.
Yabancı kelimeler dışında,"Türkçe" kelimelere getirilen yabancı ekler de sorun teşkil etmektedir.
TDK Başkanı Şükrü Halûk Akalın, bu soruna dair bir örneği dile getiriyor:

"İnternette dolaşırken rastladığım bir ağ kümesindeki "okuls" kullanımı dikkatimi çekti.Adresi 'www.okuls.com' biçiminde olan bu kümenin yöneticisine okul sözündeki 's'nin ne anlama geldiğini sorduğumda bana şu iletiyi gönderdi:
Sayın Şükrü Bey;
Okuls.com eğitim portalı markasındaki "s" harfi İngilizce'deki çoğul "s" takısıdır.Yani bir ortamda esprili yoldan "okullar" manasına gelmektedir.Biliyorsunuzki Türkçe kelimelere İngilizce takı ya da İngilizce kelimelere Türkçe takı ile yapılan marka isimleri,enteresanlık hissini uyandırdığı için akılda kalıcı oluyor."

Aslında dil sorunumuzdan biri olarak kabul ettiğimiz bu durum,o kadar doğal karşılanmaya başlanmıştır ki, "enteresanlık" olarak bile nitelendirilmektedir.Dil sorunlarının önemli olduğu bilincine varamayanlar "bilinçsizce" bu akımda yer almaktadırlar.

Televizyonda da aynı durumlara rastlamak mümkün olmuştur;

"Büyük kentlerde "fast-food" yaygınlaştı."
" 'Prime-time' yaratma..."
"Yarışma beş dakika sonra 'start' olacak..."

Emre Kongar,"Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe" adlı kitabında medyaya kullanılan dili "televole" dili olarak tanımlamıştır:

"Medyanın öncülüğünde gelişen televole kültürü ve onun yarattığı televole dili,bir süre sonra,yaşamın tüm alanlarında etkisini göstermeye başladı."

Yabancılaşma ve yozlaşma toplumdaki en üst kesimlerden en alt kesimlere;yaş,gelir durumu,sosyal konum farkı olmaksızın her yerde görülmektedir.
Dilimizi,yabancı diller boyunduruğundan kurtarmak adına Cumhuriyetin kurulmasından bu yana türlü çalışmalar yürütülmüştür.Değerli dilcilerden biri olan Ö.Asım Aksoy Atatürk'ün çabalarına dikkat çekerek şöyle özetlemektedir:

"Dilimizi yabancı dil ögelerinin zarralı etkisinden kurtarma bilincini alabildiğince geliştiren,bu uğurda planlı ve çok verimli bir çalışma yolu açan,büyük devrimci Atatürk'tür.O,her yönde bilim yöntemlerinden yararlandığı için dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtaracak ve bağımsızlık içinde kendine yeter duruma getirecek çalışmalarda iki bilimsel yol gösterdi:

1)Dilimizin eskiliğini,varsıllığını ortaya çıkarmak için araştırma yapmak;
2)Dilimizi kendi ulusal gücü ve olanakları içinde geliştirmek. Birincisi bilim, ikincisi devrim ayağıdır.


(Ö.A. Aksoy, Gelişen ve Özleşen Dilimiz, s. 12-13)

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2202
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #23 : 17 Kasım 2007 »
TÜRK DİLİNDE YOZLAŞMA

Türk dilinin yabancı dillerin etkisinde kalmaması için yapılmış çalışamalar,günümüzde "yabancılaşma,Batılılaşma,modernleşme" adına yok sayılarak,özenti uğruna "bilinçli" olarak yozlaşmaya neden olunmaktadır.

"Yozlaşma" yalnız "yabancı dillerin etkisi" ile değil, dilin yanlış kullanımıyla da gerçekleşmektedir.

