Gönderen Konu: TÜRKÇÜ DURUŞUN ADRESİ GÖKBÖRÜ TÜRKÇÜLER DERNEĞİDİR  (Okunma sayısı 15218 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı AĞASAR

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 354
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
Türkçü, herşeyden önce sistemli çalışarak yarınlara neler verebileceği ve bırakabileceğininin gayretinde olduğu kadar Türkçüdür... Buna hep inandım, aynı inancı taşıdığına inandığım ve inancımı yitirmediğim bu Teşkilatın bu yüzden vazgeçmemek, dönmemek üzere bir mensubu oldum...

Türkçülük; Şahsi egoların tatmin edileceği bir fikir değildir...

Türkçülük; Türklüğün değerleri üzerinden nemalanma gayreti ile reklam aracı değildir...

Türkçülük; Saman alevi gibi parlayıp daha sonra tek bir damlanın hışmıyla sönmeye meyilli bir hareket hiç değildir...
Ki dünya üzerinde varolan bütün hareketler, sosyolojinin değişmez bir parçası olarak varlığını yaşatacak bir kurum ihtiyacı hissetmiştir...
Bu hareketler siyasi bir yapı, dernek, vakıf vs türü araçlarla kitlelerle direk temas halinde olarak eylem, etkinlik, seminer türü çalışmalarla fikriyatlarını insanlara sunmak için zemin yaratmak zorundadır...

Gökbörü Türk Milleti'nin mantık, akıl ve fikir buhranı yaşadığı bir zamanda hiçbir lekeli geçmişi olmayan tertemiz gönüllü neferler eliyle Türklüğe hizmet etmek için kurulmuştur...

Şimdi; Bu tertemiz neferlerin yanında şereflice Türklüğe hizmet etme zamanıdır...
Yahut, bir baltaya sap olmadan yitip gitme zamanıdır...

Tanrı'nın esenliği Gökbörü'nün üstüne rahmetin yağmurları gibi yağsın!..
Dolunay buğusunda zifiri göklere yazılmış Ad'ın...
İnkâra düşen geceler gibi yok saysın varlığını bütün kâinat
Varsın mavi gün her doğanda silinsin ne çıkar ?
Ay dolanır , yüz bulanır, vakit döner, tılsımlı bir âyinde söylenir Ad'ın ;

Senin Ad'ın TÜRK !...


UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!

Çevrimdışı Afşin

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 20
Ula dursun, bir aydir kimi "götürüyorum" söylesem inanmazsın!..
Ben çok güldüm, ama sırf gülünçlük olsun diye yazılmadığını biliyorum. Anlayana çok şey anlatıyor.

Türkçülük; Şahsi egoların tatmin edileceği bir fikir değildir...
Türkçülük; Türklüğün değerleri üzerinden nemalanma gayreti ile reklam aracı değildir...
Türkçülük; Saman alevi gibi parlayıp daha sonra tek bir damlanın hışmıyla sönmeye meyilli bir hareket hiç değildir...
Türkçülüğün kısa ve öz tarifi gibi olmuş. Varolasın AĞASAR kandaşım. Ağzına sağlık.
Ben demeyi terkedemeyen adamdan hiç bir davaya hayır gelmez. Bütün davalar biz diyebilen fedakar insanların omuzlarında yükselir. İstikrarlı olmak da şart.
Gökbörü Dernegini gurur duyarak, gıptayla izliyorum. İnşallah her şey Türk milletinin hayrına olur.

Çevrimdışı Kurtkaya

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 412
Türklüğün hor ve hakir görüldüğü şu zamanda kendilerini ortaya atıp bu uğurda gelecek her çile ve bela başımız üstüne diyebilen Türk çocuklarını alkışlıyorum.
Gökbörü Türkçüler Teşkilatı kuruluş gayesi doğrultusunda hiç yanlış yapmadan, ilkelerinden kıl kadar bile sapmadan Türklüğün davasının davacısı olma görevini hakkıyla yerine getirmektedir.
El ve gönül birliği yapıp bu kutsal yapıya hayat verenleri saygıyla selamlarım.
              Tanrı Yüce Türk'ünü Korusun.

