Gönderen Konu: Türklerde Mezarlara At Gömme geleneği  (Okunma sayısı 6723 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Borokhul Noyan

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 224
Türklerde Mezarlara At Gömme geleneği ,Sanat Tarihi açısından bir bakış

En erken M.Ö. 16. yüzyılda kendini gösteren Mezarlara at gömme geleneği,1940’lı yıllarda son uygulamasına rastladığımız Kazakistan’a kadar takip edilebilmiştir.Dini bir alt yapıya sahip bu gelenek zamanla Türk topluluklarının farklı dinlere geçilmesine rağmen varlığını sürekli hissettirmiş bir ölüm adeti olarak devamlılığını sürdürmüştür.Bu alt yapıda gelişen at gömme geleneği kendi çevresinde Türk sanatını da geliştirmiş ve eyerler,at koşum takımları,yularlar,at başlıklarında önemli sanat özelliklerine rastlanmıştır.

Proto-Türkler, Hunlar,Köktürkler,Kırgızlar olarak Asya’da devlet olarak varlığını göstermiş topluluklarda ağırlıklı olarak varlığını sürdüren bu unsur diğer yerel toplulukların adetlerine girmiş önemli bir ritüeldir. Bu ritüel Türk topluluklarının M.Ö. 6. yüzyılda İskitler’in batıya göçleri sırasında Doğu Avrupa’ya da gitmiş ve giderken de Türk sanatının unsurlarını da beraber götürmüştür.İskitlerle beraber Sarmatlar,Avrupa Hunları,Avarlar,Bulgarlar,Hazarlar ve Kıpçaklar-Kumanlar’da reel olarak bu geleneğe rastlanmıştır.

En doğuda ki at gömülü mezar Köktürkler’e ait olup Moğolistan’da bulunurken,en batıda ki mezar ise Avrupa Hunları’na ait Paris yakınlarındaki mezarda bulunmuştur. Ayrıca bu gelenek, sanatımızda ve kültür hayatımızda İslamiyet’ten sonra zaman zaman birebir,zaman zaman ise biraz değişerek kendini göstermiştir.Selçuklular’da,Akkoyunlular’da ve Karakoyunlular’da benzer kültür izlerine,Osmanlılar’da ise atlı gömünün birebir örneklerine rastlamaktayız.II. Osman’ın atı buna güzel bir örnektir.

Atın gömü adetlerinde kullanılmasından önce atın ehlileştirilmesi konusu hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.Atın ehlileştirilmesi sadece Türk kültür hayatında değil diğer tüm medeniyetlerin gelişmesinde ve etkileşmesinde önemli bir aşamadır.Büyük uzaklıklar atın ehlileşmesi ile kısalmış, daha verimli topraklarda yaşama şansı artmış ve dışardan gelebilecek tehlikelere daha rahat karşı konulabilir olmuştur.Attan önce ehlileştirilen ilk hayvanların başında keçi, koyun ve sığır gelmektedir.Bu hayvanların et,süt,deri ve yününden yararlanma fikri de insan hayatında önemli değişikliklerin olmasına sebep olmuştur. Fakat medeniyetlerin gelişmesine atın ehlileştirilmesinde olduğu kadar etkili olmamışlardır.Birçok batılı araştırmacıya göre bu hayvanlar Orta-Asya’da Türkistan’ın İran’a yakın bölgelerinde ehlileştirilmişlerdir.Türklerin ehlileştirdiği artık kesin olarak kabul edilen atın ehlileştirme tarihinde ise araştırmacılar arasında bir birlik sağlanamamıştır.En geçerli tarih M. Ö. 4-3 bin’dir.At binek hayvanı olarak ehlileştirildikten sonra insanlara hareket kabiliyeti sağlamış,uzak bölgelere gitmeyi kolaylaştırmış,daha önce birbirinden habersiz yaşayan toplumları yaklaştırmış ve tanıma olanağı sağlamıştır.Kültür alış-verişleri yaygınlaşmış ve medeniyetlerin gelişmesine etki etmiştir.

