Gönderen Konu: TÜRKÇÜLÜK VAZGEÇİLMEZ MECBURİYETİMİZDİR  (Okunma sayısı 7586 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Adil ÖZTÜRK

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 83
TÜRKÇÜLÜK VAZGEÇİLMEZ MECBURİYETİMİZDİR

Biz yıllarca Türkçülüğü sağ kulvarda düşlemedik mi?
Algı mekanizmaları Türkçülüğü her seferinde Sağ kulvarda gösterdi. Oysa Türkçülüğe en büyük darbelerden birisi (1969) da sağ kapitalist ve siyasal İslamcılığın sentezlenmesi vurmuştur. Bu demek oluyor ki Türkçülük sağ kulvarda gösterilerek fark ettirilmeden infaz edilmekte. Mevcut Türkçü oluşumlar veya Türkçü kalemlerin tamamına yakını bu tuzağın pençesindeler.
Günümüz şartlarında Türkçülüğü yeniden tanımlayamamanın sancılarını yaşamaktayız. Büyük bir kafa karışıklığındayız ki Türkçü olabilmeyi ya dindar Müslüman, ya İslam öncesi Şamanist veya Tenğrici olmak sanıyoruz. Ateist olanlar ile Hıristiyan Türkçüler ise işin başka bir sıkıntılı tarafı.
İslamcısı, Şamanisti, Tengricisi, Hıristiyanı ve Ateisti hepsi ayrı baş çekiyor. Oysa Türkçülük dini etkileşimlerden ayrı olarak, Türk Milli kültürün harmanlanması olmalı.
Türkçülüğün önünde en büyük tehlike, Arap Kültür Emperyalizmi olduğu gibi Masonların melezleştirme tuzağı da büyük bir tehlikedir.
Peki Türkçülük sol kulvarda mı olmalı? sorusu karşımıza çıkıyor bu durumda.
Sol kulvara baktığımızda ise durumun sağ kulvarda olduğundan hiç de farklı olmadığını görmekteyiz. Komün zihniyetinin hakim olduğu sol kulvarda insanlar burjuva sınıfı, işçi sınıfı diye sınıflandırılarak adeta hücrelere kapatılmakta kapalı bir toplum yaratılarak kitlesel bir çatışma ortamında sürekli karışıklık oluşturulmakta.
Türkçülüğü sistemleştirme çabalarındaki ilk Türkçüler kimlerdi; Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Sultan Galiyev, Neriman Nerimanov sömürücü emperyalist yönetimlerden kurtulmak için mücadele verdiğini söyleyen Sosyalist dünya görüşüne aldanarak destek veren ama sonradan Sosyalist dünya görüşünün de sömürücü ve emperyalist olduğunu anlayarak Sosyalist dünya görüşünü terk edip tek kurtuluşun yine Türk Milletinin kendi kadim kültür yapısının şekillenmesinde ve geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunan Türk topluluklarının harmanlanarak ''Turan Birliği'' oluşturmasında olduğunun bilincine varan ‘’Her şey Türk için Türk’e göre, Türk tarafından’’ prensibini ortaya atıp, ‘’Fikirde, Dilde, işte Birlik’’ sloganı ile yola çıkan kendi başına bağımsız Türkçülüğü savunan insanlardı.
Türk Milleti çok geniş coğrafyaya dağılarak binlerce yıllık siyasal ve kültürel tecrübelerle bir tarafın değil kendisinin taraf olduğu yüksek vasıflı bir ‘’Türk Milleti Olmuştur.’’
Demek oluyor ki Türkçülük; şu veya bu taraf olmaktan daha farklı olarak,  yaşayan bütün dünya dinlerini içerisinde barındırabilen sistematik sömürü ideolojilerini de dışlayarak bulunduğu toplumu refah içerisinde yaşatmayı amaçlayan, daima ileri gitme yolunda çalışmalar yapan ‘’Yurtta sulh, dünyada sulh’’ ilkesini esas almış ama ‘’Bağımsızlık benim karakterimdir, Ne Mutlu Türküm Diyene!..’’ düsturu temelleri üzerinde yükselen bir yaşam kültürdür.
O halde biz günümüz Türkçülerinin başka ideolojilerle oyalanmadan gelecek nesillerimizi de mutlu bir hayat yaşatmak amaçlayan bilimsel, toplumsal, kültürel ve ahlaki Türkçülüğün temellerini atarak Uzay bilimlerinde, tıpta, tarımda, hayvancılıkta, sanayide kısaca yaşam için gerekli olan her alanda en iyisi olmayı hedeflemeliyiz.
Geçmişteki atalarımızın askeri ve kültürel başarıları elbette bizler için gurur verici bir güçtür ama onlarla övünerek tembel tembel yatmak, geleceğimiz için başarılı çalışmalar yapmamak, insanlık ailesi içinde geri kalmak da Türk milleti için utançtır. Yakın zamanda ''Turan Birliği'' oluşturamasak ta ''Avrupa Birliği'' benzeri bir Türk Devletleri İşbirliği Teşkilatı oluşturabiliriz. Dünya nüfusunun hızla arttığı ve teknolojinin gelişmesi ile globalleşen dünya da Türk milleti için Türkçülük vazgeçilmez bir mecburiyettir.
Türkçüler İçin Her gün 3 Mayıstır.
Türkçülük ruhu ebediyyen yaşasın.
Ne Mutlu Türküm Diyene!..

Adil ÖZTÜRK
Adil ÖZTÜRK