Gönderen Konu: Türkleri denizlerle kaynaştıran ilk öncü, Çaka Bey  (Okunma sayısı 4304 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı EFE

  • Türkçü-Turancı
  • ****
  • İleti: 206



Türkleri denizlerle kaynaştıran ilk öncü, Emir Çaka Bey olmuştur. Çaka Bey, Selçuklu Ordusunun gözüpek akıncı liderlerinden birisi olarak, Türklerin savaşa savaşa Batı’ya yönelik ilerleme sürecinde, 1078 yılında Bizans’a esir düşmüş ve İstanbul’a gönderilmiştir. Çaka Bey, İstanbul’daki esaret döneminde deniz ve denizciliğe karşı tutku derecesinde bir ilgi duymaya başlamıştır.

Bizans İmparatoru’nun 1081 yılında değişimi sebebiyle İstanbul’daki karışıklıklardan yararlanarak kaçmayı başaran Çaka Bey, Beyliğinin askerleri ile yeniden bir araya gelmiş; İzmir, Urla, Çeşme ve Foça’yı alarak bu bölgede, diğer Türk Beyliklerinden oldukça farklı yeni bir Beylik kurmuştur. Emir Çaka Bey, denizci kimliğini Beyliğin tüm kurumlarına yansıtarak, Türklerin, artık rakipleriyle denizlerde de kıyasıya mücadele edebilecek bir duruma gelmesini sağlamıştır.

Çaka Bey, İzmir’de o döneme göre modern sayılabilecek bir tersane yaptırmış ve tersane civarındaki bölgeyi deniz üs kompleksine dönüştürmüştür. Bu aşamadan sonra gemi inşa faaliyetlerine geçilmiş; kürekli ve yelkenli gemilerden oluşan 50 parçalık ilk Türk Donanması 1081 yılında inşa edilmiştir. Bu yıl, Türk Deniz Kuvvetleri açısından son derece önemlidir. Çünkü, 1081 yılı Deniz Kuvvetlerimizin kuruluş yılı olarak kabul edilmektedir. Öncü denizcimiz Emir Çaka Bey, 1081 yılında 50 parçadan oluşan ilk Türk Donanması ile Ege’nin sıcak sularına yelken açmıştır. Bu seyir sıradan bir seyir değil, tarihi şan ve şerefle dolu Türk Deniz Kuvvetlerinin doğuşudur. Bu seyir, 922 yıllık tarihi bir miras ve köklü bir geleneğe sahip olan Türk Deniz Kuvvetlerinin Akdeniz (Ege Denizi) ile kucaklaşması ve denizlerdeki rekabetin saygın bir oyuncusu olmasıdır. İlk Türk Donanması 1089 yılında Midilli, 1090 yılında ise Sakız Adası’nı fethederek denizlerin dünyasına hızlı bir giriş yapmıştır.

Türkler denizlerle tanışmış; onunla arasında gönül köprüsü kurmuştur. Ancak, denizlerde dolaşmanın bir bedeli olmalıydı: 19 Mayıs 1090 tarihinde Karaburun ile Sakız Adası arasında kalan Koyun Adaları civarında Çaka Beyin Donanması, Bizans Donanması ile karşılaştı. Savaş kaçınılmazdı.

Çaka Bey, İstanbul’daki esaret günlerinden beri kendisini bu gün için hazırlamıştı: Sınırsız bir uyum sağladığı denizin, insanın akıl ve yaratıcılığını harekete geçirdiğinin bilincindeydi. 17 çektiri ve 33 yelkenli olmak üzere toplam 50 savaş gemisinden oluşan Donanmasını, seri taktik manevralarla ustalıkla sevk ve idare ediyor; düşmana en zayıf yerlerinden ard arda darbeler indiriyordu. Bizans Donanması ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştı.

İlk Türk Deniz Zaferi’ni, Öncü Denizci Emir Çaka Bey sayesinde kazanan Türkler, denizlere artık daha büyük bir umut ve güvenle bakmaya başlamışlardır. Emir Çaka Bey, bu zaferinden sonra denizlerdeki kontrol sahasını genişletmiş ve Donanması ile Çanakkale önlerine kadar yaklaşmıştır. Bizans’ın, Emir Çaka Beyi durdurmak için kullandığı yöntem, tarihimizin çeşitli dönemlerinde ve hatta günümüzde de sık sık karşımıza çıkan, artık klasik olarak adlandırılabilecek bir nitelik taşıyordu: Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan’ı kışkırtarak, ona karşı kullanmak.