Bazı araştırmacılar bilgi eksikliği ile atı ehlileştiren ve diğer toplumlarla bağlantı sağlayan atlı bozkır kültürünü barbar, batıyı ise uygar toplum olarak değerlendirmişlerdir.Bu düşünce bir bilimsel araştırma olmayıp popüler dünyanın gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Atın ilk cinsleri,Orta-Asya iklim şartlarına uyan küçük prejevalskiy atı ile sonradan çok kullanılmayan tarpan atı olduğu tahmin edilmektedir.Türk atları genellikle küçük bedenli,uzun ince bacaklı,küçük ve mağrur başlı,sert tırnaklıdır.Bu tip atlar savaşlarda,pratik dayanıklı,manevra kabiliyeti yüksek olması sebebi ile özellikle tercih edilmiştir6.Pazırık kurganından çıkan atlarda bu cins atlar olmakla beraber,bugün Orta Asya Türklerinde ve Moğollarda bu at tipi hala yetiştirilmektedir.

At Kelimesinin Kökeni

Türk kültüründe büyük bir öneme sahip olan atın eski Türkçede de birçok özel terimi bulunmaktadır. Türkçede at’tan başka yont,yılkı ve axta kelimelerine de rastlanmaktadır.Bu kelimelere çokça rastlanmasa bile Türk topluluklarında aynı veya değişik anlamlar çokça görülür.At kelimesinin asıl şekli Türkologlar tarafından araştırılmıştır ve farklı sonuçlara varılmıştır.Sir G. Clauson’a göre at kelimesinin eski şekli yine attır.G. Doerfer ise pakta veya pakt şeklinden geldiğini belirtmiştir.Bu iki görüşte bir sonuca ulaşmamıştır.

Araştırmacılar arasında hala tartışma konusu oluşturmaktadır.

Hunların At İle İlgili Defin Gelenekleri;

Hunlar ölülerini yılın belli zamanlarda,bilhassa,ilkbahar ve sonbaharda gömmekteydiler.Bu gelenek Hunlardan sonra Orta Asya’da büyük bir devlet kurmuş olan Köktürkler’de de devam eder. Çin kaynaklarına göre; Hun topluluklarında yazın ölenler,yaprakların sarardığı sonbahar mevsiminde kışın ölenler ise,bitkilerin yeşillendiği,çiçeklerin açtığı ilkbaharda toprağa verilmektedir.Hunlarda bu gömme merasiminin ancak belli zamanlarda yapılmasının sebebi “büyük kurgan” yapılarını inşa etmenin emek ve uzun zaman isteyen bir meşgale olmasıdır.Büyük kurgan yapma işlemi ise sadece asil kişiler ve zengin kişiler için yapılmaktadır. Halktan kişilerin cesetleri ise hemen gömülmektedir.

Hunlar gömü zamanı geldiğinde ise büyük bir ziyafet verirler, ölüye de önemli bir yemek payı ayrılırdı. Öteki dünya da hayatın devamını kabul ettiklerinden cesede mezara girinceye kadaryemek ikram edilirdi. Ölen şahsın mezarına lüzumlu elbiselerini, çeşitli eşyalarını, silahlarını,koşumlu atlarını, ölen kişinin binek atı dâhil olmak üzere hepsi birlikte gömülürdü. Eberhard ise Hunların ölü gömme âdeti ile ilgili şunları söyler; “Ölülerin gömülmesi, malının birlikte mezara konulması, taşların mezar üstüne yığılması, mezara kurban edilen hayvanların kafataslarını sırığa geçirip dikme, mezara at kurban etme gibi birçok ritüeli içinde barındırır.”