Çevrimdışı TANRIKUT

  • Türkçüler mutlak kurulacak olan, "Turan İmparatorluğunun" mimarlarıdır.
  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 94
  • Gökbörü Türkçüler Derneği
    • TÜRKÇÜ GELECEK BİRLİĞİ
TÜRKÇÜ GEÇİNEN BEYİNSİZLER YAZIDAN RAHATSIZ OLMUŞLAR Kİ SOSYAL PAYLAŞIM SAYFALARINDA GÖKBÖRÜ ALEYHİNDE YORUMLAR YAPIYORLAR... İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR DİYEREKTEN YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ... TTK

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2202
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Alıntı
TÜRKÇÜ GEÇİNEN BEYİNSİZLER YAZIDAN RAHATSIZ OLMUŞLAR Kİ SOSYAL PAYLAŞIM SAYFALARINDA GÖKBÖRÜ ALEYHİNDE YORUMLAR YAPIYORLAR... İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR DİYEREKTEN YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ... TTK
Kurt'a kurt diyebilmek için ardından kırk tane itin ürümesi gerekir.
Malum ürümelere rağmen kervan yolundan geri durmaz.
Atalarımız:
"İt ürür kervan yürür"
diye bu zamanları hesap ederek demişler.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla..
Çağrıbey


Çevrimdışı Tien San

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 144
  • Hunkurt - Tien San
TÜRKÇÜ GEÇİNEN BEYİNSİZLER YAZIDAN RAHATSIZ OLMUŞLAR Kİ SOSYAL PAYLAŞIM SAYFALARINDA GÖKBÖRÜ ALEYHİNDE YORUMLAR YAPIYORLAR... İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR DİYEREKTEN YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ... TTK


Yazidan rahatsizlik duyanlarin eger üc kurusluk serefleri hasiyetleri varsa gelsinler yüce Otagimiza üye olup sikayetlerini buradan dile getirsinler.
Sanal forumlarinda ,sosyal paylasim sitelerinde aleyhimize yapilan her hareketi kayit altina aliyoruz . Vakti zamani geldiginde sarfedilen ileri geri sözlerin hesabini soracagimizdan kimsenin süphesi olmasin . GÖK GIRSIN KIZIL CIKSIN : T.T.K.
                         
EN GÜZEL YÜZ BIZE CIRKIN BIZ SEVERIZ TÜRK YÜZÜ
EN IYI ÖZ BIZE FENA BIZ ISTERIZ TÜRK ÖZÜ.
MILLETCE HEP ALKISLARIZ ANILDIKCA TÜRK SÖZÜ.
            TANRI TÜRK´Ü KORUSUN.

Çevrimdışı Borokhul Noyan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 224
 Gökbörü Derneği, mayası ve özü itibari ile yalnızca Türk Milleti'nin tertemiz evlatlarına dayanan bir harekettir. Faaliyetleri ve diğer etkinlikleri ile apaçık ortadadırlar.

 Bu teşkilat, Sanalda adı-sanı, kimliği ve soyu belirsiz kişilerin iftiralarıyla yıkılacak bir kurum değildir.
 
Türkçülük; Şahsi egoların tatmin edileceği bir fikir değildir...
Türkçülük; Türklüğün değerleri üzerinden nemalanma gayreti ile reklam aracı değildir...
Türkçülük; Saman alevi gibi parlayıp daha sonra tek bir damlanın hışmıyla sönmeye meyilli bir hareket hiç değildir... Ki dünya üzerinde varolan bütün hareketler, sosyolojinin değişmez bir parçası olarak varlığını yaşatacak bir kurum ihtiyacı hissetmiştir... Bu hareketler siyasi bir yapı, dernek, vakıf vs türü araçlarla kitlelerle direk temas halinde olarak eylem, etkinlik, seminer türü çalışmalarla fikriyatlarını insanlara sunmak için zemin yaratmak zorundadır... Gökbörü Türk Milleti'nin mantık, akıl ve fikir buhranı yaşadığı bir zamanda hiçbir lekeli geçmişi olmayan tertemiz gönüllü neferler eliyle Türklüğe hizmet etmek için kurulmuştur...