Emir Çaka Beyin 1095 yılında zamansız ölümü, yükselen bir değer olan Türk Denizciliği’nin gelişim hızını yavaşlatmıştır. Çaka Bey sadece usta bir denizci komutan değil, aynı zamanda bir deniz düşünürü idi. Çaka Beyin ateşlediği denizci yaklaşımın ivmesini kaybetmesi belki de, İstanbul’un Fethi’ni 350 yıl gecikmeye uğratmıştır.

denzi kuvvetleri web sitesi

Çaka Bey
İzmir fâtihi ve Anadolu Selçuklu Devletinin müstakil beyi. Oğuzların Çavuldur boyuna mensup olan Çaka Bey, Malazgirt Zaferini tâkiben Anadolu’nun fethi işine girişen Selçuklu kuvvetlerinden ayrı olarak yaptığı savaşların birinde Bizanslılara esir düştü. İmparator Üçüncü N. Botaniates’in dikkatini çekerek saraya alındı. Burada çok büyük ilgi gördü ve serbestçe hareketlerde bulunmasına izin verildi. Grekçeyi öğrendi. Bizans deniz kuvvetlerini inceledi. 1081 yılında Bizans tahtına İmparator Aleksi Komnen geçince hürriyetine kavuştu.

Çaka Bey 1081 yılında elindeki kuvvetlerle İzmir’i kuşattı ve Bizanslılardan aldı. İzmir’de beylik kurarak sınırlarını genişletmek için mücâdeleye başladı. İki üç yıl içinde Urla, Çeşme, Sığacık ve Foça’yı zaptederek bu kesimdeki geniş sâhil boyunu sınırları içine aldı. Çaka Beyin hedefi Ege Denizinde hâkimiyeti sağlamaktı. Bu sebepten İzmir ve Efes tersânelerinde, bir kısmı yalnız kürekli, diğer kısmı yelken ve kürekle hareket eden 40 parçadan meydana gelen ilk Türk filosunu kurdu. Filo 1089’da Ege denizine açıldı. Çaka Beyin komutasındaki bu ilk Türk filosu 1090’da Bizans donanmasını Koyunadaları açıklarında mağlûb etti.

Çaka Bey, 1091’de yine denize açılarak Sisam ve Rodos adalarını ele geçirdi. Ege’deki hâkimiyeti tekrar ele geçirmek için Bizans İmparatoru yeni bir donanma hazırlattı. Gönderdiği donanma, Çaka Bey ile karşılaşmaya cesâret edemeyerek Sakız adasına sığındı. Çaka Bey adayı kuşattı ise de fethe muvaffak olamadı.

1095 senesinde Çaka Bey, Çanakkale ve Trakya’nın zaptı ve sonra da İstanbul’u fethederek Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) müjdesine nâil olabilmek için, donanmasının başında harekete geçti. Edremit dâhil, yolu üzerindeki Bizans merkezlerini zapt ede ede Çanakkale sınırlarına dayandı. Burada Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdârı ve dâmâdı Kılıç Arslan’la buluştu. Berâberce boğazın en çetin kalesi olan Abidos’u kuşattı. Kale kolaylıkla alındı, ama Çaka Bey de aldığı yaraların tesirinden kurtulamayarak vefât etti.

Bizans kaynaklarında Çaka Beyin Kılıç Arslan tarafından öldürüldüğü yazılı ise de, sonraki olaylarda isminin geçmesi bu görüşün doğru olmadığını ortaya koymaktadır.

Çaka Bey'in ölümü İslâm mücâhidlerini büyük bir üzüntüye boğdu. Bizanslılar da ziyâdesiyle sevindi. Ömrü İslâmiyeti yaymak için uğraşmakla geçen Çaka Bey, hayatta bulunduğu müddetçe, Bizans’ın korkulu rüyâsı olmuştu. Ölümü ile sâhilde kurmuş olduğu beyliği de târihe karıştı.

Yıl yaklaşık 1100'ler civarı. Anlatan ünlü Bizans imparatoru Aleksios Komnenos'un kızı Anna Komnena. Aktörler; Bizanslılar, Türkler (Selçuk, Peçenek vb.), Normanlar-Franklar (Avrupalılar) ve diğer Müslümanlar. Çağına ve geleceğe damgasını vuran olay, Haçlı Seferleri. Konunun uzmanı Prof. Dr. Işın Demirkent''in çizdiği çerçeve içinde; Bizanslılar batıda Peçenek ve Kumanlarla uğraşırlarken, Avrupalı Haçlılar Bizans'a gelip İstanbul üzerinden Anadolu'ya geçiyorlar.