Hun mezarlarındaki atların ortak noktaları;

1- Atların ölü ile beraber gömülmeleri
2- Atların kuyruk ve yelelerin kesik olması
3- Atların genellikle hepsinin aygır olması
4- Atların kulaklarında damgaların bulunması

Hun kurganlarından çıkarılan at cesetlerinin kuyruklarının kesik veya bağlı oldukları birçok örneğe sahibiz. Bunun izahını, yine en eski çağlardan beri Türkler arasında yaygınlaşan yas gelenekleri arasında arayabiliriz. Atlı bozkır toplumunda ölünün bindiği atın kuyruğunu kesmek veya bağlamak değişmez bir yas geleneğidir.275 Pazırık kurganlarından çıkan at cesetleri ve yine aynı kurganlardan çıkan Pazırık halısındaki iri atların kuyrukları da bağlıdır.

Geç Hun dönemine ait sanat eserlerinde Hunluların süvari atları, kuyrukları kesik veya bağlı tasvir edilir.

Köktürklerin At İle İlgili Defin Gelenekleri;

Köktürk yazıtlarına göre hakanların vazifesi emirleri altındaki halkları doyurup giydirmek ve müstakil olarak yaşamaktır.Bu da kara budunu memnun etmek sürüleri çoğaltmak ve akın yapmak ile mümkün olmaktadır. Akın,iktisadi menfaatle birlikte aşiretleri birleştirerek kavimi imparatorluk ülküsünü gerçekleştirmede bir yaşama vasıtası oluşturmaktır.Bu vasıtanın ruhunu hiç şüphesiz at teşkil eder.At,maddi ve askeri kudreti dışında edebiyatın sanatın adet ve ananelerin oluşumunda yer alır.Bizanslı müellif Mauricius,Türklerin,kişi başına birkaç at olmak üzere,savaş meydanına çok sayıda at getirerek hem yiyecek ihtiyaçlarını karşıladıklarını hem de düşmana kalabalık bir ordunun kendilerine doğru geldiği hissini vererek korku oluşturmaya çalıştıklarını anlatmaktadır.Hem savaşta hem de yiyecek ihtiyacının karşılamasının yanında ulaşımı da at sayesinde gerçekleştirilmektedir.Köktürk hayat tarzının en inceayrıntısına kadar inen at, ölü gömme adetlerinde de ön plandadır.Çinlilerin anlattıklarına göre, eski Orhun boyu Köktürkleri’nde ölüyü yakarlar, atını ve kullandığı eşyayı onunla ateşe attıkları yazmaktadır.Bizans elçilerinin görgü şahitliği yaptıkları İstemi Yabgu’nun cenaze merasiminde cereyan edenlerle Çinlilerin anlattıkları hiç uymamaktadır.Buna karşılık Hunlar devrinde Orta Asya’da ölü yakma âdeti sadece Kırgızlarda vardır.Çin kaynakları Köktürk Federasyonu içindeki Kırgızlardan ölü yakma âdetini görmüş olmalıdırlar.Yukarıda bahsettiğimiz Bizans elçisi Valentine’in cenaze töreninde İstemi Yabgu’nun en sevgili atının cenaze töreninde öldürüldüğünü aktarması çalışmamız açısından gayet önemlidir.Bir diğer Bizanslı Theophylactus ise Köktürkler hakkında “Türkler ateşe gereğinden fazla değer verirdi.Suya ve havaya saygı gösterir,yeryüzünü üstün tutarlar,ancak,sadece yeri ve göğü yarattığına inandıkları tanrıya ibadet ederlerdi.Tanrıya at,inek ve koyun kurban ederlerdi.Dini törenlerini yöneten bir papazları vardı ki onlara göre,bu kişi gelecekten bile haber verirdi.''

Köktürklerin defin gelenekleri hakkında en çok bilgiyi Çin kaynaklarından öğrenmekteyiz.

Tang sülalesi tarihi VI. yüzyıl olaylarında Köktürk gömü geleneklerinden de şu şekilde bahseder; “Ölüyü çadıra koyarlar.Oğulları,torunları,erkek-kadın başka akrabası,atlar ve koyunlar keserler ve çadırın önüne sererler.Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi defa dolaşırlar.Bu töreni yedi defa tekrar ederler.Sonra muayyen bir günde,mezara gömerler.İlkbaharda ölenleri sonbaharda,otların ve yaprakların sarardığı zaman gömerler.