Dil,nasıl yanlış kullanılıyor olabilir?Peki,bu yanlış kullanımının boyutu nedir?Konuşma ve yazma dilinde yapılan hatalar,yanlış kullanımın örneklerini oluşturur.Yabancı kelimeleri kullanmada olduğu gibi bu hataların da sıklıkla ve herkes tarafından yapıldığını görmek mümkündür.
RTÜK'ün ve TDK'nın araştırmalarına göre radyo ve televizyonlardan yapılan Türkçe hataları tespit edildi:
-Alt yazılardaki yanlışlıklar:
Televizyonlarda bu yanlışa her an rastlamak mümkün.Kelimelerin yazımına,bileşik kelimelerin yazım kurallarına,bağlaçlara ve noktalama işaretlerine dikkat edilmeden yazılmış alt yazılar,yanlış yazımın yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
-Deyimlerin ve atasözlerinin hatalı kullanılması:
Feyza Hepçilingirler Türkçe "Off" adlı kitabında bu konuya şöyle değiniyor:
"Deyimler,Türkçe'nin vazgeçilmez bir anlatım olayıdır.Öyle durumlar vardır ki,sözcükler çizmek istediğiniz görüntüyü anlatmakta yetersiz kalır;oysa uygun bir deyim biliyorsanız hem iletmek istediğiniz anlamı iletmiş,hem de sözünüze kültürel bir tabanla destek vermiş olursunuz...
...Deyim kullanmaktan vazgeçemiyorlar;ama bilmedikleri deyimi doğru kullanmaları da söz konusu değil."
Medyada yapılan hataların ardı arkası kesilmemekte;dahası bu hatalar "doğru"ymuş gibi toplumda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır:
"Canım burnumdan bezdi." (Süper Baba) cümlesinde iki ayrı deyimin parçaları kullanılmıştır: 1. canından bezmek, 2. burnundan gelmek.
"O öldü,ben yakamı ucuz sıyırdım." cümlesine bakıldığında da aynı hatanın yapıldığını görülür: 1. ucuz kurtulmak, 2. yakayı sıyırmak.
"Sana içimi boşaltmıştım." cümlesinin bir filmde geçtiğini görüyoruz."İçini boşaltmak" değil, "içini dökmektir" doğrusu.Yine deyimin yanlış kullanılmasına bir örnek...
-Söyleyiş (telaffuz) yanlışlıkları:
Bu sorunu da Ş. Hâluk Akalın şöyle dile getirmektedir:
"Türkçe'nin kullanımıyla ilgili olarak yaşanan sorunların başında söyleyiş bozuklukları geliyor.Türkçe kökenli sözlerde söyleyiş bozukluğu fazla görülmüyor,ama yabancı kaynaklı alıntı sözlerde söyleyiş bozukluğuna sık rastlıyoruz.Bu yanlışlardan kurtulmak için kullandığımız sözün doğru söylenişini bilmemiz gerekir..."hâkem" değil "hakem" ; "râkip" değil "rakip" demeliyiz.Bu yanlışlıkları radyo televizyon sunucuları yapınca yanlışlıklar hızla yayılıyor."
Özellikle son zamanlarda yayınlanan dizilerde dikkat çekmek amacıyla telaffuz hataları yapılmakta ve toplumda kullanımı yaygınlaşmaktadır:
"Oha falan oldum! "
"Şeker,baksana! "
"Kal geldi ayol! "
"Ne diyorsun?! "
"Böyle falan oldum! " gibi cümleleri değişik söyleyiş biçimleriyle televizyonda,okulda,sokakta duymak mümkün.
-Çeviri (tercüme) yanlışlıkları:
Yabancı filmlerin,dizilerin herkese tanıdık gelen karşılıklı konuşmaların çevirilerinde yabancı dilin kalıpları Türkçe'de uygulanmaya çalışılmakta fakat bu da yanlış kullanıma neden olmaktadır:
"Seni bugün görmeyi hiç tahmin etmediğimi bilmelisin." cümlesi Türkçe'de yine "Seni bugün göreceğimi ummuyordum." şeklinde söylenebilir.Birinci cümlede İngilizce'nin kalıbını Türkçe'ye oturtmaya çalışmak,cümleyi içinden çıkılması zor bir labirente çevirmiştir.
"Kendine iyi bak." cümlesi de dilimize birden girip kısa sürede yaygınlaşan her yerde söylenen bir kalıp haline geldi.
"Ciddi olamazsın." , "Sana fikrimi sorduğumu hatırlamıyorum.","Seni gördüğüme/bunu duyduğuma sevindim." gibi tümceler ve daha nicelerini duymak mümkün.
-Türkçe'si varken gereksiz yere yabancı kelime kullanma:
Tıp fakültelerinde; Türkçe "teşhis" kelimesi varken "diagnoz", "seyir" kelimesi yerine "prognoz" ,"tedavi" kelimesi yerine "terapi", "hezeyan" kelimesi varken "delision" kelimelerinin kullanılması bu soruna en iyi örneklerdendir.
Türkçe karşılığı varken yabancı terimleri "bilinçli" olarak kullananların oranı bir hayli fazladır.İşte bunu doğrular nitelikte bir örnek:
Ankara'nın Sincan ilçesinde, Kaymakam Şener Sarıçiftçi'nin önderliğiyle ilçedeki kadınların üreterek geçinebilmeleri için kurulan merkezde Erçem adıyla üretilen botlar çok beğenilmiş ve üst düzey bürokratlardan sipariş gelmiş.Ancak piyasa beklenen ilgiyi göstermeyince Kaymakam Sarıçiftçi ilgi çekecek bir bot markası araştırmış ve İngilizce olan Hunter (Türkçesi: Avcı) adını marka olarak botlara vermiş.Botlar da adları Hunter olunca kapışılmaya başlamış.(Milliyet, 27 Aralık 2001)
Botların adı "Erçem"den "Hunter"a dönüşünce,talep artmıştır.
Günlük yaşamda "toprak aşınması" yerine "erozyon", "merkez" yerine "center", "kışkırtma" yerine "legal", "tasarım" yerine "dizayn", "saldırgan" yerine "agresif" kelimeleri yine yaygın olarak kullanılmaktadır.
Türkçe karşılığı yabancı kelimeleri kullanılmaması adına çalışmalar yürütülmekte "Türkçesi varken yabancı kelimeleri kullanma" şeklinde çağrılar yapılarak toplumda dil duyarlılığı yaratılmaya çalışılmaktadır.
-Vurgu ve duraklama yanlışları:
Kelimelerin okunuşunda yapılan vurgular ve duraklamalar doğru şekilde ve doğru yerde yapılmadığı takdirde konuşma dilinde bozulmalara yol açabilmektedir.
Son zamanlarda televizyonda yapılan programlarda sunucuların,hatta haber spikerlerinin yaptıkları bu tip hatalara rastlayabiliriz.Gerekli eğitimi almamış olanlar bu yanlışlara düşmektedir.
"Alo" sözcüğünü ele aldığımızda,bazı sunucular tarafından "Aluu" şeklinde,seslenme gibi söylenmektedir.
Yanlış söyleyiş ve vurgu hataları bazı zamanlarda söylediğimiz sözün anlamı dışında başka bir düşüncenin belirmesine bile yol açabilir:
"Bu konuyu varislerle görüşün." cümlesinde "varis" sözcüğündeki "a" uzatılarak söylenmediğinde "mirasçı" yerine "bir çeşit damar hastalığı" anlamı çıkmakta ki bu da cümlenin anlamını da değiştirmektedir.
"Laik" sözcüğü pek çok kez hata yapılarak "layık" olarak telaffuz edilmektedir.
Düzeltme imlerinin kaldırıldığının sanılması da çeşitli hatalara,özellikle yazımda,neden oluyor.Fakat düzeltme imleri kaldırılmamıştır,ince söylenen her "k" ve "g" seslerinden sonra yine kullanılmaktadır.TDK'nın yazım kılavuzunda düzeltme imleri anlam ayırt edilmesi gereken yerlerde hala kullanılmaktadır.Örneğin "kar" değil "kâr" olarak yazılmaktadır yine.
-Tamlama yanlışları:
Bu konuda yapılan hatalara bakıldığında pek çoğunun tamlayan (ilgi) eki eksikliğinden kaynaklandığını görmek mümkündür.
Yapılan hataları inceleyelim:
"Sen de ondan geri kaldığın yok!" cümlesinde "sen" değil "senin" olmalıdır.
"Türk Milli Takımı bütün bu sorunları aşacak ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım."
Düzeltelim; "Türk Milli Takımının bütün bu sorunları aşacağı ve gereken başarıyı kazanacağı inancındayım."
"Beni en çok besleyen şey sevgi olduğunun farkındayım."