Şimdi; Bu tertemiz neferlerin yanında şereflice Türklüğe hizmet etme zamanıdır... Yahut, bir baltaya sap olmadan yitip gitme zamanıdır...

Tanrı'nın esenliği Gökbörü'nün üstüne rahmetin yağmurları gibi yağsın!..

 Alas ! Alas ! Alas!

 ULU TANRI, YÜCE TÜRK BUDUNUNU YARLIGASIN !

 

Çevrimdışı İL TEGİN

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 171
BOZDOĞANLA SARI YILAN
Hüseyin Nihal ATSIZ

 Sarı yılan, kavurucu yaz güneşinin altında çöreklenmiş, dinleniyordu. Üzerinde yattığı kaya, güneşin bütün sıcaklığını emiyor ve bu sıcaklığı sarı yılanın derisine geçiriyordu. Bulutsuz, rüzgarsız, gürültüsüz bir yerde uzanmak onun en özlediği şeydi. Burada kendisini rahatsız edecek hiçbir şey yoktu. Karnı tok olduktan, çevrede düşman bulunmadıktan sonra bahtıyar olmamak için sebep var mıydı?

 Yılan keyif sürerken çok yükseklerde uçan bozdoğanın keskin gözleri onu seçti. Yıldırım gibi hızla süzülerek aşağıya doğru saldırdı. Herşeye rağmen uzakları kollamakta olan sarı yılan da bu tehlikeli saldırışı görmüş ve birkaç adım ilerideki kaya kovuğuna sığınacak kadar vakit bulabilmişti.

 Bozdoğan kovuğun önüne gelince öfkeli öfkeli güldü:

 - Kancık, dedi meydana çıkıp döğüşeceğine deliğe kaçmaktan utanmıyor musun?

 Sarı yılan yerinden emin olduğu için alaydan çekinmedi:

 -  Ne diye döğüşeyim? Burada rahat rahat oturmak varken neden tatlı canımı eziyet sokayım? Döğüş budalaların işidir!

 Bozdoğanın kızıl gözlerinde şimşekler çaktı. Gagasını, sarı yılanın sığınmış olduğu deliğin ağzına vurarak cevap verdi:

 -  Sen de bütün korkaklar gibi düğüşe budalalık diyorsun. Çünkü mayan kancıklıkla yoğrulmuştur. Yerde sürünmeye alışıksın. Düşmanlarını gizlice zehirlersin. Kuvvetlilerle çarpışmak için yüreğin yoktur. Yalnız menfaat için kıpırdarsın. Şeref için savaşmanın ne olduğunu bilmezsin.

 Bu sözler üzerine sarı yılan bir kahkaha koyuverdi:

 - Haydi  oradan budala! Senin şeref dediğin şey karın doyurur mu? Şeref diye döğüşüp günün birinde geberirsin. Şerefler senin olsun. Ben halimden memnunum!

 Bozdoğan döğüşemediği için hırçınlaşıyordu. Kanat çırpıp kovuğun ağzına hızla çarptıktan sonra haykırdı.

 - Alçak, namuslu isen, ersen çık da sana dünyayı göstereyim. Deliklere sığınmakla kurtulacağını mı zannediyorsun. Senin gibi deliklere kovuklara sığınan, yerin altına giren nice korkaklar gördüm ki sonunda geberip parçalanmaktan yakalarını sıyıramadılar.

 Sarı yılan bu meydan okumalara soğuk ıslıklarla gülerek karşılık veriyordu. Bozdoğan kızgınlıktan delirmiş gibiydi. Kovuğun ağzına saldırarak kanat ve gaga vuruşlarıyla deliği açmaya çabalıyordu. Her vuruşta kayanın küçük bir parçasını kırıyordu. Yılanı birden bire korku aldı. Böyle giderse bir müddet sonra delik büyüyecek ve bozdoğan kendisini parçalayacaktı. İşin şakaya gelir tarafı kalmadığını anlayınca ciddileşti:

 -Azizim, dedi, sen boşuna üzülüyorsun. Buraya girdiğim için sen beni korkak sanma. İstersen seninle kuvvet deneşelim. Mesela ilk önce şu dağın tepesine dek yarışalım!