Kışın veya güzün ölenleri çiçekler açıldığı zaman (ilkbaharda) gömerler.Defin gününde ölünün akrabası,tıpkı öldüğü günde yaptıkları gibi,at üzerinde kurulan yapının duvarlarına ölünün resmini,hayatında yaptığı savaşları ise mezar üzerinde bir taş koyarlar.Bazı ölülerin mezarında bu taşlar yüze, hatta bine çıkar.”

Köktürklerin mezar kazılarında süvarilerin atları ile gömüldüğü bilinmektedir.Aynı durum sıradan normal bir vatandaşın cenaze merasimi içinde Hun topluluklarında olduğu gibi geçerlidir.Atlı gömü geleneği Germenlerde de görülmüştür.Her halde kuzey bozkır kültürlerinin batıya göçü ile bu adet Germen kültürüne girmiş olmalıdır,çünkü Jutland Adası (Danimarka dolayları)’ndan bu bölgeye göçen Germenlerin oradaki izlerinde böyle bir bulgu bulunamamıştır.

Köktürkler yiğitlerini atları ile gömerlerdi fakat kahramanın akıbeti bilinmiyorsa,ölmüş olacağına hükmedilir ve kahramanın aygırı kurban edilip kuyruğu bir direğe asılırdı.Bu da kahramana diğer yaşamda at sağlama inancı ile alakalı idi.
Köktürk devri Altun-yış petroglifleri de,kanatlı (veya boynuzlu),bazen maskeli at tasvirlerine rastlanması önemlidir.
Bu geleneğin görüldüğü bazı kurgan örnekleri;

Sintaşta Mezarları;

Güney Urallar’daki Sintaşta Mezarlığı’ndan çıkarılan insan cesetleri,at cesetleri ve arabalar bize atlı gömünün en eski örneğini sunmaktadır.Bu mezarlar Andronovo Kültürü’nün lider ya da savaşçı kesiminin mezarları olduğu düşünülmektedir. Andronovo Kültürü’nün Petrovo evresine ait olan bu mezarlar,M.Ö. 17-16. yüzyıl gibi çok erken bir zamana tarihlenirler.Büyük mezar odalarından oluşan mezarların çatıları ağaç aksamla kaplıdır.Pazırık kurganları ve Karadeniz’in kuzeyindeki bazı kurganlarda olduğu gibi Sintaşta mezarlarında da at arabalarına rastlanmıştır.Dört tekerlekli olan bu araba bir metre yüksekliğine sahiptir.Bu mezarlıkta bulunan tüm arabalar atlarla beraber gömülmüştür.

Atlar mezara kuzey-güney yönünde,başları batıya dönük,süslenmiş halde yan yatırılmıştır.Mezarın batısında daha geniş bir çukura ise insan cesetleri bulunmuştur.Aynı döneme tarihlenen Berlik mezarlarında da at ile insan cesetleri mezarın iki ayrı tarafına yerleştirilmiştir.Bu mezarlarda bulunan atların koşum takımları ise kemikten yapılmıştır.

Koşum takımlarının ilk örnekleri de bu mezarlardan ortaya çıkarılmıştır.Bu mezarlarda at cesetlerinin çıkmasının yanında öküz ve koyun kemikleri de bulunmuştur.Bu gelenek daha sonraki devirlerde yapılan mezarlarda da görülür.Ayrıca bu mezarlarda silahlar,bakır bilezikler,çeşitli nitelikte kaplar gibi birçok ölü hediyesine de rastlanmıştır.At koşum takımlarında ve diğer eşyalardaki en önemli süsleme ise zig zaglardır.