Yine tamlayan ekinin eksikliği görülmekte; "şey" değil,"şeyin" olmalıdır.
Kimi zaman tamlanan eksikliğinden kaynaklanan yanlışlar:
"Annem,kardeşimin de benim de sırdaşımdır." cümlesinde iki tamlayan bulunuyor: "kardeşim" ve "ben".Fakat tamlanan yalnızca "benim"e uyuyor,"kardeşim" sözcüğüne uymuyor.
"Annem,kardeşimin de sırdaşı,benim de sırdaşımdır." şeklinde düzeltilmelidir.
"Kardeşim,eskiden daha rahat olduğunu ama şimdi değişmiş olduğunu söyledi içtenlikle." cümlesinde neyin değişmiş olduğu anlaşılmamaktadır.Bu nedenle iki kısa çizgi arasında "-ama şimdi buna değinmiş olduğunu-" şeklinde bir tamlayan eklenerek düzeltme yapılmalıdır.
Yine çokça yapılan,isim tamlamasıyla sıfat tamlamasının hatalı birleştirilmesinden doğan hata:
"Siyasi,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor." örneği; "Siyasi alanda,ekonomi ve kültür alanında değişimler yaşanmıyor." olarak düzeltilmelidir.
-Müstehcen ve kaba sözlerin yaygın olarak kullanılması:
Ulusal düzeyde yayın yapan televizyonlarda kullanılması artık doğal karşılanan cümlelerine bakalım:
"Yanlış anlama,öyle tırışkadan değil."
"Fişşek gibi,zıpkın gibi konser!"
"Başımıza iş açma l... !"
"Niye gülüyon kı!..."
"Dur,kıs ne kikirdiyon!"
-Bu örnekler,televizyonda izlenen programlardan alınmış en edepli örneklerdir.-
Televizyonda seslendirilen müzik parçalarında da dile adeta işkence eden mısraları dinlemek mümkün olmaktadır.
"Kıl oldum abi!"
"Napcaz şimdi,yatcaz şimdi."
"Hüüüp!"
"Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin."
"Seni öpmenin felsefesini anlat!"
"Asabiyetten tırlatıyorum,aklımı baştan fırlatıyorum." gibi sözleri olan türlü şarkılara rastlamamak imkansızdır.
-Kullanılan Türkçe kelime sayısının azlığı:
Türkçe'nin zengin söz varlığından yeterince yararlanılamamaktadır.
Bu konuya Ş. Hâluk Akalın şöyle açıklama getiriyor:
"Her toplumda gündelik hayatta kullanılan söz sayısı,o dilin genel söz varlığına göre düşüktür.Ancak,yapılan araştırmalara göre Türkiye'de bu oran çok daha düşük.Sokaktaki insanın söz varlığı elbette onun dünyasına göre olacaktır.Ama kitle iletişim araçlarının söz varlığı daha geniş olmalıdır."
Fakat günümüze baktığımızda birkaç yüz sözle haberler sunulmakta,diziler çekilmektedir.Bugün yüz binden fazla sözcüğe sahip olan dilimizden en fazla beş yüz,altı yüz sözcük kullanılmaktadır.Bu da sorunun önemli boyutlarda olduğu hakkında önemli ipuçları vermektedir bizlere.
Gerek İngilizce'nin dilimdeki etkisi gerek dilimizin örneklerle açıklamış olduğum yanlış kullanımı,dil bilinci toplumda tam olarak uyanmadığı sürece "bilinçsizce" devam edecektir.
*Yayınlanan kitapların %95'i Türkçe hassasiyetten mahrum...
Günümüzde yayınlanan kitapların satış şansı,popülerleiği,maddi getirisi ön planda tutulan özellikleridir.
*ÖSS'deki 70 civarında Türkçe sorusunda Türkçe oranının,dil ve içerik bakımından %23 olarak açıklandı.
*Dünyada en çok konuşulan 6 dil arasında olmasına rağmen,Türkiye'nin internet sitelerine bakıldığında,kullanılan dilin genellikle İngilizce olduğu görülmektedir.
Tespit edilen bu şekilde pek çok olay görülmektedir.
Çinli hakim Konfüçyüs'e "Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız,ilk iş olarak ne yapardınız?" diye sormuşlarKonfüçyüs şöyle cevap vermiş:"Önce dili düzeltirdim.Dil düzgün olmazsa,kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz.Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur.Ahlak ve kültür bozulunca,adalet yolunu şaşırır.Adalet yanlış yola saparsa,halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer.Ne yapacağını,işin nereye varacağını bilemez.Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli.Hiçbir şey dil kadar mühim değildir."

Dünyada her yıl ortalama 24 dilin yok olduğu belirtilmektedir.Türkçemizin de bu diller arasında yer almasını istemiyorsak,yabancılaşma ve yozlaşma gibi tehlikelerin farkında olup dilimize sahip çıkmalıyız.