 Bu sözler o kadar umulmadık sözlerdi ki bozdoğanın şaşkınlıktan kanatları düştü. Gözleri öfke yerine hayretle açılarak:

 - “Yarışalım mı?” Sen mi benimle yarışacaksın? Sen nasıl yarışırsın?” diye sordu. Sarı yılan güldü:

 - Evet, seninle yarışacağım. Şu dağın tepesine hangimiz daha önce varacağız bakalım? Nasıl? Razı mısın?

 Yarışı kaybettiği takdirde sarı yılan bazı tavizler de vermek üzere idi. Fakat bozdoğan bu meydan okumadan o kadar sıkılmıştı ki, her şeyi unuttu. Göğe doğru yükselerek yarışmanın verdiği coşkunlukla:

 - Haydi çık, dedi, sana dokunmayacağım. Sen dağın tepesine çıkıncaya kadar ben oraya kaç defa çıkıp ineceğimi hesaplamak istiyorum.

 Sarı yılan, bozdoğanın sözünün eri olduğunu biliyordu. Kovuktan sürünerek çıktı. Yan yana durdular. Yılan bir, iki, üç diye saydı ve daha üç demeden önce bütün hızıyla ileri atıldı. Bozdoğan da göğe doğru ok gibi fırladı.

 Hava sıcak olduğu için sarı yılan yorulmadan, sağa  sola kıvrılmadan ilerliyordu. Bozdoğan ise dövüş durumunu almış olduğu halde yükseliyordu.

 Birkaç yüz adım ilerideki ağaçlıkta yuva kurmuş olan kargalar bir bozdoğanın orada olduğunu görünce yavrularını korumak üzere toplanıp saldırdılar. Bozdoğan yoluna devam etseydi kargalar kendisine yetişemezlerdi. Fakat, o kendisiyle çarpışmak isteyen düşmanları ihmal edemezdi. Geriye döndü ve karga sürüsüne daldı. Birkaç dakika vuruştular. Gaga, pençe ve kanat vuruşlarıyla birkaçını devirdi. Ötekiler kaçtılar. Keyifli keyifli dönerek yeniden yükselmeye başladı.

 Bozdoğan kargalarla savaşırken sarı yılan dağa doğru sürünerek çıkıyordu. Yolda uyuyan bir kirpi görüp sessizce yanaşarak onu sokmuş, sonra yine tırmanmaya başlamıştı. Tam bu sırada yükseklerde uçan aksungur onu seçmiş ve yıldırım gibi tepesine inmişti. Bu sefer sığınacak yer de yoktu. Kurnazlıkla kendisini kurtarabilirse kurtaracaktı. Aksungur tepesine inerken bağırdı:

 - Aman! Aksungur kardeş! Ben de sana yardıma geliyordum. Bozdoğan seninle döğüşmeye geliyor. Sana bu haberi yetiştirmek için ne kadar yoruldum.

 Aksungur cevap vermedi. Bozdoğanı görmüştü. Yılanı bırakarak ona döndü. Bozdoğan da şerefli düşmanını görünce yarışı bırakmış, onun üzerine atılmıştı.

 Ah, döğüşmek bahtiyarlığı! İki denk düşman şiddetle vuruyorlardı. Havada kısa kavisler çiziyorlar, sonra şiddetle birbirine doğru fırlayarak sert kanat ve pençe vuruşları yapıyorlar, gagalarıyla birbirlerinin kanat tüylerini yolarak uçuş kabiliyetlerini azaltmaya çalışıyorlardı. Yılan bir an döğüşe baktı. Bunun uzun süreceğini anlayarak dayanılmaz bir hırsa kapıldı ve olanca hızıyla dağa  tırmanmaya başladı.

 Döğüş sarı yılanın düşündüğü gibi uzun sürdü. Bozdoğan kanadından ve göğsünden yaralandı. Fakat aksunguru yenerek düşürmeyi başarmıştı. Keskin gözleriyle dağa bakarak yılanın kendisini geçmiş olduğunu görünce hızlanmak istedi. Gerçi yaralı olduğu için eskisi gibi uçamıyordu, fakat ne de olsa sürünerek çıkan yılan tepeye varıncaya kadar on defa oraya çıkıp inebilirdi. Bir iki kanat çırpışından sonra sarı yılana yetişti ve onu geçerken:

 -“Kargalarla ve aksungurla dövüştüğüm için bu kadar geciktim. Yoksa şimdiye kadar iki defa inip çıkmıştım” diye seslendi. Yılan nefes nefese cevap verdi:

 - Yalnız sen mi dövüştün? Ben de yolda kirpi ile dövüşüp onu hakladım.