Sintaşta mezarlarından sonra bu tip gömü şeklini devam ettirenler Andronovo Kültürü’nün son dönemlerinde yaşayanlardır.Fakat bu topluluklarda Sintaşta’daki gibi yoğun bir atlı gömüye rastlanmaz.Alakul dönemi olarak adlandırılan bu dönem M.Ö. 15-14. yüzyıllara tarihlenmektedir.Alıpkaş Mezarları ise bu seyrek gömü şekline verilecek ender örneklerdendir.
Tüm bu buluntular Tuva’daki Arzhan Kurganı’nın öncülünün Güney Urallar’daki kurganların olduğunu kanıtlamaktadır.

Arzhan Kurganı I;

Baykal Gölü’nün 700 km batısında Sayan Dağları’nda bulunan Arzhan Kurganı at gömme geleneğinin bugüne kadar bulunmuş en ilginç örneklerindedir381. 120 metre çapında 3-4 metre yüksekliğindeki toprak yığıntı382 kaldırılınca, araştırmacılar burada ana mezar çevresindeki 70 mezara rastlamışlardır383 (Çizim No: 2). Bu yetmiş mezarın 1, 2, 3, 5, 10, 13, 17, 20, 31, 34, 37, 68 nolu odalarında at cesetlerine rastlanmıştır. Yetmiş mezardan on ikisinde bulunan at cesetlerinin toplan sayısı 138’dir384. Her mezar odasındaki atların belirli bir kabileye ait olduğu düşünülmektedir.385 Bu kurgandaki at gömülerinin en ilginç yanı her odadaki atlarının değişik renklerde olmasıdır. Ayrıca atların üzerindeki koşum takımlarında bozkır sanatının ilk örnekleri olan hayvan mücadele sahnesini gösteren kabartmalar bulunmaktadır386 (Resim No: 2). Malzeme ise genellikle bronzdur. Cenaze merasimi sırasında yenen atların binlerce olduğu anlaşılmaktadır. Kurgan üst üste ve yan yana odalar oluşturacak şekilde oluşturulmuştur. Tuva’da Sayan Dağları’nda bulunan ve muhtemelen Hun İmparatorluğu’nu kuran Türklerin ataları tarafından yapılan (M.Ö. 9-8. yüzyıl) bu mezar yapısı merkezdeki bir kurgan etrafında düzenlenmiştir.387. Merkezde bulunan ana mezarın bir krala veya yüksek bir yöneticiye ait olduğu düşünülmektedir ve bu ana mezarın çok önceden yağmalanmış olduğu kazı sırasında fark edilmiştir.

Arzhan Kurganı II;
 
Arzhan Kurganı I’in çok yakınında Tuva Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde bulunmaktadır. 2001 yılında kazılarına başlanan kurganın karbon 14 testinde M.Ö. VII. yüzyıla tarihlendiği ortaya çıkarılmıştır. İki metre yüksekliğinde ve seksen metre çapında olan bu mezarın üzeri on binlerce kayanın getirilip yığılması ile oluşturulmuştur. Mezar hırsızları tarafından defalarca soyulan kurganın merkezi, asıl gömlen kişiye ait değildir. Hırsızlardan korumak amaçlı yapıldığı düşünülen ikinci bir oda asıl mezarın sahibi için ayrılmış ve mezar hırsızları tarafından fark edilmediği ortaya çıkarılmıştır. Bir kadın ve bir erkek iskeleti ile beraber yirmi kilo altın eşya 5700 parça halinde ele geçirilmiştir. Kemikler üzerinde yapılan araştırmalardan sonra erkeğin 40-45, kadınınsa 30-35 yaşlarında olduğu anlaşılmıştır. Kadının erkekten on yaş küçük olması kadının erkeğe katılması için kurban edildiğinin bir kanıtıdır.
 