Atatürk'ün 1930 yılında söylediği şu söz rehber olmalıdır bizlere;

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.Dilin milli ve zengin olması,milli hissin inkişafında başlıca müessirdir.Türk dili,dillerin en zenginlerindendir,yeter ki bu dil şuurla işlensin...Ülkesini,yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundab kurtarılmalıdır."

Alıntıdır.

Çevrimdışı ÇEPNİ FİRUZ

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 180
  • TÜRK IRKÇISI
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #24 : 18 Kasım 2007 »
TDK'' nın bu konuda hassas  davranıp gerekli olan ne gibi işlem varsa  yapması gerekmektedir.Ancak bizlerde kendimize düşen vazifeleri yapmamız gerekir. Örneğin  Osmanlı; Arapça, Farsça ve Türk'çeden üretilen yapay dil olan Osmanlıcanın, Anadoluda Türkmenler tarafından hiç kullanılmadığı ve Türkmenlerin Türk'çeyi koruduklari aşikardır. Dil yozlaşması büyük Metropollerde kendini açıkça belli etmektedir. Ama Anadolunun yerli halkı Öz Türk'çesini hala muhafaza etmektedir. Herşey bizle başlar bizle biter. Unutulmaması gereken kendi dillerini unutan Milletler, Tarihin derinliklerinde kaybolmuşlardır.TTK     çepni

Çevrimdışı gnyberat

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 11
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #25 : 29 Haziran 2008 »
Evet kandaşlarım artık Türkçe'nin kullanımına pek fazla dikkat etmiyor.Çok üzücü bi durum.  T.T.K.
Yat kalk dua et hergün seni Türk yaratan Tanrı'na!

Çevrimiçi Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2337
  • Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
TÜRKÇENİN GÜNCEL SORUNLARI