Anadolu'da Bizans'a en yakın İznik var ve burası Anadolu (Rum) Selçuklularının elinde. Güneyde, İzmir ve Ege adalarında Çaka adındaki Türk beyi bir donanma yaptırıyor; Rodos ve Midilli dahil kimi adaları ele geçirip, adalar ya da bir deniz beyliği kuruyor. Ve Çaka, eylemini daha ilginç bir alana taşıyor; batıda Peçenekler ile ilişkiye geçiyor. Amaç Bizans...

Anna Komnena, Çaka Bey'i, kendi ağzından bir Rum (Dalassenos) ile konuşurken şöyle tanıtıyor.

"Bilesin ki ben, bir zamanlar Asya'da hep yiğitçe dövüşerek akınlar yapan, ama deneyimsizliğinin kurbanı olup şu ünlü Aleksandros Kabalikos'ça tutsak edilmiş genç adamım. Sonra onun tarafından hizmetinde bulunmam için İmparator Nikephoros Botaniates'e armağan edilir edilmez, bana protonobilissimos (soyluların birincisi) sanının verilmesiyle onurlandırıldım, değerli armağanlara boğuldum ve ona bağımlılık sözü verdim."

Çaka'nın esir alınmasının ardından imparatora sunulması ve özel unvanlarla onurlandırılmasını Prof. Dr. Işın Demirkent, Bizans'ın Çaka Bey'in eylemlerinden haberdar olduğu şeklinde yorumluyor. Benzer bir yorumu da Prof. Dr. Osman Turan, "Çaka'nın ilk Anadolu Türkleri tarafından bilinmesi ve takip edilmesi de onun bu menşei ve hüviyetiyle ilgili bulunmaktadır" şeklinde yapıyor.

Çaka'nın son derece zeki, atılgan ve işbitirici bir kişiliği olduğuna hiç kuşku yok. Büyük olasılıkla Rumca'yı ve Bizans kültürünün kimi inceliklerini de yeterince biliyordu. Anna Komnena, Çaka Bey'in İzmir ve çevresinde, aşamalarla kurduğu "deniz" ya da "adalar beyliği"ni oluşturma sürecinde de bunu adeta doğruluyor: "...Bu sırada Çaka (Rumca''da Tzakhas şeklinde yazılıyor), imparatorun batıda karşı karşıya bulunduğu birçok sıkıntıyı ve Peçeneklerle süregiden savaşları öğrenerek, kendisi için uygun fırsatı buldu ve bir donanma kurmaya karar verdi. İzmirlinin biriyle (İzmirli bir Rum) karşılaştı ve onu, çektirmeler inşa etmekle görevlendirdi. Gerçekten o kişi, bu sanatta pek ustaydı. Bolca sayıda tekneye ve 40 tane de avcı gemisine sahip olunca, bunlara savaşta pişmiş adamlar bindirdi ve demir alıp Klazomenai'ye (Urla ve adası) yanaştı ve burasını hemen zaptetti. Oradan ayrılıp Foça'ya yöneldi ve orasını da hemen aldı. Ardından Midilli'nin yönetimiyle görevli kişiye, Kourator Alapos'a ulak gönderip, onu hisarı tez zamanda boşaltıp gitmezse en kötü işkencelerden geçirmekle tehdit etti. Beriki, Çaka'nın tehditlerinden dehşete düşerek, geceleyin bir gemiye bindi ve başkente vardı. Bu haberi alınca, Çaka bir an bile yitirmedi ve hemen Midilli üzerine gidip orasını ilk saldırıda ele geçirdi."

Anna Komnena, daha sonra Sakız'ın alınışını ve imparatorun, Niketas Kastamonites komutasında Çaka'nın üzerine güçlü bir filo ile çok sayıda asker yolladığını, Kastamonites'in Çaka ile hemen çatışmaya girdiğini, ama yenildiğini yazıyor. Prof. Dr. Işın Demirkent bu savaşı, "Türklerin Bizans''a karşı kazandıkları ilk deniz savaşı" olarak nitelendiriyor.

Prof. Demirkent, Çaka'nın, Bizans karşısında elde ettiği üstünlüğünü hem Balkanlar'da Trakya'ya kadar ilerlemiş Peçeneklerle hem de İznik'i elinde tutan Ebulkasım ile iyi ilişkiler kurarak güçlendirmeye çalıştığını belirtiyor. Ona göre Çaka''nın niyeti, Bizans''a karşı bir ittifak cephesi oluşturmaktı: "Böylece karadan ve denizden hep birlikte İstanbul'a saldırmayı ve imparatorluğu ele geçirmeyi planlıyordu."