Erkek egemen bir toplumda bunun aksinin olması düşünülemez. Ana odanın etrafında yine oda içinde bir at mezarına rastlanmıştır. Bu odanın içinde on dört at iskeleti ele geçirilmiştir.Atlar diğer mezarlarda olduğu gibi koşum takımları ile birlikte gömülmüştür. Koşum takımlarından bir tanesi ise Ukok Platosu’nda bulunan Ak Alaha kurganlarından çıkarılan balık biçimli koşum takımı süsleri ile neredeyse aynıdır. Malzeme Ak Alaha’da keçe iken burada altındır388. (Resim No: 3,4,5,6)

Mayemir Kurganları;

Bir diğer Hun dönemi öncesi Kurgan topluluğu da Mayemir bozkırındaki kurganlardır.M. Ö. 7-6. yüzyıla tarihlenen bu mezarlar Kiselev ve Adrianov tarafından açılmıştır. Beş kurgandan oluşan bu mezarlar Narın Nehri kenarındadır ve eski Karasuk çağı kurganlarından atları ihtiva etmeleri bakımından kesin olarak ayrılmaktadır.

Hun Dönemi Atlı Kurganları

M.Ö. IV. Yüzyıldan itibaren farklı dönemlerden günümüze ulaşan mezarlardaki kalıntılardan Hunların atlı bir kültür oluşturdukları anlaşılmaktadır.Hunların yerleşik olduğu bölgelerdeki kurganlarda yapılan kazılar da; Şibe,Katanda, Tüekta,Pazırık,Berel gibi kurganlarda at gömüleri ve at kullanım malzemleri (eyerler,
koşum takımları ve eyer altı örtüleri) bulunmuştur.İlginç olarak Hunların merkezinin Ötüken olmasına rağmen Hun kurganları daha çok Altaylar bölgesinde çıkarılmıştır.

Katanda Kurganları; 1865 yılında,İç Asya’nın Berel ve Katanda bölgelerinde içi donmuş kurganları keşfederek ilk arkeolojik kazılara Radloff başlamıştır.Bu bölgede dört adet oldukça büyük mezarlık vardır.Katanda’nın aşağı mecrasının sol sahilinde,tepeleri büyük taşların yığılmasıyla meydana getirilmiş 30-40 mezar vardır.Mezarlık tepeleri küçüktür.Pazırık ve Şibe kurganları ile beraber Altay bölgesinin en eski prens mezarlarını oluştururlar.Pazırık kurganlarından farklı olarak Katanda kurganlarının mezar höyüğü toprakla değil büyük taş parçaları ile kaplıdır.Katanda kurganları dört mezarlık alanından oluşur.Birinci alan 30-40 civarında kurganı ihtiva eder.İkinci alanda 20 kadar kurgan bulunmaktadır.Üçüncü alan,Katanda’nın yukarı mecrasında bulunur.Dördüncü alan ise, Katanda’nın batısında bulunmaktadır.Bu bölgede iki tip kurgan vardır.Büyük tip kurganlar küçüklere nazaran daha eskidirler.

Radloff’un 1865 tarihinde ilk açtığı kurganlar birinci mezarlık sahasında bulunmaktadır.İlk açılanlar sekiz adettir.Bu sekiz mezardan dört tanesinin daha önce açıldığı ve soyulduğu anlaşılmıştır.Diğer dört tanesi ise ilk defa Radloff tarafından açılmıştır.Höyüğün üzerinden küçük taş parçaları kaldırılınca altında dört köşeli bir mezar çukuru bulunmuştur.Bu düzenlemede olan mezarlardan birincide iki at,ikincide iki at,üçüncü de ise üç at iskeleti çıkmıştır.Atların hepsinin başları batıya dönüktür.Atların bulunduğu mezar çukurunun arasında bulunan mezar odasında üç insan cesedi bulunuştur.Cesetlerden biri kadındır.

Bu mezarların açıldığı kazı sezonunun son günlerinde açılan bir mezarda zeminin 1.5 arşın altında bir at cesedi daha bulunmuştur.Bu atında başı doğuya doğru döndürülmüştür.Bu kurganlardan ikinci mezarlık sahasındaki birinin iç genişliği 20 metrekare kadardır.Bu geniş kurganda altı tane at iskeleti ve altı adet gem bulunmuştur. Fakat Radloff’un kazdığı bu kurganın Katanda’daki kurganlardan hangisi olduğu bilinmemektedir.Bu kurganlarda insanlarla atların gömüldükleri yerler birbirinden kalın duvarlarla ayrılmaktadır.