Ana dilimiz Türkçe, yeryüzünün en eski ve en geniş coğrafya parçasında konuşulan gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir.
Türkçe en eski, en köklü dillerdendir diyoruz; çünkü bugünkü dillerin çoğu ortada yokken, hatta bugünkü bazı dillerin ataları sayılan diller bile ortada yokken Türkçe vardı.
Türkçe en geniş coğrafya parçasında konuşuluyor diyoruz; çünkü bugün artık Türk dili sadece Anadolu’da ve Balkanlarda değil, sadece Türkistan’da ve Sibirya’da değil; çalışmak amacıyla Avrupa’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya giden vatandaşlarımız sayesinde dünyanın dört bucağında konuşuluyor.
Türkçenin lehçeleri dediğimiz çeşitli kolları Balkanlardan Uzak Doğuya kadar geniş coğrafyada yazı ve konuşma dili olarak kullanılıyor. Bütün bu kollara Türk dili ailesi adını veriyoruz.
Türkçe, bugün Türk dil ailesinin en fazla konuşucuya sahip kollarından biridir. Yaklaşık 70 milyon kişinin konuştuğu Türkiye Türkçesi, sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde değil, diğer bölgelerde de konuşulan ve yazılan dillerdendir.
1980’lerin ortalarında UNESCO hazırladığı bir raporda Türkçenin konuşucu bakımından dünyanın beşinci büyük dili olduğunu açıklamıştı. Hiç kuşkusuz, bu raporu hazırlayanlar Türk dilinin bütün kollarını, yani dil ve lehçelerini, bir bütün olarak kabul ederek bu sonuca ulaşmışlardı. Kesin nüfus sayımı sonuçlarına dayanmasa da Türk dilinin çeşitli kollarını konuşan 200 milyonu aşkın insan bulunduğu sanılmaktadır. Ancak UNESCO, daha sonraki yıllarda hazırladığı raporlarda Türk dil ailesini bir bütün kabul etmeyerek, her Türk lehçesini  sıralamada ayrı ayrı değerlendirdi. Böylece Türk dilinin sıralamadaki yeri değişti. Bu durum gerçeği değiştiremez. Yaklaşık 12 milyon km2’lik bir alanda, Türk dilinin birbirine uzak veya yakın lehçeleri konuşulmakta, yazı dili olarak kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde Türkiye Türkçesi, güncel birtakım sorunlarına karşılık; kültür, sanat, edebiyat ve bilim dilidir.
Herhangi bir dilde yazılmış bir romanın Türkçeye çevirisi yapılabiliyorsa, felsefe eserleri Türkçeye çevrilebiliyorsa, Türk yazarlarının eserleri yabancı dillere çevrilebiliyorsa; Türkçe bir kültür, sanat ve edebiyat dilidir. Bilim eserlerinin yazılabildiği, çevrilebildiği, yeni terimlerin türetilebildiği ve her aşamada öğretimin yapılabildiği Türkçe, bir bilim dilidir. Türkçenin bilim dili olmadığı, olamayacağı konusundaki sözler bir iddiadan öte gidemez.
Türkçe gelişmiş bir dildir diyoruz; çünkü Türkçenin söz varlığı bugün 75.000’e ulaştı.  Türk Dil Kurumunun 1945’te çıkardığı birinci baskı Türkçe Sözlük’te 20.000 civarında söz vardı. 1998’de çıkan Türkçe Sözlük’te ise 75.000 söz var.
Türkçe, kavramlar yönünden son derece zengindir:Akrabalık ilişkilerimize verdiğimiz önemin sonucu akrabalık ile ilgili sözler başka hiçbir dilde görülemeyecek kadar fazladır, zengindir.
Pek çok dilde bırakınız baldız, görümce, elti gibi sözlerin karşılıklarını, teyze ile halayı ayırt edecek sözler bile yoktur.
Renk adlarımız, renklerin en küçük ayrıntısına kadar tonlarını verecek şekilde zengindir: Yavru ağzı, gül kurusu, gök mavisi...
Peki bu zengin söz varlığından yararlanabiliyor muyuz ?
Yararlandığımız söylenemez...
Türkçe Sözlük’ün son baskısında madde başı olarak 75.000 söz var dedim. Ne yazık ki bu söz varlığından yeterince yararlanmıyoruz. Her toplumda gündelik hayatta kullanılan söz sayısı, o dilin genel söz varlığına göre düşüktür. Ancak, yapılan araştırmalara göre Türkiye’de bu oran çok daha düşük. Sokaktaki insanın söz varlığı elbette onun dünyasına göre olacaktır. Ama kitle iletişim araçlarının söz varlığı daha geniş olmalıdır. Birkaç yüz sözle, en fazla beş yüz altı yüz sözle, haber programları, hatta diziler çekiliyor.
Sözlük kullanma alışkanlığımız da tam olarak gelişmemiş. Sözlere kendimize göre anlamlar yükleyip kullanıyoruz. Bu durum, yalnızca yabancı kaynaklı sözleri değil, Türkçe kökenli sözleri de birbirine karıştırıp yanlış kullanmamıza yol açıyor. Söz gelişi gözaltına almak ile gözlem altına almak sözlerini yerli yerinde kullanılamıyor. Bu yanlışı kitle iletişim araçları yapınca, yanlış kullanış toplumda hızla yayılıyor. Sözleri yerli yerinde bilerek kullanmak gerekir, anlamı bilinmeyen sözler için mutlaka sözlüğe başvurulmalıdır. Bunun eğitimi ilkokuldan başlayarak yapılmalı. Zaten bu işin temeli de eğitimdir. Okullarımızda Türkçe eğitimi gözden geçirilmeli ve bilişim teknolojilerinden de yararlanılarak düzenlenmelidir. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığımıza büyük görevler düşmektedir.
Peki Türkçeyi doğru ve güzel olarak kullanıyor muyuz ?
Ne yazık ki bu soru için de evet diyemeyeceğim...
Türkçenin kullanımıyla ilgili olarak yaşanan sorunların başında söyleyiş bozuklukları geliyor. Türkçe kökenli sözlerde söyleyiş bozukluğu fazla görülmüyor, ama yabancı kaynaklı alıntı sözlerde söyleyiş bozukluğuna sık rastlıyoruz. Bu yanlışlardan kurtulmak için kullandığımız sözün doğru söyleyişini bilmemiz gerekir. Dilimizde karşılığı bulunan sözlerin Türkçesini kullanmak da bu yanlışlardan kurtulmamızı sağlar. Dilimizde karşılığı olmayan sözleri de kullanırken Türkçede kabul görmüş ve yaygınlaşmış şekilleriyle kullanmalıyız:  hâkem değil hakem; râkip değil rakip demeliyiz.  Bu yanlışları radyo televizyon sunucuları yapınca yanlışlar hızla yayılıyor.
Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’ün 1998 yılında yapılan 9. baskısında bu tür sözlerin söylenişi de verilmiştir. Uzun söylenmesi gereken ünlüler, ince söylenmesi gereken ünlüler belirtilmiştir. Radyo ve televizyon sunucularına, spikerlerine bu konuda büyük görev düşüyor. Sunucular ve spikerler, sözleri doğru biçimlerde söylerlerse, doğru biçimler toplumda daha hızlı olarak yayılır. Özel radyo ve televizyonların yayına başladığı ilk günlerdeki görüntü yavaş yavaş kayboluyor. Artık, spikerler ve sunucular daha özenli konuşuyorlar. Yanlışlardan kaçınıyorlar. Ancak, bu demek değildir ki kitle iletişim araçlarında Türkçe tamamen yanlışsız kullanılıyor. Türkçeyi doğru ve güzel kullanma konusunda duyarlı davrananlar çoğalmaya başladı. Önemli olan bu duyarlılığın, bu bilincin uyanmasıdır.