Bundan sonrası Anna Komnena'ya göre şöyle gelişiyor: Önce, Peçeneklerin (Anna, Peçenekleri sık sık İskitler olarak tanımlıyor) Keşan yakınlarına kadar sokuluyorlar; daha sonra Çatalca yakınlarında, en sonunda da İstanbul önlerinde görülüyorlar. Tam da bu sırada Anna Komnena, Çaka Bey'in Peçeneklerle yaptığı işbirliğine değiniyor. "Batıda imparatorun belini büken korkunç felaketler böylesineydi; denizde dahi olup bitenler olumlu gitmek şöyle dursun, tam tersine son derece tehlikeli bir duruma yol açmaktaydı, çünkü Çaka kendine yeni bir donanma edinmişti. ...Üstüne üstlük ona (imparatora), Çaka'nın şimdi kıyı bölgelerinde daha büyük bir donanma oluşturduğunu, önce ele geçirmiş olduklarının dışında geri kalan adaları da yakıp yıktığını, batı illerine karşı tasarılar kurduğunu ve Gelibolu Yarımadası''nı işgal etmelerini öğütlemek üzere İskitlere (Peçenekler) yakın zamanda bir elçiler kurulu gönderdiğini haber verdiler. Hatta Çaka, doğudan (Anadolu) imparatora yardıma gelmiş ücretli asker birliklerinin geçmesine de izin vermiyordu."

Anna Komnena, imparatorun Peçeneklerle olan mücadelesini anlatırken, birden askeri durum ve denge, yeni ziyaretçilerle değişiyor. Kumanlar Enez yöresine iniyorlar; "Dört gün sonra, değişik bir yönden (Peçeneklerin beklendiği yönden değil kuzeybatıdan), aşağı yukarı 40.000 kişilik bir Kuman ordusunun yaklaşmakta olduğunu gördü (imparator). Bu yeni gelenlerin İskitlerle (Peçenekler) bağlaşık kurmaları halinde, ona karşı korkunç bir savaş vereceklerini hesaba katarak, bunlarla uzlaşmayı gerekli saydı ve önceliği kendi alıp, onları davet etti. Kumanlar ordusundaki pek çok bey arasında Togortak, Maniak ve çok yaman birkaç diğer savaşçı, herkes içinde en çok göze çarpanlar idi."

Prof. Dr. Osman Turan bu Kuman savaşçılarının adını Togurdak ve Manyak olarak yazıp, Rus kaynaklarında da Tugarhan ve Bonyak biçiminde geçtiğini belirtiyor. Bizans imparatoru ile Kumanların anlaşması sonunda, Bizans-Kuman ortak gücü Meriç Nehri ağzındaki Lebounion'da (Enez civarı) Anna'nın deyişiyle "Peçenekleri kıyımdan geçirdiler". Tutsak edilenler de kadın ve çocuk gözetilmeksizin, imparatorun adamlarının oyunuyla bir gecede öldürülünce, Anna''nın anlatımıyl; "Kumanların çoğu, imparatorun onlar için de korkunç bir düzen tasarlayacağından korktular ve gece vakti, tüm ganimetleriyle, Tuna''ya doğru yola koyuldular."

Bu arada, İznik ve civarı Süleyman Şah tarafından Ebulkasım'a bırakılmıştı. Ebulkasım, Işın Demirkent''in anlatımına göre, Kayseri ve çevresinden gelip, İznik yöresini kendisine bağladı. Tabii Bizanslılar ile sürtüşmeye de başladı. İmparator, İznik üzerine bir ordu gönderdi. Ordunun başında da yine Türk asıllı ve "megas primikerios" unvanını taşıyan "Tatikios" bulunuyordu. Çaka Bey'in İzmir civarında egemen olduğu bu sıralar, yani Kasım 1092'de, İsfahan'da Melikşah'ın ölümüyle Süleymanşah'ın tutsak oğulları da serbest kalmıştı. Böylece İznik ve çevresi I. Kılıç Arslan''ın; Sivas, Amasya ve Niksar Danişmentlilerin; Ereğli ve Aksaray Hasan Bey''in; Erzincan ve çevresi Mengüceklerin; Erzurum ve civarı ise Saltukluların egemenliğindeydi. Daha güneyde, Elbistan ve Maraş Buldacı Bey; Harput ve çevresi de Çubuk Bey tarafından yönetiliyordu.