Katanda’da bulunan atlar cins itibari ile Pazırık atlarına benzemektedir.Radloff atların sayısını ne yazık ki belirtmemiştir.Kurganların tarihi münakaşalı olmasına rağmen M.Ö. II-I yüzyılına ait olmalıdır.Mezarda birkaç küçük altın ve gümüş parçasından başka değerli eşya elde edilememiştir.Hırsızların bu kurgana girdikleri rahatlıkla anlaşılmaktadır.Büyük kurganın buz ile kaplı olmasından dolayı birçok eşya insutu halinde ele geçirilmiştir.

Bu sahada büyük mezardan başka dokuz adet küçük mezar daha açan Radloff,dört tanesinin soyulmamış olduğunu söyler.Bu dört mezarda da erkek iskeleti bulunmuştur.İlk mezarda iki arşın derinlikte başları doğuya yönlendirilmiş iki at iskeletine rastlanmıştır.Ayrıca bunların yanında demir üzengi ve tokalara rastlanmıştır.Bu atların biraz atında mezarın sahibi erkek iskeletine rastlanmıştır.İkinci mezardaki tek fark erkek ve at cesetlerinin doğuya değil de batıya yönlendirilmiş olmasıdır.
Radloff bir başka kurgan grubunu Berel Nehri kıyısında ancak Buktarna yakınlarında bulmuştur.Bu kurganlardan birinde 16 at cesedi bulunmuştur.Bu atlar ağaç zemin üzerine dört sıra halinde yerleştirilmişlerdir. Tüm atların başları doğuya yönlendirilmiştir.Koşum takımları üzerinde takılı bulunan atların materyalleri demirdendir.En üstteki dörtlü at grubunun üzerinde altın objelerde bulunmuştur.Mezarın sahibinin bulunduğu bölüm ise atların daha aşağısındadır.Cesetle beraber silahları da yanına konmuştur.Radloff ise bu kurgan için Güney Altaylar’da eski demir devrinden kalan bir kurgan olarak niteler.Fakat Radloff eserinde bu mezarın ismini ve yerini tam olarak belirtmemiştir.

Çevrimdışı Böri

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1084
Ynt: Türklerde Mezarlara At Gömme geleneği
« Yanıtla #1 : 12 Kasım 2011 »
Alıntı
At kelimesinin asıl şekli Türkologlar tarafından araştırılmıştır ve farklı sonuçlara varılmıştır.Sir G. Clauson’a göre at kelimesinin eski şekli yine attır.G. Doerfer ise pakta veya pakt şeklinden geldiğini belirtmiştir.Bu iki görüşte bir sonuca ulaşmamıştır.

Araştırmacılar arasında hala tartışma konusu oluşturmaktadır.

"At" sözcüğü bütün Türk lehçelerinde aynıdır. Sözcük bu bakımdan Türkçe kökenli olabilir.

Ancak,

t > k (veya  k > t )  ses değişikliği kuralıyla da açıklanabilir. (Bu ses değişikleri kurallarına ANA TÜRKÇE başlıklı yazımda değinmiştim...)

at < akt < ak

biçiminde bir değişiklik olmuş olabilir. (Bu benim "uydurmam" değildir! Bu konu Atatürk Döneminde 1935 yılında tartışılmıştır. "At" sözcüğü Altayik bir sözcük mü, yoksa Hint-Avrupa dil ailesinden bir sözcük mü? Bunların hepsi 1935 yılında tartışılmıştır!)

equus (Latince) = "at"

işte bu akt / ak, "equus" (okunuşu: ekvus) sözcüğü ile eş kökenli olabilir!  ak - ek benzerliği!   :wink:

______________________________________

Doerfer ise "pakt" demiş...

akt < pakt   olabilir...
Türkiye'ye ihanet edenler cezalandırılmalıdır!