4. Bölüm
Gün gelmiş çatmış ;
Emmiler , dedeler , dayılar , amcalar , halalar, teyzeler , ebeler, ufak bebeler... Velhasıl Yıldırım'ın ölmemiş , yaşayan ne kadar yakın akrabası varsa toplanmış , Akdoğan'ın yolunu tutmuşlar. Yıldırım'ı güzelce giydirip birde eline çiçekle , şeker tutuşturmuşlar ki ; Yıldırım o kılıkta ölmeyi herşeyden çok istemiştir herhalde. Yolda Koca Osman Yıldırımın omzunda ki sargıyı farketmiş. " Ulan iki haftadır görünmüyodung , gene kimiynen döğüştün ? " deyince , Yıldırım " yok , Dede Çilebe'nin tarlasında alma ağacından düştüm" diye lafı geçiştirmiş. Koca Osman bu inanmamıştı tabi ama üzerinde de durmamış.
Keleşlerin Murad'ın eve gelinmişti artık , bahçe kapısından girilmişti , Koca Osman , Yıldırım'ı tutup durdurunca kalabalık hep beraber durdu. Son kez öğütledi Yıldırım'ı;
" Bana bak koca dana ; bundan kiili gavga döğüş yok. Evleneceyn barklanacang artık. Gızda gabul ederise , gıza iyi davranacang , ümüğünü alırım valla. Zövle gibi durma vur hadi kapıya.. Ulan çekil şordan ben vururum".
Yıldırım iyice girmişti yerin dibine. Birde dedesinden azar yeyince sormayın keyfi. Koca Osman kapıya vurdu , kapı açıldı , içeri girildi , somyalara oturuldu. Somyaya sığmayanlar mindere , minderde yetmeyince Gülizar'ın anası Satı Ebe omzuna yüklenip döşeği koydu duvar dibine. " Minder galmadıysa döşeğe otursanıza kuzuum , oturman yere hastalanacağınız" diye bir de söylenince , yaşı ufak olanların payına döşek düşmüş. İki katlı köy evi dolmuştu vesselam. Sadece görücüye gelenlerin mi emmileri , dedeleri , dayıları , amcaları , halaları, teyzeleri , ebeleri, ufak bebeleri gelmişti? Hayır.. Kız tarafınında emmileri , dedeleri , dayıları , amcaları , halaları, teyzeleri , ebeleri, ufak bebeleri fazladan olarak komşuları oradaydı.
Neyse hoş beş muhabbet. Kadınlar kendi aralarında , kocalar bir yerde dalmışlar sohbetin içine.. Bu sohbetten en çok sıkılın hatta gınaga gelen Gülizar'la , Yıldırım'dan başkası da değildi tabi ki. Gerçi Gülizar , kahveleri dağıtmaya çıkıp , arada mutfağa yardım bahanesiyle ortadan kaybolsa da , sohbet nasıl uzamış siz düşünün artık. Yıldırım'ın içinden gıravatı falan bir köşeye fırlatıp , " bitsin la bu eziyet " diye kalkmak gelmiş içinden ve hatta bunu yapmak için ayağa bile kalkmışta ; Koca Osman Yıldırım'ın deli damarnın attığını farkedip , kolundan çekincesi oturtmuş somyaya. Lafa girmek vakti geldiğini anlamış , çok şükür. Koca ev sessizliğe gömülmüş , bir köşede kulakları ağır duyan Çilebe'yle , Kırmızı Ana'nın bağıra bağıra sohbetlerini saymazsak oda. He bir de küçük bebeler. Onlar da ne bilsin yavrucaklar. Koca Osman hemen organize etmiş sessizliği, " Adıözel şu diyazagı bi sustur hele , Çıgdam sende şu yavruları götür öte odaya"... Sessizlikte sağlanınca Koca Osman girmiş meseleye ;
" Eee Murat işte böyle , gel gelek biz gendi meselemize. Beng gayrı Yıldırım'ı evermek istiyorung. Yaşıda geldi. Çok şükür tarla , tapan , sığır , davar, düve hepsi var çok şükür. Ne torunum açıkta galır ne Gülizar. Vesselam Allah'ın emri , Peygamberin gavliyle gızın Gülizar'ı , torunum Yıldırım'a istiyorung".
" Valla Osman dayı , hoş derdin , gözel deding vakıtta , bizim gız sanki"...Başlamış Gülizar öksürmeye. Koca Osman laf yarıda kesilince bastırmış " eee sizin gız"..
" Valla Dayı işte bizim gız sanki " Gülizar tekrar öksürmüş , ve yüzünü tuta tuta fırlamış kalkmış gitmiş mutfaga. Ardından anası Satı Ebeyle bir kaç kadın daha kalkıp gitmişler. Murat'ta " dayı affola bizim gızın neyi var bir bakıp geliyorung " demiş. Kalkmış gitmiş mutfaga , gızı dip diri kendine bakıyor görünce anlamış o öksürüğün numara olduğunu. " La koca karılar siz bi çıkın hele " diye mutfaktan yollamış herkesi , Gülizar'la kalmış başbaşa " Hoyrola gızım neyin var ?" Baba ben Yıldırım'la evlenecöyn !". " Ne oldu gızım geçen istemiyom diyodung ? "deyince, Gülizar bakalım buna ne cevap vermiş ;
Sever mi diyemedim,
Ne desem bilemedim !
Gördüm kara kaşını,
Gönülden silemedim.
Vursalar yarın onu
Ben beklerim yolunu.
Düzeldirin ben onun ,
O divane huyunu.
Varırım bıyıklıya ,
Kafası kalpaklıya.
Allah'ım esir gesin ,
O'nu bana saklıya.
Murat yüzünde tebessüm salona varıp , demiş ki ;
Yiğitler kendine gelende ;
Türk yurdunu koç oğul sarar.
Bizim öksüz Türkmen elinde ,
Gögçek kızın gözü kurt arar !
Herşey denilmez bizde öyle ,
Ben yanlışsam eğer sen söyle.
Türk'e de ancak işte böyle,
Bozkurt soyundan oğul yarar.
Şol yiğidin varsa cepheye ;
Bu da Hak'tan Türk'e hediye,
Ölsede bir gün döner diye ;
Hergün evdeşi saçın tarar.
Kart ninelerim diksin oya ,
Varanda kurt kurda , soy soya.
Gayrı gidilsin bu yaz toya,
Vaktine verilince karar..