Batı Anadolu''da ise, Bizans''a karşı mücadelenin ön saflarında, kuşkusuz I.Kılıç Arslan bulunuyordu. Kılıç Arslan, büyük olasılıkla Bizans karşısında daha güçlenmek için, Çaka Bey''in kızıyla evlenip onunla dostluk kurdu. İmparator Aleksios, 1091 ilkbaharında Trakya''da Peçenekleri yenip Ege''de de Çaka Bey''in donanmasına ağır bir darbe vurduktan sonra, Marmara''nın güneyinde kalan bölgeleri Türklerin elinden almak için yoğun saldırılara geçti.

I.Kılıç Arslan ise aynı bölgede, sonradan Bizans tarafına geçen kumandanı, İlhan (Anna''da elkhanes) unvanlı Muhammed''i görevlendirmişti. Bu amansız ikiliye, Çaka Bey de katıldı. Çaka, Çanakkale Boğazı yönünde karadan harekete geçmişti. Bu esnada Çaka''nın yaptıklarını ve başına gelenleri ise yine Anna Komnena''dan izleyelim; "... Ancak, Çaka, durup dinlemek isteyecek kadar savaşçı ve girişken huylu biriydi. Dalassenos''tan kurtulup Anadolu''ya çıkıştan az sonra İzmir''e yerleşti. Özenle savaş gemileri, dramonlar, tek dizi kürekliler ve diğer çeşitli hızlı gemilerin inşasına yeniden koyuldu. Çünkü tasarısından vazgeçmiyordu. Bu haberler imparatora gelince, onu gerek karada gerekse denizde kesin biçimde ezmeye azmetti. Böylelikle Konstantin Dalassenos''u ve tüm donanmayı Çaka''ya karşı gönderdi. Sultanı mektuplarla ona karşı kışkırtmayı da yararlı gördüğünden, bu kişiye şöyle yazdı: Şanı büyük Sultan Kılıç Arslan. Biliyorsun ki, Sultanlık sana baba mirası olarak geçmiştir. Oysa senin kayınbaban Çaka, görünüşte Rum devletine karşı silahlanıyor ve kendisine Basileus (imparatora özgü bir unvan Prof. Dr. Bilge Umar) dedirtiyor. Besbelli ki bu bir aldatmacadır. ... Kurduğu bütün tezgâh sana karşı yönelmiştir. Bu durum karşısında sen onu ne başıboş bırakmalısın ne de cesaretini yitirmelisin; yapman gereken, iktidarından yoksun kalmamak için uyanık durmaktır..."

Anna, az sonra Çaka'nın şimdilerde Çanakkale-Nara Burnu denilen yerde kurulmuş olan antik Abydos'a ulaştığını söylüyor. Mektubu alan Kılıç Arslan'ın da bütün ordusuyla Çaka'yı yakalamak için yola çıktığını yazıyor. Çaka ile I.Kılıç Arslan''ın karşılaşmasını Anna Komnena yine şöyle aktarıyor: "...Sultan yakına gelince, Çaka, kara ve deniz yanından düşmanların tehdidi altında olduğunu gördü. Kendisinin tezgâha koyduğu gemiler henüz bitirilmemişti. ... Çaresiz kaldı ve en iyisi gideyim sultanla buluşayım diye düşündü, çünkü onun başına imparatorun ördüğü çorabı bilmiyordu. Sultan onu görünce hemen hoşnut bir surat takındı ve onu dostça karşıladı. Sofrası her zamanki gibi hazırlandığında, yemeğini Çaka ile bölüştü ve onu bol bol içki içmeye zorladı. Sofra yoldaşının iyice şarap yükü aldığını görünce, kılıcını çekti ve onun böğrüne daldırdı. Çaka oracıkta cansız yere yıkıldı."

Çaka Bey'den günümüze kalmış doğrudan bir iz bulunmuyor. İzmir ya da Çanakkale'de anısına dikilmiş küçük bir anıt bile yok. Sadece Çeşme'nin gerisinde, Eski Çeşme ya da Çaka Bey köyü denilen yerde, çoğu yıkılmış kalıntıların arasında betondan yapılı bir küçük blok üzerine, geçen yıllarda geliş güzel yazılmış bir yazı var.



“TÜRK'ler  Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. TÜRK'ler ne Amerikanlaşacak ne batılılaşacak nede araplaşacaktır. O sadece özleşecektir.