Günümüz Türkçesinin en önemli sorunu, yabancı dillerin, özellikle de İngilizcenin, Türkçeyi olumsuz olarak etkilemesi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan ve İngiliz kültürleri bütün dünya dillerini etkilemeye başlamıştı. Türkiye’de İngilizce ile öğretime başlandığı 1950’lerde Anglo-Sakson kültürünün yoğun etkisi de kendisini hissettirir. İngilizce sadece Türkçeyi değil, başka dilleri de etkiliyordu. Fransızlar dillerini korumak amacıyla yasa bile çıkardılar. Yabancı dil öğrenme düşüncesi, zamanla yabancı dille öğretime dönüştü ve yaygınlaştı. Çocuklarımıza yabancı dil öğretelim. Hatta çocuklarımız bir değil birkaç yabancı dil bilsinler. Ama yabancı dille öğretim, yanlış bir yol. Yabancı dili yabancı dil dersinde öğretelim. Matematiği, fiziği, kimyayı gençlerimiz ana dillerinde Türkçe olarak öğrensin. İngiliz-Amerikan kültürünün etkisi sadece dilde değil, pek çok alanda kendisini gösterdi. Beslenme alışkanlıklarımızdan, giyime, müziğe kadar pek çok alanda bir etkilenme söz konusu. Ancak, en fazla dikkati çeken de dildeki etkilenme oluyor. Dilimizi olduğu kadar, diğer ulusal değerlerimizi de yaşatmak zorundayız.
Özenti ile dilimize yabancı sözlerin girişi de arttı. Türkçesi varken yabancı kaynaklı sözleri kullanmak özentiden başka bir şey değildir. Dilimizde karşılığı bulunmayan sözler için de karşılık türetmek gerekir. Türk Dil Kurumu öteden beri bu çalışmayı yürütüyor. Bugün kullandığımız pek çok sözü bu çalışmalara borçluyuz.
Yabancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli demek dururken Hotel Divan, Marmara Oteli demek dururken The Marmara demek, Türkçenin söz dizimi özelliklerini zorlamaktır. Son zamanlarda bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe, ama  anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanışlar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunlara sadece birkaç örnek. Türkçenin yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor. Türkçemize son yıllarda Batı dillerinden, özellikle de İngilizceden, bir söz akını olduğu gerçektir. Sözlerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulu­nan ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getirdi: air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör, printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman… Dilimizin doğal gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık bulunabilmişti: buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu vb... Buna karşılık yabancı kaynaklı sözlerin dilimize girişi her geçen gün biraz daha artıyordu. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları girmekle kalmadı, bu aletlerin çeşitli özellikleri, parçaları, kullanıcıları ile ilgili sözler de dilimize girmeye başladı, hatta bu sözlerden fiiller türetildi: air-conditoned araba, kaset,  diskjokey (kısaltılması de je olarak değil, İngilizcedeki biçimiyle söylendi: dicey), videojokey (ve je değil, vicey biçiminde söylendi), fakslamak, hardware, software, zapping, zaplamak, zoomlamak... Kısa bir süre içerisinde yabancı kaynaklı söz kullanmak bir özenti halini aldı. Günlük hayatta, çarşıda, pazarda, radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda kısacası her yerde yabancı kaynaklı sözler artık bilinçsizce kullanılır oldu.
Bu olumsuz duruma karşılık, daha önce söylediğim gibi toplumda Türkçe bilincini uyandırmak ve canlı tutmak zorundayız.
Dilimizin zenginleştirilmesi konusunda Türk Dil Kurumu geçmişte olduğu gibi bugün de üzerine düşen görevi yapacaktır. Dilimize girmekte olan yabancı kaynaklı sözlere karşılıklar bulunması, Türkçeyi geliştiren ve zenginleştiren çalışmalardan biridir. Kültürler arası ilişkiler dillerin birbirlerinden etkilenmesi gerçeğini ortaya çıkarmıştır.  Mesafelerin ortadan kalktığı toplumların birbirine yakınlaştığı çağımızda, bu etkilenme daha büyük boyutlarda olmaktadır. Bu kelimelere Türkçenin kaynaklarından yararlanılarak karşılıklar bulmak ve Türkçe kökenli sözleri kullanmak, bir yandan dilimizin gelişmesine katkıda bulunulurken diğer yandan da teknolojiden, bilimden, ana dilimiz aracılığıyla yararlanmamız sağlanmaktadır.
Türk Dil Kurumu olarak , Atatürk’ün “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” sözünü kendimize ilke edinerek, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğun­dan kurtarma mücadelesini veriyoruz. Türk Dil Kurumu olarak, öteden beri yabancı kaynaklı sözlere karşılıklar buluyor, bu karşılıkları Türk Dili der­gi­sin­de yayımlıyoruz. Bu karşılıklara birkaç örnek vermek istiyorum: Anchorman karşılığında ana haber sunucusu; arboretum karşılığında ağaç parkı; viyadük için köprü yol; eskort için koruma aracı; fac-similé için belgegeçer, onun kısaltılmış şekli olan faks için ise belgeç; reyting için değerlen­dir­me; rantiye için getirimci; avans karşılığında öndelik; boarding card için uçuş kartı vb...
Bu sözler kitap haline de getirilmiştir. Yabancı Kelimelere Karşılıklar adındaki kitabın birinci cildi 1995’te, ikinci cildi ise 1998’de yayımlandı. Bu kitapların yayımlanmasından sonra önerilen karşılıklarla birlikte yeni baskısı önümüzdeki ay içerisinde yapılacaktır. Ancak önemli olan, bu sözlerin kamuoyunca benimsenmesi, dilimizin söz varlığı içerisine girmesidir. Burada topluma, özellikle aydın kesime, sanatçılara, yazarlara düşen görevler var. Türk Dil Kurumunun yabancı kaynaklı sözlere bulduğu karşılıkları yazarlarımız sanatçılarımız, sunucularımız benimserse ve kullanırsa, bu sözler toplumda hızla yaygınlaşacaktır. Toplumun benimsediği bir söz artık dilin malı olmuş demektir.
Çalışmalarımız, terimlerin Türkçeleşmesini de içermektedir. Terimlerin Türkçeleştirilmesi demek, Türkçe terimlerle bilim yapmak anlamına gelir. Bu da bir bilim dili olan Türkçenin daha da gelişmesini güçlenmesini sağlayacaktır. Türk Dil Kurumu olarak mühendislik bilim dallarındaki terimlerin Türkçeleştirilmesi ve bütün mühendislik fakültelerinde ortak terimlerle öğretim yapılması konusunda Mühendislik Dekanları Konseyi ile işbirliği içerisinde çalışma yapmaya da başladık. Bu amaçla 26 Nisan 2002 günü Türk Dil Kurumunda düzenlediğimiz Mühendislik Terimleri Bilgi Şölenine üniversitelerimizden yüze yakın bilim adamı tartışmacı olarak katıldı. Bu toplantının sonucunda çalışma grupları oluşturuldu. Her bilim dalında bu tür çalışmalar yapılması, Türkçeyi bilim dili olarak daha da geliştirecektir.
Türkçedeki yabancı öğelerin artmasından, kitle iletişim araçlarında Türkçenin bozuk ve kulak tırmalayıcı bir biçimde kullanılmasından bizler de rahatsızız. Aslında aklı başında herkes, Türkçedeki bu yabancılaşmadan rahatsız.