Yükselmekte olan bozdoğan bu sözleri duymamıştı bile. Dağın tepesine varmıştı. Fakat orda yuva kurmuş olan kara kartal bir yabancının geldiğini görünce dışarı fırladı ve bozdoğanı önledi. Bozdoğan zaferle sarhoştu. Kendisinden güçsüz olanları, kendisiyle denk olanı yenmişti. Şimdi kendisinden güçlü olanla çarpışacaktı. Tanrım!.. Bu dövüşte, hiçbir karşılık beklemeden ün ve şan için yapılan bu çarpışmada ne büyük tat vardı! Bozdoğan yüksünmeden savaşı kabul etti. Yaralı olduğu halde kartalın saldırışına bir saldırışla karşılık verdi.

Havada pek sert kanat sesleri işitiliyordu. Bu kuvvetli kanatların yaptığı rüzgâr dağın doruğunda esen rüzgârla eşitti. Sarı yılan kızışmış olduğu halde yukarılara doğru çıktıkça havanın serinlediğini duyuyordu. Rüzgâr nerdeyse kendisini aşağıya sürükleyecekti. İçinden bir an:

– “Bu kartallar, sungurlar, doğanlar bu yükseklerde nasıl yaşıyorlar” diye düşündü. Bunların yaşayışı çetin bir boğuşmadan ibaretti. Keskin göz, güçlü kanat, yırtıcı pençe gerekti. Bir zayıflık anı buradaki yaratıkları yok edebilirdi.

Yılan göğsünü şişirdi. Gururlandı. İşte dağın doruğuna yaklaşmıştı. Başının üstünde dövüşen iki yırtıcıya baktı. Nasıl kıyasıya dövüşüyorlardı. Bunların zehiri yoktu. Kaçmayı düşünmüyorlardı. Hile yapmıyorlardı. Gerileyişi bile hız almak içindi. Birbirlerine saldırışları, vuruşları, hatta bakışları sarı yılanın o kadar hoşuna gitti ki her şeyi, hatta yerde sürünmek için yaratılmış olduğunu bile unuttu ve tıpkı onlar gibi uçarak dövüşe karışmak için bu gücü ve hızı ile havaya zıpladı.

Heyhat!… Yerden ancak bir karış yükselebilmiş ve bütün ağırlığı ile yine toprağa çarpmıştı. Bir an üzülür gibi oldu. Sonra bütün felsefi kurnazlığını toplayarak şöyle düşündü:

– Uçup dövüşüp nolacak? İşte şimdi biri ölecek. Yarın da ötekine başka biri öldürecek. Daima heyecan, daima tehlike neden? B,en kendi dünyamda pek rahat yaşıyorum. Düşmanımı gizlice zehirler, Öldürürüm. Maksat yükselmekte ise dağa kadar yükseldim ve poz doğanı geçtim.

Hakikaten, sarı yılan dağın tam tepesindeki kayanın üstüne kadar çıkmıştı. Bu sırada kara kartalla boz doğanın dövüşü bitmek üzere idi. Kara kartal kavgayı kazanmıştı. Boz doğa; bir kanadı kırılmış, bir gözü kapanmış, her yeri kan içinde kalmıştı. Yavaş yavaş düşüyordu.

Sarı yılan memnundu. Bir zafer haykırışı ona bağırdı:

– Yarışı kazandım. Senden önce buraya geldim. Senden yüksekteyim.

Boz doğan acı acı gülerek cevap verdi:

– Sürünerek çıkmak yükselmek demek değildir. Sen yukarılara doğru çıksan bile yine alçaksın. Ben aşağıya düşerken bile yükseğim. Sen yılan gibi yükseldin. Ben doğan gibi düşüyorum.