Dildeki yabancılaşmanın bir başka boyutu, sizin de belirttiğiniz gibi işyerlerine yabancı adlar verilmesi. Bu eğilim ne yazık ki gittikçe yaygınlaştı ve sokaklarımızın, caddelerimizin görüntülerini bozdu. Sokaklarımız bize tanıdık gelmiyor artık... Büyük alışveriş merkezlerinin, büyük mağazaların yabancı adlar kullanmasından sonra mahalle bakkalının, mahalle kasabının da bu akıma kapılarak işyerine yabancı adlar vermesi, bana kendisini ördek sanarak göle dalan civciv masalını anımsattı. Rainbow Kasabı, Groseri Market, Coiffeur Angle gibi sizin de sokaklarımızda, caddelerimizde göreceğiniz yüzlerce ad, yabancılaşmanın, kendini inkârın örnekleridir. Bir kasabın dükkânına rainbow adını vermesi kadar gülünç, gülünç olduğu kadar da düşündürücü, kahredici başka bir şey yoktur. Bunlar yabancı firmaların temsilciliğini yapanlar, bayii olanlar değildir. Ancak, bu akımın özellikle yabancı firmaların temsilcilikleriyle başladığını da belirtmem gerekir. Son zamanlarda Türkçe veya Türkçeleşmiş adlar işyerlerinde kullanılırken gelenekleşmiş Türk imlâsı yerine yabancı imlâsıyla yazma eğilimi dikkat çekiyor: Efendy, Hotel Taxim, Eskidji, Laila, Wishne Bar, Neshe, Eskidji, Kitapchi,  Yemish, Kebabchi, Derichi... gibi işyeri adları, Osmanlı devletinin son günlerindeki işgal dönemi İstanbul’unu anımsatıyor. Böyle bir şey olabilir mi ? Bunları hangi düşünce ile yapıyorlar anlamak mümkün değil. Bu, Türkçeyi bir İngiliz gibi, bir Amerikalı gibi yazmaktan başka  bir şey değildir. Alfabemizdeki Ş, Ç harflerini bizzat Atatürk’ün başkanlığını yaptığı bir kurul belirlemiştir. Bu iş yerleri Atatürk'ün Yazı Devrimine ve 1353 sayılı alfabe yasasına aykırı hareket etmektedirler. Atatürk’ün Yazı Devrimine saygısızlık olarak adlandırılması gereken bu davranışı yapanlar uyarılmalıdır. Ülkemizin mağazalarının, kuruluşlarının adlarının Türkçe olması ve Türk alfabesiyle yazılması esas olmalıdır.
Bunları önlemenin yolu, öncelikle toplumda Türkçe bilincinin uyandırılmasından geçmektedir. Ancak, özellikle  işyeri adlarındaki yabancılaşma karşısında yerel yönetimler etkili olabilir. İşyeri açılışı için ruhsat başvurusu sırasında, işyerine yabancı ad vermek isteyenlere belediyeler izin vermeyebilir. Türk Dil Kurumu olarak, bu konuda daha kalıcı ve etkili bir yasal düzenleme için girişimde de bulunduk.
Dilin söz varlığının zenginleştirilmesi, bütün bilim dallarında öğrenim ve araştırmanın sürdürülmesi için dile terimlerin kazandırılması, dildeki gereksiz yabancı öğelerin ayıklanması gereklidir. Bunlar yapıldığında dilde iyileştirme, daha doğru bir söyleyişle, gelişme, zenginleşme yaşanır.
Bilimde, teknolojide yaşanan gelişmeler dile de yansır. Yeni kavramlara, yeni ürünlere dilimizin kaynaklarından yararlanarak karşılık bulmamız gerekir. Türkçe söz köklerinden işlek eklerle yapılan yeni türetmelerle dilin söz varlığı zenginleştirildiği gibi, aynı yolla dile kazandırılacak terimlerle Türkçenin bilim dili olarak gelişmesine katkıda bulunmuş olacağız. Bu yapılmadığı taktirde yabancı sözler, yabancı terimler dile girer. Dildeki gereksiz yabancı öğelerin ayıklanması da gereklidir. Birer özenti alıntısı niteliğinde olan show, konsensus, transformasyon, efor gibi sözler Türkçede karşılıkları olmasına rağmen kullanılmaktadır. Öncelikle bu özenti alıntılarının ayıklanması gerekir. Geçmişte de Türkçeye Arapçadan, Farsçadan özenti alıntıları girmişti: Türkçede güneş varken Arapçadan şems, Farsçadan hurşid, afitab sözlerinin girmesi gibi. Üstelik bazı alıntı sözler, dildeki birkaç sözün yerine kullanılmakta, dilde yoksullaşmaya yol açılmaktadır. Türkçede değişim, dönüşüm, kabuk değiştirme gibi ince anlam özelliklerine sahip sözlerimiz varken bunların yerine kullanılan tranformasyon dilde yabancılaşmanın yanı sıra söz varlığında yoksullaşmaya da yol açıyor. Üstelik bu sözü kimileri transformeyşın, kimileri de transformasyon diye söyleyerek ayrılıklar da yaratıyorlar.             
Türkçenin şu andaki en önemli sorunu, dildeki yabancı öğelerin artmasıdır. Her dilde yabancı kökenli söz vardır. Hiçbir dil saf değildir. Türkçe de pek çok dile söz vermiş, pek çok dilden söz almıştır. Türkçenin İngilizceye verdiği sözler de vardır. Bunlardan en ilgi çekici olanı son zamanlarda dilimize giren kiosk’tur. Bu söz Türkçeden İngilizceye geçen köşk sözüdür. İngilizcede kiosk biçimine dönüşmüş ve bizim sözümüz bu defa farklı bir anlamda karşımıza çıkmıştır. Dildeki yabancı sözlerin bir ölçüsü olmalıdır. Bu ölçü dilin kimliğini bozacak derecede olmamalıdır. Dil gerek duyduğu sözleri, karşılık bulunmaması durumunda yabancı dillerden aynen veya ses değişikliğine uğratarak alır.
En kötüsü dilin söz dizimi özelliklerinin yabancılaşması, yabancı eklerin dile girmesi, dilin mantığına aykırı kullanışların yaygınlaşmasıdır. Türkçede çokluk eki +lar, +ler varken, İngilizcedeki çokluk eki ’s’nin kullanılması, Türkçede +nın, +nin eki varken İngilizcedeki ’s ekinin kullanılması, üzerinde dikkatle durulması gereken konudur. İnternette gördüğüm bir ağ sayfasının adresinde ‘okuls’ sözü vardı. Sayfanın hazırlayıcısına bu sözdeki s’nin anlamını sorduğumda bana verdiği yanıtta, sözün okullar anlamına geldiğini ve İngilizcedeki çokluk ekini ilgi çeksin diye kullandıklarını söylüyordu. Türkçede ‘article’ olmamasına rağmen, bir otelin adında ‘the’ biçimini kullanması dile yabancı sözlerin girmesinden daha tehlikelidir. Bunlar dilde olmayan, dilin yapısına uymayan biçimlerin dile sokulmasıdır. Bu, kan grubu B olan bir kişiye A grubundan kan vermek gibi bir şeydir.
Dilimizi bekleyen tehlikeye gelince... Üçüncü binyılın henüz başlarındayız... İnsanlığı yeni binyılda nelerin beklediği, geleceğin dünyasının nasıl olacağı, bilimde hangi noktalara ulaşılacağı gibi çeşitli konularda bilim adamları öngörülerde bulunuyorlar. Bu öngörülerden biri de yeryüzündeki dillerle ilgili. Yeni binyılın daha ilk yüzyılı sona ermeden yeryüzündeki pek çok dilin yok olacağı öngörüsünde bulunuluyor. Ürpertici bir öngörü... Bir dilin yok olması demek, bir kültürün, dahası bir ulusun yok olması demektir. Dilini kaybeden bir ulusun bireylerinde genlerin birkaç kuşak daha yaşayacağı, ulusların biyolojik olarak varlıklarını sürdürebileceği ileri sürülebilir. Ulusu oluşturan en önemli öğe dil olduğuna göre dili yeryüzünden silinmiş bir ulusun varlığının da silinmiş olacağı bir gerçektir. Geçmişte bu durumun örnekleri vardır. Ancak, Türkçe için böyle bir tehlike söz konusu değildir. Türk ulusu diline sahip çıktıktan sonra, karamsar olmamak gerekir. Bu bilinç uyandıktan sonra Türkçemizin geleceği konusunda endişeye yer yoktur. Üçüncü binyılda Türkçemizi aydınlık günlerin beklediğine inanıyorum.
Ülkemizde Türkçe ile ilgili tek resmî kurum Türk Dil Kurumudur. İmlâ kılavuzları, sözlükler, dil bilgisi kitapları hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiştir. Ancak, bu işi yapan bir kurum var diyerek herkesin bir kenara çekilmesi, Türkçenin katledilmesine seyirci kalması mümkün değildir. Türkçe hepimizin en kutsal varlığıdır. Türkçe bizim kimliğimizdir, adımızdır, soyadımızdır, Türkümüzdür, şarkımızdır, sevgimizdir. Şairin dediği gibi Türkçe, ses bayrağımızdır. Bayrağımızı koruduğumuz gibi dilimizi de korumalıyız. Biz bu dilimizi atalarımızdan miras aldığımız kadar, gelecek kuşaklardan da ödünç aldık. Ele ele verelim, dilimize sahip çıkalım. Gelecek kuşaklara Türk’e yakışır bir Türkçe bırakalım.

Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı bedel1283

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 9
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #27 : 04 Ocak 2013 »
Diller de birer canlı varlıklardır. Kullandıkları sürece gelişir, üretirler. Bugün İngilizce'nin en büyük avantajı farklı milletler tarafından bilim, teknik, sanat gibi hayatın damar alanlarında sürekli olarak kullanılmasıdır. Ne yazık ki ülkemizde Türkçe, milletin beyni olan üniversitelerden kovulmuştur. Bilimin, sanatın, tekniğin üretildiği yerlerde Türkçe kullanılmayınca, dilimiz argo diye bilinen sözcüklerin; İngilizce, Fransızca, Arapça terimlerin işgali altına girmiştir. Dilimizi kalkındırmak istiyorsak önce üretimin olduğu alanlarda Türkçe'yi hakim kılmalıyız. Akademisyen dersi Türkçe anlatmazsa, öğrenci Türkçe makaleye ulaşamazsa, eserler Türkçe basılmazsa dilenirse binlerce konsey, kurul toplansın hiçbir fayda sağlamayacaktır. 

Çevrimdışı kapgan

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 7
  • Kapgan
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #28 : 06 Nisan 2013 »
Türkçe, halen dünya üzerinde kullanılmakta olan en zengin ve sayıca çok kişi tarafından kullanılan dillerden birisidir. Bunun önemi ise, tarihe bakıp anlamamız gereken pek çok şey gibi apaçık ortadadır. Bizler, çocuklarımızdan başlayarak bu değeri korumaya devam ettikçe dilimize olan görevimizi yerine getirmiş olacağız.
Kapgan

Çevrimdışı meralodem

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 74
Ynt: TÜRKÇEMİZE NE OLUYOR?
« Yanıtla #29 : 09 Nisan 2013 »
Çalıştığım bir şirkette çok bilindik sözcükler bile ingilizce olarak kullanılıyordu ve çok saçma deyip Türkçesini kullandığımızda sanki Türkçe karşılığı olmayan bir terimmiş gibi anlamamazlığa getirilip zorla ingilizcesini söyletiyorlardı bize.